Öneri Formu
Hadis Id, No:
31183, İM004024
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى فُدَيْكٍ حَدَّثَنِى هِشَامُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ دَخَلْتُ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ يُوعَكُ فَوَضَعْتُ يَدِى عَلَيْهِ فَوَجَدْتُ حَرَّهُ بَيْنَ يَدَىَّ فَوْقَ اللِّحَافِ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَشَدَّهَا عَلَيْكَ قَالَ « إِنَّا كَذَلِكَ يُضَعَّفُ لَنَا الْبَلاَءُ وَيُضَعَّفُ لَنَا الأَجْرُ » . قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَىُّ النَّاسِ أَشَدُّ بَلاَءً قَالَ « الأَنْبِيَاءُ » . قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ثُمَّ مَنْ قَالَ « ثُمَّ الصَّالِحُونَ إِنْ كَانَ أَحَدُهُمْ لَيُبْتَلَى بِالْفَقْرِ حَتَّى مَا يَجِدُ أَحَدُهُمْ إِلاَّ الْعَبَاءَةَ يُحَوِّيهَا وَإِنْ كَانَ أَحَدُهُمْ لَيَفْرَحُ بِالْبَلاَءِ كَمَا يَفْرَحُ أَحَدُكُمْ بِالرَّخَاءِ » .
Tercemesi:
Bize Abdurrahman b. İbrahim, ona İbn Ebu Füdeyk, ona Hişam b. Sa'd, ona Zeyd b. Eslem, ona Ata b. Yesar, ona da Ebu Said'el-Hudrî (ra) anlatıyor: Rasulullah (sav) hasta yatmaktayken yanına girdim. Elimi üzerine koydum, hararetini, yorganın üstünden elimin altında hissettim. 'Ey Allah'ın Rasulü! Hararetiniz çok fazla!' dedim.
"Biz (peygamberler) böyleyiz. Belalar bize katmerli gelir, buna mukabil ücretleri de katmerli verilir," buyurdular. 'Ey Allah'ın Rasulü! Hangi insanlar en çok bela çekerler?' dedim.
"Peygamberler!" buyurdular. 'Ey Allah'ın Rasulü! Sonra kimler?' dedim.
"Sonra sâlihler! buyurdular ve açıkladılar:
"Onlardan biri fakirliğe öylesine müptelâ olur ki, kendini örten abadan başka bir şey bulamaz. Onlar, sizin bollukla sevindiğiniz gibi fakirlikle sevinirler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 23, /649
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yesar el-Hilalî (Ata b. Yesar)
3. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
4. Ebu Abbad Hişam b. Sa'd el-Kuraşî (Hişam b. Sa'd)
5. Ebu İsmail Muhammed b. Ebu Füdeyk ed-Dîlî (Muhammed b. İsmail b. Müslim b. Ebu Füdeyk)
6. Ebu Said Dühaym el-Kuraşî (Abdurrahman b. İbrahim b. Amr b. Meymun)
Konular:
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
İmtihan, Belası/imtihanı ağır olan kimseler
İmtihan, mü'minin dindarlık derecesine göre imtihana uğraması
قال الطبراني: حدثنا علي بن عبد العزيز وأبو خليفة: الفضل بن الحباب. قالا: حدثنا شاذ بن فياض، حدثنا أبو قحذم، عن أبي قلابة، عن ابن عمر، قال: مر عمر بمعاذ بن جبل وهو يبكي، فقال: مايبكيك؟ قال: حديث سمعته من صاحب هذا القبر -يعني النبي - صلى الله عليه وسلم -: أن أدنى الرياء شرك وأن أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء الذين إذا غابوا لم يفتقدوا وإذا حضروا لم يعرفوا، أولئك أئمة الهدى ومفتاح العلم))
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء
Hadisin sistemdeki kaydı için ayrıca bk. MK17242
Öneri Formu
Hadis Id, No:
285639, İKCMS009599
Hadis:
قال الطبراني: حدثنا علي بن عبد العزيز وأبو خليفة: الفضل بن الحباب. قالا: حدثنا شاذ بن فياض، حدثنا أبو قحذم، عن أبي قلابة، عن ابن عمر، قال: مر عمر بمعاذ بن جبل وهو يبكي، فقال: مايبكيك؟ قال: حديث سمعته من صاحب هذا القبر -يعني النبي - صلى الله عليه وسلم -: أن أدنى الرياء شرك وأن أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء الذين إذا غابوا لم يفتقدوا وإذا حضروا لم يعرفوا، أولئك أئمة الهدى ومفتاح العلم))
Tercemesi:
et-Taberânî şöyle demiştir: Bize Ali b. Abdülaziz ve Ebu Halife Fadl b. el-Hubâb, onlara Şâz b. el-Feyyâz, ona Ebu Kahzem, ona Ebu Kılâbe, ona da İbn Ömer nakletti: Ömer, ağlamakta olan Muâz b. Cebel'in yanına uğradı ve 'Seni ağlatan nedir?' diye sordu. Muâz, Hz. Peygamber'i (sav) kastederek şöyle dedi: (Beni ağlatan şey) Bu kabrin sahibinden duyduğum bir söz: "En kötü riya şirktir. Allah'ın en sevdiği kullar müttaki olan; ölüp gittiklerinde yoklukları hissedilmeyen, bir yere geldiklerinde ise tanınmayan gözden uzak kullardır. Onlar, doğru yolun önderleri ve ilmin anahtarıdırlar."
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء
Hadisin sistemdeki kaydı için ayrıca bk. MK17242
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Câmi'u'l-mesânîd ve's-süneni'l-hâdî li-ekvami süne, Hadisler 6599, 7/487
İbn Mâce, el-Müstedrek, İmân 4, 1/11
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 16, /643
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Muaz b. Cebel el-Ensarî (Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs b. Âiz)
2. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
4. İbn Ebu Kahzem Kahzem b. Ebu Kahzem el-Ezdî (Kahzem b. Ebu Kahzem b. Ma'bed)
5. Hilal b. Feyyaz el-Yeşkuri (Hilal b. Feyyaz)
6. Fadl b. Hubâb el-Cumahi (Fadl b. Amr b. Muhammed b. Sahr)
7. Ebu Ahmed Muhammed b. Ahmed el-Gıtrîfî (Muhammed b. Ahmed b. Hüseyin b. Kasım)
Konular:
Tahkik yapılacaklar 1
قال الطبراني: حدثنا علي بن عبد العزيز وأبو خليفة: الفضل بن الحباب. قالا: حدثنا شاذ بن فياض، حدثنا أبو قحذم، عن أبي قلابة، عن ابن عمر، قال:
"مر عمر بمعاذ بن جبل وهو يبكي، فقال: مايبكيك؟ قال: حديث سمعته من صاحب هذا القبر -يعني النبي - صلى الله عليه وسلم -: أن أدنى الرياء شرك وأن أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء الذين إذا غابوا لم يفتقدوا وإذا حضروا لم يعرفوا، أولئك أئمة الهدى ومفتاح العلم"
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء
Hadisin sistemdeki kaydı için ayrıca bk. MK17242
Öneri Formu
Hadis Id, No:
285788, İKCMS009599-2
Hadis:
قال الطبراني: حدثنا علي بن عبد العزيز وأبو خليفة: الفضل بن الحباب. قالا: حدثنا شاذ بن فياض، حدثنا أبو قحذم، عن أبي قلابة، عن ابن عمر، قال:
"مر عمر بمعاذ بن جبل وهو يبكي، فقال: مايبكيك؟ قال: حديث سمعته من صاحب هذا القبر -يعني النبي - صلى الله عليه وسلم -: أن أدنى الرياء شرك وأن أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء الذين إذا غابوا لم يفتقدوا وإذا حضروا لم يعرفوا، أولئك أئمة الهدى ومفتاح العلم"
Tercemesi:
et-Taberânî şöyle demiştir: Bize Ali b. Abdülaziz ve Ebu Halife Fadl b. el-Hubâb, onlara Şâz b. el-Feyyaz, ona Ebu Kahzem, ona Ebû Kilabe, ona da İbn Ömer nakletti:
"Ömer, ağlamakta olan Muaz b. Cebel'in yanına uğradı ve seni ağlatan nedir? diye sordu. Muaz, bu kabrin sahibinden duyduğum bir söz dedi: En kötü riya şirktir. Allah'ın en sevdiği kullar müttaki olan; ölüp gittiklerinde yoklukları hissedilmeyen, bir yere geldiklerinde ise tanınmayan gözden uzak kullardır. Onlar, doğru yolun önderleri ve ilmin anahtarıdırlar."
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أحب العباد إلى الله الأتقياء الأخفياء
Hadisin sistemdeki kaydı için ayrıca bk. MK17242
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Câmi'u'l-mesânîd ve's-süneni'l-hâdî li-ekvami süne, Hadisler 6599, 7/487
İbn Mâce, el-Müstedrek, İmân 4, 1/11
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 16, /643
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Muaz b. Cebel el-Ensarî (Muaz b. Cebel b. Amr b. Evs b. Âiz)
2. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
4. İbn Ebu Kahzem Kahzem b. Ebu Kahzem el-Ezdî (Kahzem b. Ebu Kahzem b. Ma'bed)
5. Hilal b. Feyyaz el-Yeşkuri (Hilal b. Feyyaz)
6. Fadl b. Hubâb el-Cumahi (Fadl b. Amr b. Muhammed b. Sahr)
7. Abdullah b. Muhammed el-Esbehani (Abdullah b. Muhammed b. Cafer b. Hayyan)
Konular:
Şirk, Şirk- Müşrik
Tahkik yapılacaklar 1
Takva, Allah'ı hesaba katmak
حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ الزُّبَيْرِىُّ حَدَّثَنَا زَمْعَةُ بْنُ صَالِحٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَالِمٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
30767, İM003983
Hadis:
حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو أَحْمَدَ الزُّبَيْرِىُّ حَدَّثَنَا زَمْعَةُ بْنُ صَالِحٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ سَالِمٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ » .
Tercemesi:
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Ebu Ahmed ez-Zübeyrî (Muhammed b. Abdullah), ona Zem'a b. Salih, ona ez-Zührî (Muhammed b. Şihab), ona Salim (b. Abdullah), ona da İbn Ömer (Abdullah b. Ömer) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Mümin aynı delikten iki defa sokulmaz (ısırılmaz)."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 13, /642
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Vehb Zem'a b. Salih el-Yemanî (Zem'a b. Salih)
5. Ebu Ahmed Muhammed b. Abdullah ez-Zübeyrî (Muhammed b. Abdullah b. Zübeyr b. Ömer b. Dirhem)
6. Ebu Hasan Osman b. Ebu Şeybe el-Absî (Osman b. Muhammed b. İbrahim)
Konular:
Aldatmak, hile yapmak
Müslüman, vasıfları
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31201, İM004028
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ طَرِيفٍ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى سُفْيَانَ عَنْ أَنَسٍ قَالَ جَاءَ جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ ذَاتَ يَوْمٍ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ جَالِسٌ حَزِينٌ قَدْ خُضِبَ بِالدِّمَاءِ قَدْ ضَرَبَهُ بَعْضُ أَهْلِ مَكَّةَ فَقَالَ مَا لَكَ فَقَالَ « فَعَلَ بِى هَؤُلاَءِ وَفَعَلُوا » . قَالَ أَتُحِبُّ أَنْ أُرِيَكَ آيَةً قَالَ « نَعَمْ أَرِنِى » . فَنَظَرَ إِلَى شَجَرَةٍ مِنْ وَرَاءِ الْوَادِى فَقَالَ ادْعُ تِلْكَ الشَّجَرَةَ . فَدَعَاهَا فَجَاءَتْ تَمْشِى حَتَّى قَامَتْ بَيْنَ يَدَيْهِ قَالَ قُلْ لَهَا فَلْتَرْجِعْ فَقَالَ لَهَا فَرَجَعَتْ حَتَّى عَادَتْ إِلَى مَكَانِهَا فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « حَسْبِى » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Tarif, ona Ebu Muaviye, ona Ebu Süfyan, ona da Hz. Enes (ra) anlatıyor: 'Bir gün Hz. Cibril (as), Rasulullah'ın (sav) yanına geldi. O sırada Rasulullah üzgün vaziyette oturuyordu. Sebebiyse Mekkelilerden biri vurup yaralamıştı, mübarek vücutları kana boyanmıştı. Hz. Cebrail: 'Neyin var (niye üzgünsün)?' diye sordu. Rasulullah (sav):
"Şunlar bana yaptıklarını yaptılar!" dedi. Cibrîl: 'Diler misin sana bir mucize göstereyim?' dedi.
Rasulullah: "Evet bana (bir mucize) gösterin!" buyurdu. Derken Cebrail (as), bulundukları vadinin gerisindeki bir ağacı gösterdi: 'Şu ağacı çağır!' dedi. O da hemen çağırdı. Ağaç yürüyerek geldi, önünde durdu. Cebrail (as): 'Ona söyle de geri gitsin!' dedi. Rasulullah'ın (sav) ağaca:
"Geri dön!" dedi, o da döndü, eski yerine vardı. (Bunu gören Rasulullah (sav),
"üzüntümün zâil olması için) bu bana yeter!" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 23, /650
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Süfyan Talha b. Nafi el-Kuraşi (Talha b. Nafi)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Muaviye Muhammed b. Hâzim el-A'mâ ed-Darîr (Muhammed b. Hazim)
5. Ebu Cafer Muhammed b. Tarif b. Halife (Muhammed b. Tarif b. Halife)
Konular:
Hz. Peygamber, Hüznü ve Sevinci
Hz. Peygamber, mucizeleri
Hz. Peygamber, yaralanması
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31613, İM004100
Hadis:
حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ وَاقِدٍ الْقُرَشِىُّ حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ مَيْسَرَةَ بْنِ حَلْبَسٍ عَنْ أَبِى إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِىِّ عَنْ أَبِى ذَرٍّ الْغِفَارِىِّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَيْسَ الزَّهَادَةُ فِى الدُّنْيَا بِتَحْرِيمِ الْحَلاَلِ وَلاَ فِى إِضَاعَةِ الْمَالِ وَلَكِنِ الزَّهَادَةُ فِى الدُّنْيَا أَنْ لاَ تَكُونَ بِمَا فِى يَدَيْكَ أَوْثَقَ مِنْكَ بِمَا فِى يَدِ اللَّهِ وَأَنْ تَكُونَ فِى ثَوَابِ الْمُصِيبَةِ إِذَا أُصِبْتَ بِهَا أَرْغَبَ مِنْكَ فِيهَا لَوْ أَنَّهَا أُبْقِيَتْ لَكَ » . قَالَ هِشَامٌ كَانَ أَبُو إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِىُّ يَقُولُ مِثْلُ هَذَا الْحَدِيثِ فِى الأَحَادِيثِ كَمِثْلِ الإِبْرِيزِ فِى الذَّهَبِ .
Tercemesi:
Bize Hişam b. Ammar, ona Amr b. Vâkıt el-Kureşi, ona Yunus b. Meysere b. Halbes, ona Ebu İdris el-Havlanî, ona da Ebu Zerr el-Gifârî'den rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu, demiştir:
"Dünyaya rağbet göstermemek, ondan yüz çevirmek ne helâl şeyi haram etmekledir ne de malı zayi etmek (atmak veya yersiz harcamak)ladır. Ve lâkin dünyaya rağbet göstermemek, senin ellerinde bulunan (nimet ve imkanlar)a Allah'ın elinde (yani hazinesinde) olan (nimet ve imkanlar) dan fazla güvenir (umutlanır) olmamandır ve başına bir musibet geldiği zaman sevabından dolayı ona gösterdiğin rağbet (ve rızanın), başına o musibetin faraza gelmemiş olması arzusundan fazla olmasıdır."
