6728 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Hanbel, ona Ebu Muaviye, ona el-A'meş, ona Salim b. Ebu'l-Ca'd, ona da Cabir b. Abdullah'ın (ra) rivayet ettiğine göre, Rasulullah (sav) kendisine sormuş: "Evlendin mi?" Evet diye cevap verdim. "Kız mı aldın yoksa dul mu?" diye sorunca, dul aldım dedim. "Bekâr bir kızla evlenseydin ya! Sen onunla oynaşırdın o da seninle oynaşırdı," buyurdu.
Bize Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, ona Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası, ona el-Velid b. Kesir, ona Muhammed b. Amr b. Halhale ed-Düelî, ona İbn Şihab, ona da Ali b. el-Hüseyin'in haber verdiğine göre kendileri, Hz. Hüseyin şehid edildikten sonra Yezid b. Muaviye'nin yanından ayrılıp Medine'ye geldiklerinde Misver b. Mahreme'ye rastlamış, Misver (Ali b. el-Hüseyin'e); bana bir emriniz olur mu? diye sormuş, o da hayır! demiş. Sonra Misver şöyle söylemiş: Rasulullah'ın (sav) kılıcını bana verir misin? Bu insanların onu almak için sana musallat olmalarından korkarım. Allah'a yemin ederim ki, eğer onu bana verirsen, canım çıkana kadar ona katiyen kimse dokunamayacak! Bir zamanlar Ali b. Ebu Talib, Hz. Fatıma’nın üzerine Ebu Cehil'in kızına tâlip olmuştu. Bunun üzerine bu konuda Rasulullah'ın (sav) minberde insanlara şöyle hitap ettiğini duydum, ki o sırada ben, daha yeni bülûğa ermiştim: "Şüphesiz ki Fatıma bendendir. Ben, din konusunda onun fitneye uğramasından korkarım." Sonra Hz. Peygamber Abdişems oğullarından olan damadını zikretti, onun hısımlığını övdü ve "o benimle konuştu, bana doğruyu söyledi. Bana söz verdi, sözünde de durdu. Ben asla bir helâli haram veya bir haramı helâl kılıyor değilim. Ama vallahi, Allah Rasulü’nün kızı ile Allah düşmanının kızı asla aynı nikâh altında bir araya gelemezler!" dedi.
Açıklama: Hadîste adından söz edilen Ali b. el-Hüseyin, Hz. Hüseyin’in oğludur ve Zeynelâbidin lakabı ile marûftur. Hicrî 38-92 yılları arasında yaşadı. Babasının Kerbelâ’da şehid edilişine şâhit oldu. Döneminin meşhur muhaddis, fakîh ve imamlarındandı. Hz. Peygamber’in takdirle bahsettiği damadı Ebû’l-Âs b. er-Rabî, en büyük kızı Zeyneb’in kocasıdır; kendisiyle nübüvvetten önce evlenmişti. Ebû’l-Âs, Hz. Hatice’nin kızkardeşi Hâle’nin oğlu idi ve müşrikti. Rivâyete göre Zeyneb’in üzerine başka bir kadın almayacağına söz vermiş ve sözünde durmuştu. Zeyneb’e de çok iyi muâmele etmiş, onu hiç üzmemişti. Ayrıca Bedir savaşında müslümanlar tarafından esir alınmış, serbest kalıp Mekke’ye döndüğünde kızı Zeyneb’i kendisine göndereceğine dair Hz. Peygamber’e söz vermiş ve bu sözünde de durmuştu. Bu sebeple Rasûlullah (sav) onu takdirle yâd etmektedir. Bedir’de esir alınan kocasını kurtarmak için Zeyneb, annesi Hz. Hatice’nin hediyesi olan gerdanlığını fidye olarak göndermiş, Hatice’nin gerdanlığını gören Rasûlullah (sav) fevkalâde duygulanmış, ashâbının da rızasını alarak Ebû’l-Âs’ı serbest bırakmış, gerdanlığı da Zeyneb’e geri göndermişti. Ebû’l-Âs, verdiği sözde durarak Zeyneb’i Medîne’ye gönderdikten bir müddet sonra tekrar esir edilmiş ve yine Zeyneb’in ricasıyla serbest kalmıştı. Bunun üzerine Ebû’l-Âs müslüman olmuş, Hz. Peygamber de Zeyneb’i tekrar ona nikâhlamıştı. Bundan sonra Ümâme adlı bir kızları dünyaya gelmişti. Hz. Peygamber zaman zaman Ümâme’yi omuzuna alarak namaz kılardı. Hadîste sözü edilen Hz. Ali’nin Ebû Cehil’in kızına tâlip olması olayı, Mekke fethinden sonra cereyan etmiştir. Bu hanımın adının Cüveyriye veya Cemîle olduğu ve kendisinin müslüman olduğu rivâyet edilir. Hz. Peygamber’in bu evliliğe karşı çıkmasının sebebi olarak; Fatıma’nın üzüntü duyacağı, onun üzüntüsünden Hz. Peygamber’in de etkileneceği ve bunun da bizzat Hz. Ali’ye zarar vereceği endişesi ile, bütün kardeşlerini kaybeden Fatıma’nın bir de kuma ile yüz yüze gelmesinin kendisini bunalıma düşürebileceği ve bunun da onun dinine zarar verebileceği endişesidir.
