10635 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Ebu Şeybe, ona Yahya b. Saîd, ona Süfyân, ona Musa b. Ebu Âişe, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Hz. Aişe ve İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: Ebubekir (ra) Hz. Peygamber'i (sav) vefatından sonra öptü.
Bize Abdullah b. Ebu Şeybe, ona Yahya b. Saîd, ona Süfyân, ona Musa b. Ebu Âişe, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Hz. Aişe ve İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: Ebubekir (ra) Hz. Peygamber'i (sav) vefatından sonra öptü.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd b. Zeyd, ona Eyyûb, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Peygamber (sav) benim odamda, benim nöbetimde, kucağımda vefat etti. Hastalığı sürecinde bizden biri ona Allah'a sığınma duasını hatırlatırdı. Ben de gidip O'na Allah'a sığınma üzere hatırlatma yapacağım sırada başını yukarı kaldırıp da iki defa "fî'r-Refîki'l-a'lâ", "fî'r-Refîki'l-a'lâ" dedi. Bu sırada Abdurrahman b. Ebu Bekir, elinde yaş bir çubukla bize uğradı. Peygamber (sav) ona doğru baktı. Ben bu bakışından, Peygamber'in o çubuğa ihtiyacı var diye düşündüm de, çubuğu Abdurrahman'dan aldım, ucunu ağzımda yumuşattım ve bir kısmını kestikten sonra bunu Peygamber'e verdim. Peygamber (sav) de bununla en güzel şekilde dişlerini misvaklayıp, çubuğu bana uzattı, sonra da eli düştü yahut çubuk elinden düştü. Böylece Allah, Hz. Peygamber'in dünyadaki son, ahiretteki ilk gününde benim tükürüğüm ile O'nun tükürüğünü bu misvak çubuğu vasıtasıyla birleştirdi.
Bize Ebu Nuaym, ona Malik b. Miğvel, ona da Talha şöyle demiştir: Ben Abdullah b. Ebu Evfâ'ya “Peygamber (sav) vasiyet etti mi?” diye sordum, “hayır” dedi. “öyleyse insanlara vasiyet etmeleri nasıl farz kılındı, ya da emredildi?” dedim. İbn Ebu Evfâ “Hz. Peygamber (sav) Allah'ın Kitabı'yla vasiyeti farz kıldı” dedi.
Bize Kuteybe, ona Ebu Ahvas, ona Ebu İshak, ona da Amr b. Hâris şöyle demiştir: Rasulullah (sav) (miras olarak) altın, gümüş para, köle ve cariye bırakmadı. Ancak binmekte olduğu beyaz ve dişi bir katırı, harp silâhını, bir de yolcular için vakıf ettiği araziyi bıraktı.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd, ona Sabit, ona da Enes şöyle demiştir: Peygamber'in (sav) hastalığı ağırlaşınca sık sık bayılmaya başladı. Bundan dolayı kederlenen Fâtıma (as) da yüksek sesle “ah ıstırap çeken babam” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) Fâtıma'ya hitaben "bu günden sonra babanın üzerinde hiçbir ıstırap kalmayacaktır" buyurdu. Enes der ki: Peygamber (sav) vefat edince, Fâtıma “ah Rabbin çağrısına uyan babam, ah Firdevs Cennetinde makamı olan babam, ah Cibril'e vefatını haber verdiğimiz babam” diye hüzünlenmişti. Peygamber (sav) defnedildikten sonra da Fâtıma (as) Enes'e “Ey Enes, Rasulullah'ın (sav) üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?” dedi.
Bize Ebu Nuaym, ona Şeybân, ona Yahya, ona da Ebu Seleme, ona Âişe (r.anha) ve İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'e (sav) on yıl Mekke'de, on yıl da Medine'de nazil oldu.
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Yunus, ona Zührî, ona Said b. el-Müseyyeb'in bir grup ilim adamının içinde anlattığına göre Hz. Aişe şöyle söylemiştir: Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken şöyle derdi: "Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken “Hiçbir peygamberin ruhu cennetteki makamını görmedikçe asla alınmaz. Sonra (dünya ya da ahireti seçme konusunda) serbest bırakılır” derdi. Hastalanıp vefat anı geldiğinde, başı benim dizimin üzerinde iken bir müddet baygınlık geçirdi. Sonra ayıldı ve gözünü evin tavanına dikti. Daha sonra “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” diye dua etti. Bunun üzerine ben kendi kendime “demek ki artık Rasulullah (sav) bizi tercih etmiyor” dedim ve Rasulullah'ın bu temennisinin, sağlıklı zamanında, bize söylediği söz olduğunu anladım. Aişe der ki: Rasulullah'ın (sav) söylediği son söz “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” oldu."