10631 Kayıt Bulundu.
Bize Mahmud, ona Ubeydullah, İsrail, ona Mansûr, ona İbrahim, ona da Alkame şöyle demiştir: Abdullah (b. Mesud) yemek yerken Eş'as b. Kays yanına girdi ve “bugün aşure günüdür” dedi. İbn Mesud da ona “Âşûrâ, Ramazan orucu inmeden önce tutulan bir oruçtu. Ramazan orucu inince aşure orucu terk edildi. Hadi yaklaş da bizimle yemek ye” dedi.
Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Ukayl rivayet etti, başkası ise: Bana Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona İbn Abbas’ın rivayet ettiğine göre Ömer b. el-Hattab (r.a) dedi ki: Abdullah b. Ubeyy b. Selûl ölünce cenaze namazını kıldırmak üzere Rasulullah (sav) davet edildi. Rasulullah (sav) (namaz için) durunca, ben onun önüne atıldım ve dedim ki :'Ey Allah’ın Rasulü, İbn Ubeyy’in namazını mı kıldıracaksın? Hâlbuki o, filan günde şunları, şunları söylemişti.' (Ömer devamla) dedi ki: Ona söylediklerini saydım. Rasulullah (sav) gülümsedi ve: "Benden biraz uzak dur, kenara çekil" buyurdu. Ben ona çok ısrar edince: "Ben seçim yapmakta serbest bırakılınca, ben de tercihimi yaptım. Eğer yetmiş defadan fazla ona mağfiret dilediğim takdirde günahlarının bağışlanacağını bilsem, ben de ona yetmiş defadan fazla mağfiret dilerdim" buyurdu. (Ömer devamla) dedi ki: Rasulullah (sav) onun cenaze namazını kıl(dır)dı, sonra da ayrılıp gitti. Aradan fazla zaman geçmeden Berâe (Tevbe) sûresinden o iki âyet: 'Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma…fâsık olarak öldüler' (Tevbe 9/84) nâzil oldu. (Ömer) dedi ki: Daha sonra Rasulullah’a (sav) karşı bu şekildeki cüretkârlığıma şaştım. Allah ve Rasulü elbette en iyi bilendir.
Bize Ömer b. Hafs, ona babası, ona el-A'meş, ona Ebu Salih, ona Ebu Hüreyre'nin (ra.) söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "İki nefha (sura iki üfleme) arasında kırk vardır." Dinleyenler Ebu Hüreye'ye, 'Ya Eba Hüreyre, kırk gün mü?' diye sordular. Ebu Hüreyre, 'Cevap vermedim' dedi. Başka birisi, 'Yoksa kırk sene mi?' diye sordu. Ebu Hüreyre, 'Yine cevap vermedim' dedi. Bir diğeri de, 'Yoksa kırk ay mı?' diye sordu, Ebu Hüreyre, 'Ona da cevap vermedim' dedi. (Çünkü bu konuda bilgi sahibi değildi). Ebu Hüreyre, Rasulullah'ın (sav) şöyle söylediğini de ekledi: "Bir tek kemik hariç insanın her şeyi çürür. Yalnız acbu zeneb denilen kuyruk sokumu kemiği çürümez. İkinci yaratma işte bu kemikten yapılacaktır."
Açıklama: Bir rivâyete göre “Acbu’z-zeneb hardal tanesi büyüklüğünde bir kemik parçasıdır.” Buna göre o, sözü edilen kemikten çok farklı, ama insana ait özelliklerin tamamını taşıyan küçücük bir şey olmalıdır. Bu ifâdeyi, günümüz teknolojisinin ortaya koyduğu DNA hücresi benzeri bir şey diye anlamak da mümkündür. Çünkü bilindiği üzere insanın bütün kimliği bu hücrede saklıdır. Bütün bedeni yakılıp kül haline getirilen ve kuyruk sokumu kemiği de kalmayan insanlar düşünüldüğünde, bunun insanın özünü teşkil eden bir şey olma ihtimali kuvvet azanmaktadır. Kıyâmette insanların bu kemikten yaratılmasında, Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği bir sır vardır. Çünkü insanı yoktan var eden Allah’ın, onu tekrar yaratmak için başka bir şeyin varlığına ihtiyacı yoktur. Bu sırrı izah sadedinde; insan bedeninin bir cüz’ü olan rûhun, herhangi bir bedene değil, bizzat âit olduğu bedene iâde edileceği bilinsin diye sözü edilen kemikten yaratılacağı ihtimali üzerinde durulur. Eğer insanın bütün aksamı çürüse ve geriye hiçbir şey kalmasa, zihinlerde rûhun herhangi bir bedene gidebileceği düşüncesi uyanabilir.
Bize Said b. Ebu Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona da Küreyb b. Ebu Müslim, Abdullah b. Abbas'ın (r.anhüma) şöyle dediğini rivayet etti: Ben bir gece teyzem Meymune'nin (r.anha) yanında kaldım. Rasulullah (sav) ailesi ile bir müddet konuştu. Sonra uyudu. Gecenin son üçte biri olunca oturdu da gökyüzüne baktı ve: "Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde akıl sahipleri için elbette ibret verici deliller vardır" (Âl-i İmrân 3/190) (ayetini) okudu. Bundan sonra kalktı ve dişlerini misvâklayarak abdest aldı. Akabinde onbir rekat namaz kıldı. Sonra Bilal (ra) ezan okudu. Rasulullah (sav) evde iki rekat daha kıldı, sonra da çıkıp sabah namazını kıldırdı.
