Bize Abd b. Humeyd –ve birden fazla ravi, -mana aynı olmak üzere- onlara Yunus b. Muhammed, ona Şeybân b. Abdurrahman, ona Katâde, ona Hasan, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
"Allah Rasulü (sav), ashabı ile oturmakta iken üzerlerinden bir bulut geçti. Hz. Peygamber (sav) 'Bu nedir bilir misiniz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber 'Bu bulut Anan'dır, Bu bulut yeryüzünün su depolarıdır. Yüce Allah, o bulutu kendisine şükür etmeyen, ibadet etmeyen bir topluluğa gönderir' buyurdu, sonra 'Üstünüzde ne olduğunu biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Üstünüzdeki (semanın adı) er-Rakî’dir. O korunmuş bir tavan ve salınması önlenmiş (tutulmuş) bir dalgadır' buyurdu. Sonra 'Sizlerle, o sema arasında ne kadar mesafe olduğunu biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dediler. Allah Rasulü (sav) 'Sizlerle o sema arasında beş yüz yıllık bir mesafe vardır' buyurdu. Sonra 'Ya onun üstünde ne olduğunu biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dediler. Allah Rasulü (sav) 'Bunun üstünde iki sema daha vardır, her ikisi arasında da beş yüz yıllık daha mesafe vardır' buyurdu ve 'Her iki sema arasında gök ile yer arasındaki kadar bir mesafe vardır' diyerek, yedi sema sayıncaya kadar devam etti, sonra şöyle buyurdu 'Peki, bunun da üstünde ne var biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Bunun da üstünde Arş vardır, onunla sema arasında, iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe vardır' buyurdu. Sonra 'Peki altınızda ne olduğunu bilir misiniz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'İşte o arzdır' buyurdu. Sonra 'Peki bunun da altında ne olduğunu bilir misiniz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Onun da altında bir başka arz vardır, her ikisi arasında beş yüz yıllık mesafe vardır' buyurdu ve her iki arz arasında beş yüz yıllık mesafe olduğunu belirterek yedi arz sayıncaya kadar sözlerini sürdürdü. Sonra da 'Muhammed’in canı elinde olana yemin ederim ki, eğer sizler bir ip ile bir adamı en alttaki arza kadar sarkıtacak olursanız, şüphesiz Allah’ın üstüne düşer' buyurduktan sonra şu 'O hem ilktir, hem âhirdir, hem zâhirdir, hem bâtındır, O her şeyi en iyi bilendir' [Hadid, 57/3] ayetini okudu."
[Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, bu cihetten garib bir hadistir. (Tirmizi devamla) der ki: Eyyûb, Yunus b. Ubeyd ve Ali b. Zeyd “Hasan, Ebu Hureyre’den hadis dinlememiştir” demişlerdir. Bazı ilim sahibi kimseler bu hadisi tefsir ederek şöyle demişlerdir: (“هَبَطَ عَلَى اللَّهِ - Allah’ın üstüne düşer”) ifadesi ile kastedilen, Allah’ın ilmi, kudreti ve hâkimiyetidir. Çünkü Allah’ın ilmi, kudreti ve saltanatı her yerdedir. Kendisi ise Kitabı’nda belirttiği üzere gibi Arşı üzerindedir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19859, T003298
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ وَغَيْرُ وَاحِدٍ - الْمَعْنَى وَاحِدٌ قَالُوا حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا شَيْبَانُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ قَتَادَةَ حَدَّثَنَا الْحَسَنُ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ بَيْنَمَا نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم جَالِسٌ وَأَصْحَابُهُ إِذْ أَتَى عَلَيْهِمْ سَحَابٌ فَقَالَ نَبِىُّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « هَلْ تَدْرُونَ مَا هَذَا » . فَقَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « هَذَا الْعَنَانُ هَذِهِ رَوَايَا الأَرْضِ يَسُوقُهُ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى إِلَى قَوْمٍ لاَ يَشْكُرُونَهُ وَلاَ يَدْعُونَهُ » . ثُمَّ قَالَ « هَلْ تَدْرُونَ مَا فَوْقَكُمْ » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « فَإِنَّهَا الرَّقِيعُ سَقْفٌ مَحْفُوظٌ وَمَوْجٌ مَكْفُوفٌ » . ثُمَّ قَالَ « هَلْ تَدْرُونَ كَمْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهَا » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهَا مَسِيرَةُ خَمْسِمِائَةِ سَنَةٍ » . ثُمَّ قَالَ « هَلْ تَدْرُونَ مَا فَوْقَ ذَلِكَ » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « فَإِنَّ فَوْقَ ذَلِكَ سَمَاءَيْنِ وَمَا بَيْنَهُمَا مَسِيرَةُ خَمْسِمِائَةِ عَامٍ » . حَتَّى عَدَّ سَبْعَ سَمَوَاتٍ مَا بَيْنَ كُلِّ سَمَاءَيْنِ كَمَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ . ثُمَّ قَالَ « هَلْ تَدْرُونَ مَا فَوْقَ ذَلِكَ » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « فَإِنَّ فَوْقَ ذَلِكَ الْعَرْشَ وَبَيْنَهُ وَبَيْنَ السَّمَاءِ بُعْدُ مَا بَيْنَ السَّمَاءَيْنِ » . ثُمَّ قَالَ « هَلْ تَدْرُونَ مَا الَّذِى تَحْتَكُمْ » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « فَإِنَّهَا الأَرْضُ » . ثُمَّ قَالَ « هَلْ تَدْرُونَ مَا الَّذِى تَحْتَ ذَلِكَ » . قَالُوا اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ « فَإِنَّ تَحْتَهَا الأَرْضَ الأُخْرَى بَيْنَهُمَا مَسِيرَةُ خَمْسِمِائَةِ سَنَةٍ » . حَتَّى عَدَّ سَبْعَ أَرَضِينَ بَيْنَ كُلِّ أَرْضَيْنِ مَسِيرَةُ خَمْسِمِائَةِ سَنَةٍ ثُمَّ قَالَ « وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوْ أَنَّكُمْ دَلَّيْتُمْ رَجُلاً بِحَبْلٍ إِلَى الأَرْضِ السُّفْلَى لَهَبَطَ عَلَى اللَّهِ » . ثُمَّ قَرَأَ ( هُوَ الأَوَّلُ وَالآخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ ) . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ . قَالَ وَيُرْوَى عَنْ أَيُّوبَ وَيُونُسَ بْنِ عُبَيْدٍ وَعَلِىِّ بْنِ زَيْدٍ قَالُوا لَمْ يَسْمَعِ الْحَسَنُ مِنْ أَبِى هُرَيْرَةَ . وَفَسَّرَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ هَذَا الْحَدِيثَ فَقَالُوا إِنَّمَا هَبَطَ عَلَى عِلْمِ اللَّهِ وَقُدْرَتِهِ وَسُلْطَانِهِ . عِلْمُ اللَّهِ وَقُدْرَتُهُ وَسُلْطَانُهُ فِى كُلِّ مَكَانٍ وَهُوَ عَلَى الْعَرْشِ كَمَا وَصَفَ فِى كِتَابِهِ .
