6745 Kayıt Bulundu.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona da Muhammed b. Cafer; (T) Bize İbnu'l-Müsenna, ona Abdula'lâ, ona Said, ona Matar, ona Reca v. Hayve, ona Kabisa b. Züeyb, ona da Amr b. el-Âs şöyle dedi: "O'nun sünneti -İbnu'l-Müsenna Peygamber'in (sav) sünneti dedi- konusunda bize karışıklık çıkarmayın. Kocası ölen kadının iddeti dört ay on gündür." [Ravi dedi ki: Kocası ölen kadından maksat, Ümmü Veled olan kadındır.]
Açıklama: Ümmü veled, efendisinden çocuk doğuran cariyeye denir. Bir kısım fukahaya göre, efendisinden çocuk doğuran bir câriyenin, efendisinin ölümüyle aynen hür kadınlar gibi dört ay on gün iddet beklemesi gerekir. Bu rivayet, bu görüşün delilidir. Ama Şâfiîler’e ve ekseri fukahaya göre bu kadın bir hayız süresi iddet bekler, Hanefîler’e göre ise üç hayız iddet bekler.
Bize Müsedded, ona Ebu Muaviye, ona el-A'meş, ona İbrahim, ona el-Esved, ona da Hz. Aişe (r.anha) demiştir ki: Rasulullah'a (sav), bir adamın üç talakla boşadığı karısı başka bir kocayla evlenir de kadının yeni kocası onunla gerdeğe girip cinsî münâsebette bulunmadan onu boşarsa bu kadının ilk kocasıyla evlenmesi helâl olur mu? diye soruldu, Hz. Peygamber (sav), "kadın ikinci kocasının balcığından ve o da kadının balcığından tatmadıkça ilk kocaya helâl olmaz" buyurdu.
Açıklama: "Balcık" kelimesi, kinâî bir lafızdır, cinsel ilişkiden kinayedir. Burada cinsel ilişkinin zevki, balın tadına benzetilmiştir. İslâm hukukuna göre kocasından boşanan bir kadının tekrar onunla evlenebilmesi için, kadının mutlaka başka bir erkekle sahih bir nikâh akdi ile evlenmesi gerekir. Hatta sadece nikâh kıyması yeterli olmayıp mutlaka onunla gerdeğe girmesi gerekir. Ondan sonra da normal şekilde ikinci kocasından ayrılması veya kocasının ölüp kendisinin dul kalması lazımdır. Ancak bundan sonra kadın ilk kocası ile tekrar evlenebilir. Şayet ikinci kocası ile evlenmesi sahih bir nikâh kastıyla değil de anlaşmalı bir evlilik yapılırsa veya nikâhtan sonra gerdeğe girilmezse, kadın ilk kocasına yine helâl değildir. İkinci evliliğin mutlaka sahih bir nikâh akdi ile yapılması ve ortada herhangi bir anlaşmanın olmaması gerekir. Aynı şekilde boşanmanın da hileli bir anlaşma sonucu değil, normal yollarla yapılmış olması gerekir. Aksi halde kadının ilk kocası ile yeniden evlenmesi yine câiz olmaz. Bu konuda mezhep imamları müttefiktirler.
