حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ ،حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ،حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ ، عَنْ أَنَسٍ : أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم دَخَلَ مَكَّةَ فِي عُمْرَةِ الْقَضَاءِ ، وَابْنُ رَوَاحَةَ يَمْشِي بَيْنَ يَدَيْهِ ، وَهُوَ يَقُولُ : خَلُّوا بَنِي الْكُفَّارِ عَنْ سَبِيلِهِ الْيَوْمَ نَضْرِبُكُمْ عَلَى تَنْزِيلِهِ ضَرْبًا يُزِيلُ الْهَامَ عَنْ مَقِيلِهِ وَيُذْهِلُ الْخَلِيلَ عَنْ خَلِيلِهِ فَقَالَ لَهُ عُمَرُ : يَا ابْنَ رَوَاحَةَ ، بَيْنَ يَدِي رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، وَفِي حَرَمِ اللهِ تَقُولُ الشِّعْرَ ، فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : خَلِّ عَنْهُ يَا عُمَرُ ، فَلَهِيَ أَسْرَعُ فِيهِمْ ، مِنْ نَضْحِ النَّبْلِ
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159586, TŞ000246
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ ،حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ ،حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ ، عَنْ أَنَسٍ : أَنَّ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم دَخَلَ مَكَّةَ فِي عُمْرَةِ الْقَضَاءِ ، وَابْنُ رَوَاحَةَ يَمْشِي بَيْنَ يَدَيْهِ ، وَهُوَ يَقُولُ : خَلُّوا بَنِي الْكُفَّارِ عَنْ سَبِيلِهِ الْيَوْمَ نَضْرِبُكُمْ عَلَى تَنْزِيلِهِ ضَرْبًا يُزِيلُ الْهَامَ عَنْ مَقِيلِهِ وَيُذْهِلُ الْخَلِيلَ عَنْ خَلِيلِهِ فَقَالَ لَهُ عُمَرُ : يَا ابْنَ رَوَاحَةَ ، بَيْنَ يَدِي رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، وَفِي حَرَمِ اللهِ تَقُولُ الشِّعْرَ ، فَقَالَ صلى الله عليه وسلم : خَلِّ عَنْهُ يَا عُمَرُ ، فَلَهِيَ أَسْرَعُ فِيهِمْ ، مِنْ نَضْحِ النَّبْلِ
Tercemesi:
Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor:
Hazreti Peygamber Umref ül-Kazâ münâsebetiyle Mekke-i Mükerre-me'ye girerken, şâir Abdullah b. Revâha da O'nun önünde yürüyerek şöyle haykırıyordu:
"Hallû bentl-küffâri 'an sebîlihî.
el-Yevme nadribüküm 'ala tenzîlihî.
Darben yüzîlü' l-hâme 'an makîlihî.
Ve yüzhilü'l-halîle 'an halîlihî".
"Ey kâfir oğlu kâfirler! Çekilin Resûlullah'ın önünden! Bugün bizim günümüzdür; eğer bir kalleşlik ederseniz, Allah'ın emri üzere hepinizi kılıçtan geçiririz! Şayet Resûlullah'a bir tuzak kurmaya kalkışırsanız, size öyle bir tırpan atarız ki; böylece başınızı gövdenizden ayırır ve her¬kesi kendi başının derdine düşürerek, dostu dostuna unuttururuz!."
Hz. Ömer, hemen ileri atılır ve:
"Yâ İbn Revâha, der. Resûlullah'ın yüksek huzurlarında ve Harem-i Şerif'de nasıl olur da şiir söylersin!"