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd –ve birden fazla ravi, -mana aynı olmak üzere- onlara Yunus b. Muhammed, ona Şeybân b. Abdurrahman, ona Katâde, ona Hasan, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir:
"Allah Rasulü (sav), ashabı ile oturmakta iken üzerlerinden bir bulut geçti. Hz. Peygamber (sav) 'Bu nedir bilir misiniz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber 'Bu bulut Anan'dır, Bu bulut yeryüzünün su depolarıdır. Yüce Allah, o bulutu kendisine şükür etmeyen, ibadet etmeyen bir topluluğa gönderir' buyurdu, sonra 'Üstünüzde ne olduğunu biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Üstünüzdeki (semanın adı) er-Rakî’dir. O korunmuş bir tavan ve salınması önlenmiş (tutulmuş) bir dalgadır' buyurdu. Sonra 'Sizlerle, o sema arasında ne kadar mesafe olduğunu biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dediler. Allah Rasulü (sav) 'Sizlerle o sema arasında beş yüz yıllık bir mesafe vardır' buyurdu. Sonra 'Ya onun üstünde ne olduğunu biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dediler. Allah Rasulü (sav) 'Bunun üstünde iki sema daha vardır, her ikisi arasında da beş yüz yıllık daha mesafe vardır' buyurdu ve 'Her iki sema arasında gök ile yer arasındaki kadar bir mesafe vardır' diyerek, yedi sema sayıncaya kadar devam etti, sonra şöyle buyurdu 'Peki, bunun da üstünde ne var biliyor musunuz?' buyurdu. Onlar'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Bunun da üstünde Arş vardır, onunla sema arasında, iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe vardır' buyurdu. Sonra 'Peki altınızda ne olduğunu bilir misiniz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'İşte o arzdır' buyurdu. Sonra 'Peki bunun da altında ne olduğunu bilir misiniz?' buyurdu. Onlar 'Allah ve Rasulü en iyi bilir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Onun da altında bir başka arz vardır, her ikisi arasında beş yüz yıllık mesafe vardır' buyurdu ve her iki arz arasında beş yüz yıllık mesafe olduğunu belirterek yedi arz sayıncaya kadar sözlerini sürdürdü. Sonra da 'Muhammed’in canı elinde olana yemin ederim ki, eğer sizler bir ip ile bir adamı en alttaki arza kadar sarkıtacak olursanız, şüphesiz Allah’ın üstüne düşer' buyurduktan sonra şu 'O hem ilktir, hem âhirdir, hem zâhirdir, hem bâtındır, O her şeyi en iyi bilendir' [Hadid, 57/3] ayetini okudu."
[Ebu İsa (Tirmizi) der ki: Bu, bu cihetten garib bir hadistir. (Tirmizi devamla) der ki: Eyyûb, Yunus b. Ubeyd ve Ali b. Zeyd “Hasan, Ebu Hureyre’den hadis dinlememiştir” demişlerdir. Bazı ilim sahibi kimseler bu hadisi tefsir ederek şöyle demişlerdir: (“هَبَطَ عَلَى اللَّهِ - Allah’ın üstüne düşer”) ifadesi ile kastedilen, Allah’ın ilmi, kudreti ve hâkimiyetidir. Çünkü Allah’ın ilmi, kudreti ve saltanatı her yerdedir. Kendisi ise Kitabı’nda belirttiği üzere gibi Arşı üzerindedir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 57, 5/403
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Said Hasan el-Basrî (Hasan b. Yesâr)
3. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
4. Ebu Muaviye Şeyban b. Abdurrahman et-Temimi (Şeyban b. Abdurrahman)
5. Ebu Muhammed Yunus b. Muhammed el-Müeddib (Yunus b. Muhammed b. Müslim)
6. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın kudreti
Dünya, evren, yaratılışı
Bize Abd b. Humeyd, ona Ebu Nuaym, ona Yezid b. Abdullah eş-Şeybânî, ona Şehr b. Havşebi ona da Ümmü Seleme el-Ensârîyye (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Kadınlardan biri Rasulullah'a (sav), 'Sana karşı isyanımızın uygun olmayacağı (itaat ederek yapmamız gereken) iyilik nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) "Yüksek sesle feryat ederek ağlamayın." buyurdu. Bunun üzerine ben 'Ey Allah'ın Rasulü! Falanoğulları amcamın vefatı üzerine (ağıtlarıyla yardıma koşarak) bana yardım ettiler. Benim de onlara karşılık vermem gerekir' dedim. Rasulullah (sav) bu isteğimi kabul etmedi. Fakat ben defalarca kendisine müracaat ettim, sonunda onlara karşılık vermeme (onların benim yakınlarıma ağlamalarına karşılık üzerimde bulunan, onların ölülerine ağlama borcunu ödememe) izin verdi. Ben de ondan başka şu ana kadar hiç kimse üzerine sesli olarak ağlamadım. Benim dışımda sesli olarak ağlamayan kadın kalmamıştır.
