Giriş

Bize Ahmed b. Amr b. es-Serh, ona Süfyan, ona ez-Zührî, ona Saîd b. el-Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre (ra), Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir erkek, din kardeşinin talip olduğu kıza talip olamaz!"


Açıklama: Başkasının talip olduğu bir kıza talip olmak, insanlar arasında kavga ve düşmanlıklara sebep olabilir. Hadisteki yasağın ana gerekçesi budur; insanlar arasında bu yüzden bir husumetin meydana gelmesini engellemektir. Bir kadına hangi aşamada başka birinin talip olamayacağı konusu tartışmalıdır. Konunun detayına inilecek olursa; 1- Kadın, ilk talibine olumlu cevap vermişse, artık başka birinin ona talip olması haramdır. Ancak buna rağmen yine de ikinci taliple evlilik gerçekleşirse, ulemanın çoğunluğuna göre, yapılan iş haram olmakla birlikte evlilik câizdir, nikâhın feshine gerek yoktur. Yalnız İmam Mâlik’e göre gerdeğe girilmemişse nikâhın feshi gerekir. Zâhirîler ise, zifaftan sonra dahi olsa nikâhın feshedilmesi gerektiği kanaatindedirler. 2- Kadın, yapılan teklifi reddeder, istekli görünmez veya henüz bir karar vermemişse, başka bir erkeğin kendisine talip olmasında sakınca yoktur. Nitekim hanım sahabîlerden Fatıma bt. Kays, Hz. Peygamber’e gelerek kendisine Muaviye b. Ebu Süfyan ile Ebû Cehm’in talip olduğunu söylemiş ve bu konuda Rasulullah'ın (sav) fikrini almak istemişti. Hz. Peygamber de ona, bu ikisinin dışında üçüncü birini önermiş, Üsâme b. Zeyd ile evlenmesini tavsiye etmişti. 3- Kadının ilk talibine evet dememesi, ancak ima yolu ile gönüllü olduğunu belli etmesi halinde ise başka birinin aynı kadına talip olması, fukahadan bazılarına göre câiz, ama bazılarına göre câiz değildir. Ekseriyet, bunun câiz olduğu görüşündedir.

    Öneri Formu
11975 D002080 Ebu Davud, Nikah, 16, 17

Bize Müslim b. İbrahim, ona Ebân, ona Yahya, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu haber verdi: "Dul kadının emri alınmadan, bekâr kızın da izni alınmadan evlendirilemez." Onun izni nasıl alınır, ey Allah'ın Rasulü? diye sordukları zaman Hz. Peygamber, "onun izni susmasıdır" cevabını vermiştir.


Açıklama: Bu rivayette evlilik konusunda kadınların fikirlerinin esas alınması gerektiğini ifade edilmektedir. Bu konuda da kadınlar iki guruba ayrılmaktadır: Birinci gurupta daha önce başından bir evlilik geçmiş olan dul kadınlar yer alır. Dul kadın kendi tercihini ve kararını kendisi verebilir. Verdiği kararı da dil ile açıkça ifade eder. Çünkü daha önce başından bir evlilik geçmiş, dolayısıyla bu konuda yeterli tecrübe sahibi olmuştur. Ayrıca genç bir kız gibi utanıp sıkılma çağlarını da geride bırakmıştır. Dolayısıyla velinin karar yetkisi olmadığı gibi, kimsenin kadına baskı yapması da câiz değildir. Küçük bir azınlık istisna edilirse İslâm âlimleri arasında bu konuda ihtilaf yoktur. İkinci gurupta ise henüz hiç evlenmemiş olan genç kızlar yer alır. Her şeyden önce genç kızlar, utanıp sıkılma gibi fıtrî ve tabiî bir özelliğe sahiptirler. Bu itibarla bu konuda açıkça insiyatif ortaya koymaktan sıkılırlar. Ayrıca onların hayat ve evlilik tecrübeleri de yoktur. Dolayısıyla yanlış tercihte bulunmaları ve her şeyi etraflı bir şekilde düşünememeleri ihtimali vardır. İşte bundan dolayı anne-babanın, bir taraftan ona her şeyi güzelce anlatması, öte yandan da nihaî olarak yine onun düşüncesini alması gerekir. Yine de onun fikrini söylemekten utanıp sıkılacağı dikkate alınarak susmasının izin sayılacağı düşünülmüştür. Kaldı ki kıza, susmanın izin sayılacağının söylenmesi de gerekir. Bir kısım İslâm hukukçuları, kıza fikrini soran kişinin baba veya dede olması halinde susmasının izin sayılacağını, ama başkaları fikrini soruyorsa, sözle düşüncesini açıklamasının gerekli olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bir kızın babasından daha çok utanabileceği hesap edilmiştir. Bekâr bir kızın evlendirilmesi konusunda velinin devreye sokulması, kolayca tahmin edilebileceği gibi, tecrübeli bir insanın gelecek konusunda daha iyi karar verebileceği düşüncesidir. Yoksa velinin mutlak karar mercii olduğunu göstermek değildir. Her anne-baba da evladının geleceği ile ilgili en iyi tercihi yapmayı gaye edinir. Hanefîler kadının evlenmesi konusunda genel bir ilke benimsemişler ve âkil, bâliğ, hür bir kadının nikâhı için velinin şart olmadığını, kadın ister dul ister bâkire olsun kendi rızasının yeterli olduğunu söylemişlerdir. Velinin rızasını şart gören fukaha da, dul kadında değil, özellikle bâkire kız konusunda gerekli görmüşlerdir.

