فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ نُورَثُ ، مَا تَرَكْنَا فَهْوَ صَدَقَةٌ ، إِنَّمَا يَأْكُلُ آلُ مُحَمَّدٍ مِنْ هَذَا الْمَالِ - يَعْنِى مَالَ اللَّهِ - لَيْسَ لَهُمْ أَنْ يَزِيدُوا عَلَى الْمَأْكَلِ » . وَإِنِّى وَاللَّهِ لاَ أُغَيِّرُ شَيْئًا مِنْ صَدَقَاتِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّتِى كَانَتْ عَلَيْهَا فِى عَهْدِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، وَلأَعْمَلَنَّ فِيهَا بِمَا عَمِلَ فِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَتَشَهَّدَ عَلِىٌّ ، ثُمَّ قَالَ إِنَّا قَدْ عَرَفْنَا يَا أَبَا بَكْرٍ فَضِيلَتَكَ . وَذَكَرَ قَرَابَتَهُمْ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَحَقَّهُمْ . فَتَكَلَّمَ أَبُو بَكْرٍ فَقَالَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ ، لَقَرَابَةُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحَبُّ إِلَىَّ أَنْ أَصِلَ مِنْ قَرَابَتِى .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34774, B003712
Hadis:
فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ نُورَثُ ، مَا تَرَكْنَا فَهْوَ صَدَقَةٌ ، إِنَّمَا يَأْكُلُ آلُ مُحَمَّدٍ مِنْ هَذَا الْمَالِ - يَعْنِى مَالَ اللَّهِ - لَيْسَ لَهُمْ أَنْ يَزِيدُوا عَلَى الْمَأْكَلِ » . وَإِنِّى وَاللَّهِ لاَ أُغَيِّرُ شَيْئًا مِنْ صَدَقَاتِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّتِى كَانَتْ عَلَيْهَا فِى عَهْدِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، وَلأَعْمَلَنَّ فِيهَا بِمَا عَمِلَ فِيهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَتَشَهَّدَ عَلِىٌّ ، ثُمَّ قَالَ إِنَّا قَدْ عَرَفْنَا يَا أَبَا بَكْرٍ فَضِيلَتَكَ . وَذَكَرَ قَرَابَتَهُمْ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَحَقَّهُمْ . فَتَكَلَّمَ أَبُو بَكْرٍ فَقَالَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ ، لَقَرَابَةُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَحَبُّ إِلَىَّ أَنْ أَصِلَ مِنْ قَرَابَتِى .
Tercemesi:
Ebu Bekir dedi ki: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Biz (Peygamberler topluluğu) miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız mal, sadakadır.” Muhammed ailesi ancak bu maldan, yani mülkiyeti Allah'ın olan bu maldan yer. Onların yenilecek miktar üzerine artırma yapma hakları yoktur. Vallahi ben, Nebi'nin (sav) sadakalarından hiçbir şeyi değiştirmem. Rasulullah'ın (sav) bu mallar üzerinde yaptığı uygulamanın aynısını yaparım.
(Hz. Fatıma'nın vefatından sonra) Ali bunun böyle olduğuna şehadet etti ve şöyle dedi: Ey Ebu Bekir! Esasen biz senin faziletini tanıyıp bilmişizdir. Ali, kendilerinin Rasulullah'a (sav) olan yakınlıklarından ve haklarından söz etti. Bunun üzerine Ebu Bekir de şöyle dedi: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Raslullah'a (sav) akraba olma (ayrıcalığı), bana kendi akrabalarımın hal ve hatırlarını sorup yardım etmekten daha sevimlidir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 12, 1/946
Senetler:
1. Ebu Bekir es-Sıddîk (Abdullah b. Osman b. Amir b. Amr b. Ka'b)
2. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
6. Ebu Abdullah Hakem b. Uteybe el-Kindî (Hakem b. Uteybe)
Konular:
Akraba, akrabalık ilişkileri, sıla-i rahim
Peygamberler, miras bırakmamaları, bıraktıklarının sadaka olduğu
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى حَيْوَةُ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو عَقِيلٍ زُهْرَةُ بْنُ مَعْبَدٍ أَنَّهُ سَمِعَ جَدَّهُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ هِشَامٍ قَالَ كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ .
