10635 Kayıt Bulundu.
Bize İbn Ebu Esved, ona Mu’temir, ona Halife, ona Mu’temir, ona da babası (Süleyman b. Tarhân), ona da Enes şöyle demiştir: "Kurayza ve Nadir (oğulları yurdu) fethedilinceye kadar, (Ensar'dan bazı kişiler) hurma ağaçlarının Hz. Peygamber'in (sav) istifadesine tahsis etmişti. Sonrasında benim ailem de bana Hz. Nebi'ye (sav) gitmemi ve vaktiyle Hz. Peygamber'e (sav) vermiş oldukları hurma ağaçlarının tamamını veya bir kısmını geri istememi emrettiler. Hz. Peygamber (sav) ise bu ağaçları Ümmü Eymen'e vermişti. Tam bu sırada Ümmü Eymen çıkageldi. (Öfkesinin şiddetinden) elbiseyi boynuma dolayarak (hurma ağaçlarının mülkiyetinin kendisine verilmiş olduğunu zannettiğinden) 'Olmaz! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, Peygamber (sav) onları bana vermişken size geri vermez' demeye ya da buna benzer bir söz söylemeye başladı. Bunun üzerine Nebi (sav) ona 'Sana şu kadar (verilsin)' diyor Ümmü Eymen de 'Olmaz vallahi' diyordu. Nihayet Peygamber (sav), Ümmü Eymen'e (razı olacağı kadar) verdi." [Ravi Süleyman b. Tarhan der ki: Zannediyorum, Enes “on mislini verdi” dedi ya da buna benzer bir şey söyledi.]
Bize Muhammed, ona Abdullah, ona Süleyman et-Teymî, ona Ebu Miclez, ona da Enes (ra) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in (sav), rükûdan sonra Ri'l ve Zekvân kabilelerine bir ay beddua ederek kunut yaptığını" rivayet etmiştir."
Bize Musa b. İsmail, ona da Abdülvahid, Asım el-Ahvel'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: 'Enes b. Malik'e kunut hakkında soru sordum. 'Evet (Kunut vardır).' cevabını verdi. 'Kunut, rukûdan önce mi yoksa sonra mı yapılır?' diye tekrar sordum. Enes: 'Rukûdan önce.' karşılığını verdi. 'Falan kimse senin (kunutun) rukûdan sonra yapıldığını söylediğini haber verdi (buna ne dersin?)' deyince, Enes şöyle dedi: "O hata ediyor. Rasulullah (sav) bir ay boyunca rukûdan sonra kunut yaptı. Rasulullah (sav) Kurrâ adı verilen yetmiş kişiyi müşrik olan insanlara göndermişti. Onlarla Rasulullah arasında önceden yapılmış bir anlaşma vardı. Fakat Peygamberle (sav) anlaşması olan bu kişiler (anlaşmaya ihanet edip gönderilen kurralara) saldırdılar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) bir ay boyunca rukûdan sonra kunut yaparak o müşriklere beddua etti."
Muhammed, ona Fezârî ve Abde, ona İsmail b. Ebu Halid, ona da Abdullah b. Ebu Evfa (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) Düşman topluluğuna karşı şöyle dua etti: "Ey Kitabı indiren, hesabı çarçabuk gören Allah'ım! Şu düşman topluluklarını hezimete uğrat. Allah'ım onları hezimete uğrat ve iradelerini sars."
Bize Muhammed b. Mukatil (el-Mervezî), ona Abdullah (b. Mübarek el-Hanzalî), ona Musa b. Ukbe (el-Kuraşî), ona Salim b. Abdullah (el-Adevî) T Nâfi' (mevlâ Abdullah b. Ömer), onlara da (Abdullah) b. Ömer (r. anhümâ rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) gazveden, hacdan veya umreden döndüğü vakit evvela üç kez tekbir getirir, ardından da şöyle derdi: "Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. O tektir. O'nun hiç bir ortağı yoktur. Hükümranlık da hamd de sadece ona aittir. O'nun her şeye gücü yeter. Bizler O'na yönelen, tövbe eden, kulluk eden ve secde eden kimseleriz. Sadece Rabbimize hamd ederiz. Allah, va'dine sadıktır. Kuluna yardım etmişti ve tek başına Arap topluluklarını hezimete uğratmıştır."