    Öneri Formu
11987 D002092 Ebu Davud, Nikah, 22, 23

Bize Ubeydullah b. Ömer, ona Yezid b. Zürey', ona Said b. Ebu Arûbe, ona Katade, ona Hilas ve Ebu Hassan, onlara Abdullah b. Utbe b. Mesud rivayet etmiştir: "(Mehir tespit etmeden bir kadınla evlenen, ama zifafa girmeden vefat eden) bir adam hakkında (görüşünü almak üzere) bir ay boyunca –veya defalarca dedi- İbn Mesud'a gidip geldiler. Sonunda İbn Mesud (ra) şöyle dedi: Ben bu konuda şöyle düşünüyorum: O kadın, aynen kendi durumundaki kadınların mehrini alır, bundan ne fazla ne de eksik! Mirastan da pay alır. Ayrıca iddet beklemesi de gerekir. Eğer benim bu görüşüm isabetli ise, bu Allah'tandır. Şayet hatalı ise benden ve şeytandandır, Allah ve Rasulü bundan berîdirler. Bunun üzerine Eşcâ kabilesinden el-Cerrâh ve Ebu Sinan gibi bazı adamlar kalkıp; Ey İbn Mesud! Berva' bt. Vâşık hakkında da Rasulullah'ın (sav) bizim aramızda aynen senin söylediğin gibi hükmettiğine bizler şâhidiz. Onun kocası Hilâl b. Mürre el-Eşcaî idi dediler. Bunun üzerine Abdullah, verdiği fetvanın, Allah Rasulü'nün fetvasına uygun düştüğü için son derece sevindi."


Açıklama: Bu mesele fukaha arasında tartışmalıdır. Nikâhı kıyılan, ama gerdeğe girmeden kocası ölen bir kadının mehir alıp almayacağı meselesinde ulemanın çoğunluğu mehr-i misil verilmesi gerektiği kanâatindedir. İbn Mes’ûd, İbn Ebî Leylâ, Ebû Hanîfe, Süfyan Sevrî, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel bu görüştedirler. Bir kısım ulema ise Beyhakî’nin Zeyd b. Sâbit’ten naklettiği “…mehir alamaz” rivâyetine dayanarak, mehri tespit edilmeden evlenen ve gerdeğe girmeden kocası ölen bir kadının mehir almaya hakkı olmadığını söylemişlerdir. Hz. Ali, İbn Abbas, İbn Ömer, Zührî, Mâlik, Leys ve Evzâî de bu kanâattedir. Bu tartışma, sadece zifaftan önce kocası ölen kadınla ilgilidir. Zifaftan önce kocası tarafından boşanan kadına ise mehrin yarısının verilmesi gerektiği, âyet-i kerîme ile sabittir. Nikâhı kıyılan, ama gerdeğe girmeden kocası ölen kadının, kocasının mirasından pay alması gerektiği konusunda ise ihtilaf yoktur. Aynı durumda kadın ölse, kocası da onun malından pay alır. Çünkü nikâh akdi ile onlar resmen karı-koca olmuşlardır. Gerdeğe girmeden kocası ölen kadının iddet beklemesi gerektiği, her ne kadar hadîste ifade ediliyorsa da, tartışmaya açık bir konudur. İlişki olmadan iddetin anlamsız olacağını söyleyenlere, bunun bir nevi yas anlamına gelen vefat iddeti olduğu şeklinde cevap verilmiştir.

