Bize Muhammed b. Beşşar, ona Abdurrahman b. Mehdi ve başkası, onlara Harb b. Şeddâd, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Ebu Seleme, ona Cabir b. Abdullah'ın (ra.) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Hira mağarasında inzivaya çekilmiştim..."
Hadisin devamı Osman b. Ömerʼin Ali b. Mübarek'ten rivayet ettiği hadisin benzeridir.
Açıklama: Buhari'de geçen rivayet farklı bir senedle burada tekrarlanmaktadır. Buhari bu farklı senedi tam olarak verip metin aynı olduğu için sadece 'etraf'ı diye ifade edilen, hatırlatıcı bir cümlesine değinmekle yetinmiştir. Rivayetin tam metni için bakınız: B004922.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
33364, B004923
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِىٍّ وَغَيْرُهُ قَالاَ حَدَّثَنَا حَرْبُ بْنُ شَدَّادٍ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ رضى الله عنهما عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « جَاوَرْتُ بِحِرَاءٍ » . مِثْلَ حَدِيثِ عُثْمَانَ بْنِ عُمَرَ عَنْ عَلِىِّ بْنِ الْمُبَارَكِ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşar, ona Abdurrahman b. Mehdi ve başkası, onlara Harb b. Şeddâd, ona Yahya b. Ebu Kesir, ona Ebu Seleme, ona Cabir b. Abdullah'ın (ra.) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Hira mağarasında inzivaya çekilmiştim..."
Hadisin devamı Osman b. Ömerʼin Ali b. Mübarek'ten rivayet ettiği hadisin benzeridir.
Açıklama:
Buhari'de geçen rivayet farklı bir senedle burada tekrarlanmaktadır. Buhari bu farklı senedi tam olarak verip metin aynı olduğu için sadece 'etraf'ı diye ifade edilen, hatırlatıcı bir cümlesine değinmekle yetinmiştir. Rivayetin tam metni için bakınız: B004922.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 2, 2/290
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Nasr Yahya b. Ebu Kesir et-Tâî (Yahya b. Salih b. Mütevekkil)
4. Ali b. Mübarek el-Hünâî (Ali b. Mübarek)
5. Osman b. Ömer el-Abdî (Osman b. Ömer b. Faris b. Lakît)
Konular:
Hz. Peygamber, vahiy geldiğindeki halleri
İtikaf, Hz.Peygamberin itikafı
KTB, VAHİY
Siyer, Hz. Peygamber'in Hira günleri
Vahiy, başlangıcı
حَدَّثَنَا الْحَكَمُ بْنُ نَافِعٍ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ حَدَّثَنَا أَبُو الزِّنَادِ أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ الأَعْرَجَ حَدَّثَهُ أَنَّهُ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « يَكُونُ كَنْزُ أَحَدِكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ شُجَاعًا أَقْرَعَ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31979, B004659
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحَكَمُ بْنُ نَافِعٍ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ حَدَّثَنَا أَبُو الزِّنَادِ أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ الأَعْرَجَ حَدَّثَهُ أَنَّهُ قَالَ حَدَّثَنِى أَبُو هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « يَكُونُ كَنْزُ أَحَدِكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ شُجَاعًا أَقْرَعَ » .
Tercemesi:
Bize Hakem b. Nafi, ona Şuayb, ona Ebu Zinad, ona Abdurrahman el-A'rec, ona da Ebu Hureyre (ra), Hz. Peygamber'i şöyle buyururken işittiğini nakletmiştir: "(Zekatını ödemediğiniz) hazineleriniz kıyamet gününde zehirli bir yılan suretinde olacaktır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 6, 2/192
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Zekat, vermeyenin hali
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31984, B004661
Hadis:
وَقَالَ أَحْمَدُ بْنُ شَبِيبِ بْنِ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ يُونُسَ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ خَالِدِ بْنِ أَسْلَمَ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ فَقَالَ هَذَا قَبْلَ أَنْ تُنْزَلَ الزَّكَاةُ ، فَلَمَّا أُنْزِلَتْ جَعَلَهَا اللَّهُ طُهْرًا لِلأَمْوَالِ .
