10612 Kayıt Bulundu.
Bize Sehl b. Bekkâr, ona Vüheyb, ona Amr b. Yahya, ona Abbas es-Sâidî Ebu Humeyd es-Sâidî’nin şöyle anlattığını rivayet etti: Tebük’te Hz. Peygamber (sav) ile birlikte gaza etmiştik. (Bu sefer esnasında) Eyle Meliki (Buhnetü İbn Raübeti Hz. Peygamber'le antlaşma yapıp cizye verdi ve) Hz. Peygamber’e (sav) beyaz bir katır hediye etti. Ve kendisine de bir bürde giydirdi. Hz. Peygamber de ona yaşadıkları beldelerinde serbest ticaretleri için bir emânnâme yazdı.
Açıklama: İbn İshak'ın kaydettiği bu emanname mektubu şu şekildedir: " Bismillahirrahmanirrahim Bu eman Allah ve Allah'ın elçisi Muhammed Nebisinin Eyle halkının (büyüğü) Buhne b. Rüeybe'yedir. Onlara ait gemiler ve araçlari denizde ve karada Şam ehli, Yemen ve halkı ve bahr halkı arasında (ticaretlerinde)Allah ve onun Peygamberinin zimmetindedir. Onlardan birinin istemediği sürece malına dokunulmaz. Ancak gönül hoşluğu ile alabilir.Onları yoldaki sudan ve kara ve denizdeki gidecekleri yoldan kimse engelleyemez." İbn Battal, Şerhu Sahihi'l-Buhârî, 5/336.
Bizeِ Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona Ebu Nadr Mevla Ömer b. Ubeydullah, ona Ebu Mürre Mevla Ümmü Hani bt. Ebu Tâlib, ona da Ümmü Hani bt. Ebu Tâlib (r. anha) şöyle demiştir: Ben Mekke'nin fethedildiği yıl Rasulullah'ın (sav) yanına gittim ve O'nu yıkanırken buldum. Kızı Fâtıma da O'nu perde ile örtüyordu. Selam verdim. Hz. Peygamber (sav) "Bu kim?" diye sordu. Ben “Ebu Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'yim” dedim. Rasulullah (sav) "hoşgeldin Ümmü Hâni" buyurdu. Yıkanmayı bitirince elbiseyi çapraz bir şekilde bağlamış olduğu halde tek bir elbise içinde sekiz rekat namaz kıldı. Namaz'dan sonra ben kendisine “ey Allah'ın Rasulü, kardeşim Ali, benim âmân verip güvence altına aldığım filancayı, Hubeyre'nin oğlu Falanca'yı öldüreceğini söylüyor” dedim. Rasulullah "ey Ümmü Hâni, senin âmân verdiğin kimseye biz de aman verdik" buyurdu. Bu olay kuşluk vaktinde idi.
Açıklama: Senin eman vermiş olman bizim eman vermemiz gibidir. bkz. Kastallani,İrşâdu's-Sâri, V, 237.
Bize Ebu Velîd, ona Şu'be, ona Süleyman el-A'meş, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah ve Sabit, onlara da Enes'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Verdiği sözden dönen her hain için Kıyamet gününde onun alameti farikası olacak bir bayrak dikilir,-diğer bir rivayet göre- bir bayrak görülür."
Ebû Mûsâ der ki: Bize Hâşim b. Kasım, ona İshak b. Saîd, ona da babası (Saîd b. Amr) şöyle rivayet etmiştir: Ebu Hureyre (ra) “dinar, dirhem almayacağınız zaman hâliniz nice olur?” dedi. Kendisine “ey Ebu Hureyre, sen böyle bir şeyin olacağını nasıl düşünürsün?” denildi. Bunun üzerine Ebu Hureyre “evet, Ebu Hureyre'nin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ben size sözü doğru ve tasdik edilenin sözünü (bildiriyorum)” dedi. “neden altın gümüş alamayacağız?” diye sordular. Ebu Hureyre “Allah'ın ve Rasulü'nün verdiği söz ve güvenceler ihlal edilir. O zaman da Aziz ve Celil Allah zimmilerin kalplerini sıkıca bağlar ve bu sebeple onlar ellerindekini vermezler” diye cevap verdi.
