Giriş

Bize Ayyâş b. Velîd, ona Velîd b. Müslim, ona Evzâî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, ona da Urve b. Zubeyir şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Amr b. Âs'a "Müşriklerin Peygamber'e (sav) yaptıkları en kötü işi bana ha­ber ver" dedim. Abdullah şöyle anlattı: Peygamber (sav) Kâbe'nin Hıcr kısmında namaz kıldığı sırada Ukbe b. Ebu Muayt çıkageldi ve Peygamber'in (sav) ridâsını (üst elbisesini) boynuna toparlayıp onu şiddetli bir şekilde boğmaya başladı. Tam bu sırada Ebu Bekir çıkıp geldi ve Ukbe'nin omuzundan tutarak saldırısını Hz. Peygamber'e (sav) saldırmasını engelledi, sonra da "Siz bir adamı Rabb'im Allah'tır dedi diye öldürür müsünüz?" (Mü'min, 28) ayetini okudu. İbn İshâk bu hadisin rivayetinde mutâbaat etmiştir. Yahya b. Urve, Urve'den yaptığı rivayette "Abdullah ibn Amr'a dedim" demiştir. Abde b. Süleyman, Hişâm'dan, onun da babasından yaptığı rivayette "Amr b. Âs'a denildi" demiştir. Muhammed b. Amr, İbn Alkame'den onun da Ebu Seleme'den yaptığı rivayette "Bana Amr b. Âs rivayet etti" demiştir.


    Öneri Formu
34985 B003856 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 29

Bana Amr b. Abbas, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona Ebu Hamza, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir: Hz. Peygamber'in (sav) Allah tarafından peygam­ber olarak gönderildiği haberi Ebu Zer'e ulaşınca, Ebu Zer, kardeşine “haydi devene bin, şu Mekke vadisine git, peygamber olduğunu ve kendisine gökten haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında benim için iyice bilgi topla ve O'nun sözlerini dinleyip sonra bana gel” dedi. Kardeşi yürüyüp Mekke vadisine vardı. Hz. Peygam­ber'in sözlerini dinleyip sonra da Ebu Zer'in yanına dönüp geldi ve “ben o zatı gördüm, güzel ahlakı emrediyor ve bazı sözler söylüyor ki, bunlar şiir değildir” dedi. Ebu Zer kardeşine “sen beni tatmin edecek şeyler söylemedin” dedi, ardından azık hazırladı, bir de içinde su bulunan eski bir kırbayı alıp Mekke'ye yola koyuldu. Mekke'ye varınca Kâbe'ye gelip Hz. Peygamber'i (sav) aramağa koyuldu. Kendisi Peygamber'i tanımıyor, ama O'nu baş­kasına da sormak istemiyordu. Gece yarısı olunca Hz. Ali onu gördü ve yabancı olduğunu anladı. Ebu Zer de onu görünce peşine takıldı. Yolda