Tercemesi:
Ahmed b. Şebib b. Saîd dedi ki: Bize babam, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Hâlid b. Eslem’in şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Ömer ile beraber çıkmıştık. O: Bu (“Altın ve gümüşü yığıp biriktirenler…” (Tevbe, 9/34) âyeti), zekât farizası inmeden önce idi. Zekât farizası nazil olunca, Allah zekâtı mallar için bir temizlik vesilesi kıldı, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 7, 2/192
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Halid b. Eslem el-Adevî (Halid b. Eslem)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Ebu Said Şebîb b. Said et-Temîmî (Şebîb b. Said)
6. Ebu Abdullah Ahmed b. Şebîb el-Habatî (Ahmed b. Şebîb b. Said)
Konular:
Kur'an, sahabenin ve tabiunun tefsiri
Kur'an, tefsiri, bazı ayetlerin
Zekat, vermemenin cezası
Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Ebu Hayyân et-Temîmî, ona Ebu Zür'a, ona Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
Bir defasında Rasulullah'ın (sav) sofrasına et yemeği getirildi ve kendisine hayvanın ön kolu sunuldu. Çünkü Rasulullah (sav) etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle anlattı:
"Ben kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Bu nedendir bilir misiniz? Bütün insanlar, öncekiler ve sonrakiler olarak düz ve geniş bir sahada toplanırlar. Bu öyle bir yerdir ki orada bir tellâl sesini herkese duyuracak, bakan bir insanın gözü de orada bulunan mahşer halkını bir bakışta görebilecek. Bir de güneş yaklaşacak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanamayacakları ve taşıyamayacakları bir dereceye ulaşacak. Bu sırada insanlar birbirine: Size ulaşan felaketi görmüyor musunuz? Rabbinizin huzurunda şefaat edecek bir şefaatçi neden aramıyorsunuz? diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bazısı bazısına: Haydi Âdem 'e gidiniz! diyecek, akabinde insanlar Âdem Peygamber'e gidecekler ve ona: Sen, insan türünün babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı ve sana kendisinden ruh üfledi, sonra meleklere emretti, onlar da sana secde ettiler. Rabbine bizim hakkımızda şefaat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu zor vaziyeti görmüyor musun? Bize ulaşan şu sıkıntıyı bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: Rabbim, bugün öyle öfkelenmiştir ki, ne bundan önce ne de bundan sonra bu denli öfkelenecektir. Hem Rabbim bana cennet ağacının meyvesini yemeyi yasakladığı halde ben asi davranıp yemiştim. Vay nefsim, nefsim nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye Nuh'a (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Nuh'a varacaklar ve: Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen rasullerin ilkisin. Allah sana Kur'ân'da 'çok şükreden kul' demiştir. Lütfen bizim için Rabb'in huzurunda şefaat et! İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu görmüyor musun? diyecekler. Nuh Peygamber de: Azîz ve Celîl olan Rabbim bugün celallidir. Hem de öylesine çok ki bundan önce böyle öfkeli hale gelmemiş, bundan sonra da böyle celâllenmeyecektir. Benim de bir duam vardı onu da vaktiyle kavmimin helaki için yapmıştım. Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz benden başka bir şefaatçiye, İbrahim'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İbrahim'e varacaklar ve: Ey İbrahim! Sen yeryüzündeki insanlardan Allah'ın Peygamberi ve dostusun. Rabbin huzurunda bize şefaat et, içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumu görüyorsun! diyecekler. İbrahim Peygamber de onlara: Bu gün Rabbimin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem de öyle bir dereceye ulaşmıştır ki daha önce böyle olmamış, bundan sonra da böyle olmayacaktır. Ben üç defa yanlış yaptım. -Ravi Ebu Hayyân hadisin içinde bunları zikretmiştir.