Ebu İsa (et-Tirmizî): 'Bu, hasen hadistir.'
Bu konuda Ümmü Atıyye'den (r.anha) de hadis rivayet edilmiştir.
Abd b. Humeyd diyor ki: Ümmü Seleme el-Ensârîyye, Yezid b. Seken'in kızı Esma'dır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19884, T003307
Hadis:
3307 - حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ ، قَالَ : حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ ، قَالَ : حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ عَبْدِ اللهِ الشَّيْبَانِيُّ قَالَ : سَمِعْتُ شَهْرَ بْنَ حَوْشَبٍ قَالَ : حَدَّثَتْنَا أُمُّ سَلَمَةَ الْأَنْصَارِيَّةُ قَالَتْ : قَالَتِ امْرَأَةٌ مِنَ النِّسْوَةِ : مَا هَذَا الْمَعْرُوفُ الَّذِي لَا يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَعْصِيَكَ فِيهِ ؟ قَالَ : "لَا تَنُحْنَ" . قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللهِ ، إِنَّ بَنِي فُلَانٍ قَدْ أَسْعَدُونِي عَلَى عَمِّي ، وَلَا بُدَّ لِي مِنْ قَضَائِهِمْ ، فَأَبَى عَلَيَّ ، فَعَاتَبْتُهُ مِرَارًا ، فَأَذِنَ لِي فِي قَضَائِهِنَّ ، فَلَمْ أَنُحْ بَعْدَ قَضَائِهِنَّ وَلَا غَيْرِهِ حَتَّى السَّاعَةَ ، وَلَمْ يَبْقَ مِنَ النِّسْوَةِ امْرَأَةٌ إِلَّا وَقَدْ نَاحَتْ غَيْرِي .
هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ. وَفِيهِ عَنْ أُمِّ عَطِيَّةَ
قَالَ عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ : أُمُّ سَلَمَةَ الْأَنْصَارِيَّةُ هِيَ أَسْمَاءُ بِنْتُ يَزِيدَ بْنِ السَّكَنِ .
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd, ona Ebu Nuaym, ona Yezid b. Abdullah eş-Şeybânî, ona Şehr b. Havşebi ona da Ümmü Seleme el-Ensârîyye (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Kadınlardan biri Rasulullah'a (sav), 'Sana karşı isyanımızın uygun olmayacağı (itaat ederek yapmamız gereken) iyilik nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) "Yüksek sesle feryat ederek ağlamayın." buyurdu. Bunun üzerine ben 'Ey Allah'ın Rasulü! Falanoğulları amcamın vefatı üzerine (ağıtlarıyla yardıma koşarak) bana yardım ettiler. Benim de onlara karşılık vermem gerekir' dedim. Rasulullah (sav) bu isteğimi kabul etmedi. Fakat ben defalarca kendisine müracaat ettim, sonunda onlara karşılık vermeme (onların benim yakınlarıma ağlamalarına karşılık üzerimde bulunan, onların ölülerine ağlama borcunu ödememe) izin verdi. Ben de ondan başka şu ana kadar hiç kimse üzerine sesli olarak ağlamadım. Benim dışımda sesli olarak ağlamayan kadın kalmamıştır.
Ebu İsa (et-Tirmizî): 'Bu, hasen hadistir.'
Bu konuda Ümmü Atıyye'den (r.anha) de hadis rivayet edilmiştir.
Abd b. Humeyd diyor ki: Ümmü Seleme el-Ensârîyye, Yezid b. Seken'in kızı Esma'dır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 60, 5/411
Senetler:
1. Ümmü Amir Esma bt. Yezîd el-Ensariyye (Esma bt. Yezîd b. Seken b. Râfi')
2. Şehr b. Havşeb el-Eşarî (Şehr b. Havşeb)
3. Yezid b. Abdullah eş-Şeybani (Yezid b. Abdullah)
4. Ebu Nuaym Fadl b. Dükeyn el-Mülâi (Fadl b. Amr b. Hammâd b. Züheyr b. Dirhem)
5. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Adab, Cenaze, ölüye ağlama adabı
KTB, ADAB
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الأَزْدِىِّ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ أَرْقَمَ قَالَ: غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ مَعَنَا أُنَاسٌ مِنَ الأَعْرَابِ فَكُنَّا نَبْتَدِرُ الْمَاءَ وَكَانَ الأَعْرَابُ يَسْبِقُونَّا إِلَيْهِ فَسَبَقَ أَعْرَابِىٌّ أَصْحَابَهُ فَسَبَقَ الأَعْرَابِىُّ فَيَمْلأُ الْحَوْضَ وَيَجْعَلُ حَوْلَهُ حِجَارَةً وَيَجْعَلُ النَّطْعَ عَلَيْهِ حَتَّى يَجِىءَ أَصْحَابُهُ . قَالَ فَأَتَى رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَعْرَابِيًّا فَأَرْخَى زِمَامَ نَاقَتِهِ لِتَشْرَبَ فَأَبَى أَنْ يَدَعَهُ فَانْتَزَعَ قِبَاضَ الْمَاءِ فَرَفَعَ الأَعْرَابِىُّ خَشَبَتَهُ فَضَرَبَ بِهَا رَأْسَ الأَنْصَارِىِّ فَشَجَّهُ فَأَتَى عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ رَأْسَ الْمُنَافِقِينَ فَأَخْبَرَهُ وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِهِ فَغَضِبَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أُبَىٍّ ثُمَّ قَالَ ( لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِهِ ) . يَعْنِى الأَعْرَابَ وَكَانُوا يَحْضُرُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ الطَّعَامِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا انْفَضُّوا مِنْ عِنْدِ مُحَمَّدٍ فَائْتُوا مُحَمَّدًا بِالطَّعَامِ فَلْيَأْكُلْ هُوَ وَمَنْ معهُ ثُمَّ قَالَ لأَصْحَابِهِ ( لَئِنْ رَجَعْتُمْ إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأَعَزُّ مِنْهَا الأَذَلَّ) . قَالَ زَيْدٌ وَأَنَا رِدْفُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ فَأَخْبَرْتُ عَمِّى فَانْطَلَقَ فَأَخْبَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَرْسَلَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَحَلَفَ وَجَحَدَ . قَالَ فَصَدَّقَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَنِى قَالَ فَجَاءَ عَمِّى إِلَىَّ فَقَالَ مَا أَرَدْتَ إِلاَّ أَنْ مَقَتَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَكَ وَالْمُسْلِمُونَ . قَالَ فَوَقَعَ عَلَىَّ مِنَ الْهَمِّ مَا لَمْ يَقَعْ عَلَى أَحَدٍ . قَالَ فَبَيْنَمَا أَنَا أَسِيرُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى سَفَرٍ قَدْ خَفَقْتُ بِرَأْسِى مِنَ الْهَمِّ إِذْ أَتَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى فَمَا كَانَ يَسُرُّنِى أَنَّ لِى بِهَا الْخُلْدَ فِى الدُّنْيَا . ثُمَّ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لَحِقَنِى فَقَالَ: مَا قَالَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قُلْتُ مَا قَالَ شَيْئًا إِلاَّ أَنَّهُ عَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى . فَقَالَ أَبْشِرْ . ثُمَّ لَحِقَنِى عُمَرُ فَقُلْتُ لَهُ مِثْلَ قَوْلِى لأَبِى بَكْرٍ فَلَمَّا أَصْبَحْنَا قَرَأَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُورَةَ الْمُنَافِقِينَ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19902, T003313