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Hayve, ona Ebu Akîl Zühre b. Ma'bed, ona dedesi Abdullah b. Hişâm şöyle demiştir:
Biz Peygamber (sav) ile beraberdik. Hz. Peygamber (sav) Ömer b. Hattâb'ın elini tutuyordu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34719, B003694
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى حَيْوَةُ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو عَقِيلٍ زُهْرَةُ بْنُ مَعْبَدٍ أَنَّهُ سَمِعَ جَدَّهُ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ هِشَامٍ قَالَ كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ آخِذٌ بِيَدِ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Hayve, ona Ebu Akîl Zühre b. Ma'bed, ona dedesi Abdullah b. Hişâm şöyle demiştir:
Biz Peygamber (sav) ile beraberdik. Hz. Peygamber (sav) Ömer b. Hattâb'ın elini tutuyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 6, 1/940
Senetler:
1. Abdullah b. Hişam et-Teymî (Abdullah b. Hişam b. Osman b. Amr b. Ka'b)
2. Ebu Akîl Zühre b. Mabed el-Kuraşî (Zühre b. Mabed b. Abdullah)
3. Ebu Zür'a Hayve b. Şurayh et-Tücîbî (Hayve b. Şurayh b. Safvan b. Malik)
4. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
5. Yahya b. Süleyman el-Cûfî (Yahya b. Süleyman b. Said)
Konular:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34751, B003700
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ حُصَيْنٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ قَالَ رَأَيْتُ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ - رضى الله عنه - قَبْلَ أَنْ يُصَابَ بِأَيَّامٍ بِالْمَدِينَةِ وَقَفَ عَلَى حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ وَعُثْمَانَ بْنِ حُنَيْفٍ ، قَالَ كَيْفَ فَعَلْتُمَا أَتَخَافَانِ أَنْ تَكُونَا قَدْ حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ قَالاَ حَمَّلْنَاهَا أَمْرًا هِىَ لَهُ مُطِيقَةٌ ، مَا فِيهَا كَبِيرُ فَضْلٍ . قَالَ انْظُرَا أَنْ تَكُونَا حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ ، قَالَ قَالاَ لاَ . فَقَالَ عُمَرُ لَئِنْ سَلَّمَنِى اللَّهُ لأَدَعَنَّ أَرَامِلَ أَهْلِ الْعِرَاقِ لاَ يَحْتَجْنَ إِلَى رَجُلٍ بَعْدِى أَبَدًا . قَالَ فَمَا أَتَتْ عَلَيْهِ إِلاَّ رَابِعَةٌ حَتَّى أُصِيبَ . قَالَ إِنِّى لَقَائِمٌ مَا بَيْنِى وَبَيْنَهُ إِلاَّ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ غَدَاةَ أُصِيبَ ، وَكَانَ إِذَا مَرَّ بَيْنَ الصَّفَّيْنِ قَالَ اسْتَوُوا . حَتَّى إِذَا لَمْ يَرَ فِيهِنَّ خَلَلاً تَقَدَّمَ فَكَبَّرَ ، وَرُبَّمَا قَرَأَ سُورَةَ يُوسُفَ ، أَوِ النَّحْلَ ، أَوْ نَحْوَ ذَلِكَ ، فِى الرَّكْعَةِ الأُولَى حَتَّى يَجْتَمِعَ النَّاسُ ، فَمَا هُوَ إِلاَّ أَنْ كَبَّرَ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ قَتَلَنِى - أَوْ أَكَلَنِى - الْكَلْبُ . حِينَ طَعَنَهُ ، فَطَارَ الْعِلْجُ بِسِكِّينٍ ذَاتِ طَرَفَيْنِ لاَ يَمُرُّ عَلَى أَحَدٍ يَمِينًا وَلاَ شِمَالاً إِلاَّ طَعَنَهُ حَتَّى طَعَنَ ثَلاَثَةَ عَشَرَ رَجُلاً ، مَاتَ مِنْهُمْ سَبْعَةٌ ، فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ، طَرَحَ عَلَيْهِ بُرْنُسًا ، فَلَمَّا ظَنَّ الْعِلْجُ أَنَّهُ مَأْخُوذٌ نَحَرَ نَفْسَهُ ، وَتَنَاوَلَ عُمَرُ يَدَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ فَقَدَّمَهُ ، فَمَنْ يَلِى عُمَرَ فَقَدْ رَأَى الَّذِى أَرَى ، وَأَمَّا نَوَاحِى الْمَسْجِدِ فَإِنَّهُمْ لاَ يَدْرُونَ غَيْرَ أَنَّهُمْ قَدْ فَقَدُوا صَوْتَ عُمَرَ وَهُمْ يَقُولُونَ سُبْحَانَ اللَّهِ سُبْحَانَ اللَّهِ . فَصَلَّى بِهِمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ صَلاَةً خَفِيفَةً ، فَلَمَّا انْصَرَفُوا . قَالَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ ، انْظُرْ مَنْ قَتَلَنِى . فَجَالَ سَاعَةً ، ثُمَّ جَاءَ ، فَقَالَ غُلاَمُ الْمُغِيرَةِ . قَالَ الصَّنَعُ قَالَ نَعَمْ . قَالَ قَاتَلَهُ اللَّهُ لَقَدْ أَمَرْتُ بِهِ مَعْرُوفًا ، الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى لَمْ يَجْعَلْ مَنِيَّتِى بِيَدِ رَجُلٍ يَدَّعِى الإِسْلاَمَ ، قَدْ كُنْتَ أَنْتَ وَأَبُوكَ تُحِبَّانِ أَنْ تَكْثُرَ الْعُلُوجُ بِالْمَدِينَةِ وَكَانَ { الْعَبَّاسُ } أَكْثَرَهُمْ رَقِيقًا . فَقَالَ إِنْ شِئْتَ فَعَلْتُ . أَىْ إِنْ شِئْتَ قَتَلْنَا . قَالَ كَذَبْتَ ، بَعْدَ مَا تَكَلَّمُوا بِلِسَانِكُمْ ، وَصَلَّوْا قِبْلَتَكُمْ وَحَجُّوا حَجَّكُمْ فَاحْتُمِلَ إِلَى بَيْتِهِ فَانْطَلَقْنَا مَعَهُ ، وَكَأَنَّ النَّاسَ لَمْ تُصِبْهُمْ مُصِيبَةٌ قَبْلَ يَوْمَئِذٍ ، فَقَائِلٌ يَقُولُ لاَ بَأْسَ . وَقَائِلٌ يَقُولُ أَخَافُ عَلَيْهِ ، فَأُتِىَ بِنَبِيذٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جَوْفِهِ ، ثُمَّ أُتِىَ بِلَبَنٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جُرْحِهِ ، فَعَلِمُوا أَنَّهُ مَيِّتٌ ، فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ ، وَجَاءَ النَّاسُ يُثْنُونَ عَلَيْهِ ، وَجَاءَ رَجُلٌ شَابٌّ ، فَقَالَ أَبْشِرْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ بِبُشْرَى اللَّهِ لَكَ مِنْ صُحْبَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدَمٍ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، ثُمَّ وَلِيتَ فَعَدَلْتَ ، ثُمَّ شَهَادَةٌ . قَالَ وَدِدْتُ أَنَّ ذَلِكَ كَفَافٌ لاَ عَلَىَّ وَلاَ لِى . فَلَمَّا أَدْبَرَ ، إِذَا إِزَارُهُ يَمَسُّ الأَرْضَ . قَالَ رُدُّوا عَلَىَّ الْغُلاَمَ قَالَ ابْنَ أَخِى ارْفَعْ ثَوْبَكَ ، فَإِنَّهُ أَبْقَى لِثَوْبِكَ وَأَتْقَى لِرَبِّكَ ، يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ انْظُرْ مَا عَلَىَّ مِنَ الدَّيْنِ . فَحَسَبُوهُ فَوَجَدُوهُ سِتَّةً وَثَمَانِينَ أَلْفًا أَوْ نَحْوَهُ ، قَالَ إِنْ وَفَى لَهُ مَالُ آلِ عُمَرَ ، فَأَدِّهِ مِنْ أَمْوَالِهِمْ ، وَإِلاَّ فَسَلْ فِى بَنِى عَدِىِّ بْنِ كَعْبٍ ، فَإِنْ لَمْ تَفِ أَمْوَالُهُمْ فَسَلْ فِى قُرَيْشٍ ، وَلاَ تَعْدُهُمْ إِلَى غَيْرِهِمْ ، فَأَدِّ عَنِّى هَذَا الْمَالَ ، انْطَلِقْ إِلَى عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ فَقُلْ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ السَّلاَمَ . وَلاَ تَقُلْ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ . فَإِنِّى لَسْتُ الْيَوْمَ لِلْمُؤْمِنِينَ أَمِيرًا ، وَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَسَلَّمَ وَاسْتَأْذَنَ ، ثُمَّ دَخَلَ عَلَيْهَا ، فَوَجَدَهَا قَاعِدَةً تَبْكِى فَقَالَ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ السَّلاَمَ وَيَسْتَأْذِنُ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَقَالَتْ كُنْتُ أُرِيدُهُ لِنَفْسِى ، وَلأُوثِرَنَّ بِهِ الْيَوْمَ عَلَى نَفْسِى . فَلَمَّا أَقْبَلَ قِيلَ هَذَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَدْ جَاءَ . قَالَ ارْفَعُونِى ، فَأَسْنَدَهُ رَجُلٌ إِلَيْهِ ، فَقَالَ مَا لَدَيْكَ قَالَ الَّذِى تُحِبُّ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَذِنَتْ . قَالَ الْحَمْدُ لِلَّهِ ، مَا كَانَ مِنْ شَىْءٍ أَهَمُّ إِلَىَّ مِنْ ذَلِكَ ، فَإِذَا أَنَا قَضَيْتُ فَاحْمِلُونِى ثُمَّ سَلِّمْ فَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، فَإِنْ أَذِنَتْ لِى فَأَدْخِلُونِى ، وَإِنْ رَدَّتْنِى رُدُّونِى إِلَى مَقَابِرِ الْمُسْلِمِينَ . وَجَاءَتْ أُمُّ الْمُؤْمِنِينَ حَفْصَةُ وَالنِّسَاءُ تَسِيرُ مَعَهَا ، فَلَمَّا رَأَيْنَاهَا قُمْنَا ، فَوَلَجَتْ عَلَيْهِ فَبَكَتْ عِنْدَهُ سَاعَةً ، وَاسْتَأْذَنَ الرِّجَالُ ، فَوَلَجَتْ دَاخِلاً لَهُمْ ، فَسَمِعْنَا بُكَاءَهَا مِنَ الدَّاخِلِ . فَقَالُوا أَوْصِ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ مَا أَجِدُ أَحَقَّ بِهَذَا الأَمْرِ مِنْ هَؤُلاَءِ النَّفَرِ أَوِ الرَّهْطِ الَّذِينَ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ عَنْهُمْ رَاضٍ . فَسَمَّى عَلِيًّا وَعُثْمَانَ وَالزُّبَيْرَ وَطَلْحَةَ وَسَعْدًا وَعَبْدَ الرَّحْمَنِ وَقَالَ يَشْهَدُكُمْ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ وَلَيْسَ لَهُ مِنَ الأَمْرِ شَىْءٌ - كَهَيْئَةِ التَّعْزِيَةِ لَهُ - فَإِنْ أَصَابَتِ الإِمْرَةُ سَعْدًا فَهْوَ ذَاكَ ، وَإِلاَّ فَلْيَسْتَعِنْ بِهِ أَيُّكُمْ مَا أُمِّرَ ، فَإِنِّى لَمْ أَعْزِلْهُ عَنْ عَجْزٍ وَلاَ خِيَانَةٍ وَقَالَ أُوصِى الْخَلِيفَةَ مِنْ بَعْدِى بِالْمُهَاجِرِينَ الأَوَّلِينَ أَنْ يَعْرِفَ لَهُمْ حَقَّهُمْ ، وَيَحْفَظَ لَهُمْ حُرْمَتَهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَنْصَارِ خَيْرًا ، الَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ ، أَنْ يُقْبَلَ مِنْ مُحْسِنِهِمْ ، وَأَنْ يُعْفَى عَنْ مُسِيئِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِأَهْلِ الأَمْصَارِ خَيْرًا فَإِنَّهُمْ رِدْءُ الإِسْلاَمِ ، وَجُبَاةُ الْمَالِ ، وَغَيْظُ الْعَدُوِّ ، وَأَنْ لاَ يُؤْخَذَ مِنْهُمْ إِلاَّ فَضْلُهُمْ عَنْ رِضَاهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَعْرَابِ خَيْرًا ، فَإِنَّهُمْ أَصْلُ الْعَرَبِ وَمَادَّةُ الإِسْلاَمِ أَنْ يُؤْخَذَ مِنْ حَوَاشِى أَمْوَالِهِمْ وَتُرَدَّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِذِمَّةِ اللَّهِ وَذِمَّةِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُوفَى لَهُمْ بِعَهْدِهِمْ ، وَأَنْ يُقَاتَلَ مِنْ وَرَائِهِمْ ، وَلاَ يُكَلَّفُوا إِلاَّ طَاقَتَهُمْ . فَلَمَّا قُبِضَ خَرَجْنَا بِهِ فَانْطَلَقْنَا نَمْشِى فَسَلَّمَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَالَ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ . قَالَتْ أَدْخِلُوهُ . فَأُدْخِلَ ، فَوُضِعَ هُنَالِكَ مَعَ صَاحِبَيْهِ ، فَلَمَّا فُرِغَ مِنْ دَفْنِهِ اجْتَمَعَ هَؤُلاَءِ الرَّهْطُ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ اجْعَلُوا أَمْرَكُمْ إِلَى ثَلاَثَةٍ مِنْكُمْ . فَقَالَ الزُّبَيْرُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَلِىٍّ . فَقَالَ طَلْحَةُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عُثْمَانَ . وَقَالَ سَعْدٌ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ . فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَيُّكُمَا تَبَرَّأَ مِنْ هَذَا الأَمْرِ فَنَجْعَلُهُ إِلَيْهِ ، وَاللَّهُ عَلَيْهِ وَالإِسْلاَمُ لَيَنْظُرَنَّ أَفْضَلَهُمْ فِى نَفْسِهِ . فَأُسْكِتَ الشَّيْخَانِ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَفَتَجْعَلُونَهُ إِلَىَّ ، وَاللَّهُ عَلَىَّ أَنْ لاَ آلُوَ عَنْ أَفْضَلِكُمْ قَالاَ نَعَمْ ، فَأَخَذَ بِيَدِ أَحَدِهِمَا فَقَالَ لَكَ قَرَابَةٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْقَدَمُ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، فَاللَّهُ عَلَيْكَ لَئِنْ أَمَّرْتُكَ لَتَعْدِلَنَّ ، وَلَئِنْ أَمَّرْتُ عُثْمَانَ لَتَسْمَعَنَّ وَلَتُطِيعَنَّ . ثُمَّ خَلاَ بِالآخَرِ فَقَالَ لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، فَلَمَّا أَخَذَ الْمِيثَاقَ قَالَ ارْفَعْ يَدَكَ يَا عُثْمَانُ . فَبَايَعَهُ ، فَبَايَعَ لَهُ عَلِىٌّ ، وَوَلَجَ أَهْلُ الدَّارِ فَبَايَعُوهُ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 8, 1/942
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ebu Abdullah Amr b. Meymun el-Evdî (Amr b. Meymun)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İslâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet vermesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34753, B003701
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ - رضى الله عنه - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلاً يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ » قَالَ فَبَاتَ النَّاسُ يَدُوكُونَ لَيْلَتَهُمْ أَيُّهُمْ يُعْطَاهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ النَّاسُ ، غَدَوْا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كُلُّهُمْ يَرْجُو أَنْ يُعْطَاهَا فَقَالَ « أَيْنَ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ » . فَقَالُوا يَشْتَكِى عَيْنَيْهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَأَرْسِلُوا إِلَيْهِ فَأْتُونِى بِهِ » . فَلَمَّا جَاءَ بَصَقَ فِى عَيْنَيْهِ ، وَدَعَا لَهُ ، فَبَرَأَ حَتَّى كَأَنْ لَمْ يَكُنْ بِهِ وَجَعٌ ، فَأَعْطَاهُ الرَّايَةَ . فَقَالَ عَلِىٌّ يَا رَسُولَ اللَّهِ أُقَاتِلُهُمْ حَتَّى يَكُونُوا مِثْلَنَا فَقَالَ « انْفُذْ عَلَى رِسْلِكَ حَتَّى تَنْزِلَ بِسَاحَتِهِمْ ، ثُمَّ ادْعُهُمْ إِلَى الإِسْلاَمِ ، وَأَخْبِرْهُمْ بِمَا يَجِبُ عَلَيْهِمْ مِنْ حَقِّ اللَّهِ فِيهِ ، فَوَاللَّهِ لأَنْ يَهْدِىَ اللَّهُ بِكَ رَجُلاً وَاحِدًا خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ يَكُونَ لَكَ حُمْرُ النَّعَمِ » .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İslâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet vermesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Sehl b. Sa'd es-Sâidi (Sehl b. Sa'd b. Malik b. Halid b. Sa'lebe)
2. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hidayet, Hidayete vesile olmanın mükafaatı
Hz. Peygamber, duaları
Siyer, Hayber günü
Bana Amr b. Ali, ona Yezîd b. Harun, ona İsmail b. Ebu Halid, ona da Şa'bî_şöyle demiştir:
İbn Ömer (r.anhuma), İbn Ca'fer'e selâm verdiğinde “es-Selâmu aleyke ey iki kanatlı adamın oğlu” derdi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34767, B003709
Hadis:
حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِى خَالِدٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ أَنَّ ابْنَ عُمَرَ - رضى الله عنهما - كَانَ إِذَا سَلَّمَ عَلَى ابْنِ جَعْفَرٍ قَالَ السَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا ابْنَ ذِى الْجَنَاحَيْنِ .
