Giriş

Zührî der ki: Bu hadisi Urve b. Zübeyr’e anlattım, bana şöyle dedi: Mâlik b. Evs doğru söylemiştir. Ben Hz. Peygamber'in (sav) eşi Aişe'den (r. anha) işittim o şöyle diyordu: "Hz. Peygamber’in (sav) hanımları, Allah’ın, Rasulü’ne verdiği ganimetlerden kendilerine düşen sekizde bir payı (mîrâsen) istemek üzere Osman’ı Hz. Ebu Bekir’e gönderdiler. Ben onların (Bu taleplerine) karşı çıkarak şöyle dedim: Allah’tan korkmuyor musunuz? Hz. Peygamber’in (sav), -kendisini kast ederek- 'Biz miras bırakmayız. Bizim bıraktığımız şey sadakadır. Ancak Muhammed Ailesi bu maldan faydalanabilir' buyurduğunu bilmiyor musunuz? Bunun üzerine Peygamber’in hanımları bu sözlerime razı olup (taleplerinden vazgeçtiler)." [Urve der ki: Bu sadaka olan hurmalığın tasarrufu Ali'nin elinde kaldı. Ali onu Abbas’a vermedi, (aralarında ihtilaf çıktı) ve Ali, bu hususta Abbas’a galip geldi. Sonra sırasıyla Hasan b. Ali, sonra Hüseyin b. Ali, sonra Ali b. Hüseyin ve Hasan b. Hasan'ın eline geçti. Ali b. Hasan ile Hasan b. Hasan ona nöbetleşe tasarruf ediyorlardı. Sonra mal, Zeyd b. Hasan'ın eline yani idaresine geçti. Gerçekte ise bu mal Rasulullah'ın (sav) sadakasıydı.]


    Öneri Formu
31206 B004034 Buhari, Megâzî, 14


    Öneri Formu
31210 B004036 Buhari, Megâzî, 14

Bize yusuf b. Musa, ona Übeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu Ishâk, ona da Berâ şöyle demiştir: Rasulullah (sav), Ensar'dan bazı adamları, başlarına Abdullah b. Atîk'i emir tayin ederek Yahudi Ebu Râfi üzerine gönderdi. Ebu Râfi Hz. Peygamber'e eziyet eden, Onun aleyhinde çalışan birisiydi. Hicâz'da kendisine ait bir kalede idi. Birlik kaleye yaklaştığında güneş batmış ve insanlar hayvanlarıyla birlikte meradan dönmüşlerdi. Abdullah arkadaşla­rına 'yerinizde oturun, ben gideyim, belki kale bekçilerine görünmeden kaleye girerim' dedi. Kale kapısına doğru yürüdü. Kapıya yaklaştığında, sanki bir ihtiyacını gideriyormuş gibi, elbisesine bürünüp kendisini gizledi. İnsanlar tamamıyla kaleye girmişti. Bu sırada kale bekçisi 'ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir, çünkü kapıyı kapatacağım' dedi. Ben de hemen girip gizlendim. İnsanla­rın kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir di­reğe astı. Abdullah der ki: Ben hemen anahtarlara doğru yöneldim ve onla­rı alıp kapıyı açtım. Ebu Râfi'in yanında akşamdan sonra gece soh­beti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında olurdu. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebu Râfi'in yanından dağılınca, ben he­men yanına çıktım. Açtığım her kapıyı içeriden sürgüleyerek kapatıyordum. Düşündüm ki, eğer Ebu Râfi'in adamları beni sezerlerse onu öldürünceye kadar bana fırsat bırakmazlar. Bu şekilde Ebu Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, aile­sinin arasındaydı. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için 'ey Ebu Râfi' diye seslendim. 'kim o?' diye karşılık verdi. Ben hemen sesin geldiği tarafa yönelip kılıcımla ilk darbeyi vur­dum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebu Râfi feryat etti. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman bekleyip tekrar odaya daldım ve 'bu feryat nedir ey Ebu Râfi?' dedim. 'Ananın canı cehenneme, sen seslenmeden önce birisi bana oda için­de kılıçla vurdu' dedi. Abdullah der ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucu­nu onun karnına bastım. Nihayet Ebu Râfi arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa baş­ladım. Ardından kale merdiveninin son basamağında, yere var­dığımı sanarak ayağımı yere attım, ama mehtaplı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Bacağım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sar­dım, sonra kapının önüne oturdum ve kendi kendime 'onu öldürüp öldürmediğimi öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam' dedim. Horoz Ötmeye başlayınca ölümü ilan eden kimse kale surlarının üstünde ayakta 'hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Râfi'nin ölümünü bildiririm' di­ye ilân etti. Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanına gittim. Onlara 'Ebu Râfi'den kurtulduk. Allah onu öldürmeyi nasip etti' dedim. Nihayet Peygamber'in (sav) huzuruna vardım ve O'na olanları anlattım. (Aya­ğımın kırıldığını duyunca) bana "ayağını uzat" buyurdu. Ben de ayağımı uzattım. Rasulullah (sav) ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamış gibi oldum.