Bize Amr b. Avn, ona İshak b. Yusuf, ona Şerîk, ona Husayn, ona da eş-Şa'bî, Kays b. Sa'd'ın şöyle dediğini nakletmiştir: Hîre’ye gittim, insanların başkomutanlarına secde etmekte olduklarını gördüm. Kendi kendime, Allah'ın Rasulü, secde edilmeye bundan daha lâyıktır dedim. Hz. Peygamber'in (sav) yanına döndüğümde, O’na; Hîre’ye gitmiştim, orada insanların başkomutanlarına secde etmekte olduklarını gördüm. Halbuki sen, secde edilmeye daha lâyıksın dedim. Hz. Peygamber bana; "benim mezarımı ziyaret etsen, mezara secde eder miydin?" diye sordu. Ben, hayır dedim. "Öyleyse, böyle bir şeyi asla yapmayınız. Eğer ben, insanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, Allah Teâlâ'nın kadınlar üzerine kocaları için koymuş olduğu (itaat) hakkından dolayı kadınların, kocalarına secde etmelerini emrederdim" buyurdu.
Açıklama: İslâm’da bir insanın bir başkasına secde etmesi hiçbir şekilde meşrû değildir. Dolayısıyla bu hadis, mübalağa manasına hamledilmedilir. Âileyi ilgilendiren konularda verilen karara itaat şeklinde düşünülmelidir. Bilindiği üzere İslâm’da aile reisliği erkeğin sorumluluğuna verilmiştir. Bu reislik de asla despotluk manasında değildir. Ailede esas olan istişare, dayanışma, sevgi ve saygıdır. Âile reisinin, aileyi ilgilendiren konularda nihaî kararı vermek için gerekli istişarelerden sonra belki bir rüçhan hakkından söz edebilir. Bu da ailenin dirlik ve düzeni için gereklidir. Herkesin başına buyruk hareket ettiği bir ortamda âile düzeninden söz edilemez. Aile, Devlet’in küçültülmüş şeklidir. Devlet Başkanına da vatandaşların itâati zorunludur. Devlet düzeninin devamı için buna gerek vardır. Bu ise, hiçbir zaman kulluk anlamına gelmez. Kaldı ki, kadının âile reisi olan kocasına itaati, asla vatandaşın Devlet Başkanına itâati ölçüsünde sert ve katı da değildir. Bu itibarla hadîs, âilede düzenin tesisine ve dolayısıyla âilenin devamına matûf bir mübalağa manası taşımaktadır. Kaldı ki âyet-i kerîmede de; “Erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler” (Nisâ, 34) buyurulmaktadır. Bu hadîsin senedinde yer alan Kadı Şerîk, sadûk olmakla birlikte çok hata eden biri olarak bilinir. Ayrıca yaşı ilerlediğinde hafızası da bozulmuştu.
Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Ebu Kaze'a el-Bâhilî, ona Hakim b. Muaviye el-Kuşeyri, ona da babası rivayet etmiştir: Dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, bizden biri üzerinde karısının hakkı nedir? "Ona yediğinden yedirmen, giyindiğinden -yahut kazancından dedi- giydirmendir. Sakın yüze vurma, ona hakaret etme ve evin haricinde kendisini yalnız bırakma!" buyurdu. [Ebû Davud dedi ki: Ona hakaret etme ifadesi ile,Allah seni kahretsin! Ne kadar çirkinsin! manası kastedilmiştir.]