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Kardeşim Hafsa'nın yanına girdim, (yıkandığı için hala) saç örgülerinden su damlıyordu. Ona "İnsanların sorunu (Ali ile Muaviye'nin arasındaki hilafet kavgası) gördüğün gibi. Benimse idarecilikten nasibim yok. (bu yüzden hakem toplantısına katılmayacağım)" dedim. Hafsa "toplantılara katıl. Çünkü insanlar senin tavrını izliyorlar. katılmamanı muhalefet olarak algılamalarından çekiniyorum" dedi ve kardeşi İbn Ömer'i toplantıya gitmeye razı edene kadar ısrar etti. Toplantı bitip insanlar dağılınca Muaviye (kendisini halife varsayarak) kürsüye çıkıp insanlara hitap etti ve (Abdullah b. Ömer'i kast ederek) "bu (halife seçimi) konusunda bir diyeceği olan ve ortaya çıksın. Zira biz hilafete hem ondan hem de babasından daha fazla hak sahibiyiz" dedi. Habib b. Mesleme, İbn Ömer'e "Muaviye'ye cevap vermedin mi?" dedi. İbn Ömer "Hemen maşlahımın bağını çözüp ona 'sana ve babana karşı savaşan (Ali) halifelik işine senden daha lâyıktır' diyeyim istedim ama toplumu ayrılığa düşürecek, kan dökmeye yol açacak ve amacı dışında yorumlanacak bir söz söylemekten çekindim ve Allah'ın sabreden kuluna hazırladığı mükâfatını düşündüm ( de Muaviye'ye karşılık vermedim)." dedi. Bunun üzerine Habib "sen bir fitneden uzak durmuş ve fenalıktan korunmuşsun" dedi. Mahmud, Abdurrazzak'tan yaptığı rivayetinde "nesvâtuha" kelimesi "nevsâtuha" şeklinde söylemiştir.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Kardeşim Hafsa'nın yanına girdim, (yıkandığı için hala) saç örgülerinden su damlıyordu. Ona "İnsanların sorunu (Ali ile Muaviye'nin arasındaki hilafet kavgası) gördüğün gibi. Benimse idarecilikten nasibim yok. (bu yüzden hakem toplantısına katılmayacağım)" dedim. Hafsa "toplantılara katıl. Çünkü insanlar senin tavrını izliyorlar. katılmamanı muhalefet olarak algılamalarından çekiniyorum" dedi ve kardeşi İbn Ömer'i toplantıya gitmeye razı edene kadar ısrar etti. Toplantı bitip insanlar dağılınca Muaviye (kendisini halife varsayarak) kürsüye çıkıp insanlara hitap etti ve (Abdullah b. Ömer'i kast ederek) "bu (halife seçimi) konusunda bir diyeceği olan ve ortaya çıksın. Zira biz hilafete hem ondan hem de babasından daha fazla hak sahibiyiz" dedi. Habib b. Mesleme, İbn Ömer'e "Muaviye'ye cevap vermedin mi?" dedi. İbn Ömer "Hemen maşlahımın bağını çözüp ona 'sana ve babana karşı savaşan (Ali) halifelik işine senden daha lâyıktır' diyeyim istedim ama toplumu ayrılığa düşürecek, kan dökmeye yol açacak ve amacı dışında yorumlanacak bir söz söylemekten çekindim ve Allah'ın sabreden kuluna hazırladığı mükâfatını düşündüm ( de Muaviye'ye karşılık vermedim)." dedi. Bunun üzerine Habib "sen bir fitneden uzak durmuş ve fenalıktan korunmuşsun" dedi. Mahmud, Abdurrazzak'tan yaptığı rivayetinde "nesvâtuha" kelimesi "nevsâtuha" şeklinde söylemiştir.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer (r.anhuma) şöyle demiştir: Kardeşim Hafsa'nın yanına girdim, (yıkandığı için hala) saç örgülerinden su damlıyordu. Ona "İnsanların sorunu (Ali ile Muaviye'nin arasındaki hilafet kavgası) gördüğün gibi. Benimse idarecilikten nasibim yok. (bu yüzden hakem toplantısına katılmayacağım)" dedim. Hafsa "toplantılara katıl. Çünkü insanlar senin tavrını izliyorlar. katılmamanı muhalefet olarak algılamalarından çekiniyorum" dedi ve kardeşi İbn Ömer'i toplantıya gitmeye razı edene kadar ısrar etti. Toplantı bitip insanlar dağılınca Muaviye (kendisini halife varsayarak) kürsüye çıkıp insanlara hitap etti ve (Abdullah b. Ömer'i kast ederek) "bu (halife seçimi) konusunda bir diyeceği olan ve ortaya çıksın. Zira biz hilafete hem ondan hem de babasından daha fazla hak sahibiyiz" dedi. Habib b. Mesleme, İbn Ömer'e "Muaviye'ye cevap vermedin mi?" dedi. İbn Ömer "Hemen maşlahımın bağını çözüp ona 'sana ve babana karşı savaşan (Ali) halifelik işine senden daha lâyıktır' diyeyim istedim ama toplumu ayrılığa düşürecek, kan dökmeye yol açacak ve amacı dışında yorumlanacak bir söz söylemekten çekindim ve Allah'ın sabreden kuluna hazırladığı mükâfatını düşündüm ( de Muaviye'ye karşılık vermedim)." dedi. Bunun üzerine Habib "sen bir fitneden uzak durmuş ve fenalıktan korunmuşsun" dedi. Mahmud, Abdurrazzak'tan yaptığı rivayetinde "nesvâtuha" kelimesi "nevsâtuha" şeklinde söylemiştir.
Açıklama: Rivayet anlaşılabildiği kadarıyla muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Recâ arasında inkıta vardır.