10635 Kayıt Bulundu.
Bana Muhammed b. Ebu Bekir, ona Amr b. Ali, ona İsmail b. Ebu Halid, ona da Âmir_şöyle demiştir: İbn Ömer (r.anhuma), İbn Ca'fer'e selâm verdiğinde “es-Selâmu aleyke ey iki kanatlı adamın oğlu” derdi.
Bize Kuteybe, ona Abdülvehhab, ona Yahya b. Said, ona Amre, ona da Aişe (r. anha) şöyle rivayet etmiştir: Zeyd b. Hârise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Revâha'nın (r. anhüm) (Mute'de) öldürüldükleri haberi geldiği zaman, Rasulullah (sav) kendisinde hüzün görüldüğü bir halde oturdu. Ben de kapının (yarık) aralığından Rasulullah'ın durumunu takip ediyordum. Bu sırada bir adam Rasulullah'a (sav) geldi ve 'Ya Rasulallah!' diyerek Cafer'in kadınlarının ağladıklarını söyledi. Rasulullah da o kimseye, kadınların yüksek sesle feryat ederek ağlamalarını yasaklamasını emretti. Ravi dedi ki: O adam gitti sonra tekrar geldi ve 'Ben kadınları (ağlamaktan) yasakladım' dedi, ancak, onların kendisini dinlemediklerini söyledi. Ravi dedi ki: Rasulullah yine kadınların ağlamalarını yasaklamasını bildirdi. O kişi yine gitti, sonra geri gelerek 'Vallahi kadınlar bize galip geldiler (onları susturamadık)', dedi. Aişe (ra), Rasulullah'ın o adama, "Kadınların ağızlarına toprak saç!" buyurduğunu söyledi. Aişe de bunun üzerine şöyle dedi: 'Ben o adama, Allah senin burnunu toprağa sürtsün (zelil etsin)! Vallahi sen ne sana verdiği emri yerine getirdin, ne de Rasulullah'ı bulunduğu meşakkati ve hüznü içinde kendi haline bıraktın! diye çıkıştım.'
Açıklama: "ağızlarına toprak saç" ifadesi "mahrum et, istediklerini verme, onları engelle" gibi anlamlarda kullanılmaktadır. "Allah senin burnunu toprağa sürtsün" ifadesi ile, kadınları engelleme hususundaki ısrarı ve peygamberin hüznünü arttırmaktan başka bir davranışı olmadığı için Hz. Aişe bu kişiye şunu söylemek istemiştir: "Hz. Peygamber'in kadınlar için emrettiği "ağızlarına toprak saç" sözü bilakis sana layıktır, bu davranışı terk et." bkz. Kastallani, İrşad, Mısır, 1323,2/410.
Bize Kuteybe, ona Süfyân, ona Amr b. Dînâr, ona Hasan b. Muhammed, ona Ubeydullah b. Ebu Râfi, ona da Ali (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) "hadi gidip, Hâh bostanına varıp, orada mahfe içinde, yanında mektup bulunan bir kadından o mektubu alıp bana getiriniz" buyurarak beni, Zübeyir'i ve Mıkdâd'ı gönderdi. Ali der ki: Biz, atlarımızı koşturup o bostana vardık ve gerçekten de orada mahfe içinde bir kadın bulduk. Kadına “çıkar şu mektubu” dedik. Kadın “yanımda mektup falan yok” dedi. Biz kadına “ya o mektubu sen çıkarırsın ya da biz elbiseni soyup buluruz” dedik. Kadın çaresiz mektubu saç örgüsü arasından çıkardı. Biz de mektubu alıp Rasulullah'a (sav) getirdik. Bir de baktık ki mektupta “Hâtıb b. Ebu Beltaa'dan Mekke müşriklerine” diyerek Hâtıb, müşriklere Rasulullah'ın yaptığı hazırlığı haber veriyordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "ey Hâtıb, bu ne iştir?" diye sordu. Hâtıb “ey Allah'ın Rasulü hakkımda acele hüküm verme. Ben Kureyş'e iliştirilmiş bir kişiydim. -Bu sözüyle Hâtıb: Ben onlara anlaşma ile bağlanmış bir kimse idim, onlardan biri değildim demek istiyordu.