    Öneri Formu
31216 B004039 Buhari, Megâzî, 16

Bize Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Seleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu Ishâk, ona da Berâ (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav), Abdullah b. Atîk ve Abdul­lah b. Utbe'yi, birtakım insanlar beraber Ebu Râfi üzerine gönderdi. Birlik kaleye yaklaştığında, başkanları Abdullah b. Atîk, arkadaşla­rına “yerinizde durun da ben kaleye gidip duruma baka­yım” dedi. Abdullah b. Atîk der ki: Ben gizlice kaleye girmek için gittim. Kale halkı, kaybettikleri bir eşeği aramak üzere alacakaranlıkta dışarıya çıkmışlardı. Ben tanınmaktan endişe ettim ve sanki ihtiyacımı gideriyormuş gibi, başımı kapattım. Sonra kapı nöbetçisi “kapıyı kapamadan önce içeri girmek isteyen girsin” diye seslendi. Ben de hemen içeriye girdim ve kale kapısının yanındaki eşek ahırının içinde saklandım. Adamları Ebu Râfi'in yanında akşam ye­meği yediler ve yanında oturup konuştular. Nihayet geceden bir müd­det geçti. Sonra adamları kale içindeki kendi evlerine döndüler. Sesler kesilip de hiçbir hareket işitmez olunca, ben (gizlendiğim yerden) dı­şarı çıktım. Kapı nöbetçisinin, kalenin anahtarını bir oyuk içine koyduğu yeri görmüştüm. Anahtarı oradan aldım ve ka­lenin kapısını açtım. Abdullah der ki: Kendi kendime “ya kale halkı beni tanırsa” di­ye düşündüm ve yavaşça yürüyüp kale içindeki evlerinin ka­pılarına vardım ve kapıları içlerindekilerin üzerine dıştan kilitledim. Sonra bir merdiven içinde üst kata, Ebu Râfi'in yanına çıktım. Bir de baktım ki, ev karanlık ve evin kandili sönmüş. Adamın nerede ol­duğunu bilemedim ve “ey Ebu Râfi” diye seslendim. “Kimdir o?” dedi. Abdullah der ki: Ona vurmak için hemen sesin geldiği tarafa gittim, fakat bağırınca iyi vuramadım. Sonra ona yardım ediyormuş gibi geldim ve ses tonumu değiştirerek “neyin var ey Ebu Râfi?” dedim. Ebu Râfi “yahu sana hayret ediyorum, anana yazıklar olsun! Yanıma bir adam girip bana kılıçla vurdu” dedi. Abdullah der ki: Ben yine gidip bir kere daha ona vur­dum, fakat yine iş görecek bir vuruş olmadı. Ebu Râfi bağırdı ve ev hal­kı ayağa kalktı. Abdullah der ki: Sonra ben sesimi değiştirerek yardım edecekmiş gibi geldim, baktım sırt üstü yatıyor. Hemen kılıcı kar­nının içine soktum, sonra üzerinde tersine çevirdim, nihayet kemiğin sesini işittim. Sonra dehşetle dışarı çıkıp merdivenlere kadar geldim. Aşağıya inmek isterken, merdivenden düştüm, ayağım eklem yerinden çıktı. Hemen ayağımı bir sargı ile sardım. Sonra ben bir ayak üzerinde sekerek arkadaşlarıma geldim ve onlara “sizler gidip Rasulullah'a (sav) sevinçli haberi bildiriniz. Ben ölüm haberini verenin sesini işitinceye kadar bura­dan ayrılmayacağım” dedim. Sabahın aydınlığı olunca ölüm habercisi yukarıya çıktı ve “Ebu Râfi'in ölümünü bildiririm” diye ilân etti. Abdullah b. Atîk der ki: Ardından ben, bende ayağımda hiçbir ağrı olmaksızın kalkıp yürüdüm. Arkadaşlarımın Peygamber'e (sav) gelmelerinden önce onlara yetiştim ve Peygamber'e (sav) o sevinçli haberi verdim.