Resûlullah Efendimiz ise Hz. Ömer'i tutarak:
"Konuşma yâ Ömer; İbn Revâha'yı kendi hâline bırak. Zîrâ, İbn Re-vâha'nın söylediği şiirin kâfirlere karşı etkisi, okun te'sîrinden daha fazladır!" buyururlar.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 246, /400
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, Şiir ve şairler
Hitabet, Şiir, okumak/ dinlemek/ ezberlemek
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, Şiir okuması, yazması
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159593, TŞ000253
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ ، قَالَ : حَدَّثَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنِ أَخِيهِ عَبْدِ اللهِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ عُرْوَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : جَلَسَتْ إِحْدَى عَشْرَةَ امْرَأَةً فَتَعَاهَدْنَ وَتَعَاقَدْنَ أَنْ لا يَكْتُمْنَ مِنْ أَخْبَارِ أَزْوَاجِهِنَّ شَيْئًا : فَقَالَتِ الأُولَى : زَوْجِي لَحْمُ جَمَلٍ غَثٍّ عَلَى رَأْسِ جَبَلٍ وَعْرٍ ، لا سَهْلٌ فَيُرْتَقَى ، وَلا سَمِينٌ فَيُنْتَقَلُ قَالَتِ الثَّانِيَةُ : زَوْجِي لا أَبُثُّ خَبَرَهُ ، إِنِّي أَخَافُ أَنْ لا أَذَرَهُ ، إِنْ أَذْكُرْهُ أَذْكُرْ عُجَرَهُ ، وَبُجَرَهُ قَالَتِ الثَّالِثَةُ : زَوْجِي الْعَشَنَّقُ ، إِنْ أَنْطِقْ أُطَلَّقْ ، وَإِنْ أَسْكُتْ أُعَلَّقْ قَالَتِ الرَّابِعَةُ : زَوْجِي كَلَيْلِ تِهَامَةَ ، لا حَرٌّ ، وَلا قُرٌّ ، وَلا مَخَافَةَ ، وَلا سَآمَةَ قَالَتِ الْخَامِسَةُ : زَوْجِي إِنْ دَخَلَ فَهِدَ ، وَإِنْ خَرَجَ أَسِدَ ، وَلا يَسْأَلُ عَمَّا عَهِدَ قَالَتِ السَّادِسَةُ : زَوْجِي إِنْ أَكَلَ لَفَّ ، وَإِنْ شَرِبَ اشْتَفَّ ، وَإِنِ اضْطَجَعَ الْتَفَّ ، وَلا يُولِجُ الْكَفَّ ، لِيَعْلَمَ الْبَثَّ قَالَتِ السَّابِعَةُ : زَوْجِي عَيَايَاءُ ، أَوْ غَيَايَاءُ طَبَاقَاءُ ، كُلُّ دَاءٍ لَهُ دَاءٌ ، شَجَّكِ ، أَوْ فَلَّكِ ، أَوْ جَمَعَ كُلا لَكِ قَالَتِ الثَّامِنَةُ : زَوْجِي الْمَسُّ ، مَسُّ أَرْنَبٍ وَالرِّيحُ ، رِيحُ زَرْنَبٍ قَالَتِ التَّاسِعَةُ : زَوْجِي رَفِيعُ الْعِمَادِ ، طَوِيلُ النِّجَادِ عَظِيمُ الرَّمَادِ ، قَرِيبُ الْبَيْتِ مِنَ النَّادِ قَالَتِ الْعَاشِرَةُ : زَوْجِي مَالِكٌ ، وَمَا مَالِكٌ مَالِكٌ خَيْرٌ مِنْ ذَلِكِ ، لَهُ إِبِلٌ كَثِيرَاتُ الْمَبَارِكِ ، قَلِيلاتُ الْمَسَارِحِ ، إِذَا سَمِعْنَ صَوْتَ الْمِزْهَرِ ، أَيْقَنَّ أَنَّهُنَّ هَوَالِكُ قَالَتِ الْحَادِيَةَ عَشْرَةَ : زَوْجِي أَبُو زَرْعٍ وَمَا أَبُو زَرْعٍ ؟ أَنَاسَ مِنْ حُلِيٍّ أُذُنَيَّ ، وَمَلأَ مِنْ شَحْمٍ عَضُدَيَّ ، وَبَجَّحَنِي ، فَبَجَحَتْ إِلَيَّ نَفْسِي ، وَجَدَنِي فِي أَهْلِ غُنَيْمَةٍ بِشَقٍّ فَجَعَلَنِي فِي أَهْلِ صَهِيلٍ ، وَأَطِيطٍ وَدَائِسٍ وَمُنَقٍّ ، فَعِنْدَهُ أَقُولُ ، فَلا أُقَبَّحُ ، وَأَرْقُدُ ، فَأَتَصَبَّحُ ، وَأَشْرَبُ ، فَأَتَقَمَّحُ ، أُمُّ أَبِي زَرْعٍ فَمَا أُمُّ أَبِي زَرْعٍ ، عُكُومُهَا رَدَاحٌ ، وَبَيْتُهَا فَسَاحٌ ، ابْنُ أَبِي زَرْعٍ ، فَمَا ابْنُ أَبِي زَرْعٍ ، مَضْجَعُهُ كَمَسَلِّ شَطْبَةٍ ، وَتُشْبِعُهُ ذِرَاعُ الْجَفْرَةِ ، بِنْتُ أَبِي زَرْعٍ ، فَمَا بِنْتُ أَبِي زَرْعٍ ، طَوْعُ أَبِيهَا وَطَوْعُ أُمِّهَا ، مِلْءُ كِسَائِهَا ، وَغَيْظُ جَارَتِهَا ، جَارِيَةُ أَبِي زَرْعٍ ، فَمَا جَارِيَةُ أَبِي زَرْعٍ ، لا تَبُثُّ حَدِيثَنَا تَبْثِيثًا ، وَلا تُنَقِّثُ مِيرَتَنَا تَنْقِيثًا ، وَلا تَمْلأُ بَيْتَنَا تَعْشِيشًا ، قَالَتْ : خَرَجَ أَبُو زَرْعٍ ، وَالأَوْطَابُ تُمْخَضُ ، فَلَقِيَ امْرَأَةً مَعَهَا وَلَدَانِ لَهَا ، كَالْفَهْدَيْنِ ، يَلْعَبَانِ مِنْ تَحْتِ خَصْرِهَا بِرُمَّانَتَيْنِ ، فَطَلَّقَنِي وَنَكَحَهَا ، فَنَكَحْتُ بَعْدَهُ رَجُلا سَرِيًّا ، رَكِبَ شَرِيًّا ، وَأَخَذَ خَطِّيًّا ، وَأَرَاحَ عَلَيَّ نَعَمًا ثَرِيًّا ، وَأَعْطَانِي مِنْ كُلِّ رَائِحَةٍ زَوْجًا ، وَقَالَ : كُلِي أُمَّ زَرْعٍ ، وَمِيرِي أَهْلَكِ ، فَلَوْ جَمَعْتُ كُلَّ شَيْءٍ أَعْطَانِيهِ ، مَا بَلَغَ أَصْغَرَ آنِيَةِ أَبِي زَرْعٍ قَالَتْ عَائِشَةُ : فَقَالَ لِي رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم : كُنْتُ لَكِ كَأَبِي زَرْعٍ لأُمِّ زَرْعٍ
Tercemesi:
Hz. Aişe (r.anhâ) anlatıyor: Vaktiyle Arap kadınlarından on bir tanesi, bir yerde toplanarak, kocalarının kusur ve meziyetlerini, hiç saklamadan bütün açıklığı ile birbirlerine anlatmak üzere sözleşip andlaşmışlardır:
Birinci kadın söz alır: Benim kocam, yüksek dağ tepesindeki besisiz devenin etine benzer; tırmanması kolay değildir ki o tepeye çıkılabilsin. Bir yolu bulunup çıkılsa bile, eti semiz değildir ki oradan alınıp aşağıya taşınsın.
İkinci kadın söze başlar: Ben, kocamın sırrını ifşa edemem; kulağına giderse aramızın açılmasından korkarım. Şayet anlatsam da, ancak onun bana yaptığı ezâ, cefâ ve işkenceleri anlatabilirim. Onlar da o kadar çok ki, saymakla bitmez!.