Bize Abdullah b. Mesleme el-Ka'neb, ona Malik, ona Sa'd b. İshak b. Ka'b b. Ucre, ona halası Zeyneb bt. Ka'b b. Ucre, ona da Ebu Said el-Hudrî'nin kız kardeşi el-Fürey'a bt. Malik b. Sinan'ın haber verdiğine göre; kendisi Rasulullah'a (sav) gelip, Hudre oğullarındaki ailesine dönüp dönemeyeceğini sormuştu. Çünkü o günlerde kocası kaçan kölelerini aramaya çıkmıştı. Kocası Kaddûm tarafında onlara yetişince köleler onu öldürmüşler. Bunun üzerine Fürey'a Rasulullah'a (sav) ben aileme döneceğim çünkü kocam bana bir ev ve nafaka bırakmadı diyerek izin istedi. Rasulullah (sav) "olur" diye cevap verdi. Bunun üzerine ben de çıktım, henüz odamda -yahut mescitte- iken Hz. Peygamber bana seslendi yahut da benim çağırılmamı emretti ve çağrıldım. Yanına vardığımda bana "demin nasıl demiştin?" diye sordu. Ben de kocam hakkında anlattığım hikâyeyi kendisine tekrarladım. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "farz olan iddet müddeti doluncaya kadar evinde kal" buyurdu. İddetimin dolması için orada dört ay on gün bekledim. Bilâhare Furey'a şöyle dedi: Osman b. Affân (ra) Halife olunca bana adam göndererek benden bu meseleyi sordu. Ben de ona anlattım. Hz. Osman da buna uydu ve ona göre hüküm verdi.
Bize Osman b. Ebu Şeybe ile Muhammed b. el-Alâ Ebû Muaviye -Osman, İbnu'l-Alâ bize haber verdi dedi-, ona el-A'meş, ona Müslim, ona Mesruk, ona da Abdullah şöyle dedi: "Kadınların iddeti ile ilgili en kısa surenin (Talak suresi), iddetin dört ay on gün olduğunu ifade eden ayetten sonra nazil olduğunu kim iddia ederse, onu lanetlerim."
Bize Muhammed b. Kesir, ona Süfyan, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona Amr b. Şurahbil, ona da Abdullah (ra) şöyle rivayet etti: Ey Allah'ın Rasulü, en büyük günah hangisidir? diye sordum. "Seni Allah yarattığı halde O'na şirk koşmandır" buyurdu. Sonra hangisidir? dedim. "Sofrana ortak olacak korkusuyla çocuğunu öldürmendir" dedi. Sonra hangisidir? dedim. "Komşunun helâliyle zina etmendir" buyurdu. [Abdullah b. Mesud dedi ki: Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamber'in (sav) sözünü doğrulamak için şu âyet-i kerimeyi indirdi: "Onlar, Allah ile başka bir tanrıya tapmazlar; haksız yere, Allah'ın dokunulmaz kıldığı insan hayatına kıymazlar, zina etmezler." (el-Furkan, 25/68).]
Bize Ahmed b. İbrahim, ona Haccac, ona İbn Cüreyc, ona da Ebu'z-Zübeyr'in rivayet ettiğine göre; kendisi Cabir b. Abdullah'ın (ra) şöyle söylediğini bizzat işitmiş: Müseyke, Ensârdan birine gelip, efendim beni zinaya zorluyor diye şikâyette bulundu. Bunun üzerine Allah Teâlâ, "câriyelerinizi fuhşa zorlamayın!" (Nûr, 33) mealindeki âyet-i kerîmeyi indirdi.
Açıklama: Münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy b. Selûl’ün, cariyelerini para mukabili fuhşa zorladığı ve aldıkları paraya da el koyduğu rivayet edilmektedir. Yukarıdaki rivayette ismi geçen Müseyke de onun cariyesi idi. Zinaya zorlanan cariyelerin, zina mukabilinde aldığı ücrete efendisi el koyuyordu. Ayrıca bu zinadan çocuk sahibi olurlarsa, çocuğun babası, cariyenin efendisine yüz deve verirdi.