Hişam dedi ki: Ebu İdris el Havlan, konuşmasında: Hadisler İçinde bu hadisin durumu altın içinde som altının durumu gibidir, demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 1, /667
Senetler:
()
Konular:
Dünya, mal ve ömür sevgisi / hırsı
Zühd
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32813, İM004056
Hadis:
حَدَّثَنَا حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى عَمْرُو بْنُ الْحَارِثِ وَابْنُ لَهِيعَةَ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى حَبِيبٍ عَنْ سِنَانِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « بَادِرُوا بِالأَعْمَالِ سِتًّا طُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَا وَالدُّخَانَ وَدَابَّةَ الأَرْضِ وَالدَّجَّالَ وَخُوَيْصَّةَ أَحَدِكُمْ وَأَمْرَ الْعَامَّةِ » .
Tercemesi:
Bize Harmele b. Yahya, ona Abdullah b. Vehb, ona Amr b. Haris ve (Abdullah) b. Lehîa, ona Yezid b. Ebu Habib, ona Sinan b. Sa'd, ona da Enes b. Malik, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Şu altı şey gerçekleşmeden yani, güneş batıdan doğmadan, duman ve dabbetü'l-arz çıkmadan, hepinize mahsus ölüm gelmeden ve kamu hizmeti yapmakla görevlendirilmeden önce salih ameller işlemekte acele edin."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 28, /655
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Sa'd b. Sinan el-Kindi (Sa'd b. Sinan)
3. İbn Ebu Habib Yezid b. Kays el-Ezdî (Yezid b. Süveyd)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Lehîa el-Hadramî (Abdullah b. Lehîa b. Ukbe)
5. Amr b. Haris el-Ensarî (Amr b. Haris b. Yakub)
6. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
7. Ebu Hafs Harmele b. Yahya et-Tücibi (Harmele b. Yahya b. Abdullah)
Konular:
Amel, salih amel
Kıyamet, alametleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
275509, İM003986-2
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ وَيَعْقُوبُ بْنُ حُمَيْدِ بْنِ كَاسِبٍ وَسُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ قَالُوا حَدَّثَنَا مَرْوَانُ بْنُ مُعَاوِيَةَ الْفَزَارِىُّ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ كَيْسَانَ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بَدَأَ الإِسْلاَمُ غَرِيبًا وَسَيَعُودُ غَرِيبًا فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ » .
Tercemesi:
Bize Abdurrahman b. İbrahim ve Ya'kub b. Humeyd b. Kasib ve Süveyd b. Said, onlara Mervan b. Muaviye el-Fezârî, ona Yezid b. Keysan, ona Ebu Hazim, ona da Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu, demiştir:
"İslam garib olarak başladı ve başladığı gibi (günün birinde) garib haline dönüşecektir. Ne mutlu o garib (mü'min)lere."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 15, /642
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Hazim Selman Mevla Azze (Selman)
3. Yezid b. Keysan el-Yeşküri (Yezid b. Keysan)
4. Ebu Abdullah Mervan b. Muaviye el-Fezârî (Mervan b. Muaviye b. Haris b. Esma b. Harice)
5. Ebu Said Dühaym el-Kuraşî (Abdurrahman b. İbrahim b. Amr b. Meymun)
Konular:
İslam, İslam garip olarak başlamış ve garip olarak bitecektir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33151, İM004075
Hadis:
حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَمْزَةَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ جُبَيْرِ بْنِ نُفَيْرٍ حَدَّثَنِى أَبِى أَنَّهُ سَمِعَ النَّوَّاسَ بْنَ سَمْعَانَ الْكِلاَبِىَّ يَقُولُ ذَكَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الدَّجَّالَ الْغَدَاةَ فَخَفَضَ فِيهِ وَرَفَعَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ فَلَمَّا رُحْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَرَفَ ذَلِكَ فِينَا فَقَالَ « مَا شَأْنُكُمْ » . فَقُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ذَكَرْتَ الدَّجَّالَ الْغَدَاةَ فَخَفَضْتَ فِيهِ ثُمَّ رَفَعْتَ حَتَّى ظَنَنَّا أَنَّهُ فِى طَائِفَةِ النَّخْلِ . قَالَ « غَيْرُ الدَّجَّالِ أَخْوَفُنِى عَلَيْكُمْ إِنْ يَخْرُجْ وَأَنَا فِيكُمْ فَأَنَا حَجِيجُهُ دُونَكُمْ وَإِنْ يَخْرُجْ وَلَسْتُ فِيكُمْ فَامْرُؤٌ حَجِيجُ نَفْسِهِ وَاللَّهُ خَلِيفَتِى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ إِنَّهُ شَابٌّ قَطَطٌ عَيْنُهُ قَائِمَةٌ كَأَنِّى أُشَبِّهُهُ بِعَبْدِ الْعُزَّى بْنِ قَطَنٍ فَمَنْ رَآهُ مِنْكُمْ فَلْيَقْرَأْ عَلَيْهِ فَوَاتِحَ سُورَةِ الْكَهْفِ إِنَّهُ يَخْرُجُ مِنْ حَلَّةٍ بَيْنَ الشَّامِ وَالْعِرَاقِ فَعَاثَ يَمِينًا وَعَاثَ شِمَالاً يَا عِبَادَ اللَّهِ اثْبُتُوا » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا لُبْثُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « أَرْبَعُونَ يَوْمًا يَوْمٌ كَسَنَةٍ وَيَوْمٌ كَشَهْرٍ وَيَوْمٌ كَجُمُعَةٍ وَسَائِرُ أَيَّامِهِ كَأَيَّامِكُمْ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ فَذَلِكَ الْيَوْمُ الَّذِى كَسَنَةٍ تَكْفِينَا فِيهِ صَلاَةُ يَوْمٍ قَالَ « فَاقْدُرُوا لَهُ قَدْرَهُ » . قَالَ قُلْنَا فَمَا إِسْرَاعُهُ فِى الأَرْضِ قَالَ « كَالْغَيْثِ اسْتَدْبَرَتْهُ الرِّيحُ » . قَالَ « فَيَأْتِى الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَسْتَجِيبُونَ لَهُ وَيُؤْمِنُونَ بِهِ فَيَأْمُرُ السَّمَاءَ أَنْ تُمْطِرَ فَتُمْطِرَ وَيَأْمُرُ الأَرْضَ أَنْ تُنْبِتَ فَتُنْبِتَ وَتَرُوحُ عَلَيْهِمْ سَارِحَتُهُمْ أَطْوَلَ مَا كَانَتْ ذُرًى وَأَسْبَغَهُ ضُرُوعًا وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ ثُمَّ يَأْتِى الْقَوْمَ فَيَدْعُوهُمْ فَيَرُدُّونَ عَلَيْهِ قَوْلَهُ فَيَنْصَرِفُ عَنْهُمْ فَيُصْبِحُونَ مُمْحِلِينَ مَا بِأَيْدِيهِمْ شَىْءٌ ثُمَّ يَمُرُّ بِالْخَرِبَةِ فَيَقُولُ لَهَا أَخْرِجِى كُنُوزَكِ فَيَنْطَلِقُ فَتَتْبَعُهُ كُنُوزُهَا كَيَعَاسِيبِ النَّحْلِ ثُمَّ يَدْعُو رَجُلاً مُمْتَلِئًا شَبَابًا فَيَضْرِبُهُ بِالسَّيْفِ ضَرْبَةً فَيَقْطَعُهُ جِزْلَتَيْنِ رَمْيَةَ الْغَرَضِ ثُمَّ يَدْعُوهُ فَيُقْبِلُ يَتَهَلَّلُ وَجْهُهُ يَضْحَكُ فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ فَيَنْزِلُ عِنْدَ الْمَنَارَةِ الْبَيْضَاءِ شَرْقِىَّ دِمَشْقَ بَيْنَ مَهْرُودَتَيْنِ وَاضِعًا كَفَّيْهِ عَلَى أَجْنِحَةِ مَلَكَيْنِ إِذَا طَأْطَأَ رَأْسَهُ قَطَرَ وَإِذَا رَفَعَهُ يَنْحَدِرُ مِنْهُ جُمَانٌ كَاللُّؤْلُؤِ وَلاَ يَحِلُّ لِكَافِرٍ أَنْ يَجِدَ رِيِحَ نَفَسِهِ إِلاَّ مَاتَ وَنَفَسُهُ يَنْتَهِى حَيْثُ يَنْتَهِى طَرَفُهُ فَيَنْطَلِقُ حَتَّى يُدْرِكَهُ عِنْدَ بَابِ لُدٍّ فَيَقْتُلُهُ ثُمَّ يَأْتِى نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى قَوْمًا قَدْ عَصَمَهُمُ اللَّهُ فَيَمْسَحُ وُجُوهَهُمْ وَيُحَدِّثُهُمْ بِدَرَجَاتِهِمْ فِى الْجَنَّةِ فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ أَوْحَى اللَّهُ إِلَيْهِ يَا عِيسَى إِنِّى قَدْ أَخْرَجْتُ عِبَادًا لِى لاَ يَدَانِ لأَحَدٍ بِقِتَالِهِمْ وَأَحْرِزْ عِبَادِى إِلَى الطُّورِ . وَيَبْعَثُ اللَّهُ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ وَهُمْ كَمَا قَالَ اللَّهُ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ فَيَمُرُّ أَوَائِلُهُمْ عَلَى بُحَيْرَةِ الطَّبَرِيَّةِ فَيَشْرَبُونَ مَا فِيهَا ثُمَّ يَمُرُّ آخِرُهُمْ فَيَقُولُونَ لَقَدْ كَانَ فِى هَذَا مَاءٌ مَرَّةً وَيَحْضُرُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ حَتَّى يَكُونَ رَأْسُ الثَّوْرِ لأَحَدِهِمْ خَيْرًا مِنْ مِائَةِ دِينَارٍ لأَحَدِكُمُ الْيَوْمَ فَيَرْغَبُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ إِلَى اللَّهِ فَيُرْسِلُ اللَّهُ عَلَيْهِمُ النَّغَفَ فِى رِقَابِهِمْ فَيُصْبِحُونَ فَرْسَى كَمَوْتِ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ . وَيَهْبِطُ نَبِىُّ اللَّهِ عِيسَى وَأَصْحَابُهُ فَلاَ يَجِدُونَ مَوْضِعَ شِبْرٍ إِلاَّ قَدْ مَلأَهُ زَهَمُهُمْ وَنَتْنُهُمْ وَدِمَاؤُهُمْ فَيَرْغَبُونَ إِلَى اللَّهِ سُبْحَانَهُ فَيُرْسِلُ عَلَيْهِمْ طَيْرًا كَأَعْنَاقِ الْبُخْتِ فَتَحْمِلُهُمْ فَتَطْرَحُهُمْ حَيْثُ شَاءَ اللَّهُ ثُمَّ يُرْسِلُ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مَطَرًا لاَ يُكِنُّ مِنْهُ بَيْتُ مَدَرٍ وَلاَ وَبَرٍ فَيَغْسِلُهُ حَتَّى يَتْرُكَهُ كَالزَّلَقَةِ ثُمَّ يُقَالُ لِلأَرْضِ أَنْبِتِى ثَمَرَتَكِ وَرُدِّى بَرَكَتَكِ فَيَوْمَئِذٍ تَأْكُلُ الْعِصَابَةُ مِنَ الرُّمَّانَةِ فَتُشْبِعُهُمْ وَيَسْتَظِلُّونَ بِقِحْفِهَا وَيُبَارِكُ اللَّهُ فِى الرِّسْلِ حَتَّى إِنَّ اللِّقْحَةَ مِنَ الإِبِلِ تَكْفِى الْفِئَامَ مِنَ النَّاسِ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْبَقَرِ تَكْفِى الْقَبِيلَةَ وَاللِّقْحَةَ مِنَ الْغَنَمِ تَكْفِى الْفَخْذَ . فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ إِذْ بَعَثَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ رِيحًا طَيِّبَةً فَتَأْخُذُ تَحْتَ آبَاطِهِمْ فَتَقْبِضُ رُوحَ كُلِّ مُسْلِمٍ وَيَبْقَى سَائِرُ النَّاسِ يَتَهَارَجُونَ كَمَا تَتَهَارَجُ الْحُمُرُ فَعَلَيْهِمْ تَقُومُ السَّاعَةُ » .
Tercemesi:
Bize Hişam b. Ammar, ona Yahya b. Hamza, ona Abdurrahman b. Yezid b. Cabir, ona Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfeyr, ona babası ona da Nevvas b. Sem'an el-Kilabi (ra) şöyle demiştir:
Rasulullah (sav) bir sabah Deccal'den söz etti de onun hakkında alçaltma ve yükseltme yaptı, hatta biz onu (Medine-i Münevvere'nin) hurma bahçelerinin kenarında sandık. Sonra akşamleyin Rasulullah'ın (sav) yanına verdiğimiz zaman bizde meydana gelen o telaşı anladı ve:
"Haliniz nedir, (telaşlısınız)?" diye sordu. Biz de: Ya Rasulallah! Sabahleyin Deccal'den söz ettin ve onun hakkında öyle alçaltma ve yükseltme yaptın ki biz onu hurma bahçesinin kenarında sandık, dedik. Bunun üzerine O:
"Deccal'den başkası sizin için beni daha çok endişelendiricidir: Çünkü ben içinizde iken çıkarsa sizin önünüzde onu ben yenerim, defederim ve şayet ben içinizde değilken çıkarsa herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye çalışır. Allah da her müslüman hakkında benim halifemdir (koruyucu ve yardımcıdır). Deccal çok kıvırcık saçlı bir gençtir. Gözü yerinde duruyor (fakat sakattır). Ben onu Abdü'l-Uzza b. Katan'a benzetir gibiyim. Sizden kim onu görürse, aleyhinde Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun (ki fitnesinden emin olsun). O, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağda solda hızla fesat, bozgunculuk çıkaracaktır. Ey Allah'ın kulları (dinde) sebat ediniz," buyurdu. Biz: Ya Rasulallah! Onun yeryüzünde kalma suresi ne kadardır? diye sorduk. O:
