10635 Kayıt Bulundu.
Bana Übeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve Abdullah b. Abbas (r.anhum) şöyle demiştir: Rasulullah (sav), hastalığı şiddetlendiğinde, kendisine ait yumuşak bir kumaşla (hamîsa) yüzünü örtüyor, sonra da nefesi daraldığında yüzünü açıyordu. İşte bu halde iken "Allah'ın laneti Yahudilerin ve Hristiyanların üzerine olsun, Onlar peygamberlerinin kabirlerini kendilerine mescit edindiler" buyurarak, onların yaptıklarından ümmeti sakındırıyordu.
Bize İshak, ona Bişr b. Şuayb b. Ebu Hamza, ona Babası (Şuayb b. Ebu Hamza), ona Zührî, ona Allah tarafından tövbesi kabul edilmiş üç kişiden biri olan Ka'b b. Mâlik'in oğlu Abdullah b. Ka'b b. Malik el-Ensârî, ona da Abdullah b. Abbas şöyle söylemiştir: Rasulullah'ın vefat ettiği hastalığı sırasında, Ali b. Ebu Tâlib (ra) O'nun yanından dışarıya çıktı. İnsanlar 'Ey Ebu Hasan, Rasulullah (sav) nasıl sabahladı?' diye sordular. O da 'Allah'a hamdolsun, hastalıktan biraz iyileşerek sabahladı' diye cevap verdi. Ali'nin bu cevabı üzerine, Abbas b. Abdülmuttalib onun elini tuttu ve 'Vallahi sen üç gün sonra başkasının idaresi altına gireceksin. Allah'a yeminle söylüyorum ki, ben Rasulullah'ın bu hastalığında vefat edeceğini zannediyorum. Çünkü Abdülmuttalib oğullarının ölüm sırasında yüzlerini tanımaktayım. Şimdi haydi Rasulullah'a gidip yönetim işinin kimde olacağını kendisine soralım. Eğer bu iş bizde olacaksa, bunu bilelim. Bizden başkasında olacaksa, bunu da bilelim ve onu bize vasiyet etsin' dedi. Bunun üzerine Ali 'Vallahi eğer, bu işi biz Rasulullah'a sorar, O da bizim emir olmamıza engel olursa, Rasulullah'tan sonra insanlar devlet başkanlığını bize vermezler. İşte bundan dolayı vallahi ben halifelik meselesini Rasulullah'a sormam' dedi.
Açıklama: قوله : ( أنت والله بعد ثلاث عبد العصا ) هو كناية عمن يصير تابعا لغيره ، والمعنى أنه يموت بعد ثلاث وتصير أنت مأمورا عليك ، وهذا من قوة فراسة العباس رضي الله عنه .
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Sa'd, ona Urve, ona Hz. Aişe şöyle söylemiştir: "Hz. Peygamber (sav), ölüm hastalığına yakalandığında “(Allah'ım) beni Refîk-i Âlâya (en yüce dosta) ulaştır” derdi."
Bize Ebuu Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken şöyle derdi: "Hiçbir peygamberin ruhu cennetteki durağını görmedikçe alınmaz. Sonra (durağına gitmek) onun arzusuna bırakılır yahut muhayyer kılınır" buyurmuştu. Hastalanıp vefat anı gelince, başı benim dizimin üzerinde bulunduğu bir sırada kendisine bir baygınlık geldi. Sonra ayılınca gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi. Sonra: "Allahım, beni Refîk-i A'lâ ulaştır" diye dua etti. Bunun üzerine ben kendi kendime “demek ki artık Rasulullah (sav) bizi tercih etmiyor” dedim ve Rasulullah'ın bu temennisinin, sağlıklı zamanında, bize söylediği bir haber olduğunu anladım.
Bana Hibbân, ona Abdullah, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) rahatsızlandığında Muavvizât (felak ve Nas) Sûreleri'ni okuyup kendi ellerine üfler, sonra eliyle vücudunu sıvazlardı. ölümünden önceki hastalığında, onun okuduğu Muavvizât surelerini, ona ben okuyup onun kendi eliyle, kendi bedenini mesh ediyordum.
Bize Salt b. Muhammed, ona Ebu Avâne, ona Hilal el-Vezzân, ona Urve b. Zübeyir, ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (sav) bir daha kalkamadığı hastalığı sırasında "Allah Yahudilere lanet etsin. Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler" buyurdu. Âişe der ki: Böyle bir endişe olmasaydı, Hz. Peygamber'in kabri açık bırakılırdı. Ancak Hz. Peygamber (sav) kendi kabrinin mescit edinilmesinden korktu.