ikisi de birbirine bir şey sormadı. Böy­lece sabah oldu. Sonra Ebu Zer su kırbasını ve azığını alıp yine Kâbe'ye geldi. O gün de aynı şekilde, Hz. Peygamber (sav) onu görmeden, geçti. Nihayet akşam oldu, Ebu Zer geceyi geçireceği yere döndü. Bu sırada Ali yine onun yanına uğradı ve “bu adam hala konaklayacağı ve geceleyeceği yeri bulamadı mı?” diye içinden geçirdi. Sonra yine Ebu Zer'i yanına alıp götürdü. Yolda yine iki arkadaştan biri diğerine hiçbir şey sormadı. Bu şekilde üçüncü gün oldu ve Ali yine onun yanına gelip onu yanında konaklattı, sonra da ona “seni buraya getiren sebebi bana söylemez misin?” dedi. Ebu Zer “eğer bana yol göstereceğine dair söz verirsen sana durumumu bildiririm” dedi. Ali onun istediği sözü verdi, Ebu Zer de ona geliş amacını bildirdi. Bunun üzerine Ali “hiç şüphesiz bu zât haktır, doğrudur, o Allah'ın Rasulü'dür. Sabah olduğunda peşimden gel, eğer yolda sana zarar vereceğinden korktuğum bir şey görürsem, sanki ben su döküyormuş gibi dikilip dururum (o zaman sen peşimden ayrıl git). Eğer ben yürüyüp gi­dersem, ardımca gel, sonra da benim girdiğim yere, girersin” dedi. Ebu Zer bu şekilde yaparak Ali'nin arkasına takılıp gitti. Nihayet Ali, Peygamber'in (sav) huzuruna girdi. Ebu Zer de onunla bera­ber huzura girdi. Peygamber'in (sav) sözlerini dinledi ve olduğu yer­de Müslüman oldu. Peygamber (sav) ona "sen şimdi kendi kavminin yanına dön, benim peygamberli­ğimi onlara haber ver. Benim emrim sana gelinceye kadar orada kal" buyurdu. Ebu Zer “canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben şehadet kelimesini müşriklerin ortasında haykıracağım” dedi. Ardından Ebu Zer, huzurdan çıkıp Kâbe'ye geldi ve en yüksek sesiyle “eşhedu en lâ ilahe illallah ve enne Muhammeden Rasûlullah” diye haykırdı. Bunun üzerine Kureyş topluluğu kalkıp Ebu Zer'i dövüp yere yıktılar. Bu sırada Abbâs gelip onun üzerine kapandı ve “size yazıklar olsun! Bunun Gıfâr kabilesinden bir kimse ol­duğunu ve Şam ticaret yolunuzun onlardan geçtiğini bilmiyor mu­sunuz?” dedi ve Ebu Zer'i müşriklerin elinden kurtardı. Sonra Ebu Zer, ertesi günü de Kâbe'ye dönüp dün yaptığı gibi yüksek sesle şehadet kelimesini söyledi. Müşrikler yine ona doğru fırlayıp onu döv­düler. Abbâs yine onun üzerine kapandı (ve onu kurtardı).


