10612 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Ebu İshak Muaviye b. Amr, ona Musa b. Ukbe, ona da Abdullah b. Ebu Evfâ'nın kâtibi olan Ebu Nadr Sâlim mevlâ Ömer b. Ubeydullah şöyle rivayet etmiştir: Abdullah b. Ebu Evfâ, Ömer b. Ubeydullah'a mektup yazıp Hz. Peygamber'in (sav) "biliniz ki cennet kılıçların gölgeleri altındadır" buyurduğunu bildirmiştir. Üveysî, bu hadisi İbn Ebu Zinâd kanalıyla Musa b. Ukbe'den rivayet ederek (Muaviye b. Amr'a) mütabaatta bulunmuştur.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhar ile Abdülaziz b. Abdullah arasında inkıta vardır.
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Süfyân, ona A'meş, ona Ebu Vâil, ona da Huzeyfe (ra) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav) "İnsanlardan 'ben Müslümanım' diyenleri benim için yazın" buyurdu. Biz, ordu mevcudunu binbeşyüz kişi saydık ve “binbeşyüz kişi olduğumuz hâlde hala düşmandan mı korkacağız” dedik. Bir müddet sonra, kendimizi öyle bir fitne ile sınanmış gördüm ki, (o korku nedir bilmeyen er) kişi şimdi fitneden korkarak (cemaate gidemeyip evinde) yalnız başına namaz kılar oldu. Bize Abdân, ona Ebu Hamza, ona da A'meş “onları beşyüz kişi olarak bulduk (saydık)” şeklinde rivayet etmiştir. Ebu Muâviye ise “Altıyüz ile yediyüz arası kadar” demiştir
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Muhammed b. Hâzim arasında inkıta vardır.
Bize Abdullah b. Abdülvehhâb, ona Hâlid b. Hâris, ona İbn Avn, ona da Musa b. Enes Yemâme Günü'nden bahsederken şöyle demiştir: Sâbit b. Kays uyluklarını açmış hanût sürüyorken Enes onun yanına gelip “ey amca, (Savaş meydanına) gelmene engel de nedir?” dedi. O da “ey kardeşimin oğlu, hemen geliyorum" dedi ve kokulanmaya başladı. Ardından gelip oturdu. Enes, harpte insanların uğradığı sıkıntı ve hezimetten bahsetti. Bunun üzerine Sabit “önümüzden çekilin de düşmanla vuruşalım. Bizler Rasulullah (sav) ile beraberken böyle yapmazdık. Geriye çekilmeniz ne kötü bir iştir” dedi. Hammâd bu hadisi Sâbit'ten o da Enes'ten nakletmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Hammad arasında inkıta vardır.
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Abdülvehhâb, ona Hâlid, ona İkrime, ona da İbn Abbâs (ra) şöyle rivayet etmiştir: Nebî (sav), (Bedir günü) çadırda iken "Allah'ım! Ahdini ve vaadini yerine getirmeni istiyorum. Allah'ım! (Müminlerin hezimetini) dilersen bugünden sonra sana ibadet edilmeyecek." buyurdu. Ebu Bekir, Nebî'nin (sav) elinden tutup "Yâ Rasulullah! Yeter! Rabbine yeterince yakardın" dedi. Hz. Peygamber (sav) zırh kuşanmış bir şekilde "Topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır" ayetini okuyarak (savaş alanına) çıktı. Vüheyb, Hâlid'den aktarırken "Bedir günü" ifadesini zikretmiştir.
Açıklama: Anlaşılabildiği kadarıyla rivayet muallaktır; Buhari ile Vüheyb b. Halid arasında inkıta vardır.