Bize Ahmed b. Muhammed el-Mervezî, ona Musa b. Mesud, ona Şibl, ona İbn Ebu Necih, ona Ata, ona da İbn Abbas (ra) şöyle demiştir: ...Evden çıkarılmaksızın, kadınlar kendi arzularıyla çıkarlarsa, sizin için bir günah yoktur..." (Bakara, 240) mealindeki ayet, kocası ölen bir kadının, iddetini kocasının ailesi yanında geçirmesini emreden ayeti neshetmiştir. Dolayısıyla kocası vefat eden bir kadın istediği yerde iddetini bekler. Hükmü neshedilen ayet de "evden çıkarılmaksızın" mealindeki ayettir. [Ata şunları söyledi: Kadın isterse kocasının vasiyetine dayanarak onun ailesi yanında iddet bekler. İsterse, "kendi arzularıyla çıkarlarsa, sizin için bir günah yoktur" âyeti gereğince kocasının evinden ayrılır, istediği yerde iddetini bekler.] [Yine Atâ devamla dedi ki: Daha sonra miras ayeti indi de süknâ hükmü neshedildi. Artık kadın dilediği yerde iddetini bekler.]
Bize el-Ka'nebî, ona Abdullah b. Ebu Bekir, ona Humeyd b. Nâfi, ona da Zeynep bt. Ebu Seleme şu üç hadisi rivayet etmiştir: "Zeyneb der ki: Babası Ebu Süfyan b. Harb vefat ettiği zaman, Hz. Peygamber'in (sav) eşi Ümmü Habibe’nin yanına gitmiştim. Ümmü Habibe, içinde sarı renkli güzel koku (halûk veya başka bir koku) bulunan bir koku kabı getirilmesini istedi, ondan bir miktar hizmetçiye sürdükten sonra kendisi, o kokuyu yanaklarına değdirdi, sonra da şöyle dedi: Vallahi, benim hoş kokuya ihtiyacım yok, ama ben Rasulullah’ı (sav) dinledim: 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on günlük süre dışında, ölmüş herhangi birisi için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Zeyneb der ki: Sonra kardeşi vefat ettiği sırada Zeyneb bt. Cahş'ın yanına girdim. O, bir miktar koku getirilmesini istedi ve ondan biraz aldıktan sonra şöyle dedi: Vallahi, hoş kokuya ihtiyacım yok, ancak ben, Rasulullah’ı (sav) minber üzerinde dinledim 'Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadının, kocası için beklemesi gereken dört ay on gün hariç, ölmüş herhangi bir kimse için üç günden fazla yas tutması helâl değildir' buyuruyordu." "Yine Zeyneb der ki: Ümmü Seleme’yi şöyle derken dinledim: Bir kadın Rasulullah’a (sav) gelerek 'ey Allah’ın Rasulü, benim kızımın kocası vefat etti, gözlerinden rahatsızlandı, ona sürme çekeyim mi?' diye sordu. Rasûlullah (sav) 'hayır' dedi, sonra da 'hepsi dört ay on gündür, hâlbuki cahiliye döneminde sizden herhangi bir kadın, senenin sona ermesi halinde bir tezeği fırlatırdı…' buyurdu." Humeyd der ki: Ben, Zeyneb'e “Sene nihayete erdiğinde bir tezek fırlatırdı ne demektir” dedim, şöyle cevap verdi: Bir kadının kocası öldüğünde, o kadın, kötü, küçücük bir hücreye girer, en kötü elbiselerini giyinir, hoş kokuya ve benzeri bir şeye elini sürmezdi. (Bir sene geçtikten sonra) ona, eşek, koyun ya da kuş gibi bir hayvan getirilir ve ona silinirdi. Bu silindiği şey çoğu kez ölürdü. Sonra dışarı çıkar, ona bir tezek verilirdi, onu fırlatırdı. Bundan sonra artık dilediği gibi koku ya da başka bir şey kullanabilirdi. [Ebu Davud der ki: “Hifş” kelimesi “küçük oda, kümes” demektir.]
Bize Ubeydullah b. Muâz, ona Mu'temir, ona da babasının rivâyet ettiğine göre; Saîd b. Ebu'l-Hasan, "kim onları zinaya zorlarsa, muhakkak ki Allah, onlar hakkında, bu zorlanmalarından sonra da çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir" (Nûr, 33) mealindeki ayeti "Allah o zorlanan câriyeler için bağışlayıcıdır" diye açıkladı.