Bize Abdân, ona Ebu Hamza, ona A'meş şöyle demiştir: Ebu Vâil'e “Sıffîn'de hazır bulundun mu?” diye sordum. “evet bulundum” dedi de şunları ilâve etti: Ben Sehl b. Huneyf’i şöyle derken işittim: Sizler kendi görüşlerinizde kusur arayın. İşin doğrusu Ebu Cendel günü hala gözümün önündedir. Eğer Rasulullah'a (sav) karşı O'nun emrini reddetmeye imkanım olaydı, muhakkak O'nun Ebu Cendel hakkındaki emrini reddederdim. Bizi kargaşaya düşürecek, zora sokacak herhangi bir konuda kılıçlarımızın boyunlarımızda olması, bildiğimiz her işimizi çözmede bize kolaylık sağlamıştır. Ancak bu iş hariç.
Bize Ahmed b. Osman b. Hakîm, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. Ebu İshak, ona babası, ona Ebu İshak ona da Berâ (ra) şöyle söyledi: Hz. Peygamber (sav) umre yapmak istediğinde Mekke'ye girmek için Mekkelilerden izin istemek üzere elçi gönderdi. Mekkeliler, Hz. Peygamber'e (sav) (gelecek yıl) Mekke'de ancak üç gece kalabileceğini, Mekke'ye sadece silahları kınları içinde girebileceğini ve Mekkelilerden hiçbir kimseyi davet etmemesini şart koştular. Ravi dedi ki; Bu şartları aralarından Ali b. Ebu Talib yazmaya başladı ve 'Bunlar, Allah'ın Rasulü Muhammed'in üzerinde anlaşmaya vardığı şartlardır' yazdı. Mekkeliler de şöyle cevap verdi: Biz senin Allah'ın Rasulü olduğunu kabul etmiş olsaydık, seni engellemez ve sana mutlaka biat ederdik. Dolayısıyla 'Bu, Abdullah oğlu Muhammed'in üzerinde anlaşmaya vardığı şartlardır' şeklinde yaz, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Allah yemin ederim ki! Ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im ve yine Allah'a yemin ederim ki! Ben Allah'ın Resulüyüm" buyurdu. Ravi dedi ki; Resulullah'ın (sav) bizzat kendisi yazmıyordu ve Ali'ye "Rasulullah lafzını sil" buyurdu. Ali, 'Vallahi ben Rasulullah lafzını asla silmem', dedi. Hz. Peygamber (sav) de "Öyleyse o lafzı bana göster" buyurdu. Ali, Hz. Peygamber'e (sav) o lafzı gösterdi ve Hz. Peygamber de kendi eliyle Rasulullah lafzını sildi. (Ertesi yıl) Hz. Peygamber (sav) Mekke'ye girip şart koştukları üç gün (ikamet süresi) geçince, Mekkeliler Ali'ye gelerek 'Arkadaşına söyle de hemen Mekke'den ayrılsın!' dediler. Ali de bunu Rasulullah'a (sav) iletince, Hz. Peygamber, "Tamam, ayrılacağım" buyurdu, sonra da (Mekke'den) ayrıldı.
Bize Abdân b. Osman, ona babası (Osman b. Cebele), ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona Amr b. Meymûn, ona da Abdullah (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav), etrafında Kureyş'ten bazı kimseler olduğu halde, (Kâbe'de) secde ederken Ukbe b. Ebu Muayt, yeni boğazlanmış bir devenin işkembesini getirip Hz. Peygamber'in sırtına koydu. Peygamber (sav) secdeden başını kaldıramadı. Hemen Fâtıma (as) geldi ve Hz. Peygamber'in sırtından o o işkembeyi aldı ve bunu yapana beddua etti. Peygamber (sav) "Allah'ım Kureyş'ten şu topluluğu; Ebu Cehil b. Hişâm, Utbe b. Rabîa, Şeybe b. Rabîa, Umeyye b. Halef'i" yahut "Ubey b. Halef'i sana havale ediyorum" buyurdu. Ben bunların Bedir günü öldürülüp, Umeyye yahut Ubey hariç, hepsinin bir kuyuya atılmış olduğunu gördüm. Ümeyye'yi kuyuya doğru sürüklediklerinde, kilolu olduğu için, kuyuya atılmadan önce eklemleri koptu.