    Öneri Formu
12159 D002116 Ebu Davud, Nikah, 30, 31

Bize Muhammed b. Yahya b. Fâris ez-Zühlî ile Muhammed b. el-Müsenna ve Ömer b. el-Hattab rivayet ettiler. Muhammed şöyle dedi: Bize Ebu'l-Asbağ el-Cezerî Abdülaziz b. Yahya, ona Muhammed b. Seleme, ona Ebu Abdurrahim Halid b. Ebu Yezid, ona Zeyd b. Ebu Üneyse, ona Yezid b. Ebu Habib, ona Mersed b. Abdullah ona da Ukbe b. Âmir'in (ra) rivayet ettiğine göre; Hz. Peygamber (sav) bir adama; "seni falan kadınla evlendirmemi ister misin?" diye sordu. Adam, evet dedi. Hz. Peygamber sonra kadına; "seni falanca kişi ile evlendirmemi ister misin?" dedi. O da evet deyince, bunları evlendirdi. Adam, bir mehir tayin etmeden ve kadına bir şey de vermeden gerdeğe girdi. Adam Hudeybiye seferine katılanlardan biriydi; dolayısıyla Hayber'den bir hissesi vardı. Ölürken şunları söyledi: Rasulullah sav) beni falan kadınla evlendirmişti, ama ben onun için mehir tayin etmemiş ve kendisine de bir şey vermemiştim. Şimdi sizleri şahit kılıyorum ki, ben Hayber'deki hissemi karıma mehir olarak verdim. Kadın da orayı aldı ve kocasının ölümünden sonra yüz bin dirheme sattı. [Ebû Davud dedi ki: Ravilerden Ömer b. el-Hattab (Ebu Hars es-Sicistânî) daha uzun olan hadisinin başına şunu da ilave etti. Rasulullah (sav) "nikahın en hayırlısı, en kolay olanıdır" buyurdu. (Yine ravi Ömer), Rasulullah (sav) bir adama şöyle dedi diyerek aynı hadisi rivayet etti. [Ebû Davud dedi ki: Bu hadisin zayıf olmasından korkulur. Çünkü uygulama böyle değildir.]


Açıklama: Sünnete uygun olan, mehrin evlilik akdi sırasında belirlenmesidir. Nikâh esnasında mehir tayin edilmezse, mehr-i misil gerekir. Bu da kadının kendi akrabası arasında yaşı, tahsili, güzelliği gibi hususlarda kendisine emsal olan bir kızın almış olduğu mehirdir. Mehir vermemek şartıyla kıyılan nikâhın sıhhati ise fukaha arasında tartışmalıdır. Mâlikîler, mehir vermemek şartıyla kıyılan nikâhı sahih görmezler; mehri emreden ayetleri bu görüşlerine delil gösterirler. Diğer üç mezhebe göre ise kıyılan nikâh yine de sahihtir. Çünkü Yüce Allah; "Zifafa girmediğiniz veya mehir tespit etmediğiniz kadınları boşamanızda günah yoktur" (Bakara, 2/236) buyurmaktadır. Bu ayete göre mehirsiz kıyılan nikâh ve verilen talak sahihtir. Ama bu şekilde kıyılan nikâh ile de kadına mehr-i misil vermek gerekir. Eğer boşanma zifaftan sonra gerçekleşmişse mehrin tamamını, gerdeğe girmeden talak verilmişse mehrin yarısını vermek lazımdır. Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: خَيْرُ النِّكَاحِ أَيْسَرُهُ

    Öneri Formu
12160 D002117 Ebu Davud, Nikah, 30, 31

Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu Âsım, ona İmran, ona Katade, ona Abdürabbih, ona Ebu Iyâd, ona da İbn Mesud (ra); Rasulullah (sav) teşehhüde oturduğu zaman...diyerek önceki hadisin benzerini zikreder. Önceki hadiste geçen ve "Rasuluhu" sözünden sonra da Hz. Peygamber'in şunları söylediğini rivayet eder: "…Allah onu hakla ve kıyametin hemen öncesinde korkutucu ve müjdeleyici olarak göndermiştir. Kim Allah’a ve Rasulü’ne uyarsa, şüphesiz doğru yolu bulmuştur. Allah ve Rasulü’ne isyan eden ise, kendisinden başka kimseye zarar veremez. Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez."


Açıklama: Buradaki teşehhüd kelimesinden maksat, nikâh akdinde yapılan konuşma ve duadır. Nikâh ve benzeri önemli işlerde, yapılan işe uygun bir konuşma yapmak ve bu konuşmada aynı zamanda Allah’tan hayır talebinde bulunmak sünnettir, İslâmî bir gelenektir. Nikâh, netice itibariyle bir akit olmakla birlikte, aynı zamanda bir ibadettir ve son derece önemli bir iştir. İnsan hayatının en önemli dönüm noktasıdır. Bu itibarla bunun güzel sözler ve hayırlı taleplerle yapılması, önemli görülmelidir.

