10631 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed, ona Ebu Muaviye, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) "O müminler, savaşta bunca yara aldıktan sonra bile, Allah ve Rasulü’nün tekrar savaşa dönme çağrısına uymuşlardı. İşte böyle güzel davranışta bulunanlarla, Allah’a ve Rasulü’ne karşı gelmekten sakınanları ahirette büyük mükâfatlar beklemektedir" (Âlu İmrân, 172) ayeti hakkında şöyle demiştir: Ey kız kardeşimin oğlu, baban Zübeyir ile Ebu Bekir, bu ayette bildirilen bahtiyar müminlerdendir. Uhud günü Rasulullah'ın (sav) başına gelen musibetten (Müslümanların yenilgiye uğrayıp şehit edilmelerinden sonra) müşrikler geri dönüp gittikleri zaman Rasulullah (sav), onların tekrar dönüp Medine üzerine yürümelerinden endişe ederek "Düşmanların peşinden kim gidip onları takibe eder?" buyurdu. Bunun üzerine içlerinde Ebu Bekir ile Zübeyir'inde bulunduğu yetmiş kişi bu göreve talip oldu.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm b. Yusuf, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Amr b. Ebu Sufyân es-Sakafî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav) on kişilik bir keşif birliği hazırlayıp başına Asım b. Ömer b. Hattâb'ın dedesi olan Asım b. Sabit'i kumandan yaparak gönderdi. Bunlar hareket ettiler. Birlik yola çıkıp Usfân ile Mekke arasında bir yere geldiklerinde, bunların gelişi Huzeyl kabilesinin bir kolu olan Lıhyân oğulları obasına haber verildi. Kabile halkı yüze yakın okçu ile bunları yakalamak için peşlerine takılıp iz sürdüler ve keşif birliğinin konaklamış olduğu menzile geldiler. Orada, keşif birliğinin Medine'den azık olarak yanlarına almış oldukları hurma çekirdeklerini buldular. Bunun üzerine “İşte bunlar Yesrib hurmasıdır” diyerek tekrar birliğin izleri ardına düşüp sonunda onlara ulaştılar. Asım ve arkadaşları yolun sonuna geldiklerinde yüksek bir tepeye sığındılar. Takip eden Lıhyân oğulları da gelip onları kuşattılar ve “size söz ve garanti veriyoruz, eğer inip gelirseniz hiçbir kimseyi öldürmeyeceğiz” dediler. Asım “ben bir kâfirin korumasında aşağı inmem” dedikten sonra “Allah'ım, Peygamber'ine bizden haber ver” diye dua etti. Asım ve arkadaşları müşriklerle çarpıştılar. Nihayet müşrikler Asım ile birlikte yedi kişiyi oklayıp öldürdüler. Geriye Hubeyb, Zeyd ve diğer bir kimse kaldı. Müşrikler onlara da söz ve garanti verdiler. Onların söz ve garanti vermeleri üzerine bu üç kişi aşağı inip müşriklerin yanına geldiler. Müşrikler onları yakalayınca, yaylarının kirişlerini çözerek onları bağladılar. Bunun üzerine üçüncü kişi “işte bu ilk zulümdür” diyerek onlarla gitmeyi kabul etmeyip direndi. Müşrikler de onu yanlarında götürmek için sürükleyip çekmeye çabaladılar. Olmayınca onu da öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd'i de götürüp Mekke'de sattılar. Hubeyb'i Hâris b. Nevfel oğulları satın aldı. Hubeyb, Bedir günü Hâris b. Âmir'i öldürmüştü. Hubeyb, Hâris oğullarının yanında (haram aylar geçinceye kadar) esir olarak kaldı. Onu öldürmeye karar verip ittifak ettiklerinde, Hubeyb etek ve koltuk altı kıllarını temizlemek için Hâris kızlarının birinden bir ustura istedi. Kadın da ona usturayı verdi. Kadın der ki: Bu arada ben farkında değilken benim çocuğum yürüyüp Hubeyb'in yanına varmış. Hubeyb de çocuğu dizi üzerine koymuştu. Ben çocuğumu bu vaziyette görünce Hubeyb onu ustura ile kesecek diye çok korktum. Hubeyb, elinde ustura olduğu halde benim bu korkumu anladı ve “çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşallah ben bu işi yapacak değilim” dedi. Kadın der ki: “Ben asla Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün ben onu, demirle bağlı olduğu hâlde, elinde bir üzüm salkımından yerken gördüm. Halbuki o zaman Mekke'de bu meyve hiç yoktu. Bu ancak Allah'ın Hubeyb'e ihsan ettiği bir rızktır.” Nihayet Hubeyb'i Hıll'de öldürmek için Harem'den çıkardıklarında Hubeyb onlara “beni serbest bırakın da iki rekât namaz kılayım” dedi. Sonra namazdan bitirip onların yanına vardı ve “eğer ölümden korktuğumu düşünmeyecek olsaydınız namazı uzatırdım” dedi. Böylece Hubeyb, öldürülme sırasında iki rekât namaz kılmayı adet haline getiren ilk kimse olmuştur. Bundan sonra Hubeyb “Allah'ım, onların hepsini sayıp hesaplarını gör” diye beddua edip ardından şu beyitleri söyledi: Ben müslümân olarak öldürülürken buna aldırmam, Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir. Bu ölüm Allah'ın Zâtı uğrunadır. Eğer O isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine de bereketler ihsan eder. Sonra Ukbe b. Hâris kalkıp onu öldürdü. Bu arada Kureyş, öldürüldüğüne kanıt olmak üzere Asım'ın cesedinden, onun olduğunu anlayacakları bir parçayı kendilerine getirmeleri için birilerini gönderdi. Çünkü Asım, Bedir günü onların büyüklerinden birini öldürmüştü. Allah, Asım'ın üzerine arılardan bir gölgelik yaparak Asım'ı onların elçilerinden korudu ve gelenler Asım'ın cesedinden bir şey kesip alamadılar.