    Öneri Formu
34990 B003861 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 33

Bize Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Ubeydullah b. Adiy b. Hıyâr şöyle demiştir: Misver b. Mahrame ile Abdurrahman b. Esved b. Abduyeğûs bana gelip “dayın Osman ile, kardeşi Velid b. Ukbe hakkında konuşmaktan seni alıkoyan şey nedir? İnsanlar onun yaptıkları hakkında çok söylenmeye başladı” dediler. Übeydullah der ki: Bunun üzerine ben namaza çıkmaya hazırlanan Osman'a geldim ona “seninle bir konuda konuşmam ve tavsiyede bulunmam gerekiyor” dedim. Osman “Ey insan senden Allah'a sığınırım” dedi. Bunun üzerine ben dönüp gittim. Namazı bitirdikten sonra Misver ve İbn Abduyağûs'un yanına oturdum ve benim Osman'a, onun da bana dediği şeyleri onlara anlattım. Onlar da “sen üzerine düşen vazifeyi yerine getirdin” dediler. Onlarla otururken Osman'ın elçisi geldi. Bunun üzerine onlar bana “şüphesiz Allah seni sınamış” dediler. Ben de tekrar yürüyüp Osman'ın huzuruna vardım. Osman bana “az önce bana bahsettiğin tavsiyen nedir?” dedi. Ben de kelime-i şehadeti söyledim ve “Yüce Allah Muhammed'i (sav) hak ile gön­derdi ve O'na Kitabı indirdi. Sen de Allah'a ve Rasulü'ne uyanlardan oldun, ona iman ettin. İlk iki hicrete katıldın. Allah Elçisi'yle sohbet ve arkadaşlık yaptın, O'nun yolunu görüp bildin. İnsanlar Velîd b. Ukbe'nin durumuna çok söylenir oldular. Ona had cezası uygulaman gerekir” dedim. Osman bana “ey kardeşimin oğlu, sen Rasulullah'a yetişip (ondan ilim) aldın mı?” dedi. Ben de “hayır, ama O'nun ilminden, perde arkasındaki bakire kıza bile ulaşan ilim bana da ulaşmıştır” dedim. Übeydullah der ki: Bunun üzerine Osman kelime-i şahadeti söyledi ve “hiç şüphesiz Allah, Muhammed'i (sav) hak din ile gönderdi. Ben de Allah ve Rasulü'nün davetine uyan ve Muhammed (sav) ile gönderilen esaslara iman edenlerden oldum. Senin dediğin gibi ilk iki hicrete katıldım. Onunla sohbet etme şerefine eriştim ve kendisine biat ettim. Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah O'nu vefat ettirinceye kadar ben O'na asi de olmadım, O'nu aldatmadım da. O'ndan sonra Ebu Bekir geldi. Ona da asi olmadım ve onu aldatmadım da. Sonra Ömer geldi. Ona da asi olmadım ve onu aldatmadım da. Sonra ben halife seçildim. Öyle olunca benim sizin üzerinizde, onların benim üzerimdeki hakkı gibi hak­kım olmadı mı?” dedi Ben “evet oldu” dedim. Osman “öyleyse sizlerden bana ulaşan şu uydurma haberler nedir? Velîd b. Ukbe'nin durumuna dair anlattığın şeye gelince, inşallah biz ona hakettiği cezayı uygulayacağız” dedi. Übeydullah der ki: sonra Velîd'e kırk sopa cezası verdi ve sopa vurmasını da Ali'ye emretti. Sopa cezasını uygulayan Ali oldu. Yunus ve Zuhrî'nin kardeşi oğlu, Zührî'den yaptıkları rivayette “benim sizin üzerinizde, onların hakkı gibi hak­kım olmadı mı?” şeklinde aktarmışlardır.


    Öneri Formu
35001 B003872 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 37

Bana Übeydullah b. Saîd, ona Ebu Usame, ona Mis'ar, ona Ma'n b. Abdurrahman, ona babası (Abdurrahman b. Abdullah) şöyle demiştir: Mesrûk'a “cinlerden bir gurubun Kur'an dinlemek istedikleri gece, Peygamber'e (sav) cinleri kim haber verdi?” diye sordum bana “Baban Abdulllah b. Mesûd, cinleri bir ağacın haber verdiğini bana rivayet etti” dedi.


    Öneri Formu
34988 B003859 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 32

Bize Kuteybe b. Saîd, ona Süfyân, ona İsmail, ona Kays, ona da Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl Kûfe Mescidi'nde iken şöyle demiştir: Vallahi ben, İslam'a girdiğim için, Ömer'in, beni esir gibi bağlayarak eziyet ettiğini gördüm. Sizin Osman'a yaptığınız (kötülükten) dolayı da, eğer mümkün olsaydı Uhud Dağı parça parça olurdu.


    Öneri Formu
34991 B003862 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 34

Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Kays b. Ebu Hazım, ona da Abdullah b. Mesûd (ra) şöyle demiştir: Ömer Müslüman olduğu gün­den itibaren biz hayatımıza başı dik ve izzetli devam ettik.


    Öneri Formu
34992 B003863 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 35

Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle dedi: Ömer b. Hattâb Müslüman olduğu zaman, insanlar onun evinin yanında toplanıp “Ömer dininden döndü” dediler. O sırada ben hane halkı arasında bir çocuktum. Derken üzerinde has ipekten bir kaftan bulunan bir adam çıkageldi ve “Ömer dininden döndü, onun hamisi benim, bu toplanma da neyin nesi?” dedi. İbn Ömer der ki: Onun bu sözü üzerine insanlar dağılıp gitti­ler. Ben “Bu adam kimdir?” diye sordum “Âs b. Vâil” dediler.