    Öneri Formu
12162 D002119 Ebu Davud, Nikah, 31, 32

Bize Musa b. İsmail, ona Hammad, ona Ali b. Zeyd, ona Ebu Hurre er-Rakkaşî, ona da amcası, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Eğer karılarınızın geçimsizliklerinden (nüşûz) endişe ediyorsanız, onları yataklarında yalnız bırakın." [Râvî Hammâd dedi ki: "Onları yataklarında yalnız bırakın" sözü, bir müddet onlarla ilişkide bulunmayın anlamındadır.]


Açıklama: “Yatakta yalnız bırakmak” hususu, müfessirlerce farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bazılarına göre maksat, aynı yatakta yatmamaktır. Bazılarına göre aynı yatakta yatmak, ama sırtını dönmektir. Bazılarına göre de temasta bulunmamaktır. Şüphesiz ki, yatakları ayırmak, psikolojik bir mücadele yöntemidir. Özellikle kadın ruhuna karşı müessir bir yoldur. Çünkü her kadın yaratılış itibariyle beğenilmek arzu ve ihtiyacındadır. Gönlünü, vücudunu ve yatağını paylaştığı hayat arkadaşının, kendisine ve yatağına bile yaklaşmak istemediğini görmesi, onun kendisine çeki-düzen vermesi için önemli bir sebep olarak görülebilir

    Öneri Formu
12193 D002145 Ebu Davud, Nikah, 41, 42

Bize Müsedded, ona Yahya, ona Şube -başka biri de ona Said, dedi-, ona el-Hakem, ona Abdülhamid b. Abdurrahman, ona Miksem, ona da İbn Abbas (ra), Hz. Peygamber'in (sav) hayızlı iken karısıyla ilişkide bulunan kimse hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "O kimse bir dinar veya yarım dinar sadaka verir."


Açıklama: Bu rivayette, hayızlı kadınla ilişkide bulunmanın cezası tayin edilmektedir. Bu da bir veya yarım dinar sadaka vermektir. Fukaha buradaki bir veya yarım dinar ifadesini, hayızın ilk günlerinde ilişkide bulunmuşsa bir dinar, son günlerinde ilişkide bulunmuşsa yarım dinar diye izah ederler. Ulemadan bazıları, sonra da tövbe ve istiğfar edilmesi gerektiğini söyler, bazıları ise maddi bir cezaya gerek olmadığı, sadece tövbe ve istiğfarın yeterli olduğunu ileri sürer.

    Öneri Formu
12515 D002168 Ebu Davud, Nikah, 46, 47

Bize Züheyr b. Harb, ona Yahya, ona Süfyan, ona Muhammed b. Ebu Bekir, ona Abdülmelik b. Ebu Bekir, ona babası, ona da Ümmü Seleme'nin rivayet ettiğine göre, Rasulullah (sav) Ümmü Seleme ile evlendiğinde, yanında üç gün kalmış, sonra ona şöyle söylemişti: "Ailenden (yani benden) sana karşı bir aşağılama söz konusu değildir. (Yanında kalmam gereken günler normalde bitti). Ama istersen yanında kaldığım günleri yediye tamamlarım. Fakat senin günlerini yediye tamamlarsam, diğer eşlerime de tamamlarım."


    Öneri Formu
12165 D002122 Ebu Davud, Nikah, 33, 34

Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Huşeym ve İsmail b. Uleyye, onlara Halid el-Hazzâ, ona Ebû Kılabe, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle demiştir: "Bir erkek dul bir kadın üzerine bekâr bir kızla evlenirse, onun yanında yedi gün kalır. Şayet dul bir kadınla evlenirse, onun yanında da üç gün kalır." [Ebû Kilabe dedi ki: Bu hadisi Enes Rasulullah'tan (sav) merfu olarak rivayet etti desem, doğru söylemiş olurum. Fakat o sadece, sünnet böyledir dedi.]


    Öneri Formu
12167 D002124 Ebu Davud, Nikah, 33, 34

Bize Abdusselam b. Mutahher, ona Cafer b. Süleyman, ona Ali b. el-Hakem el-Bünanî, ona Ebul-Hasan el-Cezeri, ona da Miksem, İbn Abbas'ın (ra) şöyle dediğini nakletmiştir: "Bir erkek hayızlı olan karısıyla kan gelirken ilişkide bulunursa bir dinar, kan kesildiğinde (henüz yıkanmadan) ilişkide bulunursa yarım dinar sadaka verir."


    Öneri Formu
12516 D002169 Ebu Davud, Nikah, 46, 47