10631 Kayıt Bulundu.
Bize Ömer b. Hafs, ona babası (Hasf b. Gıyas), ona el-A‘meş, ona İbrahim, ona da el-Esved’in şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah’ın (ders halkasında) bulunuyorduk, derken Huzeyfe geldi, başımıza dikildi, selam verdikten sonra şöyle buyurdu: Sizden daha hayırlı kimseler (sahâbeden bir kısmı) münafık olmuştu. El-Esved: Subhanallah, şüphesiz Allah: “Muhakkak münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar” (Nisa, 4/145) buyurmaktadır, dedi. Abdullah gülümsedi, Huzeyfe de mescidin bir tarafında oturdu. Abdullah kalkınca arkadaşları da dağıldı. Bu arada (Huzeyfe) bana (beni çağırmak maksadıyla) bir çakıl taşı attı, yanına gittim. Huzeyfe dedi ki: (Abdullah) benim ne söylediğimi bildiği halde, güldü. Ben de buna hayret ettim. Gerçekten de sizden daha hayırlı kimseler münafık olmuştu. Sonra onlar tövbe ettiler, Allah da tövbelerini kabul buyurdu.
Açıklama: Huzeyfe (ra) sahâbeden bir kısmının da Allah'ın takdiriyle münafık olup sonra tevbe ettiklerini haber vererek kimsenin kendi imanı hakkında emin olamayacağını, kalplerin Cenâb-ı Hakk'ın elinde olduğunu, dolayısıyla bu konuda dikkatli olmalarını bildirmek istemiştir. bk. İbn Ḥacer el-ʿAsḳalânî, Fetḥu’l-bârî bi şerḥi Saḥîḥi’l-Buḫârî (nşr. Abdulaziz b. Abdullah b. Bâz, Beyrut: Dâru’l-Mâʿrife, 1379), 8/266-7.
Bize Süleyman b. Harb, ona Şu'be, ona Ebu İshak, ona da Berâ (ra) şöyle demiştir: En son inen sûre Berâe Suresi, en son inen ayet de (يَسْتَفْتُونَكَ قُلِ اللَّهُ يُفْتِيكُمْ فِى الْكَلاَلَةِ) Nisâ, 176. ayetidir.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Abdurrahman, ona Süfyân, ona Kays, ona da Târık b. Şihâb şöyle demiştir: "Yahudiler, Hz. Ömer'e 'Sizin okuduğunuz bir ayet var şayet o bize inmiş olsaydı indiği günü bayram ilan ederdik' dediler. Hz. Ömer 'ben, o ayetin nerede, ne zaman indirildiğini ve Rasulullah'ın o vakitte nerede bulunduğunu mutlak olarak biliyorum: Bu ayet Arefe gününde ve Allah'a yemin olsun biz Arafat'ta (vakfede iken) bulunurken indirilmiştir' dedi ve şu ayeti okudu: 'Bugün, sizin dininizi kemale erdirdim.' (Mâide, 5/3). Süfyân der ki: Ben o günün Cuma günü olup olmadığı konusunda emin değilim."
Bize İsmail, ona Mâlik, ona Abdurrahman b. Kâsım, ona da babasının (Kâsım b. Muhammed) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in (sav) eşi Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle rivayet etmiştir: "Biz, Rasulullah'ın (sav) bir seferlerinde O'nunla birlikte yola çıktık. Nihayet el-Beydâ veya Zâtü'l-Ceyş'e geldiğimizde gerdanlığım kayboldu. Hz. Peygamber (sav) onu aranması için orada bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su başında değillerdi, yanlarında da su yoktu, insanlar Ebu Bekir es-Sıddîk'a gelip “Âişe'nin yaptığını görmüyor musun? Rasulullah'ı da, insanları da yollarından alıkoydu. Su başında değiller, yanlarında su da yok” dediler. Bunun üzerine Ebu Bekir yanıma geldi. Rasulullah da (sav) başını benim dizimin üzerine koyup uyumuştu. Ebu Bekir bana “Rasulullah'ı da (sav) insanları da yollarından alıkoydun. Su başında değiller, yanlarında de su yok” dedi. Hz. Âişe şöyle devam etti: Ebu Bekir bana kızdı ve Allah'ın takdir ettiği şeyleri söyledi. Eli ile de böğrüme vurmaya başladı. Benim hareket etmemi engelleyen tek şey ise Rasulullah'ın (sav) dizimin üstünde olmasıydı. Sabah olunca Rasulullah (sav) kalktı, hiç su yoktu. Bunun üzerine Allah Teâlâ teyemmüm [Mâide, 6] ayetini indirdi ve Ashab teyemmüm ettiler. Nakîblerden biri olan Üseyd b. Hudayr “bu sizin ilk bereketiniz değildir Ey Ebu Bekir hanedanı!” dedi. Aişe der ki: Müteakiben üzerinde bulunduğum deveyi kaldırdık gerdanlığı da altında bulduk."
Bize Ali b. Abdullah, ona Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, ona İbn Avn, ona da Ebu Kılâbe'nin azatlısı Selman Ebu Recâ şöyle rivayet etmiştir: Ebu Kılâbe, Ömer b. Abdülaziz'in arkasında oturuyordu. Huzuruna giren insanlar "Kasâme" konusunda konuştular ve önceki halifelerin kasâme konusunda kısas uyguladıklarını söylediler. Bunun üzerine Ömer b. Abdülaziz, arkasında bulunan Ebu Kılâbe'ye döndü ve “ey Abdullah b. Zeyd, sen ne dersin” ya da “sen ne dersin ey Ebu Kılâbe” diye sordu. (Ebu Kılâbe der ki:) Ben de “İslam'da; evlilik yaptıktan sonra zina eden, haksız yere bir cana kıyan ve Allah ve Rasulü ile savaşanlar hariç katli helal olan kimse bilmiyorum” dedim. Bunun üzerine Anbese “Enes b. Mâlik bize şöyle şöyle (yani Uranîler hadisini) rivayet etti” dedi. Ben de “Bana da Enes şöyle rivayet etti” dedim: Bir topluluk Peygamber'in (sav) huzuruna geldi ve kendisiyle konuştular. Ardından “buranın havası bizi hasta etti” dediler. Hz. Peygamber (sav) de "Şu çıkan develer bize ait. hadi gidip onların sütünden ve idrarından için" buyurdu. Onlar da deve sürüsüne çıkıp onların idrarından ve sütünden içerek sağlıklarına kavuştular. Sonra çobanın üzerine yürüyüp onu öldürdüler ve develeri alıp kaçtılar. Şimdi bunlara hangi hükmü uygulamaktan geri durulur ki? Bunlar insan öldürdüler, Allah'a ve Rasulü'ne savaş açtılar ve Allah Rasulü'nü (sav) endişeye sevk ettiler. Anbese, hayretle “subhânallah” dedi. Bne de “Sen beni Enes'ten rivayet ettiğim hadis hususunda itham mı ediyorsun?” dedim. Anbese de “hayır Enes böyle rivayet etti” dedi sonra da “Ey ahali içinizde bu (Ebu Kılâbe) ve bu gibiler bulundukça sizler jayır içinde olmaya devam edeceksiniz” dedi.