6730 Kayıt Bulundu.
Bize Harun b. Zeyd, ona babası, ona Süfyan, ona Yahya b. Said, ona da Süleyman b. Yesar, "Fatıma bt. Kays'ın kocasının evinden taşınmasının sebebi hakkında şöyle demiştir: Bu ancak, Fatıma'nın huysuzluğu yüzünden olmuştur."
Bize el-Ka'neb, ona Malik, ona Yahya b. Said, ona el-Kasım b. Muhammed ile Süleyman b. Yesar'ın rivayet ettiklerine göre; "Yahya b. Said b. el-Âs, Abdurrahmân b. el-Hakem'in kızını üç talakla boşamış, Abdurrahman da kızını alıp kendi evine götürmüştü. Bunun üzerine Hz. Aişe, o sırada Medine Valisi bulunan Mervan b. el-Hakem'e, Allah'tan kork ve kadını evine geri gönder diye haber gönderdi. Süleyman'ın rivayetine göre- Mervan, Abdurrahman bana galip geldi diye cevap vermiş. el-Kâsım'ın rivayetinde ise, Mervan Hz. Aişe'ye, sana Fatıma bt. Kays'ın durumu ulaşmadı mı? demiş. Hz. Aişe de Fatıma hadisini hiç hatırlamaman sana zarar vermez diye cevap vermiş. Mervan da Fatıma'nın (evinden çıkmasına sebep olan) kendisiyle kocasının akrabaları arasında meydana gelen kötülüğü bilseydin, bu sana yeterdi diye karşılık vermiş."
Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus, ona Züheyr, ona Cafer b. Burkan, ona da Meymun b. Mihran dedi ki: "Medine'ye gelmiştim. Said b. el-Müseyyeb'in yanına götürüldüm, ona Fatıma bt. Kays boşanmış ve evinden taşınmıştı dedim. Saîd şöyle cevap verdi: O, halkı fitneye düşüren bir kadındı. Kendisi diliyle etrafındakileri inciten biriydi, bu yüzden âmâ olan İbn Ümmi Mektûm'un yanına yerleştirildi."
Bize Ahmed b. Hanbel, ona Yahya b. Saîd, ona İbn Cüreyc, ona Ebu'z-Zübeyr, ona da Cabir (ra) şöyle demiştir: Teyzem üç talakla boşanmıştı. Bir gün kendisine ait hurmaları toplamak için dışarı çıkmak istedi. Ama bir adam ona engel oldu. Bunun üzerine teyzem Hz. Peygamber'e gidip durumu anlattı. Hz. Peygamber de "çık, hurmalarını topla! Zira belki onları tasadduk eder veya başka bir hayır yaparsın," buyurdu.
Bize Abdullah b. Mesleme el-Ka'neb, ona Malik, ona Sa'd b. İshak b. Ka'b b. Ucre, ona halası Zeyneb bt. Ka'b b. Ucre, ona da Ebu Said el-Hudrî'nin kız kardeşi el-Fürey'a bt. Malik b. Sinan'ın haber verdiğine göre; kendisi Rasulullah'a (sav) gelip, Hudre oğullarındaki ailesine dönüp dönemeyeceğini sormuştu. Çünkü o günlerde kocası kaçan kölelerini aramaya çıkmıştı. Kocası Kaddûm tarafında onlara yetişince köleler onu öldürmüşler. Bunun üzerine Fürey'a Rasulullah'a (sav) ben aileme döneceğim çünkü kocam bana bir ev ve nafaka bırakmadı diyerek izin istedi. Rasulullah (sav) "olur" diye cevap verdi. Bunun üzerine ben de çıktım, henüz odamda -yahut mescitte- iken Hz. Peygamber bana seslendi yahut da benim çağırılmamı emretti ve çağrıldım. Yanına vardığımda bana "demin nasıl demiştin?" diye sordu. Ben de kocam hakkında anlattığım hikâyeyi kendisine tekrarladım. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "farz olan iddet müddeti doluncaya kadar evinde kal" buyurdu. İddetimin dolması için orada dört ay on gün bekledim. Bilâhare Furey'a şöyle dedi: Osman b. Affân (ra) Halife olunca bana adam göndererek benden bu meseleyi sordu. Ben de ona anlattım. Hz. Osman da buna uydu ve ona göre hüküm verdi.