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنِ السُّدِّىِّ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الأَزْدِىِّ حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ أَرْقَمَ قَالَ: غَزَوْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَانَ مَعَنَا أُنَاسٌ مِنَ الأَعْرَابِ فَكُنَّا نَبْتَدِرُ الْمَاءَ وَكَانَ الأَعْرَابُ يَسْبِقُونَّا إِلَيْهِ فَسَبَقَ أَعْرَابِىٌّ أَصْحَابَهُ فَسَبَقَ الأَعْرَابِىُّ فَيَمْلأُ الْحَوْضَ وَيَجْعَلُ حَوْلَهُ حِجَارَةً وَيَجْعَلُ النَّطْعَ عَلَيْهِ حَتَّى يَجِىءَ أَصْحَابُهُ . قَالَ فَأَتَى رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَعْرَابِيًّا فَأَرْخَى زِمَامَ نَاقَتِهِ لِتَشْرَبَ فَأَبَى أَنْ يَدَعَهُ فَانْتَزَعَ قِبَاضَ الْمَاءِ فَرَفَعَ الأَعْرَابِىُّ خَشَبَتَهُ فَضَرَبَ بِهَا رَأْسَ الأَنْصَارِىِّ فَشَجَّهُ فَأَتَى عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ رَأْسَ الْمُنَافِقِينَ فَأَخْبَرَهُ وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِهِ فَغَضِبَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أُبَىٍّ ثُمَّ قَالَ ( لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِهِ ) . يَعْنِى الأَعْرَابَ وَكَانُوا يَحْضُرُونَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَ الطَّعَامِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا انْفَضُّوا مِنْ عِنْدِ مُحَمَّدٍ فَائْتُوا مُحَمَّدًا بِالطَّعَامِ فَلْيَأْكُلْ هُوَ وَمَنْ معهُ ثُمَّ قَالَ لأَصْحَابِهِ ( لَئِنْ رَجَعْتُمْ إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأَعَزُّ مِنْهَا الأَذَلَّ) . قَالَ زَيْدٌ وَأَنَا رِدْفُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ فَأَخْبَرْتُ عَمِّى فَانْطَلَقَ فَأَخْبَرَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَرْسَلَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَحَلَفَ وَجَحَدَ . قَالَ فَصَدَّقَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَنِى قَالَ فَجَاءَ عَمِّى إِلَىَّ فَقَالَ مَا أَرَدْتَ إِلاَّ أَنْ مَقَتَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَكَذَّبَكَ وَالْمُسْلِمُونَ . قَالَ فَوَقَعَ عَلَىَّ مِنَ الْهَمِّ مَا لَمْ يَقَعْ عَلَى أَحَدٍ . قَالَ فَبَيْنَمَا أَنَا أَسِيرُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى سَفَرٍ قَدْ خَفَقْتُ بِرَأْسِى مِنَ الْهَمِّ إِذْ أَتَانِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى فَمَا كَانَ يَسُرُّنِى أَنَّ لِى بِهَا الْخُلْدَ فِى الدُّنْيَا . ثُمَّ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لَحِقَنِى فَقَالَ: مَا قَالَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ؟ قُلْتُ مَا قَالَ شَيْئًا إِلاَّ أَنَّهُ عَرَكَ أُذُنِى وَضَحِكَ فِى وَجْهِى . فَقَالَ أَبْشِرْ . ثُمَّ لَحِقَنِى عُمَرُ فَقُلْتُ لَهُ مِثْلَ قَوْلِى لأَبِى بَكْرٍ فَلَمَّا أَصْبَحْنَا قَرَأَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُورَةَ الْمُنَافِقِينَ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd, ona Ubeyydullah b. Musa, ona İsrail, ona es-Süddî, ona Ebu Saîd el-Ezdî, ona da Zeyd b. Erkam’ın şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (sav) ile birlikte gazaya çıktık. Bizimle birlikte bedevilerden de bazı kimseler vardı. Suya daha önce varmak için birbirimizle (adeta) yarışırdık. Bedeviler suya bizden önce varıyordu. (Bir seferinde) bir bedevi diğer arkadaşlarından önce vardı. Erken davranarak havuzu doldurmaya, etrafını taşla çevirmeye başladı ve arkadaşları gelinceye kadar üzerine deriden örtü koydu. Ensar’dan bir adam bir bedevinin yanına gitti, devesinin su içmesi için yularını gevşetti. Bedevi ona bu fırsatı vermek istemeyince Ensar’dan kişi de suyun bendini bozdu. Bedevi de bir tahtayı kaldırarak onu Ensar’dan olan kişinin kafasına vurdu ve onu yaraladı. Ensar’dan olan o kişi münafıkların başı Abdullah b. Ubeyyy’in yanına gitti, ona olanı haber verdi. Bu kişi de onun arkadaşlarındandı. Bundan dolayı Abdullah b. Ubeyy kızdı, sonra da: Rasulullah’ın yanında bulunanlara infak etmeyin, ta ki onun etrafından ayrılıp dağılsınlar, dedi. O bu sözleriyle bedevileri kast ediyordu çünkü bedeviler yemek yenileceği vakit Rasulullah’ın (sav) yanına geliyorlardı. Abdullah şunları da ekledi: Bunlar Muhammed’in yanından ayrılıp gittikleri vakit siz de Muhammed’e yemek götürün, kendisi ve beraberindekiler yemek yesinler. Sonra da arkadaşlarına, and olsun Medine’ye dönecek olursanız daha aziz (güçlü) olanlar oradan daha zelil (güçsüz) olanları çıkartacaktır, dedi.
Zeyd dedi ki: Ben de Rasulullah’ın (sav) terkisinde idim. (Zeyd devamla) dedi ki: Abdullah b. Ubeyy’in sözlerini işitince amcama haber verdim, o da gidip Rasulullah’a (sav) haber verdi. Rasulullah (sav) ona (Abdullah b. Ubeyy’e) haber gönderdi. O ise yemin ederek (söylediklerini) inkâr etti.
(Zeyd) dedi ki: Rasulullah (sav) bunun üzerine onun doğru söylediğini, benim de yalan söylediğimi kabul etti. (Zeyd devamla) dedi ki: Amcam yanıma geldi ve: Sen yalnızca Rasulullah’ın sana buğz etmesini istedin, o da Müslümanlar da seni yalanladı, dedi. (Zeyd) dedi ki: Bana hiç kimsenin üzerine çökmemiş üzüntü ve keder çöktü. Derken Rasulullah (sav) ile birlikte bir yolculukta yürümekte iken kederden başım önüme düştü. O sırada Rasulullah (sav) bana geldi, yüzüme gülerek kulağımı büktü. Dünyada ebedi kalmak bile beni bu kadar sevindiremezdi. Daha sonra Ebu Bekir bana yetişti ve: Rasulullah (sav) sana ne dedi? diye sordu. Ben: Hiçbir şey demedi ama kulağımı bükerek yüzüme güldü, dedim. Ebu Bekir bu sefer: Sana müjdeler olsun, dedi. Sonra arkamdan Ömer yetişti ona da Ebu Bekir’e söylediğim sözün aynısını söyledim. Sabah olunca Rasulullah (sav) Münâfikun suresini okudu.
Ebu İsa dedi ki: Bu, hasen sahih bir hadistir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 63, 5/415
Senetler:
()
Konular:
Doğal kaynaklar, Su, ortak kullanımı
Kur'an, nuzül sebebi
Münafık, yaptıkları şeyler (Resulullah zamanında)
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ قَالَ: كُنْتُ مَعَ عَمِّى فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىِّ ابْنَ سَلُولَ يَقُولُ لأَصْحَابِهِ ( لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا ) وَ ( لَئِنْ رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأَعَزُّ مِنْهَا الأَذَلَّ ) فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِعَمِّى فَذَكَرَ ذَلِكَ عَمِّى لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَدَعَانِى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَحَدَّثْتُهُ فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أُبَىٍّ وَأَصْحَابِهِ فَحَلَفُوا مَا قَالُوا فَكَذَّبَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَصَدَّقَهُ فَأَصَابَنِى شَىْءٌ لَمْ يُصِبْنِى قَطُّ مِثْلُهُ فَجَلَسْتُ فِى الْبَيْتِ فَقَالَ عَمِّى مَا أَرَدْتَ إِلاَّ أَنْ كَذَّبَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَمَقَتَكَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ ) فَبَعَثَ إِلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَرَأَهَا ثُمَّ قَالَ « إِنَّ اللَّهَ قَدْ صَدَّقَكَ » . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19899, T003312
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُوسَى عَنْ إِسْرَائِيلَ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ قَالَ: كُنْتُ مَعَ عَمِّى فَسَمِعْتُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىِّ ابْنَ سَلُولَ يَقُولُ لأَصْحَابِهِ ( لاَ تُنْفِقُوا عَلَى مَنْ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ حَتَّى يَنْفَضُّوا ) وَ ( لَئِنْ رَجَعْنَا إِلَى الْمَدِينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الأَعَزُّ مِنْهَا الأَذَلَّ ) فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِعَمِّى فَذَكَرَ ذَلِكَ عَمِّى لِلنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَدَعَانِى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَحَدَّثْتُهُ فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أُبَىٍّ وَأَصْحَابِهِ فَحَلَفُوا مَا قَالُوا فَكَذَّبَنِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَصَدَّقَهُ فَأَصَابَنِى شَىْءٌ لَمْ يُصِبْنِى قَطُّ مِثْلُهُ فَجَلَسْتُ فِى الْبَيْتِ فَقَالَ عَمِّى مَا أَرَدْتَ إِلاَّ أَنْ كَذَّبَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَمَقَتَكَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِذَا جَاءَكَ الْمُنَافِقُونَ ) فَبَعَثَ إِلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَرَأَهَا ثُمَّ قَالَ « إِنَّ اللَّهَ قَدْ صَدَّقَكَ » . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Bize Abd b. Humeyd, ona Ubeyydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu İshak, Zeyd b. Erkam’ın şöyle dediğini rivayet etti: Amcam ile beraberdim, Abdullah b. Ubeyy b. Selûl’u arkadaşlarına: “Rasulullah’ın yanındakilere infak etmeyin ki ayrılıp dağılsınlar” ve: “And olsun Medine’ye dönersek şüphesiz daha aziz (güçlü) olanlar, oradan daha zelil (güçsüz) olanları çıkartacaktır” dedi. Ben bunu amcama söyledim, amcam da bunu Nebi’ye (sav) söyledi. Nebi (sav) beni çağırdı, ben de ona (duyduklarımı) anlatınca, Rasulullah (sav) Abdullah b. Ubeyy ve arkadaşlarına birisini gönderdi, onlar da (o sözleri) söylemediklerine yemin ettiler. Rasulullah da (sav) beni yalanlayıp, onun doğru söylediğini kabul etti. Hiçbir şekilde başıma gelmemiş bir musibet gelip beni bulmuş oldu. Evimde oturup kaldım. Amcam: Sen ne yapmak istedin? İşte Rasulullah (sav) seni yalanladı ve sana öfkelendi, dedi. Yüce Allah da: “Sana münafıklar geldiklerinde…” (diye başlayan Münâfikun suresini) indirdi. Rasulullah (sav) bana birisini gönderdi, (ben de yanına gittim) bu sureyi okudu, sonra da: “Şüphesiz Allah senin doğruladı” buyurdu.