- Vay nefsim, vah nefsim, vah nefsim! Artık siz benden başkasına gidiniz, Musa'ya (as) gidiniz! diyecektir. Onlar da Musa'ya gidecekler ve: Ey Musa! Sen, Allah'ın rasulüsün. Allah seni elçi yapmasıyla ve seninle konuşmasıyla seni insanların nezdinde faziletli kıldı. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et! İçinde bulunduğumuz acıklı durumu görmektesin, diyecekler. Musa Peygamber de onlara: Rabbimin bugün celâl sıfatı tecellî etti, öyle ki şimdiye kadar ne bu derece öfkelenmiş ne de bundan sonra böyle öfkelenecektir. Ben ise öldürülmesi emredilmeyen bir kişiyi öldürdüm. Ah nefsim, nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye İsa'ya (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İsa Peygamber'e gelecekler ve: Ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün ve Allah Teâlâ'nın Meryem'e koyduğu ve ondan gelen bir ruhsun, sen beşikte bir bebekken insanlara konuştun. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz acıklı hali görmektesin! diyecekler. İsa Peygamber de onlara: Rabbim bugün, bundan önce benzeri görülmemiş bundan sonra da bir benzeri görülmeyecek şekilde öfkelidir, diyecek ve kendine ait hiçbir günah zikretmeden: Ah nefsim, nefsim, nefsim! diye endişesini açıklayarak: Siz benden başkasına, Muhammed'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Muhammed'e gelecekler ve: Ey Muhammed! Sen Allah'ın Rasulüsün ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz durumu görmektesin! diyecekler. Bunun üzerine ben hemen arşın altına gider, Azîz ve Celîl olan Rabbime secde ederek yere kapanırım. Sonra secdemde Allah bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve üzerine güzel senadan öylesini açıp ilham edecektir ki, benden önce onu hiçbir kimseye açmamıştır. Sonra Allah tarafından bana: 'Ey Muhammed! Başını kaldır, iste, istediğin sana verilecektir; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır! buyurulur. Ben secdeden başımı kaldırıp: 'Ey Rabb! Ümmetim. Ey Rabb! Ümmetim, diye şefaat dileğimi söylerim. Bana: Ey Muhammed, ümmetinden üzerinde hesap ve sorgu olmayanları cennetin sağ kapısından içeri koy! Onlar cennetin diğer kapılarında da insanlarla ortaktırlar.' buyurulacak. Bundan sonra Rasulullah: 'Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, cennetin kapı kanatlarından iki kanadın arası Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busrâ arası kadar geniştir.' dedi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32236, B004712
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ أَخْبَرَنَا أَبُو حَيَّانَ التَّيْمِىُّ عَنْ أَبِى زُرْعَةَ بْنِ عَمْرِو بْنِ جَرِيرٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ أُتِىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِلَحْمٍ ، فَرُفِعَ إِلَيْهِ الذِّرَاعُ ، وَكَانَتْ تُعْجِبُهُ ، فَنَهَسَ مِنْهَا نَهْسَةً ثُمَّ قَالَ: " أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، وَهَلْ تَدْرُونَ مِمَّ ذَلِكَ يُجْمَعُ النَّاسُ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ فِى صَعِيدٍ وَاحِدٍ ، يُسْمِعُهُمُ الدَّاعِى ، وَيَنْفُذُهُمُ الْبَصَرُ ، وَتَدْنُو الشَّمْسُ ، فَيَبْلُغُ النَّاسَ مِنَ الْغَمِّ وَالْكَرْبِ مَا لاَ يُطِيقُونَ وَلاَ يَحْتَمِلُونَ فَيَقُولُ النَّاسُ أَلاَ تَرَوْنَ مَا قَدْ بَلَغَكُمْ أَلاَ تَنْظُرُونَ مَنْ يَشْفَعُ لَكُمْ إِلَى رَبِّكُمْ فَيَقُولُ بَعْضُ النَّاسِ لِبَعْضٍ عَلَيْكُمْ بِآدَمَ فَيَأْتُونَ آدَمَ عليه السلام فَيَقُولُونَ لَهُ أَنْتَ أَبُو الْبَشَرِ خَلَقَكَ اللَّهُ بِيَدِهِ . وَنَفَخَ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ ، وَأَمَرَ الْمَلاَئِكَةَ فَسَجَدُوا لَكَ ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ ، أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا قَدْ بَلَغَنَا فَيَقُولُ آدَمُ إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ ، وَإِنَّهُ نَهَانِى عَنِ الشَّجَرَةِ فَعَصَيْتُهُ ، نَفْسِى نَفْسِى نَفْسِى ، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى ، اذْهَبُوا إِلَى نُوحٍ ، فَيَأْتُونَ نُوحًا فَيَقُولُونَ يَا نُوحُ إِنَّكَ أَنْتَ أَوَّلُ الرُّسُلِ إِلَى أَهْلِ الأَرْضِ ، وَقَدْ سَمَّاكَ اللَّهُ عَبْدًا شَكُورًا اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ ، أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ فَيَقُولُ إِنَّ رَبِّى عَزَّ وَجَلَّ قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ ، وَإِنَّهُ قَدْ كَانَتْ لِى دَعْوَةٌ دَعَوْتُهَا عَلَى قَوْمِى نَفْسِى نَفْسِى نَفْسِى اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى ، اذْهَبُوا إِلَى إِبْرَاهِيمَ ، فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ ، فَيَقُولُونَ يَا إِبْرَاهِيمُ ، أَنْتَ نَبِىُّ اللَّهِ وَخَلِيلُهُ مِنْ أَهْلِ الأَرْضِ اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ فَيَقُولُ لَهُمْ إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ ، وَإِنِّى قَدْ كُنْتُ كَذَبْتُ ثَلاَثَ كَذَبَاتٍ - فَذَكَرَهُنَّ أَبُو حَيَّانَ فِى الْحَدِيثِ - نَفْسِى نَفْسِى نَفْسِى ، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى اذْهَبُوا إِلَى مُوسَى ، فَيَأْتُونَ مُوسَى ، فَيَقُولُونَ يَا مُوسَى أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ ، فَضَّلَكَ اللَّهُ بِرِسَالَتِهِ وَبِكَلاَمِهِ عَلَى النَّاسِ ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ فَيَقُولُ إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ ، وَإِنِّى قَدْ قَتَلْتُ نَفْسًا لَمْ أُومَرْ بِقَتْلِهَا ، نَفْسِى نَفْسِى نَفْسِى ، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى ، اذْهَبُوا إِلَى عِيسَى ، فَيَأْتُونَ عِيسَى فَيَقُولُونَ يَا عِيسَى أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ ، وَكَلَّمْتَ النَّاسَ فِى الْمَهْدِ صَبِيًّا اشْفَعْ لَنَا أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ فَيَقُولُ عِيسَى إِنَّ رَبِّى قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ - وَلَمْ يَذْكُرْ ذَنْبًا - نَفْسِى نَفْسِى نَفْسِى ، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِى اذْهَبُوا إِلَى مُحَمَّدٍ صلى الله عليه وسلم فَيَأْتُونَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم فَيَقُولُونَ يَا مُحَمَّدُ أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ وَخَاتَمُ الأَنْبِيَاءِ ، وَقَدْ غَفَرَ اللَّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ أَلاَ تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ فَأَنْطَلِقُ فَآتِى تَحْتَ الْعَرْشِ ، فَأَقَعُ سَاجِدًا لِرَبِّى عَزَّ وَجَلَّ ثُمَّ يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَىَّ مِنْ مَحَامِدِهِ وَحُسْنِ الثَّنَاءِ عَلَيْهِ شَيْئًا لَمْ يَفْتَحْهُ عَلَى أَحَدٍ قَبْلِى ثُمَّ يُقَالُ يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رَأْسَكَ ، سَلْ تُعْطَهْ ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ ، فَأَرْفَعُ رَأْسِى ، فَأَقُولُ أُمَّتِى يَا رَبِّ ، أُمَّتِى يَا رَبِّ فَيُقَالُ يَا مُحَمَّدُ أَدْخِلْ مِنْ أُمَّتِكَ مَنْ لاَ حِسَابَ عَلَيْهِمْ مِنَ الْبَابِ الأَيْمَنِ مِنْ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ وَهُمْ شُرَكَاءُ النَّاسِ فِيمَا سِوَى ذَلِكَ مِنَ الأَبْوَابِ ، ثُمَّ قَالَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ إِنَّ مَا بَيْنَ الْمِصْرَاعَيْنِ مِنْ مَصَارِيعِ الْجَنَّةِ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَحِمْيَرَ ، أَوْ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَبُصْرَى" .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Ebu Hayyân et-Temîmî, ona Ebu Zür'a, ona Amr b. Cerîr, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle demiştir:
Bir defasında Rasulullah'ın (sav) sofrasına et yemeği getirildi ve kendisine hayvanın ön kolu sunuldu. Çünkü Rasulullah (sav) etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle anlattı:
