10631 Kayıt Bulundu.
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona A'meş, ona Ebu Duha, ona Mesrûk, ona da Habbâb (ra.) şöyle söylemiştir: Ben Mekke'de demircilik yapıyordum. Âs b. Vâil es-Sehmî'ye bir kılıç yapmıştım. Ona gittim ve kılıcın ücretini ödemesini istedim. Bana; Muhammed'i inkar etmedikçe sana paranı vermem!' dedi. Ben de; Allah (cc) seni öldürüp diriltinceye kadar (kıyamete kadar) asla Muhammed'i inkar etmem' dedim. O da cevaben 'Öyleyse Allah beni öldürüp tekrar dirilttiği zaman, benim çok malım ve çocuklarım olacak (paranı o zaman veririm)' dedi. dedi. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: Ayetlerimizi inkar eden ve mutlaka bana mal ve evlât verilecektir diyen adamı gördün mü! O, gaybı mı biliyor, yoksa Rahman'nın katından bir söz mü aldı? (Meryem, 19/77-78). Bu ayetteki 'ahden' kelimesi 'mevsikan' yani garanti demektir. Eşcaî, Süfyân'dan rivayetinde 'kılıç' ve 'mevsikan' kelimelerini zikretmedi.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Ubeydullah b. Abdurrahman arasında inkıta vardır.
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona A'meş, ona Ebu Duha, ona Mesrûk, ona da Habbâb (ra.) şöyle söylemiştir: Ben Mekke'de demircilik yapıyordum. Âs b. Vâil es-Sehmî'ye bir kılıç yapmıştım. Ona gittim ve kılıcın ücretini ödemesini istedim. Bana; Muhammed'i inkar etmedikçe sana paranı vermem!' dedi. Ben de; Allah (cc) seni öldürüp diriltinceye kadar (kıyamete kadar) asla Muhammed'i inkar etmem' dedim. O da cevaben 'Öyleyse Allah beni öldürüp tekrar dirilttiği zaman, benim çok malım ve çocuklarım olacak (paranı o zaman veririm)' dedi. dedi. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: Ayetlerimizi inkar eden ve mutlaka bana mal ve evlât verilecektir diyen adamı gördün mü! O, gaybı mı biliyor, yoksa Rahman'nın katından bir söz mü aldı? (Meryem, 19/77-78). Bu ayetteki 'ahden' kelimesi 'mevsikan' yani garanti demektir. Eşcaî, Süfyân'dan rivayetinde 'kılıç' ve 'mevsikan' kelimelerini zikretmedi.
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Cerîr, ona A'meş, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah b. Mes'ûd (ra.) şöyle demiştir: "İmân edip de imanlarına zulüm (haksızlık, şirk) bulaştırmayanlar var ya! İşte güven onlarındır" (En'âm, 82) ayeti indiğinde Bu ayetin hükmü, Rasulullah'ın (sav) ashabına ağır geldi ve “hangimiz imanına haksızlık karıştırmaz ki?” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Buradaki zulüm kelimesi, sizin düşündüğünüz manada değildir. Lokman'ın kendi oğluna hitaben söylediği 'Şüphesiz ki şirk elbette büyük bir zulümdür' (Lokman, 31/13) sözünü işitmedin mi?"
Bize Süleyman b. Harb, ona Şu'be, ona Nehai kabilesinin şeyhlerinden Muğîre b. Numan, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas (r.anhuma) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) bize öğüt vermek üzere ayağa kalktı ve şunları söyledi: "Sizler Allah’ın huzurunda yalın ayak, çıplak ve sünnetsiz olarak toplanacaksınız. (Nitekim Yüce Allah) “Bütün varlığı başlangıçta nasıl kolayca yaratmışsak, onları aynı şekilde tekrar dirilteceğiz. Bu, bizim verdiğimiz kesin bir sözdür. Biz ne söz verdiysek, onu mutlaka yaparız.” (Enbiyâ, 104) (buyurmuştur.) Sonra kıyamet günü mahlûkatın ilk giydirilecek olanı, Hz. İbrahim’dir. Şunu da bilin ki, o gün ümmetimden bazı kişiler getirilip sol tarafa alınırlar. Ben “ey Rabbim, onlar benim ashabımdır” diyeceğim. Bana “Sen bunların senden sonra neler ihdas ettiklerini bilmiyorsun” denir. Bunun üzerine ben de, o Salih kulun (Hz. İsa’nın) söylediği gibi derim: “Aralarında bulunduğum müddetçe onların hallerine, ne durumda olduklarına şâhit idim. Fakat beni vefat ettirip aralarından çıkardıktan sonra onları görüp gözetleyen sadece sen kaldın. Zaten sen her şeyi hakkıyla görensin.” (Mâide, 117). O zaman bana “Sen onlardan ayrıldığın zamandan beri onlar gerisin geriye dönmeye devam ettiler” denilir."