Ebu İsa dedi ki: Bu, hasen sahih bir hadistir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 63, 5/415
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, sahabeyle iletişimi
Kur'an, nuzül sebebi
Münafık, yaptıkları şeyler (Resulullah zamanında)
Yemin, yemin edeni tasdik etmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19868, T003302
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ رضى الله عنهما قَالَ : حَرَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نَخْلَ بَنِى النَّضِيرِ وَقَطَّعَ وَهِىَ الْبُوَيْرَةُ فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلَى أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اللَّهِ وَلِيُخْزِىَ الْفَاسِقِينَ ) . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona Leys, ona Nafi', ona İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir. Hz. Peygamber (sav) Yahudi Nadir oğullarının hurmalıklarını yaktırmış ve kestirmişti. Bu hurmalığın yeri Büveyre olarak biliniyordu. Allah teala şu ayeti indirdi. (Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz, yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah'ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir. (Haşr 59/4)
Ebu İsa (et-Tirmizi) şöyle demiştir. Bu hadis Hasen-Sahih'tir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 59, 5/408
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
4. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Hz. Peygamber, vahyin kontorolünde olması
Kur'an, nuzül sebebi
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا حُصَيْنٌ عَنْ أَبِى سُفْيَانَ عَنْ جَابِرٍ قَالَ : بَيْنَمَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْطُبُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ قَائِمًا إِذْ قَدِمَتْ عِيرٌ الْمَدِينَةَ فَابْتَدَرَهَا أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى لَمْ يَبْقَ مِنْهُمْ إِلاَّ اثْنَا عَشَرَ رَجُلاً فِيهِمْ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَنَزَلَتِ الآيَةُ ( وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا ) . قَالَ : هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا حُصَيْنٌ عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِى الْجَعْدِ عَنْ جَابِرٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِنَحْوِهِ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19894, T003311
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا حُصَيْنٌ عَنْ أَبِى سُفْيَانَ عَنْ جَابِرٍ قَالَ : بَيْنَمَا النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْطُبُ يَوْمَ الْجُمُعَةِ قَائِمًا إِذْ قَدِمَتْ عِيرٌ الْمَدِينَةَ فَابْتَدَرَهَا أَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى لَمْ يَبْقَ مِنْهُمْ إِلاَّ اثْنَا عَشَرَ رَجُلاً فِيهِمْ أَبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ وَنَزَلَتِ الآيَةُ ( وَإِذَا رَأَوْا تِجَارَةً أَوْ لَهْوًا انْفَضُّوا إِلَيْهَا وَتَرَكُوكَ قَائِمًا ) . قَالَ : هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا حُصَيْنٌ عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِى الْجَعْدِ عَنْ جَابِرٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِنَحْوِهِ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Menî', ona Hüşeym (b. Beşir es-Sülemî), ona Husayn (b. Abdurrahman es-Sülemî), ona da Ebu Süfyan'ın (Talha b. Nafi el-Kuraşî) rivayet ettiğine göre Cabir (b. Abdullah) (ra) şöyle demiştir:
Hz. Peygamber (sav) cuma günü ayakta hutbe irat ederken Medine kervanı çıkageldi. Rasullah'ın (sav) ashabı, kervana doğru koşuşturdular. Öyle ki onlardan sadece aralarında Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in de bulunduğu on iki kişi kaldı. Bunun üzerine; 'Bir ticaret yahut oyun-eğlence görünce dağılıp ona yöneldiler de seni [hutbede] ayaküstü bıraktılar." (Cuma 62/11) ayeti nazil oldu." Tirmizi şöyle dedi: Bu, hasen sahih bir hadistir. Bize Ahmed b. Menî', ona Hüşeym (b. Beşir es-Sülemî), ona Husayn (b. Abdurrahman es-Sülemî), ona Salim b. Ebu Ca'd (el-Eşceî), ona da Cabir (b. Abdullah) (ra), Hz. Peygamber'den (sav) bu hadisin bir benzerini rivayet etmiştir. Bu da Hasen sahih bir hadistir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 62, 5/414
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Süfyan Talha b. Nafi el-Kuraşi (Talha b. Nafi)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
5. Ahmed b. Meni' el-Begavî (Ahmed b. Meni' b. Abdurrahman)
Konular:
Dünya, mal ve ömür sevgisi / hırsı
Hitabet, Hutbe, hutbe ayakta okunmalıdır
Hutbe, Cuma Namazı, cuma namazının hutbesi
KTB, CUMA
Kur'an, nuzül sebebi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19852, T003296
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو عَمَّارٍ الْحُسَيْنُ بْنُ حُرَيْثٍ الْخُزَاعِىُّ الْمَرْوَزِىُّ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ عَنْ مُوسَى بْنِ عُبَيْدَةَ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبَانَ عَنْ أَنَسٍ رضى الله عنه قَالَ :قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ( إِنَّا أَنْشَأْنَاهُنَّ إِنْشَاءً ) قَالَ « إِنَّ مِنَ الْمُنْشَآتِ اللاَّئِى كُنَّ فِى الدُّنْيَا عَجَائِزَ عُمْشًا رُمْصًا » . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ لاَ نَعْرِفُهُ مَرْفُوعًا إِلاَّ مِنْ حَدِيثِ مُوسَى بْنِ عُبَيْدَةَ وَمُوسَى بْنُ عُبَيْدَةَ وَيَزِيدُ بْنُ أَبَانَ الرَّقَاشِىُّ يُضَعَّفَانِ فِى الْحَدِيثِ .
