10635 Kayıt Bulundu.
sonra Rasulullah (sav) "Mümin kâfire, kâfir de mümine vâris olmaz" buyurdu. Zuhrî'ye “Ebu Tâlib'e kim vâris oldu?” diye soruldu. O da “Ona Akîl ile Tâlib vâris oldular” dedi. Ma'mer b. Râşid, Zuhrî'den yaptığı rivayetinde “Yarın nerede konaklayacaksınız?” sorusunu “Haccı sırasında” ifadesiyle birlikte söyledi. Yunus b. Yezîd el-Eylî ise kendi rivayetinde ne “haccı sırasında”, ne de “Fetih zamanı” ifadesini zikretmiştir.
Bize Musa b. İsmail, ona İbrahim b. Sa'd, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Huneyn'e gitmek istediğinde "Allah'ın izniyle yarın menzilimiz, Kureyş ile Kinane oğullarının küfür üzerinde sözleştikleri Kinâne oğulları yurdu olacaktır" buyurmuştur.
Bize Yahya b. Kazaa, ona Mâlik, ona İbn Şihâb, ona da Enes İbn Mâlik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) Mekke'ye fetih senesinde, başında miğfer olduğu halde Mekke'ye girdi. Başından miğferi çıkardığında, bir adam yanına gelip “İbn Hatal, Kabe'nin örtülerine tutunmuş duruyor” dedi. Rasulullah (sav) da "onu öldürün" buyurdu. Malik der ki: Allah bilir, ama görünen o ki, O gün Rasulullah (sav) ihramlı değildi.
Bize Sadaka b. Fadl, ona İbn Uyeyne, ona İbn Ebu Necîh, ona Mücahid, ona Ebu Ma'mer, ona da Abdullah b. Mesûd (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Mekke'nin fethi günü Kâbe'nin avlusuna girdi. Kâbe'nin etrafında ibadet için dikilmiş üç yüz altmış put vardı. Peygamber (sav) elindeki değnekle bu putlara dürtüp "Hak geldi, bâtıl, yok oldu" (İsra, 81) ve "Hak geldi, artık bâtıl ne yeni bir şey ortaya koyabilir, ne de gideni geri getirebilir" (Sebe,49) ayetlerini okudu.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Mansur, ona Ebu Duhâ, ona Mesrûk, ona da Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) rükû ve secdelerinde "Sübhaneke Allahumme Rabbena ve bi-hamdike Allahümmağfirlî (Allah'ım, ey Rabbimiz, seni tesbih eder, sana hamd ederim. Beni bağışla Allah'ım" duasını okurdu.
Bize Kuteybe, ona Leys, ona Yezîd b. Ebu Habîb, ona Atâ b. Ebu Rebâh, ona da Cabir b. Abdullah (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Cabir b. Abdullah, Mekke'nin fethi senesi, Mekke'de iken, Rasulullah'ın (sav) "Allah ve Rasulü şarap alışverişini haram kılmıştır" buyurduğunu işitmiştir.
Bize Ebu Numan, ona Ebu Avâne, ona Ebu Bişr, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle demiştir: Ömer beni, Bedir büyüklerinin meclisine alırdı. Ancak bazıları “Bu genci niçin bizimle aynı meclise alıyorsun? Hâlbuki bizim onun yaşında oğullarımız var?” dediler. Ömer de “o, sizin ilim sahibi olarak bildiklerinizdendir” dedi. İbn Abbâs der ki: Bir gün Ömer Bedir büyüklerini davet etti, onlarla birlikte beni de çağırdı. Ben Ömer'in o gün, bilgimi onlara göstermek üzere beni çağırdığını düşündüm. Ömer onlara “"Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, İnsanları bölük bölük Allah'ın dinine girerken gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve Ondan bağışlanma iste. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir." (Nasr, 1-3) suresi hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Bazıları “bize yardım ve fetih verildiğinde Allah'a hamd ve tövbe etmemiz emredilmiştir” dediler. Bazıları “bilmiyoruz” dediler. Bazıları da hiçbir şey söylemedi. Ömer bana “ey İbn Abbas sen de mi böyle diyorsun?” diye sordu. Ben de “hayır” dedim Ömer “peki ne diyorsun?” dedi. Ben de “O, Rasulullah'ın (sav) ecelidir. Allah O'na ecelini bildirdi. Allah ona "Allah'ın yardımı ve fetih" Mekke'nin fethi "geldiğinde" bu senin ecelindir. Bu yüzden "hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve Ondan bağışlanma iste. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir." buyurmuştur” dedim. Ömer “Ben de bu konuda senin bildiğini biliyorum” dedi.
Bize Saîd b. Şurahbîl, ona Leys, ona el-Makburî, ona da Ebu Şüreyh el-Adevî şöyle demiştir: Amr b. Said Mekke'ye ordu gönderdiği sırada, Ebu Şüreyh el-Adevî ona şöyle dedi: Ey Emir, Mekke'nin fethinin ertesi günü Peygamber'in (sav) ayağa kalkıp söylediği bir sözü sana bildirmeme müsaade et. O hutbeyi şu iki kulağım işitti, kalbim belledi, söyleyeni de söylemekte bulunduğu anda gözlerim gördü. Peygamber (sav), Allah'a hamd ve sena ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, Mekke'yi dokunulmaz kılan insanlar değil bizzat Allah'tır. Bundan dolayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimsenin Mekke'de kan dökmesi ve Mekke'deki herhangi bir ağacı kesmesi helal olmaz. Şayet herhangi bir kimse, Peygamber (sav) burada savaştı, diye ruhsatı tercih edecek olursa, ona “Allah yalnız Rasulü'ne izin vermiştir, size izin vermemiştir” deyiniz. Bana da sadece bir günün bir saati içinde izin verdi. Ondan sonra bu gün artık dünkü dokunulmazlığı geri gelmiştir. Bu dediklerimi burada hazır bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin." Bu sözlerinden sonra Ebu Şurayh'a “Amr ne dedi?” diye soruldu, o da cevaben şöyle dedi: Amr bana “Ey Ebu Şurayh, ben bunları senden daha çok bilirim. Ama Harem hiçbir asiyi, eli kanlı bir katili ve kanundan kaçan bir caniyi kurtaramaz” dedi
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Asım, ona İkrime, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Mekke'de on dokuz gün kalmış ve farz namazları iki rekat olarak kılmıştır.
Bize Ahmed b. Yunus, ona Ebu Şihâb, ona Asım, ona İkrime, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir: Biz Hz. Peygamber (sav) ile çıktığımız bir seferde on dokuz gün kaldık ve (farz) namazları kısaltıp (iki rekat kıldık). İbn Abbâs der ki: Biz çıktığımız seferde on dokuz gün kalırsak namazları kısaltır, daha fazla kalırsak namazları tam kılarız.