"Kırk gündür. Bir gün bir yıl gibi. Bir gün bir ay gibi. Bir gün bir Cuma (yani bir hafta) gibi diğer günleri sizin günleriniz gibidir," buyurdu. Biz: Ya Rasulallah! Peki bir yıl gibi olan günde bize bir günün namazı kafi gelecek (mi)? dedik. O:
"(Hayır!) Her günlük namazlar) için normal bir gün miktarını hesaplayınız," buyurdu. Nevvas demiştir ki: Biz: Deccal'in yeryüzünde sürati ne kadardır? dedik. O:
"Arkasından rüzgâr esen bulut gibidir," buyurdu ve (buyruğuna devamla);
"Deccal bir kavmin yanına vararak onları (kendisini ilah olarak kabul etmeye) davet edecek. Onlar da davetine icabet ederek ona inanacaklar. Bunun üzerine Deccal buluta yağmur yağdırmasını emredecek ve bulut da yağmur yağdıracaktır. Yere bitki vermesini emredecek. Yer de bitki bitirecek ve o kavmin deve sürüsü (ile diğer sağım hayvanları) akşamleyin hörgüçleri alabildiğine uzamış (yani çok semiz), memeleri (sütun bolluğundan) son derece gelişip sarkmış ve böğürleri tamamen dolup şişmiş olarak (meradan) yanılana dönecektir. Deccal daha sonra başka bir kavmin yanına vararak onları da davet edecek. Fakat o kavim onun sözünü reddedecek. O da onların yanından ayrılıp gidecek. Fakat o kavmin başına kitlik felaketi gelecek ve ellerinde (mal olarak) hiçbir şey kalmayacaktır. Sonra Deccal bir harabeye uğrayacak ve ona: Definelerini çıkar, diye seslenip oradan ayrılacak. Harabenin defineleri de bal arılarının arı beyini izledikleri gibi hemen arkasına düşecektir. Sonra Deccal, gayet genç bir adamı (kendisine inanmaya) davet edecek de (genç davetini reddedince Deccal öfkesinden) onu kılıçla vurup ikiye bölecek, her parçayı bir okun ulaşabileceği hedef mesafesine fırlatacak (yani iki parça arasındaki mesafe bir okun atıldığı yer ile varabileceği hedef mesafesi kadar olacak). Sonra o genci çağıracak. Gene dirilip parlak yüzlü ve gülerek ona yönelecek (yani onunla alay ederek: Senin sapıklığın hakkında su anda daha bilinçliyim, demek isteyecektir ve Deccal bir daha o gence dokunamayacaktır). Deccal ile halk bu halde iken aniden Allah İsa'yı (as) gönderecektir. İsa (as), Dimeşk'ın doğusundaki beyaz minare yanına boyalı bir takım elbise içinde, ellerini iki meleğin kanatları üzerine koymuş olarak inecektir. Başını önüne eğdiği zaman başı (ter) damlatır ve başını havaya kaldırdığı zaman iri inciler gibi (yapılan) gümüş taneciklerine benzeyen berrak ter tanecikleri) başından aşağıya doğru yuvarlanacaktır. Onun nefesinin kokusunu duyan hiçbir kafirin ölmemesi mümkün değildir. Onun nefesi de gözünün görebildiği mesafeye ulaşacaktır. İsa (as) gidip Deccal'a nihayet LOd kapul yanımda yetişecek ve onu öldürecektir. Sonra Allah'ın peygamberi İsa (as), Allah'ın (Deccal'den) korumuş olduğu bir kavmin yanına varacak ve yüzlerini mesh edecek (yani elini teberruken yüzlerine sürecek veya onları korku ve sıkıntıdan kurtaracak) ve onlara cennetteki derecelerini anlatacaktır. Onlar bu halde iken aniden Allah, İsa'ya: Ya İsa! Ben öyle birtakım kullarımı çıkardım ki onlarla savaşmaya hiçbir kimsenin gücü yetmez. Sen de kullarımı Tur'a götürüp orada toplu halde onları koru, diye vahiy indirecek ve Allah, Ye'cuc ve Me'cuc'u gönderecektir. Bunlar Allah'ın buyurduğu gibi her tepeden hızla sızacaklardır. Bu suretle öncüleri Taberiyye golüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler (suyu tüketecekler). Sonra geride olanları (O gole) uğrayacaklar ve: Bu gölde muhakkak bir kere su vardı, diyecekler. Allah'ın peygamberi İsa ve arkadaşları da (Tur dağında) mahsur kalacaklar. Hatta onlardan birine bir öküz kellesi sizden birinize bugünkü yüz altından daha makbul olacaktır. Sonra Allah'ın peygamberi İsa (as) ve arkadaşları Allah'a niyaz edecekler. Allah da Ye'cuc ve Me'cuc üzerine boyunlarına musallat olacak deve kurdu gönderecek. Ve böylece Ye'cuc ve Me'cuc bir kişinin ölmesi gibi bir arada binilmiş olacaklar. Allah'ın nebisi İsa ve arkadaşları da (Tur dağından) inecekler de yeryüzünde onların laşe pifr kokusu ve kanlan ile dolmadık bir karışlık yer bulamayacaklar. Bunun üzerine İsa (as) ve arkadaşları (yer yüzünün bunlardan temizlenmesi için) Allah Subhanehu'ya niyaz edecekler. Allah da boyunları buht (cinsi) develerinin boyunlarına benzeyen birtakım kuşları laşeler üzerine gönderecek ve kuşlar laşeleri taşıyarak Allah'ın dilediği yere atacaklar. Sonra Allah onlara öyle bir yağmur gönderecek ki ne bir kerpiç bina ne de bir çadır (hiçbir şeyi) o yağmurdan saklayamayacak (koruyamayacak), yağmur böylece her tarafı yıkayıp ayna gibi parlatacak. Sonra yere: Ürününü