Açıklama: İlk defa Hz. İbrahim’e elbise giydirilmesi, muhtemelen; ya Hz. İbrahim ateşe atılırken elbisesinden soyulmuş olduğundan, veyahut da tesettür için şalvarı ilk defa onun giymiş olmasından dolayıdır.
Bize Abde b. Abdullah, ona Yahya b. Adem, ona İsrail, ona Mansur bu isnadla rivayet etti. İsrail'e Ameş, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah bu hadisin bir benzerini nakletti. Esved b. Amir, İsrail'den rivayetiyle ona (Yahyâ b. Ademʼe) mutabaat etmiştir. Hafs, Ebu Muaviye, Süleyman b. Karm'a Ameş, ona İbrahim, ona Esved nakletti. Yahya b. Hammad'a Ebu Muaviye, ona Muğire, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah rivayet etti. İbn İshak'a Abdurrahman b. Esved, ona babası (Esved), ona da Abdullah nakletti. (Buhari şöyle dedi:) Bize Kuteybe, ona Cerir, ona Ameş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Abdullah şöyle dedi: Hz. Peygamber ile beraber bir mağaradayken ona 've'l-mürselâti' (Mürselat) suresi indi. Onun ağzı henüz bu sureyle ıslakken (daha yeni almışken) onun ağzından bu sureyi aldık. O esnada bir yılan belirdi. Hz. Peygamber "Onu öldürün." dedi. Abdullah şöyle devam etti: Onu öldürmek için koştuk ancak yılan bizden kaçtı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: "Siz onun şerrinden korunduğunuz gibi o da sizin şerrinizden korundu."
Açıklama: Aşağıdaki tarik muallaktır. Buharî ile Esved b. Âmir arasında inkıta' vardır.
Bize Mahmud, ona Ubeydullah, ona İsrail, ona Mansur, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah şöyle demiştir: "Bizler Hz. Peygamber'le beraberdik. Kendisine "Vel-murselâti" (Mürselat) suresi indirildi. Biz de bu sureyi onun ağzından almaya çalışıyorduk. Ansızın bir yılan ortaya çıktı ve onu öldürmek için koşuştuk. Fakat yılan bizi geçip kovuğuna girdi. Bunun üzerine Rasulullah 'Sizler onun şerrinden korunduğunuz gibi, o da sizin şerrinizden korundu.' buyurdu."
Bize Abde b. Abdullah, ona Yahya b. Adem, ona İsrail, ona Mansur bu isnadla rivayet etti. İsrail'e Ameş, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah bu hadisin benzerini nakletti. Esved b. Amir, İsrail'den rivayetiyle ona (Yahyâ b. Ademʼe) mutabaat etmiştir. Hafs, Ebu Muaviye, Süleyman b. Karm'a Ameş, ona İbrahim, ona Esved nakletti. Yahya b. Hammad'a Ebu Muaviye, ona Muğire, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah rivayet etti. İbn İshak'a Abdurrahman b. Esved, ona babası (el-Esved), ona da Abdullah nakletti. (Buhari şöyle dedi:) Bize Kuteybe, ona Cerir, ona Ameş, ona İbrahim, ona Esved, ona Abdullah şöyle dedi: Hz. Peygamber ile beraber bir mağaradayken ona 've'l-mürselâti' (Mürselat) suresi indi. Onun ağzı henüz bu sureyle ıslakken (daha yeni almışken) onun ağzından bu sureyi aldık. O esnada bir yılan belirdi. Hz. Peygamber 'Onu öldürün.' dedi. Abdullah şöyle devam etti: Onu öldürmek için koştuk ancak yılan bizden kaçtı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: 'Siz onun şerrinden korunduğunuz gibi o da sizin şerrinizden korundu.'"
Bize Abde b. Abdullah, ona Yahya b. Adem, ona İsrail, ona Mansur bu isnadla rivayet etti. İsrail'e Ameş, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah bu hadisin bir benzerini nakletti. Esved b. Amir, İsrail'den rivayetiyle ona (Yahyâ b. Ademʼe) mutabaat etmiştir. Hafs, Ebu Muaviye, Süleyman b. Karm'a Ameş, ona İbrahim, ona Esved nakletti. Yahya b. Hammad'a Ebu Muaviye, ona Muğire, ona İbrahim, ona Alkame, ona Abdullah rivayet etti. İbn İshak'a Abdurrahman b. Esved, ona babası (Esved), ona da Abdullah nakletti. (Buhari şöyle dedi:) Bize Kuteybe, ona Cerir, ona Ameş, ona İbrahim, ona Esved, ona da Abdullah şöyle dedi: Hz. Peygamber ile beraber bir mağaradayken ona 've'l-mürselâti' (Mürselat) suresi indi. Onun ağzı henüz bu sureyle ıslakken (daha yeni almışken) onun ağzından bu sureyi aldık. O esnada bir yılan belirdi. Hz. Peygamber "Onu öldürün." dedi. Abdullah şöyle devam etti: Onu öldürmek için koştuk ancak yılan bizden kaçtı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: "Siz onun şerrinden korunduğunuz gibi o da sizin şerrinizden korundu."