Açıklama: Bu hadiste, kadının kocası üzerindeki haklarından bazısı sayılmaktadır. Hadisteki ifadeye göre bu haklar: 1- Erkek, karısının yiyeceğini teminle mükelleftir. Bu yiyecek de erkeğin kendisinin yediği kalitede ve zamanda olmalıdır. 2- Erkek, karısının giyim kuşam masraflarını da karşılamak zorundadır. Bu da yine kendi imkânları ve sosyal seviyesinden düşük olmamalıdır. Bu iki cümle ile kadının bütün tabii ve sosyal ihtiyaçlarının kocası tarafından temin edileceği, bunun kadının en tabii hakları cümlesinden olduğu hükme bağlanmaktadır. Bu ihtiyaçlar karşılanırken, şüphesiz ki erkeğin malî durumu da göz önünde bulundurulacaktır. 3- Şüphesiz esas olan kadını dövmemektir. Ancak hayatın seyri içinde böyle bir şeye3 tevessül eden olursa, başına ve yüzüne vurulması kesinlikle haramdır. Çünkü yüz insanın en şerefli ve en güzel organıdır. Ayrıca görme, işitme, tatma ve koklama gibi en önemli duyu organları da yüzünde bulunmaktadır. Bu konuda aşırıya gidilmesi, kadına kısas hakkını verir. 4- Şüphesiz ki herkes, kendisini beğenir ve başkaları tarafından da beğenilmek ister. Ancak başkaları tarafından beğenilmek duygusu, kadınlarda biraz daha galiptir. Bir kadına çirkin olduğunu söylemek, ona yapılabilecek en büyük hakarettir. İşte bir insanın, karısına böyle bir hakarette bulunması câiz değildir. Bu, karısına hakaret olduğu kadar, Allah’ın yarattığını hor görme, beğenmeme anlamına da gelir. Bu itibarla böyle bir davranış da haramdır. 5- Herhangi bir dargınlık ve kızgınlık sebebiyle kadının evden atılması da haramdır. Karı koca arasındaki meseleler, yine de âile içinde kalmalıdır. Dargınlık olacaksa da evde kalmalı, evin dışına taşmamalıdır. Yatağı terk etmek meselesi, erkeğin evi terk etmesi şeklinde de anlaşılmamalıdır.
Bize Müsedded, ona Bişr, ona el-Cüreyrî; (T) Bize Müemmel, ona İsmail; (T) Bize Musa, ona Hammad, onlara el-Cüreyrî, ona da Ebu Nadre, Tafâvîli bir kişinin şöyle dediğini rivayet etti: Medine'de Ebu Hureyre'ye (ra) misafir oldum. Peygamber'in (sav) ashabı içerisinde ondan daha çok ibadet eden ve ondan daha çok misafir ağırlayan kimse görmedim. Ben bir gün onun yanında bulunurken kendisi bir sedirin üzerinde bulunuyordu. Yanında, içinde çakıl yahut da çekirdek taneleri bulunan bir kese ve sedirin aşağısında da kendisine ait siyahi bir cariye vardı. Ebu Hüreyre (ra) onlarla tesbih çekiyordu. Kesedekiler bitince o keseyi cariyeye atıyor, cariye de atılanları toplayıp keseye koyarak keseyi ona geri veriyordu. Bana “Kendimden ve Rasulullah'tan (sav) sana bahsedeyim mi?” dedi. Ben de “evet” dedim. Bunun üzerine şöyle dedi: Ben mescitte sıtma ağrısıyla kıvranıyordum. Birden Rasulullah (sav) gelip mescide girdi ve "Devs'li genci kim gördü?" diye üç defa sordu. Bir adam da “Ey Allah'ın Rasulü! O mescidin bir tarafında acı içinde kıvranıyor” dedi. Bu sefer bana doğru yürümeye başladı, nihayet yanıma geldi, elini üzerime koydu, bana dua etti, ben de iyileşip ayağa kalktım. Sonra Rasulullah (sav) yürüyüp namaz kıldırdığı makama vardı, ashabına doğru döndü. Erkek ve kadınlardan oluşan iki saf, ya