10631 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, o Urve b. Zubeyiri ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav) altmış üç yaşında vefat etti. İbn Şihâb der ki: Aynı hadisi bana Saîd b. Müseyyeb rivayet etmiştir.
Açıklama: Aynî'nin bildirdiğine göre bu rivayet mevsul olup mürsel de değildir (Umdetü'l-kârî, Dârü İhyâi't-Türâsi'l-Arabî, XVI, 99; XVIII, 76). İbn Hacer'in konu ile alakalı bir değerlendirmesine tarafımızdan rastlanmamıştır.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona da Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im şöyle demiştir: "Kureşy'ten bir heyet yanında iken Muaviye'ye, Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın “ileride Kahtanlı bir hükümdar olacaktır” sözü ulaştı. Muaviye'nin sinirlenerek kalkıp Allah'a hakkıyla hamd u sena ettikten sonra şöyle dedi: Sizden bazı adamlar Allah'ın kitabında olmayan ve Hz. Peygamber'den nakledilmeyen sözler söylüyorlar. Onlar sizin cahillerinizdir. Sahibini sapıklığa götürecek görüşlerden ve kuruntulardan sakınınız. Ben Hz. Peygamber'i (sav) “Bu yöneticilik işi Kureyş'tedir. Onlar dinin kurallarını ikame ettikleri sürece kim onlara düşmanlık ederse Allah onları onları yüz üstü sürükleyecektir” buyururken işittim."
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Said b. Müseyyeb şöyle haber vermiştir: "Bahira" cahiliye döneminde sütleri putlar için saklanan hiç kimsenin sütlerini sağmadığı develere verilen isimdi. "Saibe" ise Arapların ilâhlarına adadıkları devedir. Onun üzerinde hiç bir şey taşınmaz. Said b. Müseyyeb der ki: Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Amr b. Âmir b. Luhay el-Huzâî'nin bağırsaklarını sürükleyerek cehenneme gittiğini gördüm. O saibe develeri uygulamasını ilk yapan kişiydi."
Bize Hafs b. Ömer, ona Şube, ona Ebu İshak es-Sebiî, ona da Bera b. Âzib (r.anhuma) şöyle haber vermiştir: Hz. Peygamber'in (sav) boyu ne uzun ne de kısaydı, mutedil bir boydaydı. İki omzu arası genişti. Kulak memelerine inen saçları vardı. Onu kırmızı bir elbise giymiş olarak gördüm. Ondan daha güzel hiçbir şey görmedim. Yusuf b. Ebu İshak babasından “saçlarını omuzlarına kadardı” diyerek rivayet etmiştir.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Ebu Zinad, ona Arec, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Sizler ayakkabıları kıldan yapılmış bir kavimle savaşmadan kıyamet kopmaz. Gözleri küçük, yanakları kırmızı, basık burunlu, yüzleri sanki deriyle kaplanmış kalkan gibi olan Türklerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz."
Bize Ebu Nuaym, ona Abdülvelid b. Eymen, ona babası (Eymen b. Ümmü Eymen), ona Cabir b. Abdullah (r.anhuma) şöyle rivayet etti: "Peygamber (sav) cuma günü bir ağaca yada bir hurma kütüğüne yaslanır (hutbe irad ederdi). Ensar'dan bir kadın yada bir adam, 'Ya Rasulallah!, Sana bir minber yapayım mı?' dedi. Rasulullah (sav) da 'isterseniz yapın' buyurdu. Ona (sav) bir minber yaptılar. Cuma günü olunca Peygamber minbere çıkarıldı. Bu sırada hurma kütük çocuk gibi feryat etti. Sonra Rasulullah inip onu kucakladı. O sırada kütük, sakinleştirilen çocuk gibi inliyordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'O, daha önce yanında yapılan zikri işittiği için ağlıyordu' buyurdu."
Bize Ebu Nuaym, ona Zekeriya, ona Firâs, ona Âmir, ona Mesruk, ona da Hz. Aişe (r.anha) şöyle haber vermiştir: "Hz. Fatıma yürüyerek geldi. Onun yürüyüşü tıpkı Hz. Peygamber'in (sav) yürüyüşü gibiydi. Hz. Peygamber (sav) ona 'Merhaba kızım' dedi ve onu sağ veya sol tarafına oturttu. Sonra ona gizli bir şeyler söyledi. Hz. Fatıma da ağladı. Ben de ona 'niye ağlıyorsun?' diye sordum (cevap vermedi). Sonra Hz. Peygamber (sav) Hz. Fatıma'ya yine gizli bir şeyler söyledi. Bu sefer Hz. Fatıma güldü. Ben yine ona 'sevincin üzüntüyle bu kadar yakın ve (peş peşe) olduğu bir gün görmedim' dedim ve bu halini sordum, 'Hz. Peygamber'in (sav) sırrını açıklamam' dedi. Hz. Peygamber (sav) vefat edince bu durumu tekrar sordum."
Açıklama: İbn Hacer, ''وَقَالَ اللَّيْثُ حَدَّثَنِى أَبُو الأَسْوَدِ'' ifadesinin önceki isnadın bir ''taraf''ı olduğunu ifade etmektedir. Yani rivayet ona göre muallak değil, muttasıldır (Fethu'l-Bârî, Dârü'l-Ma'rife, VI, 535).