Üçüncü kadın anlatmaya koyulur: Benim kocam çok kötü huyludur; yanında konuşsam boşanmış olurum, sustuğumda da muallâkta kalırım!.
Sıra dördüncü kadın'a gelir: Kocam, tıpkı Hicaz bölgesinin {Tihâme-Mekke) geceleri gibi mutedildir. Ne çok sıcaktır, ne de soğuk. Bu sebeple, kendisinden ne korkulur, ne de usanılır!.
Söz sırası beşinci kadınındır: Benim kocam, eve gelince pars gibi uyur, onun ev hayâtı uyku ile geçer. Dışarı çıkınca da arslan kesilir; çalışır, çabalar, kazanır. O kadar cömerttir ki, eve getirdiği şeyleri ne yaptığımı hiç sormaz!.
Altıncı kadın söz alır: Benim kocam, yemek yerken siler süpürür; su içerken bardağı kurutur; yatarken de yorganına bürünür ve tek başına uyur. Hâlimi öğrenmek üzere elini sokup bir yoklamaz!.
Yedinci kadın da: Benim kocam, yorgun argın bir kimsedir. Ahmaklığından bütün işleri birbirine karışmıştır. Ayrıca ne kadar illet varsa onun vücûdunu istilâ etmiştir. Yanına yaklaşacak olsan; ya başını yarar, ya gözünü çıkarır, ya da hepsini birden yapar, der.
Sekizinci kadın söze başlar: Benim kocamın dokunuşu, tavşan tüyü gibi yumuşak; kokusu ise, güzel kokulu bir gül gibi hoştur!.
Sözü dokuzuncu kadın alır: Benim kocam bir asilzadedir. Ocağının külü çoktur; evinde hiç ziyafet eksik olmaz. Kılıcının kayışı oldukça uzundur; o, civan boylu ve yiğit yaradılışlıdır. Evi, mahallenin ortasında olup, bütün çevre halkının buluşma yeridir.
Söz sırası onuncu kadın'dadır: Benim kocamın adı, Mâlik'dir. Onun, neye mâlik olduğunu bilir misiniz? Mâlik, kocasını övmede çok ileri giden bir önceki kadının kocasından daha çok şeylere mâlikdir. O kadar çok devesi vardır ki, onlar, otlamak için uzağa gitmezler; misafir geldiği zaman hemen tutulup boğazlanmaları için evin yakınlarında yayılırlar. Kocam, misafirlerini saz çalarak karşılar. O develer, çalgı sesini duyunca kesinlikle anlarlar ki, içlerinden bir tanesinin canına kıyılacaktır.
Ve nihayet sıra onbirinci kadın'a gelir: Benim kocamın adı Ebû Zer'dir. Siz, Ebû Zer'in kim olduğunu bilir misiniz? O, kulağımı mücevheratla donattığı, pazularımı semirttiği ve gönlümü hoş tuttuğu için ben de şenşakrak bir kadın oldum. Hâlbuki Ebû Zer' beni aldığı zaman, biz, fakr u zaruret içinde yaşayan birkaç koyunlu bir aile idik. Beni, böylesine fakir bir aileden alıp; atları, develeri, ekinleri, harmanları ve pek çok hizmetçileri bulunan bir muhîte getirdi.
Ebû Zer'in yanında ne konuşursam konuşayım, beni asla azarlayıp kırmaz. Uykumu da kesinlikle bölmez, sabaha kadar hep rahat rahat uyurum. İçecekleri ise kana kana istediğim kadar içerim. İşte benim kocam, böylesine iyi bir insandır.
Ebû Zer'in annesi'nin kim olduğunu da bilir misiniz? Onun, yük denkleri ağır, ev eşyası çok, evi ve sofrası ise genişdir.