da kadınlardan iki, erkeklerden de bir saf cemaat vardı. Hz. Peygamber (sav) "eğer namazımda şeytan bana bir şey unutturacak olursa, cemaat subhanallah desin, kadınlar da el çırpsın!" buyurdu. Rasulullah (sav) hiçbir şey unutmadan namazı kıldırdı, sonra "yerinizden ayrılmayın yerinizden ayrılmayın" buyurdu. Ravi Musa'nın rivayetinde "buradan" ifadesi ve “Rasulullah (sav) Allah'a hamd'ü senada bulunup "sadede gelecek olursak" diye sözüne başladı” eklemesi vardır. Bundan sonra raviler ittifak halinde şöyle rivayet etmişlerdir. Sonra Rasulullah (sav.) erkeklere yönelip "Sizden bir kimse karısıyla birlikte olmak istediğinde kapıyı kilitleyip, Allah'ın kendisine örtü olarak bahşettiği bir örtü ile üzerini örter mi?" diye sordu. Onlar da “evet” dediler. Hz. Peygamber (sav) "sonra o kimse bu ilişkiden sonra oturup 'ben bugün hanımımla şöyle şöyle, yaptım' diye anlatır mı?" dedi. Onlar da sustular. Rasulullah (sav) kadınlara yöneldi ve "Aranızdan bu gibi sırları başkalarına anlatan kimse var mı?" buyurdu. Onlar da sükût ettiler. Bunun üzerine bir genç kız dizlerinden biri üzerine dikildi, sözünü işitmesi ve kendisini görmesi için boynunu Rasulullah'a doğru uzatarak “Ey Allah'ın Rasulü erkekler de kadınlar da bunu anlatıyorlar” dedi. Rasulullah (sav) da "bu (durum) neye benzer bilir misiniz? Bu bir şeytanın bir şeytanla yolda karşılaşıp halk kendilerine bakarken onunla cinsi münasebette bulunmasına benzer. Dikkat ediniz! Erkeğe yakışan koku, kokusu hissedilen, rengi ise belli olmayandır. Kadına uygun olan ise rengi belli olan, kokusu hissedilmeyendir." buyurdu. Ebu Davud der ki: Buradan itibaren Müemmel ile Musa'dan aldım. "Dikkat ediniz! Bir erkek, diğer bir erkekle, bir kadın da diğer bir kadınla (aralarında herhangi bir engel bulunmaksızın aynı yatakta) bulunmasın! Oğul veya baba hariç." Müemmel ile Musa üçüncü bir kelime daha söylediler. Ama ben onu istediğim gibi sağlam bir şekilde koruyamadım. Musa der ki: Bize Hammad, ona Cüreyrî, ona Ebu Nadre, ona da Tafâvî bu hadisin rivayet etmiştir.
Bize Müsedded, ona Bişr, ona el-Cüreyrî; (T) Bize Müemmel, ona İsmail; (T) Bize Musa, ona Hammad, onlara el-Cüreyrî, ona da Ebu Nadre, Tafâvîli bir kişinin şöyle dediğini rivayet etti: Medine'de Ebu Hureyre'ye (ra) misafir oldum. Peygamber'in (sav) ashabı içerisinde ondan daha çok ibadet eden ve ondan daha çok misafir ağırlayan kimse görmedim. Ben bir gün onun yanında bulunurken kendisi bir sedirin üzerinde bulunuyordu. Yanında, içinde çakıl yahut da çekirdek taneleri bulunan bir kese ve sedirin aşağısında da kendisine ait siyahi bir cariye vardı. Ebu Hüreyre (ra) onlarla tesbih çekiyordu. Kesedekiler bitince o keseyi cariyeye atıyor, cariye de atılanları toplayıp keseye koyarak keseyi ona geri veriyordu. Bana “Kendimden ve Rasulullah'tan (sav) sana bahsedeyim mi?” dedi. Ben de “evet” dedim. Bunun üzerine şöyle dedi: Ben mescitte sıtma ağrısıyla kıvranıyordum. Birden Rasulullah (sav) gelip mescide girdi ve "Devs'li genci kim gördü?" diye üç defa sordu. Bir adam da “Ey Allah'ın Rasulü! O mescidin bir tarafında acı