Bana Übeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve Abdullah b. Abbas (r.anhum) şöyle demiştir: Rasulullah (sav), hastalığı şiddetlendiğinde, kendisine ait yumuşak bir kumaşla yüzünü örtüyor, sonra da nefesi daraldığında yüzünü açıyordu. İşte bu halde iken "Allah'ın laneti Yahudilerin ve Hristiyanların üzerine olsun, Onlar peygamberlerinin kabirlerini kendilerine mescit edindiler" buyurarak, onların yaptıklarından ümmeti sakındırıyordu.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ûd, ona da Hz. Peygamber'in (sav) eşi Âişe şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) hastalığı ağırlaşıp ağrısı şiddetlenince, benim odamda bakılmak üzere kadınlarından izin istedi. Onlar da izin verdiler. Bunun üzerine Abbas b. Abdulmuttalib ile başka bir adam arasında, takatsizlikten ayakları yerde sürünerek çıkıp benim odama geçti. Ubeydullah der ki: Ben Âişe'nin söylediğini Abdullah (b. Abbas)'a aktardım, o da bana "Âişe'nin ismini söylemediği diğer adamın kim olduğunu biliyor musun?" diye sordu. Ben de "hayır, bilmiyorum" dedim. İbn Abbas "o, Ali'dir" dedi. Hz. Peygamber'in (sav) zevcesi Âişe şöyle şöyle derdi: Rasulullah benim evime girdiği ve ağrısı şiddetlendiği zaman "Benim üzerime ağız bağları çözülmemiş (kullanılmamış, temiz) yedi kırba su dökün! belki (biraz rahatlarım da bu sayede) insanlara tavsiyede bulunabilirim" buyurdu. Biz Hz. Peygamber'i (sav), eşi Hafsa'ya ait bir leğenin içine oturttuk. Sonra o kırbaların suyundan üzerine dökmeye başladık. Nihayet Rasulullah (sav) eliyle bize 'yeter' diye işaret buyurdu. Aişe der ki: Bundan sonra Rasulullah (sav) mescide insanların yanına çıkıp, onlara namaz kıldırdı ve konuşma yaptı.
Bana Muhammed b. Ubeyd, ona İsa b. Yunus, ona Ömer b. Said, ona İbn Ebu Müleyke, ona Aişe'nin mevlası Ebu Amr Zekvan, ona da Hz. Aişe şöyle söylemiştir: "Allah'ın bana bahşettiği nimetlerden biri de Rasulullah'ın (sav) benim günümde, benim evimde, benim göğsüm ile gerdanım arasında (kucağımda) vefat etmesi ve Allah'ın (cc) onun vefatı sırasında tükürüğümle onun tükürüğünü birleştirmesidir. (Onun ölümü esnasında) (kardeşim) Abdurrahman elinde misvakla içeri girdi. O esnada Rasulullah (sav) bana yaslanmış vaziyetteydi. Onun misvaka baktığını gördüm. Onun misvakı sevdiğini bildiğim için “Size misvakı alayım mı?” diye sordum. Başıyla “Evet, al” diye işaret etti. Hemen misvakı alıp kendisine sundum. Fakat misvak ona sert geldi. “Ey Allah'ın Rasulü, onu sizin için yumuşatayım mı?” diye sordum. Başı ile “Evet” diye işaret etti. Ben de misvakı yumuşatıp verdim. Bir de Rasulullah'ın (sav) yanında deriden ya da ağaçtan bir su kabı vardı, içinde su ile dururdu. Rasulullah (sav) ellerini bu kaptaki suya batırır, ıslanan elleriyle yüzünü sıvazlar ve “Lâ ilahe illallah! Muhakkak ölümün sıkıntıları var” der, sonra elini kaldırır ve “Beni Refîk-i Âlâya (Yüce Dosta) ulaştır” demeye başlardı, nihayet bu halde iken vefat etti ve eli düştü."
Açıklama: "Peygamber'in başı, Âişe'nin göğsüne dayalı olduğu halde.." konuya dair diğer rivayetler ve garib lafızların izahı için bk. https://dorar.net/hadith/sharh/34876 فَلاَ أَكْرَهُ شِدَّةَ الْمَوْتِ لأَحَدٍ ifadesi aslında Peygamber (sav) ki Allah'ın seçkin kulu olduğu halde ölüm esnasındaki durumu böyle ise diğer insanların karşılaşacağı şeyler hakkında niye bunlara muhatap olduklarını sorgulayamam. Yada ölüm esnasındaki karşılaşılan şeyler hakkında kötü bir şey diyemem.