Ebû Zer'in oğlunu da tanıtayım size: O, tığ gibi bir delikanlıdır; yattığı yer, içinden kılıcı çekilmiş kına benzer. Dört aylık bir kuzunun ön kolu onu doyurur (hiç obur değildir).
Ebû Zer'in kızı ise, annesine ve babasına karşı son derece itaatlidir. Eti budu yerinde olduğu için vücûdu elbisesini doldurur. Aşırı derecedeki güzelliğinden dolayı, komşuları onu kıskanırlar.
Ebû Zer'in câriyesi'ne gelince: Onu da tanıtayım size. O, evimizin sırlarını başkalarına taşımaz. Erzakımızı saçıp savurarak israf etmez; onları güzelce korur. Evin yiyeceklerini köşeye bucağa saklamak suretiyle evin kıyısını köşesini kuş yuvasına çevirmez (çok tertiplidir).
ÜmmüZer' adındaki bu kadın; kocasını, kayınvalidesini, oğlunu, kızını ve cariyesini bu şekilde uzun uzun medh ü sena ettikten sonra, başından geçen bir olayı anlatmaya başlamıştır: Günlerden bir gün, çevrede yayıkların dövüldüğü bir sırada, kocam Ebû Zer' evden çıkmıştı. Yolda giderken, gözü bir kadına ilişir; pars yavrusu gibi hareketli iki tane (muhtemelen ikiz) çocuk, annelerinin kucağına oturmuşlar; nar gibi memelerle oynuyorlar. Bu manzarayı gören Ebû Zer'in gönlü kaymış ve beni boşayarak o kadınla evlenmiştir. Ben de, bir müddet sonra, hâli vakti yerinde, mal mülk sahibi bir adamla evlendim. Bu ikinci kocam, Hat (Bahreyn) yapımı mızrağını yanına alıp atına bindi ve otlaklarında yayılmakta olan deve, sığır, koyun cinsinden bir sürü hayvanı sürüp getirdi. Bunların her birinden bana birer çift vererek: "Ümmü Zer! Bunları al, istediğin gibi kullan; istersen hısım ve akrabalarına ver, onlar da kullansınlar!." dedi.
Ümmü Zer', "Buna rağmen ikinci kocamın bana verdiklerinin hepsini bir araya toplasam, yine de eski kocam Ebû Zer'in bana verdiği en küçük bir kap kaçak kadar değerli değildir" diyerek, gönlünün hâlâ ilk kocasında olduğunu ifâde etmiştir (Hz. Âişe vâlidemiz'in Cenâb-ı Peygamber'e gece anlattığı "Onbir Kadın Hikâyesi" burada bitmektedir).
Hz. Âişe (r.anhâ), hikâyeyi anlatıp bitirdikten sonra, Peygamber Efendimiz kendisine şöyle buyurmuşlardır: "Yâ Âişe! Ümmü Zer'e karşı kocası Ebû Zer' nasılsa, işte ben de senin için tıpkı onun gibiyim!."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 253, /412
Senetler:
()
Konular:
Aile, ailenin önemi
Hitabet, Şiir, okumak/ dinlemek/ ezberlemek
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, Şiir okuması, yazması
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُعَاوِيَةَ ، عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الطَّائِفِيِّ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ الشَّرِيدِ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : كُنْتُ رِدْفَ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم ، فَأَنْشَدْتُهُ مِائَةَ قَافِيَةٍ مِنْ قَوْلِ أُمَيَّةَ بْنِ أَبِي الصَّلْتِ الثَّقَفِيِّ ، كُلَّمَا أَنْشَدْتُهُ بَيْتًا ، قَالَ لِيَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : هِيهْ حَتَّى أَنْشَدْتُهُ مِائَةً يَعْنِي بَيْتًا ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : إِنْ كَادَ لَيُسْلِمُ
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159589, TŞ000249
