10631 Kayıt Bulundu.
Bize Abdan, ona Abdullah, ona Yunus,ona ez-Zührî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Ebu Hureyre (ra), Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar. Tıpkı hayvanın, bütün organları tam bir yavru dünyaya getirdiği gibi (hayvanın dünyaya getirdiği bu yavrunun) vücudunda kesik bir organ görebiliyor musunuz?" Bundan sonra Ebu Hureyre (ra) şu âyeti okurdu: "O hâlde Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte dosdoğru din budur." (Rum, 30/30)
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona Mansur ve A'meş, onlara Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Bir adam Kinde mevkiinde konuşurken “Kıyamet günü bir duman gelecek, kâfir ve münafıkların kulaklarını sağır, gözlerini kör edecek, müminlere de yalnız nezle hastalığı şeklinde tesir edecek” dedi. Biz de (bu sözlerden) korkup hemen İbn Mesûd'un yanına geldik. İbn Mesûd bir şeye yaslanmış hâlde istirahat ediyordu. Bu sözü işitince öfkelendi, hemen toparlanıp oturdu ve “kişi bildiğini söylesin, bilmediği şey hakkında da 'Allah en bilendir' desin. Çünkü insanın bilmediği bir şey hakkında 'bilmiyorum' demesi de ilimden bir türüdür. Allah, Peygamber'ine "De ki: Tebliğim karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik de taslamıyorum" (Sâd, 86) buyurmuştur.” “(Duman meselesine gelince) Kureyş müşrikleri İslâm Dinini kabulde ağır davranıp geri kaldılar, bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah'ım Yusuf Peygamber'in kavmi aleyhine verdiğin yedi kıtlık yılı gibi, Kureyş'e de yedi yıl yokluk vererek bana yardım et!" diye dua etti. Hemen ardından Kureyş'i öyle şiddetli bir kıtlık yakaladı ki, birçokları bu kıtlık içinde açlıktan helak oldu. Ölü etleri ve kemikleri yediler. Aç olan kişi yerle gök arasındaki hava tabakasını duman şekli gibi görüyordu. Bu çok ciddî ve şiddetli hâl üzerine Ebu Sufyân, Hz. Peygamber'e geldi ve “ey Muhammed, sen bize gelmiş hısımlarla ilgilenmeyi emrediyorsun, ama kavmin ise açlıktan helak oldu. Artık onlar için dua et” dedi. İbn Mesûd bu sözlerin ardından şu ayetleri okudu: "Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azaptır. O gün insanlar 'Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz' derler. Onlar nerede, öğüt almak nerede? Halbuki onlara her şeyi açıkça bildiren bir peygamber gelmişti. Fakat onlar peygamberden yüz çevirmiş, 'Bu, kendisine belletilmiş delinin biri' demişlerdi. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhân, 10-15).” “(Kindeli'nin dediği gibi olsaydı) Ahiret azabı bir kere geldikten sonra tekrar kaldırılır mıydı? Kureyş müşrikleri sonra yine şirklerine döndüler. Bu dönekliğin cezasını Allah "Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız." (Duhân, 16) ayetinde bildirmiştir. Bu intikam günü, Bedir günüdür. (Furkân, 77. ayette geçen) "Lizâmen" ifadesi de Bedir günüdür. "Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir." (Rûm, 1-4) (ayetlerinde geçen) Rumların galibiyeti de (gelecek kalıbıyla verildiği halde) olmuş bitmiştir.”
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Hz. Peygamber'in (sav) eşi Âişe'nin söylediğine göre Allah kadınlarını muhayyer bırakmasını emrettiği zaman Hz. Peygamber'in (sav) kendisine şöyle söyledi: Rasulullah muhayyer bırakmaya benden başladı ve "Ben, sana bir şey söyleyeceğim. Bu konuda annen ve babanla istişare etmeden hemen cevap verme" buyurdu. Halbuki kendisi anne-babamın benim O'ndan ayrılmamı emretmeyeceklerini iyi bilir. Sonra Hz. Âişe şöyle devam etti: Rasulullah (sav): '(Ey Peygamber, zevcelerine şunu söyle:...) (Ahzâb, 33/28-29) şeklinde başlayarak iki ayetin tamamını okudu. Ben de ona: 'Ben bu konuda mı ebeveynime danışacağım? Ben elbette Allah'ı, Rasulünü ve ahiret yurdunu isterim.' dedim.
Bize Zekeriya b. Yahya, ona Ebu Usame, ona Hişâm, ona Babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Ben, kendilerini Allah Rasulü'ne eş olarak teklif eden kadınları kıskanır ve “bir kadın kendisini, bir erkeğe teklif eder mi hiç?” derdim. "Hanımlarından dilediğinin sırasını erteleyebilir, dilediğini yanına alabilirsin. Bir süre uzak durduklarından da arzu ettiğini tekrar yanına almakta senin için bir sakınca yoktur..." (Ahzâb, 51) ayeti inince ben Allah Rasulü'ne “görüyorum ki Rabbin senin arzunun hızla gerçekleştiriyor” dedim.
Bize Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Hz. Peygamber'in (sav) eşi Âişe şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav) eşlerini muhayyer bırakma emri geldiğinde O, benden başladı ve şöyle buyurdu: "Ben, sana bir şey söyleyeceğim. Bu konuda annen ve babanla istişare etmeden hemen cevap verme." Halbuki kendisi anne-babamın benim O'ndan ayrılmamı emretmeyeceklerini iyi bilir. Rasulullah sonra şu ayetleri okudu: Ey peygamber! Eşlerine şöyle de: “Dünya hayatını ve güzelliklerini istiyorsanız gelin size bir şeyler vereyim sonra da güzellikle sizi serbest bırakayım. Yok eğer Allah'ı, resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız şunu bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlara büyük bir ödül hazırlamıştır. Ahzâb, 33/28-29) Hz. Aişe şöyle devam etti: 'Ben, bunun hakkında mı ebeveynime danışacağım? Elbette ben, Allah'ı, Rasulünü ve ahiret yurdunu isterim.' dedim. Sonra Hz. Peygamber'in (sav) diğer zevceleri de benim yaptığım gibi yaptılar. Leys'e Musa b. A'yen, Ma'mer'den; o da ez-Zuhrî'den naklederek mutâbaat etti., Zührî: Bana Ebu Seleme haber verdi, demiştir. Abdürrezzâk ile Ebu Süfyân el-Ma'merî dea Ma'mer'den; o Zührî'den; o Urve'den; o da Âişe'den naklettiler.