6728 Kayıt Bulundu.
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Eyyüb, ona Ebû Kilabe, ona Abdullah b. Yezid el-Hatmî, ona da Hz. Aişe (r.anha) rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) gecelerini hanımları arasında paylaştırarak adaleti sağlar ve "Ey Allah'ım! Benim elimden gelen taksim budur. Senin gücün yettiği halde benim elimden gelmeyen taksimden dolayı -kalbini kastediyor- beni kınama" diye dua ederdi.
Açıklama: Bilindiği üzere kalbî duygular, iradeye bağlı değildir. İnsan birini sevmek istese bile sevemeyebilir, nefret etmek istese de edemeyebilir. Çünkü kalbî duygular isteğe ve iradeye bağlı değildirler. Bu duygular insan iradesinin ve gücünün dışında doğup gelişirler. Hz. Peygamber, gücü ve iradesi dahilinde olmayan kalbî duygularını da eşleri arasında eşit olarak paylaştıramadığı için Allah’tan af dilediğine göre, eşler arasında âdil davranmanın önemini ve onlardan birini ihmâl etmenin vebâlini göz önünde bulundurmak gerekir.
Bize Ebû'l-Velîd et-Tayâlisî, ona Hemmâm, ona Katade, ona en-Nadr b. Enes, ona Beşir b. Nehîk, ona da Ebu Huveyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir. "Kimin iki karısı olur da birine daha çok meylederse, kıyamet günü bir tarafı sarkık olarak mahşere gelir."
Bize İshak b. İsmail et-Talekânî, ona Abde, ona Said, ona Eyyüb, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) şöyle dedi: Hz. Ali Fatıma ile evlendiğinde, Rasulullah (sav) ona "Fatıma'ya bir şeyler ver" dedi. Hz. Ali de ona verebilecek bir şeyim yok deyince, Hz. Peygamber (sav), "hutamî zırhın nerede?" dedi.
Açıklama: Hutamî zırh; Abdülkays kabilesinin Hutama b. Muhârib koluna mensup insanlar tarafından üretilen bir zırh çeşididir. Kılıç dahi işlemeyen son derece sağlam bir zırhtır. Bu rivâyet, gerdeğe girmeden önce damadın, geline bir hediye vermesinin meşrûiyetine delildir. Ülkemizde yüz görümlülüğü denilen uygulama bunun benzeridir. Kadının gönlünü hoş etmeye yönelik bir davranıştır. Verilen bu hediye, mehrin dışında bir şeydir. Bunun dinî bir gereklilik olduğunu söylemek elbette mümkün değildir, ama insanî ve sosyal bir gerekliliktir. Eşler arasındaki ülfet ve muhabbete de vesiledir. Verecek malı olmayan Hz. Ali’ye, Rasulullah'ın (sav), zırh gibi en önemli silahını satıp yüz görümlülüğü vermesini istemesi, buna verdiği önemin göstergesidir. Ayrıca geline verilecek olan hediyenin de çok sıradan bir şey olmamasını ifade etmektedir. Ancak burada verilmesi istenen şeyin yüz görümlülüğü değil, mehir olması da muhtemeldir.
Bize Muhammed b. es-Sabbah el-Bezzar, ona Şerik, ona Mansur, ona Talha, ona Hayseme, ona da Hz. Aişe (r.anha) şöyle dedi: "Rasulullah (sav) bana, bir kadını, kendisine bir şey verilmeden önce kocasının yanına sokmamı emretti." [Ebû Davud dedi ki: Hayseme, Hz. Aişe'den hadis işitmemiştir.]
Açıklama: Ravi Hayseme, Hz. Aişe'den hadis almamıştır. Ayrıca senetteki diğer ravi Şerîk de hadisçiler nazarında zayıf biridir. Dolayısıyla hadis zayıftır. Bununla birlikte kadına bir şey verilmeden gerdeğe girmenin ne nikâhın sıhhati açısından ve ne de dinî açıdan herhangi bir sakıncası vardır.
Bize Muhammed b. Mamer, ona Muhammed b. Bekir el-Bursani, ona İbn Cüreyc, ona Amr b. Şuayb, ona da babası vasıtasıyla dedesi, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Bir kadın nikâh akdinden önce mehir veya bahşiş ya da çeyiz verilmek şartıyla evlenmişse, bunlar kadına aittir. Nikah akdinden sonra verilen şeyler ise, kime verilmiş ise ona aittir. Bir adama yapılacak ikram için en önemli vasıta, onun kızı veya kız kardeşidir."