Bize el-Ka'nebî, ona Abdullah b. Ebu Bekir, ona Humeyd b. Nâfi, ona da Zeynep bt. Ebu Seleme şu üç hadisi rivayet etmiştir: "Zeyneb der ki: Babası Ebu Süfyan b. Harb vefat ettiği zaman, Hz. Peygamber'in (sav) eşi Ümmü Habibe’nin yanına gitmiştim. Ümmü Habibe, içinde sarı renkli güzel koku (halûk veya başka bir koku) bulunan bir koku kabı getirilmesini istedi, ondan bir miktar hizmetçiye sürdükten sonra kendisi, o kokuyu yanaklarına değdirdi, sonra da şöyle dedi: Vallahi, benim hoş kokuya ihtiyacım yok, ama ben Rasulullah’ı (sav) dinledim: 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on günlük süre dışında, ölmüş herhangi birisi için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Zeyneb der ki: Sonra kardeşi vefat ettiği sırada Zeyneb bt. Cahş'ın yanına girdim. O, bir miktar koku getirilmesini istedi ve ondan biraz aldıktan sonra şöyle dedi: Vallahi, hoş kokuya ihtiyacım yok, ancak ben, Rasulullah’ı (sav) minber üzerinde dinledim 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on gün hariç, ölmüş herhangi bir kimse için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Yine Zeyneb der ki: Ümmü Seleme’yi şöyle derken dinledim: Bir kadın Rasulullah’a (sav) gelerek 'ey Allah’ın Rasulü, benim kızımın kocası vefat etti, gözlerinden rahatsızlandı, ona sürme çekeyim mi?' diye sordu. Rasûlullah (sav) 'hayır' dedi, sonra da 'hepsi dört ay on gündür, hâlbuki cahiliye döneminde sizden herhangi bir kadın, senenin sona ermesi halinde bir tezeği fırlatırdı…' buyurdu." Humeyd der ki: Ben, Zeyneb'e “Sene nihayete erdiğinde bir tezek fırlatırdı ne demektir” dedim, şöyle cevap verdi: Bir kadının kocası öldüğünde, o kadın, kötü, küçücük bir hücreye girer, en kötü elbiselerini giyinir, hoş kokuya ve benzeri bir şeye elini sürmezdi. (Bir sene geçtikten sonra) ona, eşek, koyun ya da kuş gibi bir hayvan getirilir ve ona silinirdi. Bu silindiği şey çoğu kez ölürdü. Sonra dışarı çıkar, ona bir tezek verilirdi, onu fırlatırdı. Bundan sonra artık dilediği gibi koku ya da başka bir şey kullanabilirdi. [Ebu Davud der ki: “Hifş” kelimesi “küçük oda, kümes” demektir.]
Bize Ahmed b. Muhammed el-Mervezî, ona Ali b. el-Hüseyin b. Vâkid, ona babası, ona Yezid en-Nahvî, ona İkrime, ona da İbn Abbas şöyle demiştir: "İçinizden biri ölür de geride kadınlar bırakırsa, evden çıkarılmadan eşlerinin bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler!" (Bakara, 240) mealindeki ayeti, Cenâb-ı Hakk'ın miras ayetinde kadınlar için tayin etmiş olduğu dörtte bir ve sekizde bir hisse hükmü ile neshetmiştir. Bir sene beklemesi hükmünü de dört ay on gün ayetiyle (Nisâ, 12) neshetmiştir.
Bize Ahmed b. Muhammed el-Mervezî, ona Musa b. Mesud, ona Şibl, ona İbn Ebu Necih, ona Ata, ona da İbn Abbas (ra) şöyle demiştir: ...Evden çıkarılmaksızın, kadınlar kendi arzularıyla çıkarlarsa, sizin için bir günah yoktur..." (Bakara, 240) mealindeki ayet, kocası ölen bir kadının, iddetini kocasının ailesi yanında geçirmesini emreden ayeti neshetmiştir. Dolayısıyla kocası vefat eden bir kadın istediği yerde iddetini bekler. Hükmü neshedilen ayet de "evden çıkarılmaksızın" mealindeki ayettir. [Ata şunları söyledi: Kadın isterse kocasının vasiyetine dayanarak onun ailesi yanında iddet bekler. İsterse, "kendi arzularıyla çıkarlarsa, sizin için bir günah yoktur" âyeti gereğince kocasının evinden ayrılır, istediği yerde iddetini bekler.] [Yine Atâ devamla dedi ki: Daha sonra miras ayeti indi de süknâ hükmü neshedildi. Artık kadın dilediği yerde iddetini bekler.]
Bize Muhammed b. Kesir, ona Süfyan, ona Abdurrahman b. el-Kasım, ona babası, ona da Urve b. ez-Zübeyr'in rivayet ettiğine göre, "Hz. Aişe'ye Fâtıma'nın sözü hakkında ne diyorsun? diye soruldu. O kadının bu sözünde hayır yoktur dedi."