bitir, bereketini de geri getir, denilecektir. İşte o gün cemaat nardan yiyecekler. O nar (tanesi) onları doyuracak ve onlar onun kabuğu altında gölgeleneceklerdir. Allah süte de öyle bereket verecek ki yeni doğum yapmış deve kalabalık cemaate yetecek, yeni doğum yapmış inek bir kabileye yetecek ve yeni doğurmuş koyun- keçi akrabalardan oluşan cemaate yetecektir. Sonra onlar bu halde iken Allah onlara güzel bir rüzgâr gönderecek, o rüzgâr onları koltuk altlarından yakalayarak, müslüman olan herkesin ruhunu alacaktır. Diğer insanlar eşeklerin alenen çiftleştiği gibi herkesin gözü önünde cinsel ilişkilerde bulunup duracaklar. İşte kıyamet bunların başına kopacaktır," buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 33, /659
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Kıyamet, alametleri, Deccal
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33153, İM004077
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ الْمُحَارِبِىُّ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ رَافِعٍ أَبِى رَافِعٍ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ الشَّيْبَانِىِّ يَحْيَى بْنِ أَبِى عَمْرٍو عَنْ أَبِى أُمَامَةَ الْبَاهِلِىِّ قَالَ خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَكَانَ أَكْثَرُ خُطْبَتِهِ حَدِيثًا حَدَّثَنَاهُ عَنِ الدَّجَّالِ وَحَذَّرَنَاهُ فَكَانَ مِنْ قَوْلِهِ أَنْ قَالَ « إِنَّهُ لَمْ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِى الأَرْضِ مُنْذُ ذَرَأَ اللَّهُ ذُرِّيَّةَ آدَمَ أَعْظَمَ مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ وَإِنَّ اللَّهَ لَمْ يَبْعَثْ نَبِيًّا إِلاَّ حَذَّرَ أُمَّتَهُ الدَّجَّالَ وَأَنَا آخِرُ الأَنْبِيَاءِ وَأَنْتُمْ آخِرُ الأُمَمِ وَهُوَ خَارِجٌ فِيكُمْ لاَ مَحَالَةَ وَإِنْ يَخْرُجْ وَأَنَا بَيْنَ ظَهْرَانَيْكُمْ فَأَنَا حَجِيجٌ لِكُلِّ مُسْلِمٍ وَإِنْ يَخْرُجْ مِنْ بَعْدِى فَكُلُّ امْرِئٍ حَجِيجُ نَفْسِهِ وَاللَّهُ خَلِيفَتِى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ وَإِنَّهُ يَخْرُجُ مِنْ خَلَّةٍ بَيْنَ الشَّامِ وَالْعِرَاقِ فَيَعِيثُ يَمِينًا وَيَعِيثُ شِمَالاً . يَا عِبَادَ اللَّهِ أَيُّهَا النَّاسُ فَاثْبُتُوا فَإِنِّى سَأَصِفُهُ لَكُمْ صِفَةً لَمْ يَصِفْهَا إِيَّاهُ نَبِىٌّ قَبْلِى إِنَّهُ يَبْدَأُ فَيَقُولُ أَنَا نَبِىٌّ وَلاَ نَبِىَّ بَعْدِى ثُمَّ يُثَنِّى فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ . وَلاَ تَرَوْنَ رَبَّكُمْ حَتَّى تَمُوتُوا وَإِنَّهُ أَعْوَرُ وَإِنَّ رَبَّكُمْ لَيْسَ بِأَعْوَرَ وَإِنَّهُ مَكْتُوبٌ بَيْنَ عَيْنَيْهِ كَافِرٌ يَقْرَؤُهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ كَاتِبٍ أَوْ غَيْرِ كَاتِبٍ وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنَّ مَعَهُ جَنَّةً وَنَارًا فَنَارُهُ جَنَّةٌ وَجَنَّتُهُ نَارٌ فَمَنِ ابْتُلِىَ بِنَارِهِ فَلْيَسْتَغِثْ بِاللَّهِ وَلْيَقْرَأْ فَوَاتِحَ الْكَهْفِ فَتَكُونَ عَلَيْهِ بَرْدًا وَسَلاَمًا كَمَا كَانَتِ النَّارُ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنْ يَقُولَ لأَعْرَابِىٍّ أَرَأَيْتَ إِنْ بَعَثْتُ لَكَ أَبَاكَ وَأُمَّكَ أَتَشْهَدُ أَنِّى رَبُّكَ فَيَقُولُ نَعَمْ . فَيَتَمَثَّلُ لَهُ شَيْطَانَانِ فِى صُورَةِ أَبِيهِ وَأُمِّهِ فَيَقُولاَنِ يَا بُنَىَّ اتَّبِعْهُ فَإِنَّهُ رَبُّكَ . وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنْ يُسَلَّطَ عَلَى نَفْسٍ وَاحِدَةٍ فَيَقْتُلَهَا وَيَنْشُرَهَا بِالْمِنْشَارِ حَتَّى يُلْقَى شِقَّتَيْنِ ثُمَّ يَقُولُ انْظُرُوا إِلَى عَبْدِى هَذَا فَإِنِّى أَبْعَثُهُ الآنَ ثُمَّ يَزْعُمُ أَنَّ لَهُ رَبًّا غَيْرِى . فَيَبْعَثُهُ اللَّهُ وَيَقُولُ لَهُ الْخَبِيثُ مَنْ رَبُّكَ فَيَقُولُ رَبِّىَ اللَّهُ وَأَنْتَ عَدُوُّ اللَّهِ أَنْتَ الدَّجَّالُ وَاللَّهِ مَا كُنْتُ بَعْدُ أَشَدَّ بَصِيرَةً بِكَ مِنِّى الْيَوْمَ » . قَالَ أَبُو الْحَسَنِ الطَّنَافِسِىُّ فَحَدَّثَنَا الْمُحَارِبِىُّ حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ الْوَلِيدِ الْوَصَّافِىُّ عَنْ عَطِيَّةَ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « ذَلِكَ الرَّجُلُ أَرْفَعُ أُمَّتِى دَرَجَةً فِى الْجَنَّةِ » . قَالَ قَالَ أَبُو سَعِيدٍ وَاللَّهِ مَا كُنَّا نُرَى ذَلِكَ الرَّجُلَ إِلاَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ حَتَّى مَضَى لِسَبِيلِهِ . قَالَ الْمُحَارِبِىُّ ثُمَّ رَجَعْنَا إِلَى حَدِيثِ أَبِى رَافِعٍ قَالَ « وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنْ يَأْمُرَ السَّمَاءَ أَنْ تُمْطِرَ فَتُمْطِرَ وَيَأْمُرَ الأَرْضَ أَنْ تُنْبِتَ فَتُنْبِتَ وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنْ يَمُرَّ بِالْحَىِّ فَيُكَذِّبُونَهُ فَلاَ تَبْقَى لَهُمْ سَائِمَةٌ إِلاَّ هَلَكَتْ وَإِنَّ مِنْ فِتْنَتِهِ أَنْ يَمُرَّ بِالْحَىِّ فَيُصَدِّقُونَهُ فَيَأْمُرَ السَّمَاءَ أَنْ تُمْطِرَ فَتُمْطِرَ وَيَأْمُرَ الأَرْضَ أَنْ تُنْبِتَ فَتُنْبِتَ حَتَّى تَرُوحَ مَوَاشِيهِمْ مِنْ يَوْمِهِمْ ذَلِكَ أَسْمَنَ مَا كَانَتْ وَأَعْظَمَهُ وَأَمَدَّهُ خَوَاصِرَ وَأَدَرَّهُ ضُرُوعًا وَإِنَّهُ لاَ يَبْقَى شَىْءٌ مِنَ الأَرْضِ إِلاَّ وَطِئَهُ وَظَهَرَ عَلَيْهِ إِلاَّ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةَ لاَ يَأْتِيهِمَا مِنْ نَقْبٍ مِنْ نِقَابِهِمَا إِلاَّ لَقِيَتْهُ الْمَلاَئِكَةُ بِالسُّيُوفِ صَلْتَةً حَتَّى يَنْزِلَ عِنْدَ الظُّرَيْبِ الأَحْمَرِ عِنْدَ مُنْقَطَعِ السَّبَخَةِ فَتَرْجُفُ الْمَدِينَةُ بِأَهْلِهَا ثَلاَثَ رَجَفَاتٍ فَلاَ يَبْقَى مُنَافِقٌ وَلاَ مُنَافِقَةٌ إِلاَّ خَرَجَ إِلَيْهِ فَتَنْفِى الْخَبَثَ مِنْهَا كَمَا يَنْفِى الْكِيرُ خَبَثَ الْحَدِيدِ وَيُدْعَى ذَلِكَ الْيَوْمُ يَوْمَ الْخَلاَصِ » . فَقَالَتْ أُمُّ شَرِيكٍ بِنْتُ أَبِى الْعُكَرِ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَأَيْنَ الْعَرَبُ يَوْمَئِذٍ قَالَ « هُمْ يَوْمَئِذٍ قَلِيلٌ وَجُلُّهُمْ بِبَيْتِ الْمَقْدِسِ وَإِمَامُهُمْ رَجُلٌ صَالِحٌ فَبَيْنَمَا إِمَامُهُمْ قَدْ تَقَدَّمَ يُصَلِّى بِهِمُ الصُّبْحَ إِذْ نَزَلَ عَلَيْهِمْ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ الصُّبْحَ فَرَجَعَ ذَلِكَ الإِمَامُ يَنْكُصُ يَمْشِى الْقَهْقَرَى لِيَتَقَدَّمَ عِيسَى يُصَلِّى بِالنَّاسِ فَيَضَعُ عِيسَى يَدَهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ ثُمَّ يَقُولُ لَهُ تَقَدَّمْ فَصَلِّ فَإِنَّهَا لَكَ أُقِيمَتْ . فَيُصَلِّى بِهِمْ إِمَامُهُمْ فَإِذَا انْصَرَفَ قَالَ عِيسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ افْتَحُوا الْبَابَ . فَيُفْتَحُ وَوَرَاءَهُ الدَّجَّالُ مَعَهُ سَبْعُونَ أَلْفِ يَهُودِىٍّ كُلُّهُمْ ذُو سَيْفٍ مُحَلًّى وَسَاجٍ فَإِذَا نَظَرَ إِلَيْهِ الدَّجَّالُ ذَابَ كَمَا يَذُوبُ الْمِلْحُ فِى الْمَاءِ وَيَنْطَلِقُ هَارِبًا وَيَقُولُ عِيسَى عَلَيْهِ السَّلاَمُ إِنَّ لِى فِيكَ ضَرْبَةً لَنْ تَسْبِقَنِى بِهَا . فَيُدْرِكُهُ عِنْدَ بَابِ اللُّدِّ الشَّرْقِىِّ فَيَقْتُلُهُ فَيَهْزِمُ اللَّهُ الْيَهُودَ فَلاَ يَبْقَى شَىْءٌ مِمَّا خَلَقَ اللَّهُ يَتَوَارَى بِهِ يَهُودِىٌّ إِلاَّ أَنْطَقَ اللَّهُ ذَلِكَ الشَّىْءَ لاَ حَجَرَ وَلاَ شَجَرَ وَلاَ حَائِطَ وَلاَ دَابَّةَ - إِلاَّ الْغَرْقَدَةَ فَإِنَّهَا مِنْ شَجَرِهِمْ لاَ تَنْطِقُ - إِلاَّ قَالَ يَا عَبْدَ اللَّهِ الْمُسْلِمَ هَذَا يَهُودِىٌّ فَتَعَالَ اقْتُلْهُ » . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « وَإِنَّ أَيَّامَهُ أَرْبَعُونَ سَنَةً السَّنَةُ كَنِصْفِ السَّنَةِ وَالسَّنَةُ كَالشَّهْرِ وَالشَّهْرُ كَالْجُمُعَةِ وَآخِرُ أَيَّامِهِ كَالشَّرَرَةِ يُصْبِحُ أَحَدُكُمْ عَلَى بَابِ الْمَدِينَةِ فَلاَ يَبْلُغُ بَابَهَا الآخَرَ حَتَّى يُمْسِىَ » . فَقِيلَ لَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ نُصَلِّى فِى تِلْكَ الأَيَّامِ الْقِصَارِ قَالَ « تَقْدُرُونَ فِيهَا الصَّلاَةَ كَمَا تَقْدُرُونَهَا فِى هَذِهِ الأَيَّامِ الطِّوَالِ ثُمَّ صَلُّوا » . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « فَيَكُونُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ فِى أُمَّتِى حَكَمًا عَدْلاً وَإِمَامًا مُقْسِطًا يَدُقُّ الصَّلِيبَ وَيَذْبَحُ الْخِنْزِيرَ وَيَضَعُ الْجِزْيَةَ وَيَتْرُكُ الصَّدَقَةَ فَلاَ يُسْعَى عَلَى شَاةٍ وَلاَ بَعِيرٍ وَتُرْفَعُ الشَّحْنَاءُ وَالتَّبَاغُضُ وَتُنْزَعُ حُمَةُ كُلِّ ذَاتِ حُمَةٍ حَتَّى يُدْخِلَ الْوَلِيدُ يَدَهُ فِى فِى الْحَيَّةِ فَلاَ تَضُرَّهُ وَتُفِرُّ الْوَلِيدَةُ الأَسَدَ فَلاَ يَضُرُّهَا وَيَكُونُ الذِّئْبُ فِى الْغَنَمِ كَأَنَّهُ كَلْبُهَا وَتُمْلأُ الأَرْضُ مِنَ السِّلْمِ كَمَا يُمْلأُ الإِنَاءُ مِنَ الْمَاءِ وَتَكُونُ الْكَلِمَةُ وَاحِدَةً فَلاَ يُعْبَدُ إِلاَّ اللَّهُ وَتَضَعُ الْحَرْبُ أَوْزَارَهَا وَتُسْلَبُ قُرَيْشٌ مُلْكَهَا وَتَكُونُ الأَرْضُ كَفَاثُورِ الْفِضَّةِ تُنْبِتُ نَبَاتَهَا بِعَهْدِ آدَمَ حَتَّى يَجْتَمِعَ النَّفَرُ عَلَى الْقِطْفِ مِنَ الْعِنَبِ فَيُشْبِعَهُمْ وَيَجْتَمِعَ النَّفَرُ عَلَى الرُّمَّانَةِ فَتُشْبِعَهُمْ وَيَكُونَ الثَّوْرُ بِكَذَا وَكَذَا مِنَ الْمَالِ وَتَكُونَ الْفَرَسُ بِالدُّرَيْهِمَاتِ » . قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا يُرْخِصُ الْفَرَسَ قَالَ « لاَ تُرْكَبُ لِحَرْبٍ أَبَدًا » . قِيلَ لَهُ فَمَا يُغْلِى الثَّوْرَ قَالَ « تُحْرَثُ الأَرْضُ كُلُّهَا وَإِنَّ قَبْلَ خُرُوجِ الدَّجَّالِ ثَلاَثَ سَنَوَاتٍ شِدَادٍ يُصِيبُ النَّاسَ فِيهَا جُوعٌ شَدِيدٌ يَأْمُرُ اللَّهُ السَّمَاءَ فِى السَّنَةِ الأُولَى أَنْ تَحْبِسَ ثُلُثَ مَطَرِهَا وَيَأْمُرُ الأَرْضَ فَتَحْبِسُ ثُلُثَ نَبَاتِهَا ثُمَّ يَأْمُرُ السَّمَاءَ فِى السَّنَةِ الثَّانِيَةِ فَتَحْبِسُ ثُلُثَىْ مَطَرِهَا وَيَأْمُرُ الأَرْضَ فَتَحْبِسُ ثُلُثَىْ نَبَاتِهَا ثُمَّ يَأْمُرُ اللَّهُ السَّمَاءَ فِى السَّنَةِ الثَّالِثَةِ فَتَحْبِسُ مَطَرَهَا كُلَّهُ فَلاَ تَقْطُرُ قَطْرَةٌ وَيَأْمُرُ الأَرْضَ فَتَحْبِسُ نَبَاتَهَا كُلَّهُ فَلاَ تُنْبِتُ خَضْرَاءَ فَلاَ تَبْقَى ذَاتُ ظِلْفٍ إِلاَّ هَلَكَتْ إِلاَّ مَا شَاءَ اللَّهُ » . قِيلَ فَمَا يُعِيشُ النَّاسَ فِى ذَلِكَ الزَّمَانِ قَالَ « التَّهْلِيلُ وَالتَّكْبِيرُ وَالتَّسْبِيحُ وَالتَّحْمِيدُ وَيُجْرَى ذَلِكَ عَلَيْهِمْ مَجْرَى الطَّعَامِ » . قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ سَمِعْتُ أَبَا الْحَسَنِ الطَّنَافِسِىَّ يَقُولُ سَمِعْتُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ الْمُحَارِبِىَّ يَقُولُ يَنْبَغِى أَنْ يُدْفَعَ هَذَا الْحَدِيثُ إِلَى الْمُؤَدِّبِ حَتَّى يُعَلِّمَهُ الصِّبْيَانَ فِى الْكُتَّابِ .
