4875 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Küreyb, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Hureyre ya da Ebu Said el-Hudrî Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: "Allah’ın, insanların amellerini yazan melekler dışında, yeryüzünde dolaşan birtakım melekleri vardır. Onlar, Allah’ı zikreden kimseleri bulduklarında, 'İstediğiniz şeye gelin, işte aradığınız burada!' diye birbirlerine seslenirler. Sonra gelir, zikir meclisindeki o topluluğu dünya semasına kadar çepeçevre sararlar. Allah Teâlâ meleklere 'Kullarımı ne hâlde bıraktınız?' buyurur. Melekler 'Onları, Seni hamd ile tesbih ederken, Senin yüceliğini anarken ve zikrederken bıraktık' derler. Allah 'Peki, Beni gördüler mi?' buyurur. Melekler 'Hayır, Vallahi görmediler' derler. Allah 'Peki ya Beni görselerdi ne olurdu?' diye sorar. Melekler 'Eğer Seni görselerdi, Sana daha fazla hamd eder, daha fazla tesbihte bulunur, daha çok zikrederlerdi' derler. Allah 'Ne istiyorlar?' buyurur. Melekler 'Cennet istiyorlar' derler. Allah 'Cenneti gördüler mi?' diye sorar. Melekler 'Hayır görmediler' derler. Allah 'Peki onu görselerdi ne olurdu?' buyurur. Melekler 'Eğer onu görselerdi, ona daha çok rağbet eder, daha şiddetle ister, ona daha çok yönelirlerdi' derler. 'Allah 'Peki neden Allah’a sığınıyorlar?' buyurur. Melekler 'Cehennemden sığınıyorlar' derler. Allah 'Onu gördüler mi?' buyurur. Melekler 'Hayır, görmediler' derler. Allah 'Peki onu görselerdi ne olurdu?' buyurur. Melekler 'Eğer onu görselerdi, ondan daha çok kaçar, ondan daha çok korkar ve daha güçlü bir şekilde Allah’a sığınırlardı' derler. Allah 'Sizi şahit kılıyorum ki, Ben onları bağışladım' buyurur. Melekler 'Ey Rabbimiz! Aralarında günahkâr bir kişi de vardı. O aslında zikir için gelmemişti, sadece bir ihtiyacı sebebiyle oradaydı' derler. Allah 'Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan eşkıya (günahkar) olmaz' buyurur."
Bize Süfyan b. Veki', ona İsmail b. Muhammed b. Cuhâde, ona Abdülcebbar b. Abbas, ona Ebu İshak es-Sebiî, ona Ebu Müslim el-Eğar (b. Abdullah)-şahadet ederim ki- Ebu Hureyre ve Ebu Said el-Hudrî (r.anhüma)-şehadet ederek- Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kim, Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür, derse; Allah onu doğrulayarak: - 'Benden başka ilah yoktur, ben en büyüğüm' buyurur. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir.', dediğinde, Allah, (o kulunu tasdik ederek) - 'Benden başka ilah yoktur, ben tekim' buyurur. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir; onun ortağı yoktur' derse Allah: 'Benden başka ilah yoktur Ben tekim ve ortağım yoktur' der. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur. Mülk de O’nun, hamd de O’nundur', dediğinde Allah: 'Benden başka ilah yoktur, hamd de benimdir, mülk de benimdir' buyurur. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur, (isyandan) geri durma, (itaate) güç yetirme yalnız Allah’ın yardımıyladır', dediği zaman Allah; 'Benden başka ilah yoktur, (isyandan) geri durma, (itaate) güç yetirme ancak benim yardımımladır' buyurur. Rasulullah (sav) şöyle buyururdu; "Bu duaları bir kimse hastalığında söyler de sonra ölürse, cehennem ateşi onu yiyemez ( ona dokunmaz)" buyurdu. (Tirmizî): Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi Şube, ona Ebu İshak, ona el-Eğar, ona Ebu Müslim, ona da Ebu Hureyre ve Ebu Saîd (r.anhüma) isnadıyla mana olarak bir benzerini merfu olmaksızın rivâyet etmektedir. Bize Bündar, ona Muhammed b. Cafer, ona Şube’den gelen isnadla da rivayet bu hadis rivayet edildi.