    Öneri Formu
34994 B003865 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 35

Bana Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona İsmail, ona Kays, ona da Saîd b. Zeyd şöyle demiştir: Vallahi, kız kardeşi ile birlikte Müslüman olduğumuz için, ben, Ömer'in, beni esir gibi bağlayarak eziyet ettiğini gördüm. Sizin Osman'a yaptığınız (kötülükten) dolayı da, Uhud Dağı parça parça olsa hakkıdır, yadırganmaz.


    Öneri Formu
34996 B003867 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 35

Bize Abdân, ona Ebu Hamza, ona A'meş, ona İbrahim, ona Ebu Ma'mer, ona da Abdullah (ra) şöyle rivayet etmiştir: Biz Hz. Peygamber (sav) ile birlikte Minâ'da iken Ay ikiye bölündü, bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "şahit olun!" buyurdu. Ayın bir parçası (Hıra) Dağı tara­fına gitti. Ebu Duhâ aynı hadisi Mesrûk'tan, o da Abdullah'tan “Ay Mekke'de ikiye bölündü” şeklinde aktarmıştır. Muhammed b. Müslim, bu hadisi İbn Ebu Necih'ten, o da Mücahid'den, o da Ebu Ma'mer'den o da Abdullah'tan rivayet ederek Ebu Ma'mer'in rivayetine mutabaat etmiştir.


    Öneri Formu
34998 B003869 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 36

Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Ömer, ona Salim ona da Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Ben, Ömer'in bir şey hakkında “ben onun şöyle olacağını zannediyorum” dediğini ondan işittiğim ne varsa hep onun dediği gibi olmuştur. Bir gün Ömer otururken yanından güzel bir adam geçti. Ömer “bu adamın Müslüman olmadığını sanıyorum” yahut “bu adam cahiliye dini üzerine devam etmektedir” ya da “bu adam Cahiliye döneminde kavminin kâhiniydi, onu bana getirin” dedi. Adam çağrıldı, gelince de Ömer ona bu düşüncelerini söyledi. Adam “ben, Müslüman bir kişinin bugün karşılandığı gibi bir gün görmedim” dedi. Ömer de ona “ant olsun ki, sen benim istediğim şeyleri bana haber vereceksin” dedi. Adam “ben Cahiliye devrinde onların kâhiniydim” dedi. Ömer ona “dişi cinin sana getirdiği gaibe dair haberlerinden en hayret veri­cisi nedir?” diye sordu. Adam “ben bir gün çarşıda bulunduğum sırada bana dişi cin geldi ki, ben ondaki korkuyu biliyorum, bana 'Sen cini, onun kor­kusunu, tepetaklak oluşundan sonraki umutsuzluğunu ve sırtlarına ince çullar konul­muş genç develerle yetişilip yakalanmasını görmedin mi?” dedi. Ömer der ki: Adam doğru söyledi. Ben bir gün putların yanında bulunduğum sırada, bir adam bir buzağı getirdi ve onu boğazladı. Bu sırada birisi öyle bir nara attı ki, ben ondan daha şiddetli sesi olan hiçbir nara işitmedim. O kişi 'Yâ Celîh, emrun necîh, raculün fasîh, yakûlü lâ ilâhe illâ ente (ey düşmanlığını açığa vuran kimse, iş başarıya ulaştı, fasîh konuşan bir adam 'senden başka ilah yoktur diyor)' diye bağırıyordu. Oradaki topluluk, o kimseye doğru atıldı. Ben bunu görünce kendi kendime 'ben bunun arkasında ne olduğunu öğreninceye kadar buradan ayrıl­mayacağım' dedim. Sonra o kişi yine 'Yâ Celîh, emrun necîh, raculün fasîh, yakûlü lâ ilâhe illâ ente (ey düşmanlığını açığa vuran kimse, iş başarıya ulaştı, fasîh konuşan bir adam 'senden başka ilah yoktur diyor)' diye nida etti. Ben ora­da dikilip dururken çok geçmeden 'bu gaipten haber veren biri' denildi.


    Öneri Formu
34995 B003866 Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 35