Açıklama: Burada nikâh akdinden önce geline verilen mehir, hediye veya vaatlerin sadece kadına ait olduğu, başka hiç kimsenin bunlarda söz hakkı bulunmadığı ifade edilmektedir. Bazı yörelerde adet olduğu üzere gelinin babasına veya kardeşlerine verilmek üzere başlık ve benzeri bir şey konuşulmuş olsa, hatta verilmiş olsa bile, bunların tamamı geline aittir. Bu malı başka birinin alması helâl değildir, alacak olsa dahi geline vermesi gerekir. İslâm ulemasının büyük çoğunluğu bu kanâattedir. Cumhura göre, kız velisinin kendisi için istediği her şey fâsit, ileri sürdüğü bütün şartlar sâkıttır. Nikâh akdinden sonra gelinin yakınlarına herhangi bir ikram veya ihsan yapılması ise, Hz. Peygamber’in güzel bulduğu bir davranıştır. Nitekim hadisin sonunda “Bir adama yapılacak ikram için en önemli vasıtanın, onun kızı veya kız kardeşi” olduğu ifade edilmektedir. Bu türlü ikramlar, dostluk ve hısımlığın pekişmesine vasıta olur.
Bize Vehb b. Bakiyye ve Osman b. Ebu Şeybe, onlara Hüşeym, ona Humeyd, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle dedi: "Rasulullah (sav) Safiyye'yi alınca, onun yanında üç gece kaldı." [Ravi Osman b. Ebu Şeybe, bu rivayete, Safiyye duldu cümlesini de ekledi. Sonra da bana Hüşeym, ona Humeyd, ona da Enes haber verdi dedi.]
Bize Kesir b. Ubheyd el-Hımsî, ona Ebu Hayve, ona Şuayb b. Ebu Hamza, ona Ğaylan b. Enes, ona Muhammed b. Abdurrahman b. Sevban, ona da Hz. Peygamber'in (sav) ashabından birinin rivayet ettiğine göre; Hz. Ali (ra) Rasûlullah'ın (sav) kızı Fâtıma (ra) ile evlenince, onunla gerdeğe girmek istemiş, fakat Rasulullah (sav) Fatıma'ya (r.anha) bir şeyler vermeden gerdeğe girmesine mani olmuştu. Bunun üzerine Hz. Ali, Ey Allah'ın Rasulü, verecek bir şeyim yok demiş, Hz. Peygamber (sav) "zırhını ona ver!" buyurmuştu. Bunun üzerine Ali zırhını ona verdi, sonra gerdeğe girdi.
Bize Kesir b. Ubeyd, ona Ebu Hayve, ona Şuayb, ona Ğaylan, ona İkrime, ona da İbn Abbas (ra) önceki hadisin benzerini rivayet etmiştir.
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Osman b. Ömer, ona Ali b. el-Mübarek, ona Yahya, ona Yezid b. Nuaym, ona da Said b. el-Müseyyeb rivayet etmiştir: "Basra b. Eksem adında bir adam bir kadınla evlenmişti... (Ravi Muhammed b. el-Müsenna) daha sonra önceki hadisi aynı manada rivayet etti ve şunu ekledi: Hz. Peygamber onları ayırdı." [İbn Cüreyc hadisi diğer rivayetlerden daha tamdır.]
Bize Ahmed b. Yunus, ona Abdurrahman b. Ebüz-Zinad, ona Hişam b. Urve, ona da babasının rivayet ettiğine göre Hz. Aişe (r.anha) şöyle dedi: Ey ablamın oğlu! Hz. Peygamber, bizim yanımızda kalacağı günlerin taksimi konusunda hiçbirimizi diğerinden üstün tutmazdı. Hemen hemen her gün hepimizi ziyaret eder, ilişkide bulunmaksızın eşlerine tek tek uğrar, sonra geceyi geçireceği zevcesinin yanına giderdi. Sevde bt. Zem'a yaşlanıp da Hz. Peygamber’in kendisini boşayacağından endişe edince; Ey Allah’ın Rasulü; ben nöbetimi Aişe'ye veriyorum demişti. Hz. Peygamber de onun bu teklifini kabul etmişti. Bizler, Azîz ve Celîl olan Allah'ın; "Eğer bir kadın, kocasının hoşnutsuzluğundan çekinirse…" (Nisâ, 128) mealindeki ayetini Sevde ve benzerleri hakkında inzal buyurduğunu söylüyorduk.