10635 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. Yezîd, ona Yahya b. Hamza, ona Evzâî, ona Atâ b. Ebu Rebâh şöyle demiştir: Ben Ubeyd ibn Umeyr el-Leysî ile beraber Âişe'yi ziyaret ettik ve ona hicreti sorduk, şöyle cevap verdi: Bu gün (Mekke fethinden sonra) hicret yoktur. Müminlerden herhangi biri, kendisinin bir sıkıntıya düşeceğinde korksa, dinini koruyabilmek için Yüce Allah'a ve O'nun Rasülü'ne kaçıp gelirdi. Bu gün ise Allah İslâm'ı zafere ulaştırıp üstün kılmıştır. Bu gün mümin istediği yerde Rabbine ibadet ediyor. Bugün artık sadece cihat ve niyet vardır.
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona da Ebu İshak şöyle demiştir: Bir adam Berâ'ya (ra) gelerek “ey Ebu Umâre, sen Huneyn gününde geri dönüp kaçtın mı?” diye sordu. Berâ'nın şöyle cevap verdiğini işittim: Ben şehadet ederim ki Peygamber (sav) asla gerisin geriye dönmemiştir. Ancak öndekiler acele edip kaçtı. Hevâzin okçuları ok yağdırdılar. Ebu Sufyân b. Hâris, Hz. Peygamber'in beyaz katırının yularından tutmuştu. Peygamber (sav) ise "ben peygamberim yalan yok, ben Abdulmuttalib oğluyum" diyordu.
Bize Muhammed b. Alâ, ona Ebu Üsâme, ona Büreyd b. Abdullah, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Mûsâ şöyle anlattı: Rasûlullah (sav)’in Huneyn’de işi bitince Ebû Âmir’i ordu komutanı olarak Evtâs’a gönderdi. O, Düreyd b. es-Sımme ile karşı karşıya geldi. (Yapılan harpte) Düreyd öldürüldü. Adamlarını da Allah hezimete uğrattı. Ebû Mûsâ (devamla) şöyle dedi: Rasûlullah (sav) beni de Ebû Âmir ile birlikte göndermişti. Ebû Âmir’in dizine ok isabet etti. Oku Cüşemî (adındaki bir düşman askeri) atmış ve dizine isabet ettirmişti. Ben Ebû Âmir’in yanına gidip: – Amca, (bu oku) sana kim attı? diye sordum. O Ebû Mûsâ’ya göstererek: – İşte bana oku atan katilim şudur, dedi. Ben de ona yöneldim ve ona yetiştim. Beni görünce dönüp kaçmaya başladı. Ben de onun peşinden koşup “(kaçmaya) utanmıyor musun? Dursana!” diye bağırmaya başladım. Bunun üzerine o kaçmaktan vazgeçti. Kılıçlarımızla vuruşmaya başladık. (Mücadele) sonrasında ben onu geberttim. Ardından da (dönüp) Ebû Âmir’e: – Allah seninkinin canını aldı, dedim. Bana: – O halde şu oku çıkar, dedi. Ben de hemen çekip çıkardım. Okun çıktığı yerden su boşandı. Bana: – Yeğenim, Peygamber (sav)'e (benden) selam et ve günahlarımın bağışlanması için dua etmesini söyle, dedi. Sonra da beni (kendi yerine) ordunun başına geçirdi. Biraz sonra da ruhunu teslim etti. Ben (seferden döndükten sonra) Peygamber’in (sav) huzuruna girdim. O evinde üzerinde döşek olan dokuma bir sedirinin üstünde idi. Döşeğin örgüleri sırtında ve yanlarında iz yapmıştı. Kendisine bizim ve Ebû Âmir’in başından geçenler ile onun “günahlarımın bağışlanması için dua etsin” şeklindeki isteğini ilettim. Bunun üzerine Peygamber su istedi. Abdest aldıktan sonra ellerini kaldırarak “Allah’ım, Ubeyd Ebû Âmir’in günahlarını bağışla” diye dua etti. Ben onun koltuklarının altındaki beyazlığını gördüm. Ardından duaya şöyle devam etti: “Allah’ım, onu kıyamet gününde şu yarattığın insanların çoğundan üstün (bir makamda) kıl”. Bunun üzerine ben: – Benim günahlarımın bağışlanması için de dua edin, deyinde o: “Allah’ım, Abdullah b. Kays’ın günahını bağışla ve onu kıyamet gününde güzel bir makama yerleştir” diye dua etti. Ebû Bürde dedi ki: Dualardan biri Ebû Âmir, diğeri ise Ebû Mûsâ içindir.
Bize İshak, ona Ebu Asım, ona İbn Cüreyc, ona Hasan b. Müslim, ona da Mücahid'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) Mekke fethi günü (konuşmak için) kalkıp şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Mekke'yi haram (dokunulmazlık bölgesi) kılmıştır ve kıyamete kadar da Allah'ın verdiği bu haramlık vasfı devam edecektir. Ne benden önce ne de benden sonra hiç kimse için bu haram niteliği kaldırılmayacaktır. Benim için de sadece bir defa, bir saatliğine helal kılındı. Mekke'nin av hayvanı ürkütülmez, dikeni kesilmez, yaş otları koparılmaz. Buluntu malını, sahibini arayacak kişi dışında, kimse alamaz." Bu sırada Abbas b. Abdulmuttalib "Ey Allah'ın Rasulü, ızhır otu hariç olsun. Çünkü ızhır otu demirciler için ve evlerimiz için zaruridir" dedi. Rasulullah (sav) biraz sükût ettikten sonra "ızhır otu hariç, o helaldir" buyurdu. ibnu Cureyc, Abdulkerim'den, o İkrime'den; o da İbn Abbâs'tan, bu hadisin aynısını ya da benzerini rivayet etmiştir. Bu hadisi Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bize Kabîsa, ona Süfyân, ona A'meş, ona Ebu Vâil, ona da Abdullah şöyle demiştir: Peygamber (sav) Huneyn ganimetlerini taksim ettiği zaman Ensâr'dan biri “Peygamber (sav) bu taksimde Allah'ın rızasını gözetmemiştir” dedi. Ben de bu sözü işitince gidip Peygamber'e (sav) haber verdim. Peygamber'in yüzü değişti. Sonra "Allah'ın rahmeti Mûsâ üzerine olsun. Mûsâ bundan daha fazla eziyet görmüştü de yine sabretmişti" buyurdu
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Amr, ona da Ebu Abbas eş-Şair el-A'mâ, Abdulah b. Ömer’in şöyle anlattığını rivayet etti: Rasulullah (sav) Taif şehrini muhasara edip de fetih müyesser olmadığı zaman ashâbına 'İnşallah yarın (Medine’ye) döneceğiz' dedi. Bu söz ashaba ağır geldi ve “Nasıl yani, Taif'i fethetmeden mi gideceğiz?” dediler. –Ravi Süfyan bir rivayette 'gideceğiz' yerine 'döneceğiz' kelimesini kullanmıştır-. Bunun üzerine Peygamber (sav) “Öyleyse yarın sabah harbe hazır olun!” buyurdu. Ertesi sabah savaş başladı, ancak (yine fetih müyesser olmadı) ve mücahitlerin birçoğu yaralandı. Bu gelişme üzerine Peygamber (sav) bir kere daha "İnşallah yarın döneceğiz" buyurdu. (Bu sefer) Peygamber’in (sav) kararı herkesin hoşuna gitti. Rasulullah (sav) onların (böyle hızlı fikir değiştirmelerine) güldü. Ravi Süfyan bir rivayette 'güldü' yerine 'gülümsedi' ifadesini kullanmıştır. Buharî’nin nakline göre (hocası) Humeydî şöyle demiştir: "Bize Süfyan bu hadisin hepsini an'anesiz (senedde an lafzını kullanmaksızın) rivayet etti."
Bize Muhammed b. Alâ, ona Ebu Usame, ona Büreyd, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Mekke ile Medine arasında Cı'râne mevkiinde konaklarken, ben de yanındaydım, Bilal de onunla birlikteydi. Bu sırada Peygamber'e (sav) bir bedevi geldi ve “bana verdiğin sözü hâlâ yerine getirmeyecek misin?” dedi. Peygamber (sav) de ona "(ganimet paylaşımı yakında gerçekleşecek), sevin, mutlu ol" buyurdu. Bedevî “sevin, mutlu ol, sözlerini bana çok söyledin” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) öfkeli bir eda ile Ebu Mûsâ ve Bilâl'e dönüp "bu bedevi verdiğim müjdeyi reddetti, onu siz kabul edin" buyurdu. Onlara da “kabul ettik” dediler. Hz. Peygamber (sav) içi su dolu bir kase istedi. Bu kap içinde elini, yüzünü yıkadı. Sonra ağzına bir miktar su alıp, onu tekrar kaba boşalttı. Ardından Ebu Mûsâ ile Bilâl'e "bu sudan içiniz, bunu yüzünüze ve boynunuza dökün ve sevinin" buyurdu. Onlar da su kabını alıp Peygamber'in emrettiğini yaptılar. Bu sırada Peygamber'in hanımı Ümmü Seleme, perde arkasından “şu sudan ananıza da ikram edin” diye seslendi. Onlar da bu sudan arta kalan kısmı Ümmü Seleme'ye ikram ettiler.
Bize Ali b. Abdullah, ona Ezher (b. Sa'd), (Abdullah) b. Avn, ona Hişam b. Zeyd b. Enes, ona da Enes (b. Malik) (ra) şöyle demiştir: Huneyn günü Hz. Peygamber'in (sav) ordusuyla Hevazin kabilesi karşı karşıya gelmişlerdi. Hz. Peygamber'in yanında on bin mücahit, bir de Tulekâ (Mekke'nin fethi esnasında İslam'a girmiş yeni Müslümanar) vardı. Müslümanlar geri çekildiler. Hz. Peygamber "Ey Ensar topluluğu!" diye seslendi. Onlar, "Buyur, ey Allah'ın Rasulü, buyur, hepimiz emrine amadeyiz" dediler. Hz. Peygamber bineğinden inerek "ben Allah'ın kulu ve elçisiyim" karşılığını verdi. Savaşın sonunda müşrikler bozguna uğradılar. Hz. Peygamber ganimeti Mekkeli yeni Müslümanlara ve Muhacirlere dağıttı, Ensar'a bir şey vermedi. Ensar bu konuyu kendi aralarında konuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Ensar'ı bir çadıra davet etti ve orada onlara, "Diğer insanlar koyun ve develeri götürürlerken, siz evinize Allah'ın Elçisi (sav) ile dönmeye razı değil misiniz?" diye sordu. Sonra da "İnsanlar bir vadiye girseler, Ensar da dağda bir patika yola girse ben, Ensar'ın gittiği patikayı tercih ederim" buyurdu.