5560 Kayıt Bulundu.
Bize Nasr b. Ali el-Cehdamî ve Muhammed b. el-Müsenna, o ikisine Abdülvahhab, ona Humeyd, ona da Enes (ra) şöyle demiştir: "Uhud (savaşı) gününde Rasulullah'ın (sav) bir dişi kırıldı ve başından yaralandı. Kan yüzüne akmaya başladı. Yüzündeki kanı hem siliyor hem de “Kendilerini Allah'a çağıran peygamberlerinin yüzünü kana boyayan bir kavim nasıl iflah olur?” diyordu. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah “Onların tevbelerini kabul etmek veya zulümleri yüzünden onlara azap vermek konusunda sana bir şey düşmez.” [Ali İmrân, 128] ayetini indirdi"
Bize Hişam b. Ammar, ona el-Velid b. Müslim, ona Said b. Beşir, ona Katade, ona Mücahid, ona İbn Abbas, ona da Übey b. Ka'b şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) Mi'rac gecesinde çok hoş bir koku hissetti ve “Ey Cibril bu güzel koku nedir?” diye sordu. O da şöyle dedi: Bu Mâşıta'nın, iki oğlunun ve kocasının kabirlerinin kokusudur. Bunların hikâyesi şöyledir: Hızır (as), İsrail oğullarının ileri gelenlerinden biriydi. Onun yol güzergâhında manastırda oturan bir rahip vardı. Hızır oradan geçtikçe rahip önüne çıkar, İslâm'ı öğretirdi. Hızır buluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslâm'ı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı. Aradan zaman geçince babası, Hızır'ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslâm'ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşa etti. Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler. Bunlardan biri Hızır'ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşa etti ve “Ben Hızır'ı gördüm” dedi. Ona “Seninle beraber onu başka kim gördü?” denildi. O da “Falanca kimse” dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dininde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam, öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavunun kızının başını tararken tarak elinden düştü. Kadıncağız “Firavun helak olsun” dedi. Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Firavun, onları da çağırttı ve dinlerinden dönmeleri için ısrar etti, fakat onlar direndiler. Bunun üzerine Firavun “Öyleyse sizi öldürürüm” dedi. Karı-koca “Bu, tarafınızdan bize bir ihsan olur. Madem öldüreceksin hiç olmazsa bizi bir kabre koy” dediler. O da öyle yaptı. Rasulullah (sav) Mirac'ta iken güzel bir koku duyup bunu Cibril'e (as) sorduğunda O da bu hâdiseyi anlattı."
Bize Harmele b. Yahya ve Yunus b. Abdüla'lâ, o ikisine Abdullah b. Vehb, ona Yunus b. Yezid, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf ve Said b. el-Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphe duymak İbrahim'den (as) daha çok bize müstahaktır. İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” dediğinde (Allah ona) “İnanmıyor musun?” diye sormuş, o da “Hayır inandım ancak kalbimin kanaat getirmesi için” demişti." (bakara, 260). "Allah Lût Peygamber'e de rahmet etsin, hiç şüphesiz o sağlam bir rükne (Allah'a) dayanmışken “keşke size karşı yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kalaya sığınabilseydim” dedi." (Hûd, 80). "Eğer ben zindanda Yusuf'un kaldığı gibi uzun zaman hapis kalsaydım, onu hapisten çıkarmağa gelen kişinin davetine hemen icabet ederdim"
Bize Nasr b. Ali el-Cehdamî ve Muhammed b. Müsenna, o ikisine Abdülvahhab, ona Humeyd, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle demiştir: "Uhud (savaşı) gününde Rasulullah'ın (sav) bir dişi kırıldı ve başından yaralandı. Kan yüzüne akmaya başladı. Hz. Peygamber (sav) bir yandan yüzündeki kanı siliyor bir yandan da “Kendilerini Allah'a çağıran peygamberlerinin yüzünü kana bulayan bir kavim nasıl iflah olur?” diyordu. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah “Onların tevbelerini kabul etmek veya zulümleri yüzünden onlara azap vermek konusunda sana bir şey düşmez.” [Ali İmrân, 128] ayetini indirdi"
Bize Harmele b. Yahya ve Yunus b. Abdüla'lâ, o ikisine Abdullah b. Vehb, ona Yunus b. Yezid, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf ve Said b. el-Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphe duymak İbrahim'den (as) daha çok bize müstahaktır. İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” dediğinde (Allah ona) “İnanmıyor musun?” diye sormuş, o da “Hayır inandım ancak kalbimin kanaat getirmesi için” demişti." (bakara, 260). "Allah Lût Peygamber'e de rahmet etsin, hiç şüphesiz o sağlam bir rükne (Allah'a) dayanmışken “keşke size karşı yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kalaya sığınabilseydim” dedi." (Hûd, 80). "Eğer ben zindanda Yusuf'un kaldığı gibi uzun zaman hapis kalsaydım, onu hapisten çıkarmağa gelen kişinin davetine hemen icabet ederdim"
Bize Harmele b. Yahya ve Yunus b. Abdüla'lâ, o ikisine Abdullah b. Vehb, ona Yunus b. Yezid, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman b. Avf ve Said b. el-Müseyyeb, ona da Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphe duymak İbrahim'den (as) daha çok bize müstahaktır. İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” dediğinde (Allah ona) “İnanmıyor musun?” diye sormuş, o da “Hayır inandım ancak kalbimin kanaat getirmesi için” demişti." (bakara, 260). "Allah Lût Peygamber'e de rahmet etsin, hiç şüphesiz o sağlam bir rükne (Allah'a) dayanmışken “keşke size karşı yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kalaya sığınabilseydim” dedi." (Hûd, 80). "Eğer ben zindanda Yusuf'un kaldığı gibi uzun zaman hapis kalsaydım, onu hapisten çıkarmağa gelen kişinin davetine hemen icabet ederdim"
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: رَبِّ اغْفِرْ لِقَوْمِى فَإِنَّهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