Tercemesi:
Bana Amr b. Ali, ona Yezîd b. Harun, ona İsmail b. Ebu Halid, ona da Şa'bî_şöyle demiştir:
İbn Ömer (r.anhuma), İbn Ca'fer'e selâm verdiğinde “es-Selâmu aleyke ey iki kanatlı adamın oğlu” derdi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 10, 1/945
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
5. Ebu Hafs Amr b. Ali el-Fellâs (Amr b. Ali b. Bahr b. Kenîz)
Konular:
Siyer, Mute Savaşı
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ حَدَّثَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ عَنْ عَائِشَةَ أَنَّ فَاطِمَةَ - عَلَيْهَا السَّلاَمُ - أَرْسَلَتْ إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَسْأَلُهُ مِيرَاثَهَا مِنَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِيمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم ، تَطْلُبُ صَدَقَةَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّتِى بِالْمَدِينَةِ وَفَدَكٍ وَمَا بَقِىَ مِنْ خُمُسِ خَيْبَرَ .
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Âişe şöyle rivayet etmiştir:
Fâtıma, Ebu Bekir'e haber gönderip, Hz. Peygamber'den kendine düşen miras payını; Allah'ın, Rasulü'ne fey olarak bıraktığı ve Peygamber'in de Müminlere sadaka yaptığı Medine'deki Fedek ile Hayber ganimetinin beşte birinden kendi payına kalanı istedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34771, B003711
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ حَدَّثَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ عَنْ عَائِشَةَ أَنَّ فَاطِمَةَ - عَلَيْهَا السَّلاَمُ - أَرْسَلَتْ إِلَى أَبِى بَكْرٍ تَسْأَلُهُ مِيرَاثَهَا مِنَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِيمَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم ، تَطْلُبُ صَدَقَةَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّتِى بِالْمَدِينَةِ وَفَدَكٍ وَمَا بَقِىَ مِنْ خُمُسِ خَيْبَرَ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Âişe şöyle rivayet etmiştir:
Fâtıma, Ebu Bekir'e haber gönderip, Hz. Peygamber'den kendine düşen miras payını; Allah'ın, Rasulü'ne fey olarak bıraktığı ve Peygamber'in de Müminlere sadaka yaptığı Medine'deki Fedek ile Hayber ganimetinin beşte birinden kendi payına kalanı istedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 12, 1/945
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Abdullah Hakem b. Uteybe el-Kindî (Hakem b. Uteybe)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Fatıma evliliği, miras talebi vs
أَخْبَرَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا خَالِدٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ وَاقِدٍ قَالَ سَمِعْتُ أَبِى يُحَدِّثُ عَنِ ابْنِ عُمَرَ عَنْ أَبِى بَكْرٍ - رضى الله عنهم - قَالَ ارْقُبُوا مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فِى أَهْلِ بَيْتِهِ .
Bize Abdullah b. Abdulvahhâb, ona Halid, ona Şu'be, ona Vâkıd, ona babası (Muhammed b. Zeyd) ona İbn Ömer, ona da Ebu Beki:
Muhammed'e (sav) saygınızı, O'nun ev halkı hususunda da gözetip koruyunuz
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34775, B003713
Hadis:
أَخْبَرَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا خَالِدٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ وَاقِدٍ قَالَ سَمِعْتُ أَبِى يُحَدِّثُ عَنِ ابْنِ عُمَرَ عَنْ أَبِى بَكْرٍ - رضى الله عنهم - قَالَ ارْقُبُوا مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فِى أَهْلِ بَيْتِهِ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Abdulvahhâb, ona Halid, ona Şu'be, ona Vâkıd, ona babası (Muhammed b. Zeyd) ona İbn Ömer, ona da Ebu Beki:
Muhammed'e (sav) saygınızı, O'nun ev halkı hususunda da gözetip koruyunuz
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 12, 1/946
Senetler:
1. Ebu Bekir es-Sıddîk (Abdullah b. Osman b. Amir b. Amr b. Ka'b)
2. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Muhammed b. Zeyd el-Kuraşî (Muhammed b. Zeyd b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
4. Vakid b. Muhammed el-Adevî (Vakid b. Muhammed b. Zeyd b. Abdullah b. Ömer)
5. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
6. Halid b. Haris el-Hüceymî (Halid b. Haris b. Selim b. Süleyman)
7. Abdullah b. Abdülvehhab el-Hacebî (Abdullah b. Abdülvehhab)
Konular:
Saygı, Ehl-i Beyte saygı ve hürmet