içinde kıvranıyor” dedi. Bu sefer bana doğru yürümeye başladı, nihayet yanıma geldi, elini üzerime koydu, bana dua etti, ben de iyileşip ayağa kalktım. Sonra Rasulullah (sav) yürüyüp namaz kıldırdığı makama vardı, ashabına doğru döndü. Erkek ve kadınlardan oluşan iki saf, ya da kadınlardan iki, erkeklerden de bir saf cemaat vardı. Hz. Peygamber (sav) "eğer namazımda şeytan bana bir şey unutturacak olursa, cemaat subhanallah desin, kadınlar da el çırpsın!" buyurdu. Rasulullah (sav) hiçbir şey unutmadan namazı kıldırdı, sonra "yerinizden ayrılmayın yerinizden ayrılmayın" buyurdu. Ravi Musa'nın rivayetinde "buradan" ifadesi ve “Rasulullah (sav) Allah'a hamd'ü senada bulunup "sadede gelecek olursak" diye sözüne başladı” eklemesi vardır. Bundan sonra raviler ittifak halinde şöyle rivayet etmişlerdir. Sonra Rasulullah (sav.) erkeklere yönelip "Sizden bir kimse karısıyla birlikte olmak istediğinde kapıyı kilitleyip, Allah'ın kendisine örtü olarak bahşettiği bir örtü ile üzerini örter mi?" diye sordu. Onlar da “evet” dediler. Hz. Peygamber (sav) "sonra o kimse bu ilişkiden sonra oturup 'ben bugün hanımımla şöyle şöyle, yaptım' diye anlatır mı?" dedi. Onlar da sustular. Rasulullah (sav) kadınlara yöneldi ve "Aranızdan bu gibi sırları başkalarına anlatan kimse var mı?" buyurdu. Onlar da sükût ettiler. Bunun üzerine bir genç kız dizlerinden biri üzerine dikildi, sözünü işitmesi ve kendisini görmesi için boynunu Rasulullah'a doğru uzatarak “Ey Allah'ın Rasulü erkekler de kadınlar da bunu anlatıyorlar” dedi. Rasulullah (sav) da "bu (durum) neye benzer bilir misiniz? Bu bir şeytanın bir şeytanla yolda karşılaşıp halk kendilerine bakarken onunla cinsi münasebette bulunmasına benzer. Dikkat ediniz! Erkeğe yakışan koku, kokusu hissedilen, rengi ise belli olmayandır. Kadına uygun olan ise rengi belli olan, kokusu hissedilmeyendir." buyurdu. Ebu Davud der ki: Buradan itibaren Müemmel ile Musa'dan aldım. "Dikkat ediniz! Bir erkek, diğer bir erkekle, bir kadın da diğer bir kadınla (aralarında herhangi bir engel bulunmaksızın aynı yatakta) bulunmasın! Oğul veya baba hariç." Müemmel ile Musa üçüncü bir kelime daha söylediler. Ama ben onu istediğim gibi sağlam bir şekilde koruyamadım. Musa der ki: Bize Hammad, ona Cüreyrî, ona Ebu Nadre, ona da Tafâvî bu hadisin rivayet etmiştir.
Bize Hasan b. Ali, ona Abdullah b. Numeyr, ona Abdullah b. Nafi', ona da İbn Ömer Hz. Peygamber'in (sav) şöyle dediğini rivayet etti: "Hiçbiriniz kardeşinin talip olduğu bir bayana (talebinden vazgeçmediği sürece) talip olmasın. İzin almaksızın kardeşinin satışı üzerine satışta bulunmasın."
Bana Ahmed b. Yusuf el-Mühellebî en-Nîsâbûrî, ona Ömer b. Abdullah b. Razin, ona Süfyan b. Hüseyin, ona Davud el-Varrâk, ona Said b. Hakim, ona da babası vasıtasıyla dedesi Muaviye el-Kuşeyrî şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah'a (sav) gittim ve kendisine, hanımlarımız hakkında ne dersiniz? dedim. "Onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydiriniz, sakın onları dövmeyin, onlara (ve yaptığı şeylere) çirkin demeyin!" buyurdu.