6745 Kayıt Bulundu.
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Muhammed b. Bişr, (Ebu Huşeym Abdullah) b. Nümeyr ve Ebu Üsame (Hammâd b. Üsame), onlara Zekeriyya (b. Ebu Zâide), ona Sa'd b. İbrahim, ona babası (İbrahim b. Abdurrahman ez-Zührî), ona da Cübeyr b. Mut'im, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "İslamiyet'te (kötülükte yardımlaşmak üzere) antlaşma yoktur. Cahiliye döneminde (hayırlı işlerde yardımlaşmak üzere yapılmış olan) antlaşmaları ise İslamiyet sadece kuvvetlendirir."
Bize Haccac b. Ebu Yakub, ona Musa b. Davud, ona Muhammed b. Müslim, ona Amr b. Dinar, ona Ebu Şa'sâ, ona da İbn Abbas (ra), Resulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Cahiliye döneminde paylaştırılmış her miras, taksim edildiği şekliyle (geçerli)dir. İslam'ın geçerli olduğu dönemdeki her miras, İslam'ın öngördüğü şekilde taksime tabidir."
Açıklama: Bu hadis, İslam'dan önce yapılan akitlerin geçerli olduğuna delalet etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, hiçbir kimseye müslüman olduktan sonra cahiliye döneminde kazandığı mallarının hesabını sormamış, hatta o dönemde nikâhını nasıl kıydığı üzerinde hiç durmamıştır.
Bize Ahmed b. Hanbel, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Ali b. Hüseyin, ona Amr b. Osman, ona da Usame b. Zeyd şöyle demiştir: Ben, hac (yolculuğu) esnasında Hz. Peygamber'e “ey Allah'ın Rasulü, yarın nerede konaklayacaksın?” diye sordum. Hz. Peygamber (sav) "Akîl bize ev mi bıraktı ki" buyurdu. Ardından "biz yarın Kureyş'in küfür üzere antlaşma yaptığı Kinâne oğullarında vadisinde, yani Muhassab vadisinde konaklayacağız" buyurdu. Burası Hâşim oğulları ile alışveriş yapmamak ve onları barındırmamak üzere, Kinâne oğulları ile Kureyş'in antlaşma yaptıkları yerdi. Zührî der ki: Hayf, vadi demektir.
Bize Kuteybe b. Said, ona Malik, ona Nafi', ona da İbn Ömer (ra) rivayet etmiştir: Aişe (r.anha) azat etmek için bir cariye (Berîre'yi) satın almak istedi de onun sahipleri: Biz onu sana, velâsı bize ait olmak şartıyla satarız' dediler. Aişe (r.anha) bunu anlatınca Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Bu (şart geçersiz olup) sana mâni değildir. Zira velâ, azat edene aittir."
Bize Ebu Ma'mer Abdullah b. Amr b. Ebu'l-Haccac, ona Abdulvâris, ona Hüseyin el-Muallim, ona Amr b. Şuayb, ona da babası, dedesi (Abdullah b. Amr b. As)'ın (ra) şöyle dediğini nakletmiştir: Riâb b. Huzeyfe bir kadınla evlendi de kadın ondan üç erkek çocuk doğurdu. Sonra da çocukların annesi vefat etti. Çocuklar da annelerinin emlak ve hürriyetine kavuşturduğu kölelerinin velâ hakkına vâris oldular. Amr b. As (ra) da bu kadının oğullarının (annelerine yakınlığı sebebiyle mirasta onlardan arta kalana ortak olan) asabesi idi. (Amr) o çocukları Şam'a götürdü (çocuklar orada Amvâs taunundan) öldüler. Bunun üzerine Amr b. As (ra) geri geldi ve (o sırada) kadının hürriyetine kavuşturduğu bir kölesi (geriye) bir miktar mal bırakarak öldü. (Amr b. As da hem çocukların hem de bu kölenin mallarına vâris olarak el koydu.) Bunun üzerine (ölen) kadının hayatta bulunan) erkek kardeşleri Amr'ı Ömer b. Hattab'a (ra) şikayet ettiler. Bunun üzerine Ömer (ra); Rasulullah (sav): "Çocuğun yahut da babanın kazandığı mal onun (hayatta) olan asabesinindir" buyurdu’ diyerek (Amr b. As lehine hükmetti). (Hadisi rivayet eden Abdullah b. Amr b. As) dedi ki: Sonra (Hz. Ömer) Amr b. As'a (hitaben bu meseleyle ilgili olarak), içinde Abdurrahman b. Avf ile Zeyd b. Sabit'in ve diğer bir adamın şahitliğinin bulunduğu bir de mektup yazdı. Nihayet Abdülmelik halifelik makamına getirilince (daha sonra Hz. Ömer'in bu hükmüne uyulmadığından ölen kadının erkek kardeşleri bu hükmün hilafına) Hişam b. İsmail -veya İsmail b. Hişam'a- şikâyette bulundular. (Hişam b. İsmail de) onlar(ın davasını) Abdülmelik'e arz etti. (Biz de Abdülmelik'e, Hz. Ömer'in bu mektubunu getirdik. O da onu okuyunca:) (Hz. Ömer'in verdiği) bu hüküm, benim de uygun gördüğüm hükümdür’ dedi ve Ömer b. Hattab'ın (ra) mektubuna göre lehimize hüküm verdi. İşte biz şu ana kadar bu hüküm üzere amel edegeldik.
Bize Hüseyin b. Muaz, ona Abdula'lâ, ona Muhammed b. İshak, ona Yezid b. Abdullah b. Kuseyt, ona da Ebu Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Yeni doğan bir çocuk ses verirse, (kendisi vâris olur veya kendisine) vâris kılınır."
Açıklama: Her ne kadar "sağlığında ve ölümünde insanların en yakın olanıdır" ifadesinde müslümanlığına vesile olduğu kişeye vâris olabileceği ihtimali söz konusu ise de fukahânın çoğunluğuna göre ona mirasçı olamaz.