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُعَاوِيَةَ ، عَنْ عَبْدِ اللهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الطَّائِفِيِّ ، عَنْ عَمْرِو بْنِ الشَّرِيدِ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : كُنْتُ رِدْفَ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم ، فَأَنْشَدْتُهُ مِائَةَ قَافِيَةٍ مِنْ قَوْلِ أُمَيَّةَ بْنِ أَبِي الصَّلْتِ الثَّقَفِيِّ ، كُلَّمَا أَنْشَدْتُهُ بَيْتًا ، قَالَ لِيَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : هِيهْ حَتَّى أَنْشَدْتُهُ مِائَةً يَعْنِي بَيْتًا ، فَقَالَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم : إِنْ كَادَ لَيُسْلِمُ
Tercemesi:
Şerîd es-Sakafî (r.a) anlatıyor:
Bir gün, Resûl-i Ekrem Efendimiz, beni, binitlerinin terkisine aldılar. Yolda giderken, kendilerine, Ümeyye b. Ebî's-Salt'ın şiirlerinden 100 beyit kadar okudum. Her beyti okuyuşumda, "okumaya devam et!" anlamında "Hin!, eee!." diyorlardı. Böylece, tam 100. beyti okuduğumda: "Doğrusu, Ümeyye müslüman olmak üzere imiş!" buyurdular.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 249, /404
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, Şiir ve şairler
Hitabet, Şiir, okumak/ dinlemek/ ezberlemek
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, Şiir okuması, yazması
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Tarihsel Şahsiyetler, Ümeyye b. Ebi's-Salt
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُوسَى الْفَزَارِيُّ ، وَعَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ ، وَالْمَعْنَى وَاحِدٌ ، قَالا : حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ أَبِي الزِّنَادِ ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : كَانَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم يَضَعُ لِحَسَّانَ بْنِ ثَابِتٍ مِنْبَرًا فِي الْمَسْجِدِ يَقُومُ عَلَيْهِ قَائِمًا يُفَاخِرُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم أَوْ قَالَ : يُنَافِحُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم وَيَقُولُ صلى الله عليه وسلم : إِنَّ اللَّهَ يُؤَيِّدُ حَسَّانَ بِرُوحِ الْقُدُسِ ، مَا يُنَافِحُ أَوْ يُفَاخِرُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159590, TŞ000250
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُوسَى الْفَزَارِيُّ ، وَعَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ ، وَالْمَعْنَى وَاحِدٌ ، قَالا : حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ أَبِي الزِّنَادِ ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : كَانَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم يَضَعُ لِحَسَّانَ بْنِ ثَابِتٍ مِنْبَرًا فِي الْمَسْجِدِ يَقُومُ عَلَيْهِ قَائِمًا يُفَاخِرُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم أَوْ قَالَ : يُنَافِحُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم وَيَقُولُ صلى الله عليه وسلم : إِنَّ اللَّهَ يُؤَيِّدُ حَسَّانَ بِرُوحِ الْقُدُسِ ، مَا يُنَافِحُ أَوْ يُفَاخِرُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم
Tercemesi:
Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz anlatıyor:
Resûlullah Efendimiz, Hassan b. Sâbit'in üstüne çıkıp şiir okuması için, Mescid-i Nebevî'nin bir köşesine yüksekçe bir kürsü (minber) koydurmuşlardı. Şâir Hassan, kürsüye çıkarak ayakta, Peygamber Efendimiz'i öven veya müşriklerin hicivlerine karşı Resûlullah'ı müdâfaa edip onları şaşkına çeviren şiirler okurdu. Fahr-i Kâinat Efendimiz onun hakkında:
"Düşmanlara karşı Resûlullah'ı müdâfaa ettiği veya, Resûlullah'ın vasıflarını söylediği müddetçe, Allah, Rûh'ul-Kudüs (Cebrail) ile Hassân'ın gücünü takviye etsin!" diye duâ ettiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 250, /406
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, Şiir ve şairler