Tercemesi:
Bize Ali b. Muhammed, ona Abdurrahman el-Muhâribi, ona İsmail b. Rafi', ona Ebu Zürâ eş-Şeybanî Yahya b. Ebu Amr, ona da Ebu Ümame el-Bahili (ra) Rasulullah (sav) bir kere bize konuşma yaptı. Konuşmasının çoğu bize Deccal'i anlatan ve sakındıran buyruk teşkil etti. Buyruğunun bir;
"Allah'ın Adem'in (as) zürriyetini yarattığından beri yeryüzünde Deccal'in fitnesinden daha büyük bir fitne verilmedi ve Allah'ın gönderdiği her peygamber ümmetini behemehal Deccal'in fitnesinden sakındırdı. Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Siz de ümmetlerin sonuncususunuz ve o (Deccal) çare yok siz (in döneminiz)de çıkacaktır. Eğer ben aramızda iken çıkarsa her Müslüman için onu ben yenip defederim. Şayet benden sonra çıkarsa herkes kendi nefsini savunarak onu yenmeye çalışır. Allah da her Müslüman hakkında benim halifemdir (koruyucu ve yardımcıdır). Şüphesiz o, Şam ile Irak arasında bir yoldan çıkacak ve sağa sola fesat (bozgunculuk) saçacaktır. Ey Allah'ın kulları! Artık (dinde) sebat ediniz. Şimdi ben onu size öyle vasıflandıracağım (tanıtacağım)ki. Hiçbir peygamber onu o biçimde vasıflandırmamış (tanıtmamış)tır! O (habis) önce: Ben bir peygamberim, diyecektir. Halbuki benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: Ben Rabbinizim, diyecektir. Halbuki siz ölünceye kadar Rabbinizi göremezsiniz ve o (habis) a'ver (yani gözü sakat)dir. Halbuki Rabbiniz a'ver değildir. Deccal'in iki gözü arasında "Kafir" yazılıdır. Onu yazarlığı olan veya yazarlığı olmayan her mü'min okur. Şüphesiz, beraberinde bir cennet ve bir cehennemin bulunması da onun fitnesindendir. Ahalisini emredecek, yer de bu emir üzerine bitki bitirecektir. Nihayet o kavmin küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar o gün her zamandan fazla semiz, muazzam, böğürleri en şişkin ve memeleri sütle en dolgun olarak akşamleyin meradan dönecektir. Mekke ve Medine hariç, yer yüzünde Deccal'in ayak basmadığı ve hükümran olmadığı hiçbir yer kalmayacaktır. O, Mekke'ye ve Medine'ye yollarının hangisinden varmak istediğinde mutlaka melekler çıplak kılıçlarla karşısına çıkacak (geri çevirecekler) dir. Nihayet o, zurayb-i ahmer (kırmızı dağcık) yanına, bitek olmayan tuzlu, çorak arazinin bitim noktasının yanına inecektir, Sonra Medine şehri sakinleriyle beraber iki defa sallanacak, bunun üzerine (Medine'de bulunan) münafık erkek ve kadınlardan hiç kimse kalmayıp hepsi onun yanına gidecekler ve böylece demirci koruğunun demirin kirini, pasını giderip attığı gibi Medine de pisliği (yani habis insanları) dişina atacak ve o güne kurtuluş günü denecektir." Bunun üzerine Ümmü Şerik bt. Ebu'l-Aker: Ya Rasulallah! Peki o gün Araplar nerde olacak? diye sordu. O;
"Arablar o gün azdır ve büyük çoğunluğu Beytu'l-Makdis (Kudüs'te bulunacaktır. tmamlan da salih bir adam (olacak) tar. İmamları (Mescid-i Aksa'da) öne geçip onlara sabah namaz kıldıracağı sırada sabahleyin onların üzerine İsa b. Meryem (as) inecektir. Bunun üzerine İsa'nın (as) öne geçip cemaate namaz kıldırması için imam geri geri yürümeye başlayacak. Fakat İsa (as) elini onun omuzlan arasına koyarak: Öne geç de namaz kıldır. Çünkü kamet senin için getirildi, diyecektir. Bunun üzerine imamları onlara namaz kıldıracak, sonra imam namazı bitirince İsa (as): Kapıyı açınız, diyecek ve kapı açılacaktır. Kapının önünde Deccal, beraberinde yetmiş§ bin yahudi olduğu halde bulunacaktır. Hepsi süslü kılıç kuşanmış, yeşil salh olacaktır. Deccal, İsa'ya (as) bakınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır. İsa (as) da (ona): Sana öyle bir darbem vardır ki sen ondan kurtulamayacaksın, diyecek ye Lüdd'ün doğu kapısı yanında yetişip onu öldürecektir. Allah yahudileri de hezimete uğratacaktır. Artık Allah'ın yarattığı yaratıklardan arkasında bir yahudinin saklanıp da Allah'ın konuşturmayacağı bir şey kalmayacaktır. 'Ey Allah'ın müslüman kulu! İşte bu, bir yahudidir. Gel de onu oldur' demeyen ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir duvar ne de bir hayvan olacaktır (Yalnız garkada ağacı bu hükmün dışındadır. Çünkü bu ağaç onların ağaçlarındandır, konuşmayacaktır.). Rasulullah (sav) (konuşmasına devamla) buyurdu ki: Ve Deccal'in günleri (devri) kırk yeldir. Bir yılı dünyanın yıl gibi ve bir yılı ay gibidir. Ayı da bir hafta gibidir ve kalan günleri kıvılcım gibi (hızlı gidicidir. Biriniz (o günlerde) sabahleyin Medine'nin kapısı yanında olur da Medine'nin diğer kapısına akşama kadar varamaz." Bunun üzerine O'na: Ya Rasulallah! O kısa günlerde nasıl namaz kılacağız? diye soruldu. O;
"Siz namazı su uzun günlerde nasıl takdir (hesap) ettiğiniz gibi o kısa günlerde de öylece takdir edersiniz. Sonra namaz kılınız," buyurdu. Rasulullah (sav) (konuşmasına devamla) buyurdu ki:
"İsa bin Meryem (as) benim ümmetim içinde (Muhammedi, adaletli bir hâkim ve (yönetimde) adil bir imam olacak, haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir. (Zimmilerden) Cizyeyi kaldıracak ve zekâtı terk edecektir. Artık ne koyun, keçi, sığır sürüsü ne de deve sürüsü üzerine zekât memuru tahsis edilmeyecektir. Düşmanlık ve kin de kaldırılacaktır. Zehirli olan her hayvanın zehri de sokulup alınacaktır. Hatta küçük oğlan çocuğu, elini yılanın ağzına sokacak da yılan ona zarar vermeyecektir. Küçük kız çocuğu da aslanı kaçmaya zorlayacak da aslan ona zarar vermeyecektir. Kurt, koyun-keçi sürüsü içinde sürünün köpeği gibi olacaktır. Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah'tan başkasına tapılmayacaktır. Savaş da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bırakacak. Kureys (kabilesin)den hükümdarlığı alınacaktır. Yer yüzü gümüş sofrası gibi olup Adem'in (as) ahdi ile bitkisini bitirecektir. Hatta bir üzüm salkım üzerinde bir nefer (sayısı üçten ona kadar olan insan topluluğu) toplamda o salkım hepsini doyuracak ve bir nar üzerinde bir nefer toplanır da o nar hepsini doyuracaktır. Okuz su kadar (üstün değerdeki) mala tekabül edecek, at da birkaç (önemsiz) dirhemciğe tekabül edecektir." Sahabeler: Ya Rasulallah! Atu ucuzlatan nedir? diye sordular. O:
"Savaş için ata ebedi olarak (yani hiç) binilmeyecektir (çünkü hiç savaş olmayacaktır)," buyurdu. O'na:
Öküzün fiyatını (bu kadar) pahalılaştıran nedir? diye soruldu. O;
"Toprağın tamamı sürülecektir. Deccal'in çıkmasından evvel (kıtlığı) şiddetli üç yıl bulunur, o yıllarda insanların başına büyük bir açlık (felaketi) gelecektir. Allah birinci yıl buluta, yağmurunun üçte birini tutmasını emredecek ve yere bitkisinin üçte birini tutmasını (vermemesini) emredecektir. Sonra Allah ikinci yıl buluta emredecek, bulut da yağmurunun üçte ikisini hapsedecektir ve Allah yere emredecek, yer de bitkisinin üçte ikisini hapsedecektir. Sonra Allah üçüncü yıl buluta emredecek, bulut da yağmurunun tamamını hapsedecektir. Artık bir damla yağmur yağmayacaktır. Allah yere de emredecek ve yer bitkisinin tamamını hapsedecektir. Artık yer yeşillik diye hiçbir şey bitirmeyecektir. Artık çift tırnaklı (geviş getiren) hiçbir hayvan kalmayıp hepsi helak olacak, Allah'ın (yasamasını) dilediği hayvan hariç," buyurdu. (Ona):
"O zamanda insanları yaşatan (azık) nedir? diye soruldu. O:
"Tehlil (yani "La ilahe illallah"), tekbir (yani "Allahu ekber"), tesbih (yani "Sübhanallah") ve tahmid (yani "el-Hamdu lillah"). Bu zikirler, insanlara yemek yerine geçirilecektir," buyurdu.
(Müellifimiz) Ebu Abdullah dedi ki: Ebu'l-Hasan et-Tanafisi'den işittim dedi ki: Ben Abdurrahman el-Muharibi'den şunu işittim: Bu hadis, okullarda çocuklara öğretmesi için öğretmene verilmelidir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Fiten 33, /660
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Kıyamet, alametleri, Deccal