Bize İshak b. Muhammed el-Fervî, ona Malik b. Enes, ona İbn Şihâb, ona Malik b. Evs b. Hadesân şöyle rivayet etmiştir: Muhammed b. Cubeyr, şu (aşağıdaki) hadisinden bir kısmını bana anlattıktan sonra şöyle devam etti: Ben yürüyüp Mâlik ibn Evs'in yanına gittim ve kendisinden bu hadisi sordum. Mâlik de şöyle dedi: Güneş yükseldiği zaman ben ailemle otururken Ömer b. Hattâb'ın elçisi çıkageldi ve bana "Müminlerin Emîri'nin davetine icabet et" dedi. Sonra elçi ile birlikte yürüyüp Ömer'in huzuruna vardık. Ömer hurma dalları veya yapraklarından yapılmış bir divanın şerit örgüleri üzerinde oturuyordu. Altında bir yaygı ve döşek yoktu ve kendisi deriden yapılmış bir yastığa dayanmıştı. Selâm verip oturdum. Ömer "Ey Malik, senin kavminden bir kaç hane halkı bize geldi, ben onlara bir şeyler verilmesini emrettim. Sen bu malları al, onlar arasında taksim et" dedi. Ben de "Ey Müminlerin Emiri, keşke sen bunu benden başka birine emretsen" dedim. Bunun üzerine o "Al bu malları be adam" diye çıkıştı. Ben orada otururken kapıcısı Yerfâ geldi ve "Osmân, Abdurrahmân b. Avf, Zübeyir ve Sa'd b. Ebu Vakkas huzuruna gelmek için izin istiyorlar, ne buyurursunuz?" diye sordu. Ömer "evet" deyip huzuruna girmelerine izin verdi. Ardından onlar içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Yerfâ da biraz oturdu. Sonra "Ali ve Abbas (da gelmek istiyorlar) ne buyurursunuz" dedi Ömer "Evet" diyerek onlara da izin verdi. O ikisi de içeriye girdiler ve selâm verip oturdular. Sonra Abbâs, Ömer'e "Ey Müminlerin Emiri, benimle şu Ali arasında bir hüküm ver" dedi. Ali ile Abbas, Nadiroğullarından fey olarak Hz. Peygamber'e kalan mallar konusunda anlaşmazlık içindeydiler. Oradaki topluluk da "Ey Müminlerin Emiri, bu ikisi arasında hüküm ver ve aralarında huzuru sağla" dediler. Ömer "sabırlı olun! izni ile gök ve yerin ayakta durduğu Allah hakkı için size sorarım. Sizler Hz. Peygamber'in (sav), kendisini kastederek 'bizler miras bırakmayız, ne bırakmışsak sadakadır' buyurduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar da "Allah Rasulü böyle buyurdu" dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Allah hakkı için söyleyin, Allah Rasulü'nün bu sözü söylediğini biliyor musunuz?" dedi. Onlar da "Rasulullah bu sözü söylemiştir" dediler. Ömer "Ben şimdi size hükmümü söylüyorum. Muhakkak ki Allah bu feyi Rasulü'ne tahsis etmiştir. Onun dışında kimseye bir şey vermemiştir." dedi, sonra da "Allah'ın, onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı üstün kılar. Allah her şeye kadirdir." (Haşr, 6) ayetini okudu. Ardından "işte bu (Nadîr oğulları, Hayber ve Fedek arazileri) Allah'ın Rasulü'ne özgü kılındı. Allah'a yemin olsun ki Rasulullah (sav) sizleri dışlayarak bu malları sırf kendisine tahsis etmeyip, sizlere vermiş ve dağıtmıştır. Ondan geriye nihayet şu mal artakalmıştır. Allah Rasulü (sav) bu fey' malından kendi ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp geri kalanını Allah'ın malı olarak vakfederdi. Rasulullah hayatı boyunca hep böyle yaptı. Şimdi Allah hakkı için size soruyorum, Siz bunu biliyor musunuz?" dedi. Onlar "evet böyle biliyoruz", dediler. Sonra Ali ile Abbas'a dönerek "Sizlere Allah hakkı için soruyorum, siz de bunu böyle biliyor musunuz?" diye sordu. Ömer sözüne şöyle devam etti: "Allah, Peygamber'ini vefat ettirdi. Ebu Bekir 'Ben Rasulullah'ın velisiyim' dedi, bu malları teslim aldı ve Rasulullah'ın yaptığı gibi tasarrufta bulundu. Allah bilir ki, Ebu Bekir bu hususta doğru sözlüdür, itaatli, doğru yolda ve hakka tabi idi. Sonra Allah, Ebu Bekir'i vefat ettirdi. Bu sefer ben Ebu Bekir'in velisi oldum ve o malları teslim aldım, emirliğimin ilk iki senesinde o mallarda Rasulullah'ın ve Ebu Bekir'in yaptığı gibi tasarrufta bulundum. Allah biliyor ki, ben de bu tasarruf konusunda doğru sözlü, itaatli, doğru yolda yürüyen ve hakka tabi idim. Sonra siz ikiniz bana geldiniz, benimle konuştunuz. Sözünüz bir, işiniz birdir. Ey Abbâs, sen bana geldin, yeğeninden sana düşen miras payını istedin, -sonra Ali'yi kast ederek- bu da geldi benden eşinin babasından kalan miras payını istedi. Ben de sizlere Hz. Peygamber (sav) 'Biz peygamberler topluluğu miras bırakmayız. bıraktığımız her şey sadakadır' buyurduğunu aktardım. Sonra o malı size bırakma fikri aklıma yatınca da size, 'Rasulullah'ın, Ebu Bekir'in ve benim mallara veli olduğum zamandan beri benim yaptığım gibi o mallarda tasarrufta bulunacağınıza dair Allah'ın ahdi ve mîsâkı sizin üzerinize olması şartıyla isterseniz o malları size teslim edeyim' dedim. Sizler de 'bu şart ile o malları bize ver' dediniz, ben de malları size teslim ettim. Şimdi Allah hakkı için sizlere soruyorum: Ben malları bu şartla Ali ile Abbas'a teslim ettim mi?" dedi. Topluluk "evet teslim ettin" dediler. Sonra Ömer, Ali ve Abbas'a dönerek "Allah adına yeminle size soruyorum. Ben o malları bu şartla sizlere teslim ettim mi?" dedi. Onlar da "evet" cevabını verdiler. Ömer "Hal böyleyken benden başka bir hüküm mü istiyorsunuz? izni ve emriyle Gök ve yeri ayakta tutan Allah'a yemin ederim ki, ben bundan başka bir hüküm vermem. Bu şartlar içinde bu malları kullanmakta acze düşerseniz, onları bana geri verin, ben o mallar konusunda sizin yerinize tasarruf ederim" dedi.
