10631 Kayıt Bulundu.
Bize Ali b. Abdullah, ona Velîd b. Müslim, ona Evzaî, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Muhammed b. İbrahim et-Teymî, ona Urve b. ez-Zübeyr şöyle söylemiştir: Abdullah b. Amr b. el-As'a 'Müşriklerin Rasulullah'a (sav) yaptıkları en çetin ve ağır muameleyi bana söyler misin?' dedim. O dedi ki: Rasulullah (sav) Kabe'nin avlusunda namaz kılarken Ukbe b. Ebu Muayt çıkageldi. Rasulullah'ın (sav) omuzundan tuttu, elbisesini boynuna dolayarak şiddetli bir şekilde boğazını sıktı. Ebu Bekir gelip onun omuzundan tuttu ve Ukbe'yi Rasulullah'tan (sav) itip uzaklaştırdı. Sonra şu ayeti okudu: 'Adamı, ‘Rabbim Allah'tır’ dediği için öldürecek misiniz? Oysa o size rabbinizden apaçık ayetler getirmiştir' (Mümin, 40/28).
Bize Salt b. Muhammed, ona Yezid b. Zürey, ona Ravh b. Kasım, ona Mansur, ona Mücahid, ona Ebu Ma'mer, ona da İbn Mesud 'Vaktiyle siz, ne kulaklarınızın ne gözlerinizin ne de derilerinizin aleyhinizde şahitlik etmesinden sakınıyordunuz; üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini sanıyordunuz.' (Fussilet, 41/22) ayeti hakkında şöyle söylemiştir: Kureyş'ten iki adam ve onların Sakif'ten bir enişteleri, ya da Sakif'ten iki adam ve onların Kureyş'ten bir enişteleri bir evde bulunuyorlardı. İçlerinden bazıları diğerlerine 'Ne dersiniz? Allah bizim konuşmamızı işitir mi? dedi. Birileri: Bir kısmını işitir dedi. Diğerleri 'Eğer bir kısmını işitiyor ise şüphesiz hepsini de işitir' dedi. Bunun üzerine 'Vaktiyle siz, ne kulaklarınızın ne gözlerinizin ne de derilerinizin aleyhinizde şahitlik etmesinden sakınıyordunuz; üstelik yaptıklarınızın çoğunu Allah'ın bilmediğini sanıyordunuz.' (Fussilet, 41/22) ayeti ve 'İşte rabbiniz hakkında taşıdığınız bu kanaatiniz sizi mahvetti, sonunda kaybedenlerden oldunuz.' (Fussilet, 41/23) ayetine kadar indirildi.
Bize Adem, ona Şeybân, ona Mansûr, ona İbrahim, ona Abîde, ona da Abdullah (ra) şöyle demiştir: "Rasulullah'ın (sav) huzuruna Yahudi hahamlarından bir âlim geldi ve “Ey Muhammed! Biz kitabımızda Allah'ın gökleri bir parmağında, yerleri bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, diğer mahlukları da bir parmağında tutarak 'gerçek hükümdar ve melik benim' buyurduğunu buluyoruz” dedi. Hz. Peygamber (sav) Yahudi âliminin bu haberini doğrular bir şekilde arka dişleri görünecek kadar güldü, sonra da “Onlar Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet gününde bütün yeryüzü Onun avucunda, gökler ise dürülmüş halde elindedir. O her kusurdan münezzeh, onların ortak koştukları şeylerden de yücedir.” (Zümer, 39/67) ayetini okudu."