Bana Amr b. Ali, ona Muâz b. Hişâm, ona babası (Hişâm ed-Destevâî), ona da Katâde şöyle demiştir: Ben Arap kabileleri içinde Ensâr'dan daha çok şehit vermiş ve kıyamet günü onlardan daha izzetli hiçbir kabile bilmiyorum. Katâde der ki: Enes b. Mâlik'in bize rivayet ettiğine göre Ensâr'dan, Uhud günü yetmiş, Bi'ru Maûne günü yetmiş ve Yemâme günü de yetmiş kişi şehit edilmiştir. Katâde der ki: Bi'ru Maûne hadisesi Rasulullah (sav) zamanında, Yemâme Savaşı da Ebu Bekir zamanında, Yalancı Museylime günüdür.
Bize Muhammed b. Alâ, ona Ebu Usame, ona Büreyd b. Abdullah b. Ebu Bürde, ona dedesi Ebu Bürde, ona da zannediyorum Ebu Musa'nın (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Ben rüyamda kendimi kılıç sallarken gördüm. Sonra kılıcın keskin tarafı kırıldı. Bu Uhud günü Müminlerin başına gelen musibetti. Sonra kılıcı bir defa daha salladım. Bu sefer kılıç olduğundan daha güzel bir hâle döndü. Bu da Allah'ın fethi nasip etmesi ve Müminlerin derlenip toparlanmasıdır. Birtakım sığırlar gördüm. Allah (takdir ettiği) hayırdır. Anladım ki o sığırlar, Uhud günü şehit edilen müminlermiş"
Bize Ahmed b. Yunus, ona Züheyr, ona A‘meş, ona da Şakîk, Habbâb’ın (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bizler Allah’ın rızasını isteyerek Nebi (sav) ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek Allah’a aittir. İçimizden, ecrinden hiçbir şey yiyemeden ahirete göçüp gidenler oldu. Bunlardan biri de Uhud gününde şehit olan Musab b. Umeyr’dir. O, geride sadece çizgili bir kaftan bırakmıştı. Onunla baş tarafından örtecek olsak ayakları dışarıda kalıyor, ayak tarafından örtsek başı dışarıda kalıyordu. Bunu gören Nebi (sav) 'Elbisesini baş tarafından örtün, ayaklarının üzerine de izhir otu koyun' yahut 'Ayaklarının üzerine izhir bırakın' buyurdu. Kimimizin ise meyvesi olgunlaştı ve o kimseler de bu meyveyi devşirmektedirler."
Bana Amr b. Hâlid, ona Leys, ona Yezid b. Ebu Habib, ona Ebu Hayr, ona Ukbe şöyle rivayet etmiştir: Nebi (sav) bir gün (Medine’nin) dışına çıkıp Uhud’da şehit düşenlere cenaze namazı kıldı. Sonra minbere çıkıp şunları söyledi: "Ben, sizden önde (ahirete) gitmiş olacağım ve ben sizin üzerinize şahidim. Vallahi şu an (Kevser) Havuzuma bakıyorum. Bana yeryüzü hazinelerinin –yahut yeryüzünün- anahtarları verildi. Allah’a yemin olsun ki, ben, sizin, benden sonra şirk koşacağınızdan korkmuyorum, ama dünyalık uğruna birbirinizle yarışa girmenizden endişe ediyorum."