Hitabet, Şiir, okumak/ dinlemek/ ezberlemek
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُوسَى ، وَعَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ ، قَالا : حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي الزِّنَادِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عُرْوَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم ، مِثْلَهُ
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159591, TŞ000251
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ مُوسَى ، وَعَلِيُّ بْنُ حُجْرٍ ، قَالا : حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي الزِّنَادِ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ عُرْوَةَ ، عَنْ عَائِشَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم ، مِثْلَهُ
Tercemesi:
Bu hadîs, aynı lâfız ve mânâ ile, yine Hz. Âişe' den, başka bir senedle de rivayet edilmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 251, /408
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, Şiir ve şairler
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159592, TŞ000252
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ صَبَّاحٍ الْبَزَّارُ ،حَدَّثَنَا أَبُو النَّضْرِ ، حَدَّثَنَا أَبُو عَقِيلٍ الثَّقَفِيُّ عَبْدُ اللهِ بْنُ عَقِيلٍ ، عَنْ مُجَالِدٍ ، عَنِ الشَّعْبِيِّ ، عَنْ مَسْرُوقٍ ، عَنْ عَائِشَةَ ، قَالَتْ : حَدَّثَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم ، ذَاتَ لَيْلَةٍ نِسَاءَهُ حَدِيثًا ، فَقَالَتِ امْرَأَةٌ مِنْهُنَّ : كَأَنَّ الْحَدِيثَ حَدِيثُ خُرَافَةَ ، فَقَالَ : أَتَدْرُونَ مَا خُرَافَةُ ؟ إِنَّ خُرَافَةَ كَانَ رَجُلا مِنْ عُذْرَةَ ، أَسَرَتْهُ الْجِنُّ فِي الْجَاهِلِيَّةِ ، فَمَكَثَ فِيهِمْ دَهْرًا ، ثُمَّ رَدُّوهُ إِلَى الإِنْسِ ، فَكَانَ يُحَدِّثُ النَّاسَ بِمَا رَأَى فِيهِمْ مِنَ الأَعَاجِيبِ ، فَقَالَ النَّاسُ : حَدِيثُ خُرَافَةَ
Tercemesi:
Hz. Aişe (r.anhâ) anlatıyor:
Resûlullah Efendimiz, bir gece, biz hanımlarına garîb bir hikâye anlatmışlardı. Bu sırada hanımlarından birisi:
"Bu hikâye, tıpkı hurafe hikâyesi'ne benziyor" dedi. Bu söz üzerine Fahr-i Kâinat Efendimiz:
"Biliyor musunuz, hurâfe ne demektir? Hurafe, Yemen'in Uzre kabilesinden bir adamın adıdır. Câhiliye devrinde bu adamı cinnîler esir almışlar ve uzun müddet aralarında tuttuktan sonra, onu tekrar insanların arasına bırakmışlardır. Hurafe, insanlar içerisine döndükten sonra, cinnîler âleminde gördüğü acâiblikleri halka anlatırdı. İşte, halk arasında bu tür hikâyelere, "hurafe sözü" denmiştir" buyurdular.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 252, /409
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
159595, TŞ000255
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ حَدَّثَنَا إِسْرَائِيلُ ، عَنْ أَبِي إِسْحَاقَ ، عَنْ أَبِي عُبَيْدَةَ ، عَنْ عَبْدِ اللهِ ، مِثْلَهُ وَقَالَ : يَوْمَ تَجْمَعُ عِبَادَكَ
Tercemesi:
Kısmen değişik bir senedle, aynı mânâyı ifâde eden bir rivayet daha vardır. İlk râvîsi Abdullah b. Mes'ûd olan bu ikinci rivayette, sâdece bir tek lâfız değişikliği olup; burada, "yevme teb'asü 'ibâdeke" yerine, "yevme tecme'u 'ibâdeke" şeklinde kaydedilmiştir. Bu takdirde, "kullarını topladığın o günde" demek olur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Şemail-i Muhammediyye, 255, /432
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, şemaili
Hz. Peygamber, Şiir okuması, yazması
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi