10631 Kayıt Bulundu.
Bize Mekkî b. İbrahim, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Cabir şöyle rivayet etmiştir: Nebi (sav) Ali’ye ihramlı kalmaya devam etmesini emir buyurdu. Bize Muhammed b. Ebu Bekir, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Cabir bu hadis şu eklemeyi yapmıştır: Ali b. Ebu Talib (ra) (Yemen’deki görevini yerine getirip) sadaka ve zekat malları ile geldi ve (yolda hac için niyetlenerek ihrama girdi). Nebi (sav): "Ey Ali, ne niyet ile ihrama girdin?" diye sordu. Ali "Nebi’nin yaptığı niyet ne ise onu yaparak ihrama girdim" dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü "Öyleyse kurbanlığını yanına al ve olduğun gibi ihramlı kalmaya devam et" buyurdu. (Ravi) der ki: Ali ona Allah Rasulü’ne bir kurbanlık hediye etti.
Bize Süleyman b. Davud Ebu Rabî, ona Fuleyh, ona Zührî, ona Humeyd b. Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav), Veda Haccından önceki hacca emir olarak tayin ettiği Ebu Bekir es-Sıddık (ra), Kurban Bayramının birinci günü Ebu Hureyre'yi bir grupla birlikte, insanlara, “bu seneden itibaren Müşriklerin Kabe'yi tavaf etmeleri, ve yine Kabe'yi çıplak tavaf edemeyeceklerini” ilan etmek üzere göndermişti.
Bana Abdullah b. Recâ, ona İsrail, ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle demiştir: Bir bütün halinde en son inen sure Berâe'dir. son ayeti en son inen Sure de Nisa Suresinin sonu olan (يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِى الْكَلاَلَةِ) Nisâ, 176 ayetidir.
Açıklama: Rivayetteki "كَامِلَةً -bir bütün halinde-" ifadesi diğer rivayetlerde yer almamaktadır. Bakınız B004654 numaralı hadis.
Bize Müsedded, ona Halid, ona Beyân, ona Kays, ona da Cerîr şöyle demiştir: Cahiliye döneminde Yemen'de Zu'l-Halasa, Ka'betu'l-Yemâniye ve Ka'betu'ş-Şâmiye denilen bir Puthane vardı. Peygamber (sav) bana "beni şu Zu'l-Halasa'dan kurtaramaz mısınız?" buyurdu. Bunun üzerine yüz elli süvari ile birlikte gidip o Puthaneyi yıktık, orada bulduklarımızı da öldürdük. Ardından ben gelip Peygamber'e (sav) durumu bildirdim, O da bize ve Ahmes Kabilesi'ne dua etti.
Bize Yusuf b. Musa, ona Ebu Üsame, ona İsmail b. Ebu Halid, ona Kays, ona da Cerîr şöyle söylemiştir: 'Rasulullah (sav) bana: "Şu Zülhalasa'dan beni kurtarmaz mısın?" dedi, ben de 'elbette' dedim. At binmekte mahir olan Ahmes kabilesinden yüz elli atlıyla birlikte oraya gittim. At üzerinde pek sabit duramaz bazen düşerdim. Bundan bahsedince Rasulullah (sav) göğsüme öyle bir vurdu ki parmak izleri göğsüme çıktı. Ardından, "Allah'ım onu sabit kıl. Onu doğru yolu gösteren ve doğru yola erenlerden eyle" diye dua etti. Ben, sonrasında attan hiç düşmedim. Zülhalasa, Yemen'de, Has'am ve Becîle kabilelerine ait, içinde tapındıkları dikili putlar bulunan bir bina (puthane) idi. Buraya 'Kabe' ismi verilmişti. (Ravi anlatıyor:) Bunun üzerine Cerir oraya gitti, orayı ateşe verdi ve darmadağın etti. Cerîr Yemen'e geldiğinde orada fal oklarıyla pay dağıtan bir adam vardı. Ona 'Bak, Rasulullah'ın (sav) elçisi burada. Eğer seni (bu işi yaparken) yakalarsa boynunu vurur.' denildi. Adam okları dağıtırken Cerîr geliverdi. Ona: 'Ya onları parçalar ve Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edersin yahut da boynunu vururum' dedi. Adam okları kırdı ve şehadet getirdi. Sonra Cerîr Ahmes kabilesinden Ebu Ertât künyesiyle tanınan bir adamı, olanları müjdelemesi için Rasulullah'a (sav) gönderdi. O adam Rasulullah'a (sav) gelince 'Seni hak ile gönderene yemin olsun ki; ben ayrılırken o bina uyuz bir deve gibiydi (yanmaktan simsiyah ve harap olmuş bir haldeydi).' dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) beş defa, "Ahmes'in atları ve süvarilerinin bereketlenmesi için dua etti."
Bize İsmail, ona Malik, ona Vehb. b. Keysân, ona da Cabir b. Abdullah (r.anhuma) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) sahil tarafına, üç yüz kişilik bir askerî kuvvet gönderip başlarına da Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ı kumandan tayin etti. Biz yola çıktık ve bir süre yol aldıktan sonra azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebu Ubeyde müfrezenin bütün azıklarının bir araya getirilmesini emretti. Tamamı iki azık torbası kadar hurma idi. Ebu Ubeyde, bitinceye kadar, her gün bize o azıktan azar azar veriyordu. Artık her birimize günde birer hurmadan başka bir şey düşmüyordu. (Râvi Vehb der ki:) Ben Câbir'e “günde bir hurma sizin beslenmenize yeter mi?” dedim. Câbir de şu cevabı verdi: Bu bir hurma da tükenince onun yokluğunun acısını da tattık. Sonra deniz sahiline ulaştık, bir de baktık ki, küçük dağ gibi büyük bir balık duruyor. Müfreze on sekiz gün boyunca bu balığın etinden yedi. Sonra Ebû Ubeyde balığın iki kaburga kemiğinin yukarı dikilerek (köprü gibi) çatılmasını emretti. Ardından bir deve hazırlanarak sürülmesini emretti, deve bu iki kaburga kemiğine değmeden, altından geçti.
Bize Ebu Nuaym, ona Süfyân, ona Ebu Sahra, ona Safvân b. Muhriz el-MâzinÎ, ona da İmrân b. Husayn (r.anhuma) şöyle demiştir: Temîm oğullarından bir grup Hz. Peygamber'e (sav) geldi. Peygamber (sav) onlara (İslam'ı anlattı ve) "ey Temîm oğulları, hadi bu müjdeyi kabul edin" buyurdu. Onlar da “ey Allah'ın Rasulü, bizlere ahiret müjdeleri verdin, dünyalık da ver” dediler. Hz. Peygamber'in yüzünde hoşnutsuzluk görüldü. Bu sırada Yemen'den bir grup insan geldi. Rasulullah bunlara hitaben "Temim oğullarının kabul etmediği müjdeyi sizler kabul edin" buyurdu. Yemenliler “kabul ettik ey Allah'ın rasulü” dediler.