    Öneri Formu
31217 B004040 Buhari, Megâzî, 16

Bize İbrahim b. Musa, ona Abdülvehhâb, ona Halid, ona İkrime, ona da İbn Abbâs'ın (r.anhuma) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) Uhud günü şöyle demiştir: "Üzerine savaş elbisesi giymiş bir şekilde atının başını tutan şu kişi Cibril'dir"


    Öneri Formu
31218 B004041 Buhari, Megâzî, 17

Bize Abdullah b. Muhammed, ona Sufyân, ona Amr, ona da Cabir b. Abdullah şöyle demiştir: Birtakım insanlar Uhud günü şarap içerek sabahladılar, sonra da şehit olarak öldüler.


    Öneri Formu
31221 B004044 Buhari, Megâzî, 17

Bize Muhammed b. Abdürrahim, ona Zekeriya b. Adiyy, ona İbn Mübârek, ona Hayve, ona Yezîd b. Ebu Habib, ona Ebu Hayr, ona da Ukbe b. Âmir şöyle demiştir: Nebi (sav) sekiz yıl sonra Uhud’da şehit düşenler üzerine cenaze namazı kıldı. Sanki hem yaşayanlara hem de ölmüş olanlara veda ediyor gibiydi. Sonra Minbere çıkıp "ben sizin öncünüz ve şahidinizim. Buluşma yerimiz (Kevser) Havuzu olacaktır. Ben şu bulunduğum yerden oraya bakmaktayım. Ben sizin bir daha şirke düşeceğinizden endişe etmiyorum ancak ben sizin, dünya hakkında yarışa girişeceğinizden endişe ediyorum" dedi. Hz. Peygamber'e (sav) baktığım son bakışım bu oldu.


    Öneri Formu
240953 B004042 Buhari, Megâzî, 17

Bize Übeydullah b. Musa, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle demiştir: O gün (Uhud'da) müşriklerle karşılaştık. Peygamber (sav) bir okçu birliğini yerleştirip başlarına Abdullah'ı kumandan tayin etti ve onlara "bizim düşmanlara galip geldiğimizi görseniz de yerleriniz­den ayrılmayın, düşmanların bize galip geldiklerini görseniz de yine yerlerinizden ayrılıp, bize yardıma gelmeyin" buyurdu. Biz düşmanlarla karşılaşıp harbe girişince, müşrikler bozguna uğrayıp kaçtılar, hatta ben kadınları bacaklarından örtülerini kaldırmış ve halhalları meydana çıkmış olarak dağa kaçarlarken gördüm. Bu sırada Müslümanlar “ganimet, ganimet” demeye başladılar. Abdullah “Peygamber (sav) benden yerlerinizden ayrılmayacağınıza dair söz aldı” de­di. Ancak maiyetindeki okçular karşı gelince yönlerini şaşırdılar ve yetmiş kişi şehit oldu. Ebu Sufyân yüksek bir yere çıkıp “topluluk içinde Muhammed var mı?” diye seslendi. Peygamber (sav) "cevap vermeyin" buyurdu. Ebu Sufyân bu sefer “topluluk içinde Ebu Kuhâfe'nin oğlu (Ebu Bekir) var mıdır?” dedi. Peygamber (sav) yine "cevap vermeyin" buyurdu. Ebu Sufyân tekrar “topluluk içinde Hattâb oğlu var mıdır?” diye sordu. Sonra arkadaşlarına dön­üp “bunlar öldürülmüşler, eğer hayatta olsalardı cevap verirlerdi” dedi. Bu sırada Ömer kendine hakim olamadı ve “yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı, Allah seni hüsran ve üzüntüne sebep olacak kişileri hayatta bırakmıştır” dedi. Ebu Sufyân “yüce ol Hubel” dedi. Peygamber (sav) "Ebu Sufyân'a cevap verin" buyurdu. “ne söyleyelim?” dediler. Peygamber (sav) "Allah en yüce ve en uludur deyin" buyurdu. Ebu Sufyân “bizim için Uzzâ var, sizin Uzzâ'nız yoktur” dedi. Peygamber (sav) "ona cevap veriniz" buyurdu. Sahabîler “ona ne söyleyelim?” dediler. Peygamber (sav) "'Allah bizim Mevlâ'mızdır, sizin Mevla'nız yoktur' deyin" bu­yurdu. Ebu Sufyân “bugün Bedir gününün karşılığıdır. Harp kazanmak nöbetleşedir. Ölülerinizi müsle yapılmış (kulak burun uzuvları kesilmiş) olarak bulacaksınız, ama bunu ben emretmedim. Bu yüzden beni kötülemeyin” dedi


    Öneri Formu
31219 B004043 Buhari, Megâzî, 17


    Öneri Formu
31209 B004035 Buhari, Megâzî, 14


    Öneri Formu
31214 B004038 Buhari, Megâzî, 16