Tercemesi:
Enes (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.), Vakıa sûresi 35. ayeti hakkında şöyle buyurdu: “Gözleri çapaklı kocakarılar da orada yeniden yaratılan kadınlardan olacaklardır.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.) Tirmizî: Bu hadis garibtir. Merfu olarak sadece Musa b. Ubeyde’nin rivâyetiyle bilmekteyiz. Musa b. Ubeyde ve Yezîd b. Ebân er Rukaşî hadis konusunda zayıf kimselerdir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 56, 5/402
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19862, T003299
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ وَالْحَسَنُ بْنُ عَلِىٍّ الْحُلْوَانِىُّ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عَمْرِو بْنِ عَطَاءٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ يَسَارٍ عَنْ سَلَمَةَ بْنِ صَخْرٍ الأَنْصَارِىِّ قَالَ: كُنْتُ رَجُلاً قَدْ أُوتِيتُ مِنْ جِمَاعِ النِّسَاءِ مَا لَمْ يُؤْتَ غَيْرِى فَلَمَّا دَخَلَ رَمَضَانُ تَظَاهَرْتُ مِنَ امْرَأَتِى حَتَّى يَنْسَلِخَ رَمَضَانُ فَرَقًا مِنْ أَنْ أُصِيبَ مِنْهَا فِى لَيْلَتِى فَأَتَتَابَعَ فِى ذَلِكَ إِلَى أَنْ يُدْرِكَنِى النَّهَارُ وَأَنَا لاَ أَقْدِرُ أَنْ أَنْزِعَ فَبَيْنَمَا هِىَ تَخْدُمُنِى ذَاتَ لَيْلَةٍ إِذْ تَكَشَّفَ لِى مِنْهَا شَىْءٌ فَوَثَبْتُ عَلَيْهَا فَلَمَّا أَصْبَحْتُ غَدَوْتُ عَلَى قَوْمِى فَأَخْبَرْتُهُمْ خَبَرِى فَقُلْتُ: انْطَلِقُوا مَعِى إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأُخْبِرُهُ بِأَمْرِى . فَقَالُوا لاَ وَاللَّهِ لاَ نَفْعَلُ نَتَخَوَّفُ أَنْ يَنْزِلَ فِينَا قُرْآنٌ أَوْ يَقُولَ فِينَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَقَالَةً يَبْقَى عَلَيْنَا عَارُهَا وَلَكِنِ اذْهَبْ أَنْتَ فَاصْنَعْ مَا بَدَا لَكَ . قَالَ فَخَرَجْتُ فَأَتَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَخْبَرْتُهُ خَبَرِى . فَقَالَ « أَنْتَ بِذَاكَ؟ » . قُلْتُ أَنَا بِذَاكَ . قَالَ « أَنْتَ بِذَاكَ ؟» . قُلْتُ أَنَا بِذَاكَ . قَالَ « أَنْتَ بِذَاكَ؟ » . قُلْتُ أَنَا بِذَاكَ وَهَا أَنَا ذَا فَأَمْضِ فِىَّ حُكْمَ اللَّهِ فَإِنِّى صَابِرٌ لِذَلِكَ . قَالَ « أَعْتِقْ رَقَبَةً » . قَالَ فَضَرَبْتُ صَفْحَةَ عُنُقِى بِيَدِى فَقُلْتُ لاَ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لا أَمْلِكُ غَيْرَهَا . قَالَ « صُمْ شَهْرَيْنِ » . قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَهَلْ أَصَابَنِى مَا أَصَابَنِى إِلاَّ فِى الصِّيَامِ . قَالَ « فَأَطْعِمْ سِتِّينَ مِسْكِينًا » . قُلْتُ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَقَدْ بِتْنَا لَيْلَتَنَا هَذِهِ وحشَا مَا لَنَا عَشَاءٌ . قَالَ « اذْهَبْ إِلَى صَاحِبِ صَدَقَةِ بَنِى زُرَيْقٍ فَقُلْ لَهُ فَلْيَدْفَعْهَا إِلَيْكَ فَأَطْعِمْ عَنْكَ مِنْهَا وَسْقًا سِتِّينَ مِسْكِينًا ثُمَّ اسْتَعِنْ بِسَائِرِهِ عَلَيْكَ وَعَلَى عِيَالِكَ » . قَالَ فَرَجَعْتُ إِلَى قَوْمِى فَقُلْتُ وَجَدْتُ عِنْدَكُمُ الضِّيقَ وَسُوءَ الرَّأْىِ وَوَجَدْتُ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم السَّعَةَ وَالْبَرَكَةَ أَمَرَ لِى بِصَدَقَتِكُمْ فَادْفَعُوهَا إِلَىَّ فَدَفَعُوهَا إِلَىَّ . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ . قَالَ مُحَمَّدٌ سُلَيْمَانُ بْنُ يَسَارٍ لَمْ يَسْمَعْ عِنْدِى مِنْ سَلَمَةَ بْنِ صَخْرٍ . قَالَ وَيُقَالُ سَلَمَةُ بْنُ صَخْرٍ وَسَلْمَانُ بْنُ صَخْرٍ . وَفِى الْبَابِ عَنْ خَوْلَةَ بِنْتِ ثَعْلَبَةَ وَهِىَ امْرَأَةُ أَوْسِ بْنِ الصَّامِتِ .
Tercemesi:
Seleme b. Sahr el Ensârî (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Kadınlarla cinsî münasebet konusunda kimseye verilmeyen bir güç bana verilmişti. Ramazan ayı gelince karıma yaklaşır ve gün üzerime doğasıya dek bu işi devam ettiririm korkusuyla Ramazan boyunca anam gibisin diyerek zıhar yaptım. Gecelerden bir gece bana hizmet ederken bir tarafı açılıverdi de ben de hemen onun üzerine sıçradım sabah olunca erkenden kendi kavmime gidip durumu anlattım ve: Benimle beraber Rasûlullah (s.a.v.)’e kadar gidinizde ona durumu anlatayım dedim. Hayır dediler. Vallahi bu işi yapmayız. Hakkımızda Kur’ân inmesinden korkarız veya Rasûlullah (s.a.v.)’in hakkımızda ayıp olabilecek bir söz söylemesinden çekiniriz. Fakat sen istersen kendin git dilediğini yap… Bunun üzerine yanlarından çıktım Rasûlullah (s.a.v.)’e kadar geldim durumu kendisini anlattım. Bunu sen mi yaptın? Buyurdu. Ben de bunu ben işledim dedim. Tekrar bunu sen mi… dedi. Ben de bunu ben işledim dedim. Tekrar bunu sen mi işledin dedi. Ben de ben işledim dedim. İşte huzurunuzdayım hakkımda Allah’ın hükmü ne ise onu tatbik et cezama katlanacağım.Rasûlullah (s.a.v.), bir köleyi hürriyetine kavuştur buyurdu. Bunun üzerine iki elimle boynuma vurdum ve yok dedim sizi hak üzere gönderen zat hakkı için bu boyundan başkasına sahip olmayarak sabahladım. Rasûlullah (s.a.v.), o halde iki ay oruç tut buyurdu. Ben de Ey Allah’ın Rasûlü! başıma gelen zaten oruç yüzünden gelmedi mi? Rasûlullah (s.a.v.), o halde altmış fakiri doyur dedi. Ben de seni hak ile gönderen zat hakkı için bu gecemizi aç olarak geçirdik akşam yemeğimiz bile yoktu. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Öyleyse Züreykoğullarının zekat memuruna git ve ona sana zekat mallardan vermesini söyle bu zekattan kendi keffaretin yerine altmış fakiri birer ölçek hurma vererek doyur, gerisiyle de çoluk çocuğunu yedirirsin, buyurdu. Bunun üzerine kavmime döndüm ve onlara şöyle dedim: Sizlerde darlık ve kötü görüş Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında ise genişlik ve bereket buldum. Sizin zekatınızın bana verilmesini emretti haydi zekatlarınızı bana veriniz onlar da zekatlarını bana verdiler. Tirmizî: Bu hadis hasendir. Muhammed diyor ki: Süleyman b. Yesâr bence Seleme b. Sahr’dan hadis işitmemiştir. Muhammed aynı zamanda şöyle demektedir: Seleme b. Sahr’a, Süleyman b. Sahr’da denilir.Bu konuda Havle binti Sa’lebe’den de hadis rivâyet edilmiştir. Havle, Evs b. Sâmit’in karısıdır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 58, 5/405
Senetler:
()
Konular:
Zıhar, keffareti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19891, T003310
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنِ حُجْرٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنِى ثَوْرُ بْنُ زَيْدٍ الدِّيلِىُّ عَنْ أَبِى الْغَيْثِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: كُنَّا عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حِينَ أُنْزِلَتْ سُورَةُ الْجُمُعَةِ فَتَلاَهَا فَلَمَّا بَلَغَ ( وَآخَرِينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْ ) قَالَ لَهُ رَجُلٌ : يَا رَسُولَ اللَّهِ مَنْ هَؤُلاَءِ الَّذِينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِنَا فَلَمْ يُكَلِّمْهُ قَالَ وَسَلْمَانُ الْفَارِسِىُّ فِينَا قَالَ فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى سَلْمَانَ يَدَهُ فَقَالَ « وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْ كَانَ الإِيمَانُ بِالثُّرَيَّا لَتَنَاوَلَهُ رِجَالٌ مِنْ هَؤُلاَءِ » . ثَوْرُ بْنُ زَيْدٍ مَدَنِىٌّ وَثَوْرُ بْنُ يَزِيدَ شَامِىٌّ وَأَبُو الْغَيْثِ اسْمُهُ سَالِمٌ مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مُطِيعٍ مَدَنِىٌّ ثِقَةٌ .قَالَ أَبُو عِيسَى : هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ وَ وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ هُوَ وَالِدُ عَلِىِّ بْنِ الْمَدِينِىِّ ضَعَّفَهُ يَحْيَى بْنُ مَعِينٍ .
Tercemesi:
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Cuma sûresi indirildiği zaman Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında idik, bize okudu ve 3. ayetteki: “Bu peygamber daha sonra gelecek olan diğer toplumlara…” gelince bir adam: O’na, Ey Allah’ın Rasûlü dedi: “Bize erişemeyen bu kişiler kimlerdir?” Rasûlullah (s.a.v.), onunla konuşmadı. Selman da aramızda idi. Rasûlullah (s.a.v.), elini Selman’ın üzerine koydu ve şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki iman Süreyya yıldızında bile olsa bunlardan bazı kimseler onu elde edebilirler.”Sevr b. Zeyd, Medînelidir. Sevr b. Yezîd ise Şamlıdır. Ebûl Gays’ın ismi Sâlim’dir ve kendisi Abdullah b. Mutı’ın azâdlısıdır. Medîneli olup güvenilen bir kimsedir.Tirmizî: Bu hadis garibtir. Abdullah b. Cafer, Ali b. el Medini’nin babasıdır. Yahya b. Maînkendisini zayıf kabul eder.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 62, 5/413
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ğays Salim el-Adevi (Salim)
3. Sevr b. Zeyd ed-Dîlî (Sevr b. Zeyd)
4. Abdullah b. Cafer es-Sa'di (Abdullah b. Cafer b. Necih)
5. Ebu Hasan Ali b. Hucr es-Sa'dî (Ali b. Hucr b. İyas b. Mukatil)
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Tarih algısı, Ümmet, başının ve sonunun fazileti