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا حَاتِمٌ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى عُبَيْدٍ عَنْ سَلَمَةَ قَالَ كَانَ عَلِىٌّ قَدْ تَخَلَّفَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى خَيْبَرَ وَكَانَ بِهِ رَمَدٌ فَقَالَ أَنَا أَتَخَلَّفُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَرَجَ عَلِىٌّ فَلَحِقَ بِالنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، فَلَمَّا كَانَ مَسَاءُ اللَّيْلَةِ الَّتِى فَتَحَهَا اللَّهُ فِى صَبَاحِهَا ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ - أَوْ لَيَأْخُذَنَّ الرَّايَةَ - غَدًا رَجُلاً يُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ - أَوْ قَالَ يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ - يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَيْهِ " . فَإِذَا نَحْنُ بِعَلِىٍّ وَمَا نَرْجُوهُ ، فَقَالُوا هَذَا عَلِىٌّ . فَأَعْطَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَفَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34754, B003702
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا حَاتِمٌ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى عُبَيْدٍ عَنْ سَلَمَةَ قَالَ كَانَ عَلِىٌّ قَدْ تَخَلَّفَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى خَيْبَرَ وَكَانَ بِهِ رَمَدٌ فَقَالَ أَنَا أَتَخَلَّفُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَخَرَجَ عَلِىٌّ فَلَحِقَ بِالنَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم ، فَلَمَّا كَانَ مَسَاءُ اللَّيْلَةِ الَّتِى فَتَحَهَا اللَّهُ فِى صَبَاحِهَا ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ - أَوْ لَيَأْخُذَنَّ الرَّايَةَ - غَدًا رَجُلاً يُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ - أَوْ قَالَ يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ - يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَيْهِ " . فَإِذَا نَحْنُ بِعَلِىٍّ وَمَا نَرْجُوهُ ، فَقَالُوا هَذَا عَلِىٌّ . فَأَعْطَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَفَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona Hâtim, ona Yezid b. Ebu Ubeyd, ona Seleme şöyle söylemiştir: Gözündeki rahatsızlıktan dolayı Hz. Ali Hayber günü Hz. Peygamber'den (sav) geride kalmıştı. Ben Allah Resulünden geride kalır mıyım diyerek sefere çıktı ve ona yetişti. Allah'ın, sabahında fetih ihsan ettiği gecenin akşamı olunca Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Sancağı yarın birine vereceğim ya da o alacak. O, Allah'ı ve resulünü sever, Allah ve resulü de onu sever! Allah ona fethi ihsan edecektir." Biz birden Ali ile karşılaştık halbuki onun geleceğini ummuyorduk. Sahabiler bu Ali dediler akabinde Resulullah (sav) sancağı ona verdi ve Allah fethi ona nasip etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Ebu İyas Seleme b. Ekva' (Seleme b. Amr b. Sinan b. Abdullah)
2. Ebu Halid Yezid b. Ebu Ubeyd el-Eslemî (Yezid b. Ebu Ubeyd)
4. Ebu İsmail Hatim b. İsmail el-Harisî (Hatim b. İsmail b. Muhammed)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Siyer, Hayber günü
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34755, B003703
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِيهِ أَنَّ رَجُلاً جَاءَ إِلَى سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ فَقَالَ هَذَا فُلاَنٌ - لأَمِيرِ الْمَدِينَةِ - يَدْعُو عَلِيًّا عِنْدَ الْمِنْبَرِ . قَالَ فَيَقُولُ مَاذَا قَالَ يَقُولُ لَهُ أَبُو تُرَابٍ . فَضَحِكَ قَالَ وَاللَّهِ مَا سَمَّاهُ إِلاَّ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ، وَمَا كَانَ لَهُ اسْمٌ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِنْهُ . فَاسْتَطْعَمْتُ الْحَدِيثَ سَهْلاً ، وَقُلْتُ يَا أَبَا عَبَّاسٍ كَيْفَ قَالَ دَخَلَ عَلِىٌّ عَلَى فَاطِمَةَ ثُمَّ خَرَجَ فَاضْطَجَعَ فِى الْمَسْجِدِ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " أَيْنَ ابْنُ عَمِّكِ" . قَالَتْ فِى الْمَسْجِدِ . فَخَرَجَ إِلَيْهِ فَوَجَدَ رِدَاءَهُ قَدْ سَقَطَ عَنْ ظَهْرِهِ ، وَخَلَصَ التُّرَابُ إِلَى ظَهْرِهِ ، فَجَعَلَ يَمْسَحُ التُّرَابَ عَنْ ظَهْرِهِ فَيَقُولُ " اجْلِسْ يَا أَبَا تُرَابٍ " . مَرَّتَيْنِ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme, ona Abdülaziz b. Ebu Hazım, ona babası şöyle söyledi: Bir kişi Sehl b. Sa'd'a geldi ve dedi ki: Medine emiri olan filanca kişi minberin yanında Hz. Ali'yi hoş olmayn bir şekilde anıyor.
Sehl 'bu emir Hz. Ali için ne söyledi?' diye sordu. Ebu Hazım, 'ona Ebu türab diyor' şeklinde cevap verince Sehl b. Sa'd güldü ve 'onu bu şekilde Hz. Peygamber (sav) isimlendirdi ve Ali için bundan daha sevimli bir isim olmamıştır' dedi.
