6728 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyan, ona İbn Cüreyc, ona Süleyman b. Musa, ona ez-Zührî, ona Urve, ona da Hz. Aişe (r.anha) rivayet etmiştir. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Velilerinden izinsiz evlenen kadının nikâhı batıldır." Hz. Peygamber buradaki "nikâhı bâtıldır" sözünü üç kez tekrarlamış, sonra şöyle devam etmiştir: "Eğer kocası onunla ilişkide bulunmuşsa, ilişkide bulunduğu için kadına mehir vermesi gerekir. Eğer veliler (kadını evlendirmek konusunda) ihtilafa düşerlerse, devlet başkanı velisi olmayanın velisidir."
Açıklama: Nikâhta velinin rolü ve fonksiyonu, İslâm hukukunda çok tartışılan meselelerden biridir. Rivayetlerin farklılığı, ulemayı da farklı içtihadlara sevk etmiştir. Bu konuda detayda farklılık olmakla birlikte esasta iki görüş vardır: 1- Velinin izni olmadan kıyılan nikâh sahih değildir, yapılan evliliğin hukukî bir değeri yoktur. Buna rağmen yine de evlenip gerdeğe girmişlerse, kurulan ilişkinin karşılığı olarak kadına mehir vermek gerekir. İmâm Mâlik, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel bu görüştedirler. Delilleri de bu konuda rivayet edilen hadislerdir. 2- Hür, akıllı ve mükellef bir kadının, velisinin izni veya haberi olmadan evlenmesi câizdir. Ama velisinin iznini alması müstahaptır, daha güzeldir. Böyle bir kadın kendi nikâhını kendisi kıyabilir. Çünkü bu kadın tasarruf sahibidir; bizzat kendisi hakkında istediği tasarrufta bulunması da onun en tabiî hakkıdır. Hanefî fukahasının görüşü budur. Delilleri de yine bu konuda rivâyet edilen hadislerdir. Bu hadislerde, kendi evliliği konusunda kadının, velisinden daha çok söz sahibi olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca Bakara sûresindeki; “…Kadınların evlenmelerine mani olmayın!” meâlindeki âyet de bu görüşe delil gösterilmiştir. Çünkü bu âyet, söz konusu yetkinin velide değil, bizzat kadının kendisinde olduğunu ifâde etmektedir. Hanefîler, velinin iznini şart koşan rivâyetlerin ya zayıf olduğunu, yahut bunların küçük kızların nikâhıyla ilgili olduğunu, yahut da bu emrin vâcip değil müstahap anlamına geldiğini söylemektedirler. Elbetteki yapılan evliliği sadece evlenecek olan kişilerin değil, her iki âilenin de onaylaması, en doğrusudur. Çünkü evlilik yoluyla iki âile arasında akrabalık tesis edilecektir. Bu akrabalığın daha başlangıçta düşmanlık zeminine oturması, tabiî ki uygun değildir. Dolayısıyla anne-babanın rızası da küçümsenmemelidir. Ama neticede bir evlilik yapılacaksa, bu konuda en çok söz sahibi olması gereken kişi, hiç şüphesiz bizzat o evliliği yapacak olan insandır. Bu konuda daha detaylı bilgi için fıkıh kitaplarına başvurulmalıdır. Kadını evlendirmekte ihtilaf etmeleri halinde, sultanın veli olarak gösterilmesi, tamamen kadını korumak amacını taşımaktadır. Çünkü bu ihtilaf, kadının evlenmesini önleyecek bir şekilde tezahür edebilir. Bu durumda velâyet hakkı hâkime intikal eder.
Bize Ahmed b. Menî', ona Esbat b. Muhammed, ona eş-Şeybanî, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra), -eş-Şeybanî dedi ki; onu Ata Ebu'l-Hasan es-Süvâî zikretti ve bu rivayeti ancak İbn Abbas'tan rivayet ettiğini söylediğini zannediyorum.- İbn Abbas (ra); "Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye onların evlenmelerine de mâni olmayın" (Nisâ, 19), mealindeki ayet şunları söylemiştir: (Cahiliyye döneminde) bir erkek ölünce, onun karısı üzerinde en çok erkeğin akrabası hak ve söz sahibi olurlardı. Kadın hakkında, kadının bizzat kendisinden daha çok hak sahibi idiler. Onlardan biri isterse, o kadınla evlenir veya başkasıyla evlendirirdi. İstemedikleri takdirde de onu evlendirmezlerdi. İşte bu ayet, bu hususta nazil oldu.
Açıklama: Cahiliyet âdetine göre bir erkek ölünce, erkeğin akrabaları, onun karısı üzerinde söz ve hak sahibi olurlardı. Kocası ölen kadının üzerine bir elbise atılır, böylece kimse ona tâlip olamazdı. Elbiseyi atan da, güzelse onunla evlenir, değilse ölünceye kadar evlenmesine mâni olur, ona âdeta bir hapis hayatı yaşatır ve ölünce de mirasına konardı. Kadın, eğer üzerine elbise atılmadan kaçıp âilesine sığınabilirse kurtulurdu. Bazen de evleneceği erkekten alacağı mehri vermesi mukabilinde kadının evlenmesine izin verilirdi. Rivayete göre bu ayet, Kebşe binti Maan’ın kocası Ebû Kays b. el-Eslet ölünce, kocasının oğlunun kendisiyle evlenmek istemesi ve Kebşe’nin de Rasulullah'a (sav) başvurması üzerine nazil olmuştur. Bu ayet, yukarıda anlatılan cahiliyet âdetlerini kaldırmakta ve kadına da bir insan olarak aslî şahsiyetini kazandırmaktadır
Bize el-Ka'neb, ona İbn Lehîa, ona Cafer b. Rabî'a, ona İbn Şihab, ona Urve, ona da Hz. Aişe (r.anha) önceki hadisle aynı manada bir rivayeti Hz. Peygamber'den nakletmiştir: [Ebû Davud dedi ki: Cafer, ez-Zührî'den bizzat işitmemiş, ez-Zührî ona yazıp göndermişti.]