- Senin beraberinde bulunan Muhacirlerin, ailelerini ve mallarını Mekke'de koruyacak birçok hısımları vardır. Benim ise böyle koruyacak kimsem olmadığı için nesep bağı boşluğunu, Mekkeliler arasında bir el (destek) edinerek doldurmak ve hısımlarımı böyle korumak istedim. Ben bu işi yaparken ne dinimden döndüm ne de İslâm'a girdikten sonra küfre rıza gösterdim” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav), orada bulunanlara "Hâtıb size karşı kesinlikle doğru söyledi" buyurdu. Ömer “ey Allah'ın Rasulü, bırakın beni şu münafığın boynunu vurayım” dedi. Rasulullah (sav) "Hiç şüphesiz Hâtıb, Bedir gazvesinde katılmıştır. Nereden biliyorsun? Belki de Allah Bedir'de hazır bulunan kimselerin amellerine muttali olduğu için 'dilediğinizi yapın, ben sizleri kesinlikle mağfiret etmişimdir' buyurdu" dedi. Bunun üzerine Allah "Ey iman edenler, Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri yakın dost, sırdaş ve işlerinize vekil edinmeyin. Siz onlara safça sevgi gösterisinde bulunuyorsunuz. Oysa onlar size gelen gerçeği inkâr etmiş ve sırf Rabbiniz olan Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkarmışlardır. Eğer siz gerçekten benim yolumda cihâd etmek ve rızâmı kazanmak maksadıyla yurdunuzu terk edip çıktıysanız, kâfirlere nasıl sevgi gösterip sır verebilirsiniz? Gerçek şu ki, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da ben çok iyi bilmekteyim. Bundan böyle içinizden kim onlara sevgi besler ve sır verirse, kesinlikle dümdüz yoldan sapmış olur." (Mümtehine, 1) ayetini indirdi.
Bana Muhammed b. Müsennâ, ona Yahya, ona Kays, ona da Hâlid b. Velîd şöyle demiştir: Mûte Savaşı'nda elimde dokuz kılıç kırıldı ve elimde yalnız Yemen işi, ağzı enli bir kılıcım sağlam kaldı.
bana İmrân b. Meysere, ona Muhammed b. Fudayl, ona Husayn, ona Âmir, ona da Numan b. Beşîr (r.anhuma) şöyle demiştir: Abdullah b. Revâha bir hastalığı sırasında bayıldı da kız kardeşi Amra, onu öldü sanarak “vah benim dağım dayanağım! Vah şuyum, vah buyum!” diye, İbn Revâha'nın birtakım vasıflarını sayarak ağlamaya başladı. İbn Revâha o baygınlıktan ayrıldığı zaman kız kardeşi Amra'ya “benim hakkımda söylediğin her şey için 'sen böyle misin?' denilerek sorguya çekildim” dedi.
Bize Kuteybe, ona Abser, ona Husayn, ona Şa'bî, ona da Numan b. Beşîr “Abdullah b. Revâha bayıldı” demiş bu hadisi aktarmış ve rivayetine “öldüğü zaman kizkardeşi Amre ona ağlamadı” ifadesini eklemiştir.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Ebu Hâtim, ona Yezîd b. Ebu Ubeyd, ona da Seleme şöyle demiştir: Ben yedi defa Hz. Peygamber (sav) ile, dokuz defa Peygamber'in (sav) hazırlayıp gönderdiği birlikler ile, bir defa Ebu Bekir'in komutasında, bir defa da Usame komutasında savaşa gittim.
Ömer b. Hafs b. Gıyâs der ki: Bize babam (Hafs b. Gıyâs), ona Yezîd b. Ebu Ubeyd, ona da Seleme şöyle demiştir: Ben yedi defa Hz. Peygamber (sav) ile, dokuz defa Peygamber'in (sav) hazırlayıp gönderdiği birlikler ile, bir defa Ebu Bekir'in komutasında, bir defa da Usame komutasında savaşa gittim.
Bize Ebu Asım Dahhâk b. Mahled, ona Yezid, ona da Seleme b. Ekva (ra) şöyle demiştir: Ben, yedi kere, Peygamber (sav) ile, bir kere de Peygamber'in (sav) başımıza kumandan atadığı (Usame b. Zeyd) İbn Hârise ile birlikte gazveye katıldım.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da İbn Abbâs şöyle haber vermiştir: Rasulullah (sav) ramazan ayı içinde Mekke fethi gazvesine çıktı. Zuhrî der ki: Ben İbn Müseyyeb'i işittim, bunun benzerini söylüyordu. Ubeydullah b. Abdullah, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) (Mekke fethine çıktığı zaman) Kudeyd ile Usfân arasındaki Kedîd Suyu mevkiine varıncaya kadar orucunu bozmadı. Sonra burada orucunu bozdu ve ramazan ayı çıkıncaya kadar (seferde) oruç tutmadı.