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb ve Anbese, onlara Yunus, ona İbn Şihab, ona Abdurrahman b. Ka'b, ona da görme yetisini kaybeden Ka'b b. Malik'e rehberlik eden oğlu Abdullah b. Ka'b şöyle demiştir. Ka'b b. Malik "(Tebük gazvesine) katılmayan üç kişi..." (Tevbe, 9/118) ayeti hakkında konuşurken konuşmasının sonunda "Mallarımın tamamını Allah ve Rasulüne sadaka olarak bağışlamam tövbemin gereğidir." demiş, ancak Hz. Peygamber (sav) "Mallarının bir bölümü sende kalsın. Böylesi senin için daha hayırlıdır." buyurmuştur.
Bize İshak, ona Cerir, ona Ebu Hayyân, ona da Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Bir gün Rasulullah (sav), meydanda, insanlar içinde oturuyordu. Derken yürüyerek bir adam geldi 'Ey Allah'ın Rasulü! İman nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'İman Allah'a, meleklerine, peygamberlerine ve Allah'a kavuşmaya inanman ve yine öldükten sonra son dirilmeye inanmandır' diye cevap verdi. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! İslam nedir?' diye sordu. Rasulullah (sav) 'İslâm Allah'a kulluk etmen ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmaman, namazı kılman, farz kılınan zekâtı vermen ve ramazanda oruç tutmandır' buyurdu. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! İhsan nedir?' diye sordu. Rasulallah (sav) 'İhsan, Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen Allah'ı görmesen de şüphesiz O seni görür' buyurdu. Adam 'Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet ne zaman?' dedi. Rasulullah (sav) 'Bu konuda sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Lâkin ben sana onun alametlerini haber vereceğim. Kadın kendi efendisini doğurduğu zaman, işte bu, kıyametin alametlerindendir. Yalın ayaklı, çıplak kimseler, insanların başına yönetici olduklarında, işte bu da kıyametin alametlerindendir. Kıyametin vakti, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği beş gaip (bilinmez) içindedir' buyurdu ve 'Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.' [Lokman, 31/34] ayetini okudu. Sonra adam ayrılıp gitti. Rasulullah (sav) 'Onu bana geri getirin' buyurdu. Sahâbîler onu geri çevirmek için aradılar, fakat hiçbir şey göremediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Bu Cibril'di, insanlara dinlerini öğretmek için geldi' buyurdu"
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb ve Anbese, onlara Yunus, ona İbn Şihab, ona Abdurrahman b. Ka'b, ona da görme yetisini kaybeden Ka'b b. Malik'e rehberlik eden oğlu Abdullah b. Ka'b şöyle demiştir. Ka'b b. Malik "(Tebük gazvesine) katılmayan üç kişi..." (Tevbe, 9/118) ayeti hakkında konuşurken konuşmasının sonunda "Mallarımın tamamını Allah ve Rasulüne sadaka olarak bağışlamam tövbemin gereğidir." demiş, ancak Hz. Peygamber (sav) "Mallarının bir bölümü sende kalsın. Böylesi senin için daha hayırlıdır." buyurmuştur.
Bize İsmail b. Abdullah, ona Malik (b. Enes), ona Zeyd b. Eslem, ona Ebu Salih es-Semmâm, ona da Ebu Hüreyre'nin (ra) söylediğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "At, üç (sınıf insan) içindir. Kimisi için sevaptır, kimisi için örtüdür, kimisi için de günahtır. Atın kendisi için sevap olduğu kimseye gelince, o öyle bir adamdır ki atını Allah yolunda bağlamıştır (kullanmıştır). Atın yularını da uzun tutup bir çayıra veya bahçeye bırakmıştır. At uzun yularına bağlı halde bu çayırda veya bahçede otlarken (onun yediği her ot için) sahibine sevap yazılır. Şayet at yularını koparsa şahlanarak bir veya iki yüksek yerde koşsa, (bu dolaşmasındaki) ayak izleri hatta onun tezeği bile sahibi için sevap vesilesidir. Şayet o at, bir nehre gelse ve oradan su içse, sahibi onu sulamak istememiş olsa bile, içtiği su sahibi için sevap vesilesidir. İşte bu at onun için sevap vesilesi olur. Atını insanlardan bir şey istememek ve iffetini korumak için bağlayan (kullanan), sonra da Allah'ın hayvanı üzerindeki hakkını ve hayvanına eziyet etmemesi gerektiğini unutmayan kimse için at (fakirliğe karşı) bir örtüdür. Atını övünmek, gösteriş yapmak ve (Müslümanlara düşmanlık) niyetiyle bağlayan (kullanan) kimse için ise bu at günah sebebi olur." Rasulullah'a (sav) eşekler hakkında soruldu. O (sav) da: "Bana, her hükmü bir araya getiren şu özet olan ayetten başka bir şey indirilmedi dedi ve: 'Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükafatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir (Zilzal, 7-8)' ayetini okudu."