Bize Muhammed b. Kudame b. A'yen, ona Ebu Ubeyde el-Haddâd, ona Yunus ve İsrail, ona Ebu İshak, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa'nın (ra) rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Velisiz nikâh olmaz." [Ebû Davud dedi ki: Yunus, Ebu Bürde'den; İsrail'de Ebu İshak vasıtasıyla Ebu Bürde'den rivayet etmiştir.]
Bize Muhammed b. Yahya b. Faris, ona Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Urve, ona da Ümmü Habibe'nin (ra) rivayet ettiğine göre; "Kendisi İbn Cahş'ın zevcesi idi, o sırada kocası vefat etti. -İbn Cahş, Habeş ülkesine hicret edenler arasında bulunuyordu-. Ümmü Habibe de o sırada Habeşistan'da idi, Necâşî onu Rasulullah'a (sav) nikahladı."
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Ebu Âmir, ona Abbad b. Raşid, ona el-Hasan, ona Ma'kıl b. Yesar şöyle demiştir: "Benim bir kız kardeşim vardı. Onun için bana dünürlüğe geliniyordu. Amcamın oğlu da bana (dünürlüğe) geldi. Ben de onu kendisine nikahladım. Sonra onu ric'î talakla boşadı ve onu terk etti. (Kadının) iddeti sona erip de (onun adına) bana dünürlük edilmeye başlanınca bana (amcamın oğlu da) gelerek onu (benden) istedi. Ben de hayır vallahi hiçbir zaman onu (sana) nikahlamayacağım diye cevap verdim. Bunun üzerine şu âyet(-i kerime) nazil oldu: "Kadınları boyadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın..." Bunun üzerine yeminimin kefaretini ödeyerek onu onunla evlendirdim.
Bize Müslim b. İbrahim, ona da Hişam; (T) Bize Muhammed b. Kesir, ona Hemmam; (T) Bize Musa b. İsmail, ona Hammâd -mana ile-, ona Katade, ona el-Hasan, ona da Semüra'nın (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir kadını iki veli (iki ayrı erkeğe) nikâhlayacak olsa, kadın o iki veliden hangisi önce nikâhlamışsa ona aittir. Her kim de bir malı iki adama satarsa, o mal ilk satılan kişiye aittir."
Bize Ahmed b. Muhammed b. Sabit el-Mervezî, ona Ali b. Hüseyin b. Vâkid, ona babası, ona Yezid en-Nahvi, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra); "Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Verdiğiniz mehrin bir kısmını kurtaracaksınız diye onların evlenmelerine de mâni olmayın. Ancak açıkça fuhşiyâtı irtikâb ederlerse müstesna" (Nisâ, 19), mealindeki ayet hakkında şöyle dedi: (Câhiliyyette) bir adam, yakınlarından bir kadına vâris olur, o kadın ölünceye veya (evlenirse kocasından alacağı) mehri kendisine verinceye kadar onu evlenmekten menederdi. Allah bunu yasakladı ve bu hareketten insanları menetti.
Bize Ebu Kamil, ona da Yezid b. Zürey'; (T) Bize Musa b. İsmail, ona Hammad -mana ile, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Yetim kızın kendi evliliği konusunda emri alınır; onun sessiz kalması izin vermesi demektir. Kabul etmez ise, üzerine gidilmesi câiz değildir." [Bu hadisin Yezid tarafından yapılan rivayette haddesenâ yerine ahberenâ lafzı kullanılmıştır.] [Ebû Davud dedi ki: Bu hadisi Ebu Halid Süleyman b. Hayyân ile Muaz b. Muaz da Muhammed b. Amr'dan aynı şekilde rivayet etmişlerdir.]
Bize Muhammed b. el-Alâ, ona İbn İdris, ona da Muhammed b. Amr önceki hadisi aynı isnadla nakletmiş ve buna; "eğer ağlarsa ya da susarsa" kelimesini eklemiştir. [Ebû Davud dedi ki: "Ağlarsa" kelimesi mahfuz değildir, bu kelime bu hadiste, ravilerden İbn İdris'ten yahut Muhammed b. el-Alâ'dan kaynaklanan bir hatadır.] [Yine Ebû Davud dedi ki: Bu hadisi Ebu Amr Zekvân da Hz. Aişe'den rivayet etmiştir. Bu rivayete göre Hz. Aişe, Ey Allah'ın Rasulü, bekâr kız bu konuda konuşmaktan utanır demiş, Hz. Peygamber de "onun susması, kabul etmesi anlamına gelir," buyurdu.]