Bize Süfyan b. Veki', ona İsmail b. Muhammed b. Cuhâde, ona Abdülcebbar b. Abbas, ona Ebu İshak (es-Sebiî), ona Ebu Müslim Eğar (b. Abdullah)-şahadet ederim ki- Ebu Hureyre ve Ebu Said el-Hudrî (r.anhüma)-şehadet ederek- Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kim, Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür, derse; Allah onu doğrulayarak: - 'Benden başka ilah yoktur, ben en büyüğüm' buyurur. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir.', dediğinde, Allah, (o kulunu tasdik ederek) - 'Benden başka ilah yoktur, ben tekim' buyurur. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir; onun ortağı yoktur' derse Allah: 'Benden başka ilah yoktur Ben tekim ve ortağım yoktur' der. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur. Mülk de O’nun, hamd de O’nundur', dediğinde Allah: 'Benden başka ilah yoktur, hamd de benimdir, mülk de benimdir' buyurur. Kul: 'Allah’tan başka ilah yoktur, (yanlıştan) geri durma ve (doğruya) güç yetirme yalnız Allah’ın yardımıyladır', dediği zaman Allah; 'Benden başka ilah yoktur, (yanlıştan) geri durma ve (doğruya) güç yetirme ancak benim yardımımladır' buyurur. Rasulullah (sav) şöyle buyururdu; "Bu duaları bir kimse hastalığında söyler de sonra ölürse, cehennem ateşi onu yiyemez ( ona dokunmaz)" buyurdu. (Tirmizî): Bu hadis hasen garibtir. Bu hadisi Şube, ona Ebu İshak, ona Eğar, ona Ebu Müslim, ona da Ebu Hureyre ve Ebu Saîd (r.anhüma) isnadıyla mana olarak bir benzerini merfu olmaksızın rivâyet etmektedir. Bize Bündar, ona Muhammed b. Cafer, ona Şube’den gelen isnadla da bu hadis rivayet edilmiştir.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu Âsım, ona Haccâc es-Savvâf, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Ebu Cafer, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Şu üç dua makbuldür: Mazlumun duası, misafirin duası, babanın çocuğuna duası.". [Bize Ali b. Hucr, ona İsmail b. İbrahim, ona Hişâm ed-Destüvâî, ona Yahya b. Ebu Kesîr hadisi bu isnatla benzer şekilde rivayet etmiş ve 'Şüphesiz kabul olunurlar' ifadesini ilave etmiştir. Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu hasen bir hadistir. Yahya b. Ebu Kesîr'in hadisi kendisinden rivayet ettiği Ebu Cafer er-Râzî'ye, Ebu Cafer el-Müezzin de denilir. Yahya b. Ebu Kesîr ondan bir çok hadis rivayet etmiştir, ancak tam ismini bilmiyoruz.]
Bize Hasan b. Ali el-Hallâl, ona Ebu Velîd et-Tayâlisî, ona Abdülaziz b. Ebu Seleme ve Yusuf b. Mâcişûn, onlara Abdülaziz'in amcası ve Yusuf'un babası (Yakub b. Dinâr), ona A'rec, ona Übeydullah b. Ebu Râfi, ona da Ali b. Ebu Tâlib şöyle rivâyet etmiştir: Rasulullah (sav) namaza kalktığı vakit şöyle derdi: "Veccehtü vechiye lillezi fatara's-semâvâti ve'l-arda hanîfen vemâ ene mine'l-müşrikîn. inne salâti ve Nusukî ve mahyâye ve memâtî lillahi rabbi'l-âlemîn. Lâ şerîke lehu ve bi-zâlike ümirtu ve ene mine'l-müslimîn. Allhumme ente'l-melikü lâ ilâhe illâ entesübhâneke. Ente Rabbî ve ene abdüke. Zalemtü nefsî va'teraftu zenbî, fağfirlî, zunûbî cemîan. İnnehu lâ yağfiru'z-zunûbe illâ ente. Vehdinî li-ehseni'l-ahlâki, lâ yehdînî liehsenihâ illâ ente. Vasrif annî seyyiehâ, lâ yasrifu annî seyyiehâ illâ ente. Lebbeyke ve sa'deyke, ve ene bike ve-ileyke velâ mencâ minke velâ melcee illâ ileyke. Estağfiruke ve etûbu ileyke. (Gökleri ve yeri yaratan Allah’a samimi olarak yöneldim ve ben müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Bana böyle yaşamam emredildi. Ben Müslümanlardanım. Gerçek mülk sahibi sadece sensin Allah’ım. Senden başka ilah yoktur, ancak Sen varsın. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Benim Rabbim Sensin, ben de Senin kulunum. Ben kendime zulmettim. Günahımı itiraf ediyorum. Günahlarımın tümünü bağışla, zira Senden başka günahları bağışlayacak kimse yoktur. Beni en güzel ahlaka yönelt, Senden başka güzel ahlaka yöneltecek yoktur. Kötülükleri benden uzaklaştır, Senden başka kötülükleri uzaklaştıracak yoktur. Her türlü emrine hazır vaziyetteyim, senden başkasına kul olmam, ben Senin sayende varım, Sana yönelmişim, Senden kurtuluş ve kaçış ancak Sana yönelmekle mümkündür. Senden bağışlanmamı ister ve Sana yönelirim.)" Rükû’a vardığında ise şöyle derdi: "Allahumme rake'tu ve bike âmentü ve leke eslemtü ve ente Rabbî haia sem'î ve basarî ve muhhî ve azmî lillâhi Rabbi'l-âlemîn. (Allah’ım sadece senin önünde eğilir, Sana iman eder, irademi sana teslim ederim. Sen benim Rabbimsin. Kulağım, gözüm, iliklerim ve kemiklerim sana olan sevgi ve korku ile saygı halindedir.)" Rükû’dan doğrulunca ise şöyle derdi: "Allahumme Rabbenâ ve leke'l-hamd. Mil'e's-semâi ve'l-ard ve mil'e mâ beynehumâ ve mil'e mâ şi'te min şeyin ba'd. (Allah’ım, Ey Rabbimiz, gök dolusu, yer dolusu, ikisinin arasında olanlar kadar ve dilediğin şeylerin dolusu kadar hamd Sanadır." Secdeye vardığında ise: "Allahumme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü ve ente Rabbî. Secede vechî lillezî halakahu ve semahu ve basarahu. Tebârakellâhu ehsenü'l-hâlikîn. (Allah’ım sadece sana secde eder, sana inanır, irademi sana teslim ederim. Benim Rabbim Sensin. Ben sadece, beni yaratan, beni şekillendiren, bana göz ve kulak veren için secde ederim. her şeyi en güzel şekliyle yaratan Allah güzellerin güzeli ve ne mübarektir." Namazını bitirip selam vereceği zaman da şöyle derdi: "Allahumme'ğfirlî ma kaddemtü ve mâ ahhartu ve mâ esrartü ve mâ a'lentü. Ente ilâhî, lâ ilâhe illâ ente (Allah’ım öne alıp işlediğimi ve ertelediğimi gizli ve açık olarak yaptığım tüm günahlarımı bağışla. Senden başka ilah yoktur.)" Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir.
Bize Hasan b. Ali el-Hallâl, ona Süleyman b. Davud el-Hâşimî, ona Abdurrahman b. Ebu Zinâd, ona Musa b. Ukbe, ona Abdullah b. Fadl, ona Abdurrahman b. A'rec, ona Übeydullah b. Ebu Râfi, ona da Ali b. Ebu Tâlib şöyle rivâyet etmiştir: Rasûlullah (sav), farz namazı kılmak için kalktığında ellerini omuz hizasına kadar kaldırır, okumasını bitirince aynı şekilde ellerini omuz hizasına kadar kaldırıp (sonra rükûa gider), Rükûdan kalktığı zaman da aynısını yapardı. Oturduğunda hiçbir şekilde elini kaldırmazdı. İki secdeyi yaptıktan sonra ayağa kalkacağında aynı şekilde ellerini kaldırır ve tekbir alırdı. İftitah tekbirinden sonra namaza şu dua ile başlardı: "Veccehtü vechiye lillezi fatara's-semâvâti ve'l-arda hanîfen vemâ ene mine'l-müşrikîn. inne salâti ve Nusukî ve mahyâye ve memâtî lillahi rabbi'l-âlemîn. Lâ şerîke lehu ve bi-zâlike ümirtu ve ene mine'l-müslimîn. Allhumme ente'l-melikü lâ ilâhe illâ entesübhâneke. Ente Rabbî ve ene abdüke. Zalemtü nefsî va'teraftu zenbî, fağfirlî, zunûbî cemîan. İnnehu lâ yağfiru'z-zunûbe illâ ente. Vehdinî li-ehseni'l-ahlâki, lâ yehdînî liehsenihâ illâ ente. Vasrif annî seyyiehâ, lâ yasrifu annî seyyiehâ illâ ente. Lebbeyke ve sa'deyke, ve ene bike ve-ileyke velâ mencâ minke velâ melcee illâ ileyke. Estağfiruke ve etûbu ileyke." "Gökleri ve yeri yaratan Allah’a samimi olarak yöneldim ve ben müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Bana böyle yaşamam emredildi. Ben Müslümanlardanım. Gerçek mülk sahibi sadece sensin Allah’ım. Senden başka ilah yoktur, ancak Sen varsın. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Benim Rabbim Sensin, ben de Senin kulunum. Ben kendime zulmettim. Günahımı itiraf ediyorum. Günahlarımın tümünü bağışla, zira Senden başka günahları bağışlayacak kimse yoktur. Beni en güzel ahlaka yönelt, Senden başka güzel ahlaka yöneltecek yoktur. Kötülükleri benden uzaklaştır, Senden başka kötülükleri uzaklaştıracak yoktur. Her türlü emrine hazır vaziyetteyim, senden başkasına kul olmam, ben Senin sayende varım, Sana yönelmişim, Senden kurtuluş ve kaçış ancak Sana yönelmekle mümkündür. Senden bağışlanmamı ister ve Sana yönelirim." Sonra Kur’ân’dan dilediği kadar okurdu. Rükûa vardığında ise şöyle derdi: "Allahumme rake'tu ve bike âmentü ve leke eslemtü ve ente Rabbî haia sem'î ve basarî ve muhhî ve azmî lillâhi Rabbi'l-âlemîn. (Allah’ım sadece senin önünde eğilir, Sana iman eder, irademi sana teslim ederim. Sen benim hayatımı benim Rabbimsin. Kulağım, gözüm, iliklerim ve kemiklerim sana olan sevgi ve korku ile saygı halindedir. Sen tüm âlemlerin rabbisin.)" Rukû’dan başını kaldırdığında "Semiallahu limen hamideh" ardından şu duayı okurdu: "Allahumme Rabbenâ ve leke'l-hamd. Mil'e's-semâvâti ve'l-ard ve mil'e mâ şi'te min şeyin ba'd. (Allah’ım, Ey Rabbimiz, gökler ve yer dolusu ve dilediğin şeylerin dolusu kadar hamd Sanadır." Secdeye vardığında ise "Allahumme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü ve ente Rabbî. Secede vechî lillezî halakahu ve semahu ve basarahu. Tebârakellâhu ehsenü'l-hâlikîn. (Allah’ım sadece sana secde eder, sana inanır, irademi sana teslim ederim. Benim Rabbim Sensin. Sadece, beni yaratan, bana göz kulak veren için secde ederim. her şeyi en güzel şekliyle yaratan Allah güzellerin güzeli ve ne mübarektir." Namazını bitirip selam vereceği zaman da şöyle derdi: "Allahumme'ğfirlî ma kaddemtü ve mâ ahhartu ve mâ esrartü ve mâ a'lentü. Ente ilâhî, lâ ilâhe illâ ente (Allah’ım öne alıp işlediğimi ve ertelediğimi gizli ve açık olarak yaptığım tüm günahlarımı bağışla. Benim gerçek ilahım Sensin, Senden başka ilah yoktur.)" Tirmizî der ki: Bu hadis hasen sahihtir. Şâfii ve bazı arkadaşlarımızın uygulaması bu hadise göredir. Tirmizî der ki: Ahmed bu görüşte değildir. Bana Ebu İsmail Muhammed b. İsmail b. Yusuf et Tirmizî, ona da Süleyman b. Dâvûd el-Haşimi bu hadisi rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Bu rivayet bizim yanımızda Zührî’nin, Sâlim’den, onun da babası (Abdullah b. Ömer'den) yaptığı rivayet derecesindedir.
Beni zikredeni ben de zikrederim.
Bize (Ebu Musa İshak b. Musa) el-Ensari, ona Ma'n (b. İsa el-Kazzâz), ona Malik (b. Enes), ona İbn Şihâb (ez-Zührî), ona Ebu Abdullah el-Eğar ile Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara da Ebu Hureyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Rabbimiz her gece dünya semasına, gecenin son üçte birlik kısmı kaldığında iner ve şöyle buyurur: Yok mu dua eden, duasını kabul edeyim. Yok mu benden bir isteği olan, ona istediğini vereyim. Yok mu benden af dileyen, onu bağışlayayım." [Tirmizî şöyle demiştir: Bu hadis hasen-sahihtir. Ebu Abdullah el-Eğar’ın ismi Selman’dır. Bu konuda Hz. Ali, Abdullah b. Mesud, Ebu Said, Cübeyr b. Mut'im, Rifâa el-Cühenî, Ebu Derdâ ve Osman b. Ebu'l-Âs’tan da hadis rivayet edilmiştir.]