Bize Süleyman b. Harb, ona Şube, ona Sa'd b. ibrahim, ona da Ebu Ümâme b. Sehl b. Huneyf, ona da Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: "Kurayza ahalisi, Sa'd b. Muâz'ın hükmüne razı olarak teslim oldular. Bunun üzerine Allah Rasulü (sav), Sa’d’a (gelmesi için) haber gönderdi. O da bir merkep üzerinde (mescide doğru) geldi. Mescide yaklaştığında, Rasulullah (sav) Ensâr’a 'Efendiniz için kalkınız (onu karşılayınız)' buyurdu. Sonra Sa’d gelip Hz. Peygamber'in (sav) yanına oturdu. Hz. Peygamber (sav) ona 'Şunlar senin hükmüne teslim oldular' dedi. Sa’d 'Savaşan erkeklerin öldürülmesi, çocuk ve kadınların esir edilmesi hükmünü veriyorum' dedi. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Melik (olan Allah’ın) hükmüyle hükmettin' buyurdu."
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Abdülmelik b. Umeyr, ona da Amr b. Meymûn el-Evdî şöyle rivayet etmiştir: Sa'd, bir öğretmenin çocuklara yazıyı öğretmesi gibi oğullarına şu kelimeleri öğretir ve “Rasulullah (sav), namazın ardından bu kelimelerle (Allah'a) sığınırdı” derdi: "Allah'ım! Korkaklıktan, aşırı yaşlılıktan, dünya fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım!" (Abdülmelik b. Umeyr), “Bu hadisi Musab'a rivayet ettim, (hadisi) doğruladı” demiştir.
Bize Müsedded, ona Yahya; (T) Bana Muhammed b. Sabbâh, ona İsmail b. Zekeriyya, onlara Ubeydullah, ona Nâfi, ona da İbn Ömer (r.anhuma), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Günah bir iş emredilmediği sürece, dinleyip itaat etmek gerekir. Günah bir emir verildiğinde ise ne dinlemek ne de itaat etmek söz konusudur."
Bize Humeydî, ona Süfyân, ona Zührî, ona Anbese b. Said, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hayber'in fethinden sonra Rasulullah (sav) orada iken yanına gelip “Yâ Rasulullah! Bana da ganimetten pay ver” dedim. Said b. Âs oğullarından biri “Yâ Rasulullah! Ona pay (falan) verme” dedi. Ebu Hureyre de ona “Bu (adam), İbn Kavkal'in katilidir” karşılığını verdi. Bunun üzerine Said b. Âs'ın oğlu “bak hele şu yaban kedisine, Da'n mevkiinden gelmiş de Allah'ın benim elimle kendisine (şehitlik) ikramında bulunduğu ve onun eliyle de beni hakir kılmadığı Müslüman bir adamın öldürülmesi sebebiyle beni ayıplıyor” dedi. (Râvi der ki:) Hz. Peygamber'in (sav) ona pay verip vermediğini bilmiyorum. Süfyân der ki: , "Bu hadisi bana Saîdî, ona dedesi, ona da Ebu Hureyre rivayet etmiştir. Ebu Abdullah (Buharî) der ki: Saîdî'nin adı Amr b. Yahya b. Said b. Amr b. Said b. Âs'tır.
Muhammed b. Beşşâr, ona İbn Ebu Adiyy ve Sehl b. Yusuf, onlara Katâde, ona da Enes (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rı'l, Zekvân, Usayya ve Lıhyân oğulları kabilelerinden bâzı kimseler Hz. Peyamber'e (sav) gelip kendilerinin Müslüman olduklarını söyleyerek kendi kavimlerine karşı Peygamber'den yardım istediler. Peygamber (sav) de onlara Ensâr'dan yetmiş kişi ile yardım gönderdi. Enes der ki: Biz gönderilen o sahabîleri "Kurrâ" olarak isimlendiriyorduk. Onlar gündüzleri odun toplayıp, geceleyin de namaz kılarlardı. O yetmiş sahâbî onlarla birlikte yürüyüp Maûne Kuyusuna ulaştıklarında kabileler bunlara hainlik yaptılar ve bu Kur'an hafızı sahâbîleri öldürdüler. Bu hâdise üzerine Peygamber (sav) bir ay Rı'l, Zekvân, Lıhyânoğulları kabilelerine bedduâ ederek kunût yaptı. Katâde der ki: Enes bize “"Dikkat edin, bizden kavmimize tebliğ ediniz ki, bizler Rabbimize kavuştuk. O bizden razı oldu ve bizleri de razı kıldı" sözlerini Kur'an olarak okuduk. daha sonra bu sözlerin tilâveti kaldırıldı" diye rivayet etmiştir.