Bana Muhammed b. Abdullah, ona Muhammedb. Ubeyd et-Tenâfisî, ona da Avvâm şöyle demiştir: Ben Mücahid'e Sâd Suresi'ndeki secdenin mahiyetini sordum, şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a “hangi delilden dolayı secde ediyorsun?” dedim. İbn Abbâs da bana “Sen "Biz ona İshak'ı ve torunu Yâkub’u ihsan ettik. Her birini doğru yola erdirdik. Daha önce Nuh'u ve zürriyetinden Davud'u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf'u, Mûsâ’yı ve Harun'u da doğru yola erdirmiştik. Biz, iyilik ve ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız" (En'âm, 84) ayetini okumuyor musun? İşte Davud da, kendisine uyulması, Peygamberinize (sav) emredilen kimselerdendir. Bunun için Rasulullah (sav) da (Davud'un secde ettiği) bu yerde secde etti” dedi. “عُجَابٌ” şaşılacak şey manasındadır. “الْقِطُّ”, sahife demek olup burada, iyiliklerin yazıldığı sahife demektir. Mucâhid der ki: “فِى عِزَّةٍ” izzet, cahiliye hamaset ve kibri anlamına gelmektedir. “الْمِلَّةِ الآخِرَةِ ” Kureyş'in dinidir. “الاِخْتِلاَقُ” yalan ve uydurma manasındadır. “الأَسْبَابُ” sema kapılarındaki yollardır. “جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ” burada kast edilen ordu, Kureyş ordusudur. “أُولَئِكَ الأَحْزَابُ” geçmiş topluluklardır. “فَوَاقٍ” rucû, dönmek demektir. “قِطَّنَا” azabımız manasındadır. “اتَّخَذْنَاهُمْ سُخْرِيًّا” biz onları kuşatmıştık manasındadır. “أَتْرَابٌ” emsal, yaşıt anlamındadır. İbn Abbâs der ki: “الأَيْدُ” ibadet kuvveti, “الأَبْصَارُ” ise Allah'ın emrini görmek anlamındadır. “حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّى” ayetinde geçen "an" harfi ceri "min" yerine kullanılmıştır. “طَفِقَ مَسْحًا” atların boyunlarına ve ayaklarına eliyle dokunuyordu demektir. “الأَصْفَادِ” bağlar, bukağılar manasındadır.
Bize Kuteybe, ona Cerîr, ona A'meş, ona Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Abdullah'ın yanına girdik. O bize şöyle dedi: Ey insanlar, Kim bir şey biliyorsa söylesin, bilmiyorsa “Allah en bilendir” desin. Çünkü insanın bilmediği şey için “Allah en bilendir” demesi de ilimdendir. Aziz ve Celil olan Allah, kendi Peygamberine hitaben "Tebliğime karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik iddiasında da bulunmuyorum." (Sâd, 86) demesini emir buyurmuştur. Şimdi ben size Duhân hadisesini anlatacağım: Rasulullah (sav) Kureyş'i İslam'a davet etti, onlar ağırdan alıp geciktiler. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah'ım, onlara karşı bana Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile yardım et" diye dua etti. Ardından onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, her şeyi kökünden giderip yok etti ve onlar leş ve deri yemek zorunda kaldılar. Hatta bir insan, açlıktan dolayı, kendisiyle gök arasında bir duman görmeğe başladı. Aziz ve Celil Allah şöyle buyurdu: "Öyleyse sen, göğün âşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bütün insanları her yönden saracak bir duman! Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır." (Duhân, 10-11). Râvî der ki: Bunun üzerine Kureyşliler "Rabbimiz, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz" diye dua ettiler. Ama "Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara doğruluğu besbelli ve gerçeği apaçık ortaya koyan bir peygamber gelmişti. Fakat ondan yüz çevirdiler ve “bu peygamber değil, kendisine başkası tarafından bir kısım şeyler belletilmiş delinin biri!” dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhân, 12-15). (İbn Mesud der ki): Azap, kıyamet gününde (olsa idi) onlardan kaldırılır mıydı?. (İbn Mesud) der ki: Kureyş'ten azap kaldırıldıktan sonra onlar yine küfürlerine geri döndüler. Allah da onları Bedir günü tekrar yakaladı. Yüce Allah: "o büyük ve karşı konulamaz çarpışla onları amansız bir şekilde yakalayacağımız gün, onlardan kesinlikle intikamımızı almış oluruz." buyurmuştur.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona el-Leys, ona Abdurrahman b. Hâlid b. Musâfir, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah (cc), yeryüzünü kavrar, gökleri de sağ eliyle dürer, sonra da “gerçek hükümdar ve melik benim, hani nerede yeryüzünün hükümdarları!” buyurur."
Bize Hasan, ona İsmail b. Halil, ona Abdürrahim, ona Zekeriyya b. Ebu Zâide, ona Amir, ona da Ebu Hüreyre'nin (ra) söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Ben (sura) ikinci üfürülmeden sonra başını kaldıracak olanların ilkiyim. Bir de bakarım ki, Musa (as) arşa yapışmış duruyor. O birinci üflemede böyle miydi veya ikinci üflemeden sonra benden önce mi diriltildi, bilmiyorum."