Bunun üzerine Ebu Hazım (öğrenmenin verdiği lezzeti tatmak için), Sehl b. Sad'a bu hadisi sordu ve dedi ki 'Ey Ebu Abbas, bu isim verme işi nasıl oldu?
O da şöyle anlattı:
Bir keresinde Hz. Ali, Hz. Fatıma'nın yanına girmiş, sonra (Fatıma'ya darılarak) dışarı çıkmış ve mescitte yatmıştı. Bu sırada Fatıma'nın yanına Hz. Peygamber (sav) gelip: "Amca oğlun nerede?" diye sordu. Fatıma da onun mescitte olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber mescide geldi ve Ali'yi, sırtından hırkası düşmüş ve sırtına toprak bulaşmış bir halde buldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), bir yandan Ali'nin sırtından toprakları eliyle siliyor bir yandan da "Otur Ey Ebu türab, otur Ey Ebu türab" diyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Sehl b. Sa'd es-Sâidi (Sehl b. Sa'd b. Malik b. Halid b. Sa'lebe)
2. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
3. Ebu Temmam Abdülaziz b. Ebu Hâzım el-Mahzûmî (Abdülaziz b. Seleme b. Dinar)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
İbadethane, ibadethanelerde uyumak
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34764, B003708
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ أَبِى بَكْرٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ دِينَارٍ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْجُهَنِىُّ عَنِ ابْنِ أَبِى ذِئْبٍ عَنْ سَعِيدٍ الْمَقْبُرِىِّ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ النَّاسَ كَانُوا يَقُولُونَ أَكْثَرَ أَبُو هُرَيْرَةَ . وَإِنِّى كُنْتُ أَلْزَمُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِشِبَعِ بَطْنِى ، حَتَّى لاَ آكُلُ الْخَمِيرَ ، وَلاَ أَلْبَسُ الْحَبِيرَ ، وَلاَ يَخْدُمُنِى فُلاَنٌ وَلاَ فُلاَنَةُ ، وَكُنْتُ أُلْصِقُ بَطْنِى بِالْحَصْبَاءِ مِنَ الْجُوعِ ، وَإِنْ كُنْتُ لأَسْتَقْرِئُ الرَّجُلَ الآيَةَ هِىَ مَعِى كَىْ يَنْقَلِبَ بِى فَيُطْعِمَنِى ، وَكَانَ أَخْيَرَ النَّاسِ لِلْمِسْكِينِ جَعْفَرُ بْنُ أَبِى طَالِبٍ ، كَانَ يَنْقَلِبُ بِنَا فَيُطْعِمُنَا مَا كَانَ فِى بَيْتِهِ ، حَتَّى إِنْ كَانَ لَيُخْرِجُ إِلَيْنَا الْعُكَّةَ الَّتِى لَيْسَ فِيهَا شَىْءٌ ، فَنَشُقُّهَا فَنَلْعَقُ مَا فِيهَا .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Ebubekr, ona Muhammed b. İbrahim b. Dînar, ona Ebu Abdullah el-Cühenî, ona İbn Ebu Zi'b, ona Said el-Makburî, ona Ebû Hüreyre şöyle söylemiştir: İnsanlar, Ebu Hüreyre çok (hadis rivayet) ediyor, deyip duruyorlar. Halbuki ben, karın tokluğuna Resulullah'tan (sav) hiç ayrılmadım. Mayalı ekmek yemez, güzel elbise giymezdim. Erkek ve kadın hiç bir hizmetçim de yoktu. Açlıktan karnıma taş bağlardım. Bazen ezberimdeki ayetleri bir kimseye -o beni evine götürsün de doyursun diye- okuturdum. Fakirler için insanların en hayırlısı Cafer b. Ebu Talip idi. O, bizleri evine götürürdü ve evinde bulunan şeyleri bize yedirirdi. Hatta bizim için içi boş olan yağ tulumunu çıkarır biz de onu yarar ve onda kalan yağ parçacıklarını yalardık.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 10, 1/945
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Sa'd Said b. Ebu Said el-Makburî (Said b. Keysan)
3. İbn Ebu Zi'b Muhammed b. Abdurrahman el-Amiri (Muhammed b. Abdurrahman b. Muğîre el-Kureşî el-Âmirî)
4. Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim el-Cühenî (Muhammed b. İbrahim b. Dinar)
5. Ahmed b. Ebu Bekir el-Kuraşî (Ahmed b. Kasım b. Haris b. Zürare)
Konular:
Hadis, Ebu Hüreyre'nin çok hadis rivayeti