"Ben kıyamet gününde bütün insanların efendisiyim. Bu nedendir bilir misiniz? Bütün insanlar, öncekiler ve sonrakiler olarak düz ve geniş bir sahada toplanırlar. Bu öyle bir yerdir ki orada bir tellâl sesini herkese duyuracak, bakan bir insanın gözü de orada bulunan mahşer halkını bir bakışta görebilecek. Bir de güneş yaklaşacak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanamayacakları ve taşıyamayacakları bir dereceye ulaşacak. Bu sırada insanlar birbirine: Size ulaşan felaketi görmüyor musunuz? Rabbinizin huzurunda şefaat edecek bir şefaatçi neden aramıyorsunuz? diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bazısı bazısına: Haydi Âdem 'e gidiniz! diyecek, akabinde insanlar Âdem Peygamber'e gidecekler ve ona: Sen, insan türünün babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı ve sana kendisinden ruh üfledi, sonra meleklere emretti, onlar da sana secde ettiler. Rabbine bizim hakkımızda şefaat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu zor vaziyeti görmüyor musun? Bize ulaşan şu sıkıntıyı bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: Rabbim, bugün öyle öfkelenmiştir ki, ne bundan önce ne de bundan sonra bu denli öfkelenecektir. Hem Rabbim bana cennet ağacının meyvesini yemeyi yasakladığı halde ben asi davranıp yemiştim. Vay nefsim, nefsim nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye Nuh'a (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Nuh'a varacaklar ve: Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen rasullerin ilkisin. Allah sana Kur'ân'da 'çok şükreden kul' demiştir. Lütfen bizim için Rabb'in huzurunda şefaat et! İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu görmüyor musun? diyecekler. Nuh Peygamber de: Azîz ve Celîl olan Rabbim bugün celallidir. Hem de öylesine çok ki bundan önce böyle öfkeli hale gelmemiş, bundan sonra da böyle celâllenmeyecektir. Benim de bir duam vardı onu da vaktiyle kavmimin helaki için yapmıştım. Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz benden başka bir şefaatçiye, İbrahim'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İbrahim'e varacaklar ve: Ey İbrahim! Sen yeryüzündeki insanlardan Allah'ın Peygamberi ve dostusun. Rabbin huzurunda bize şefaat et, içinde bulunduğumuz şu sıkıntılı durumu görüyorsun! diyecekler. İbrahim Peygamber de onlara: Bu gün Rabbimin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem de öyle bir dereceye ulaşmıştır ki daha önce böyle olmamış, bundan sonra da böyle olmayacaktır. Ben üç defa yanlış yaptım. -Ravi Ebu Hayyân hadisin içinde bunları zikretmiştir.- Vay nefsim, vah nefsim, vah nefsim! Artık siz benden başkasına gidiniz, Musa'ya (as) gidiniz! diyecektir. Onlar da Musa'ya gidecekler ve: Ey Musa! Sen, Allah'ın rasulüsün. Allah seni elçi yapmasıyla ve seninle konuşmasıyla seni insanların nezdinde faziletli kıldı. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et! İçinde bulunduğumuz acıklı durumu görmektesin, diyecekler. Musa Peygamber de onlara: Rabbimin bugün celâl sıfatı tecellî etti, öyle ki şimdiye kadar ne bu derece öfkelenmiş ne de bundan sonra böyle öfkelenecektir. Ben ise öldürülmesi emredilmeyen bir kişiyi öldürdüm. Ah nefsim, nefsim, nefsim! Siz benden başka bir şefaatçiye İsa'ya (as) gidiniz! diyecek. Onlar da İsa Peygamber'e gelecekler ve: Ey İsa! Sen, Allah'ın Rasulüsün ve Allah Teâlâ'nın Meryem'e koyduğu ve ondan gelen bir ruhsun, sen beşikte bir bebekken insanlara konuştun. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz acıklı hali görmektesin! diyecekler. İsa Peygamber de onlara: Rabbim bugün, bundan önce benzeri görülmemiş bundan sonra da bir benzeri görülmeyecek şekilde öfkelidir, diyecek ve kendine ait hiçbir günah zikretmeden: Ah nefsim, nefsim, nefsim! diye endişesini açıklayarak: Siz benden başkasına, Muhammed'e (as) gidiniz! diyecek. Onlar da Muhammed'e gelecekler ve: Ey Muhammed! Sen Allah'ın Rasulüsün ve peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir. Rabbin huzurunda bizim için şefaat et, içinde bulunduğumuz durumu görmektesin! diyecekler. Bunun üzerine ben hemen arşın altına gider, Azîz ve Celîl olan Rabbime secde ederek yere kapanırım. Sonra secdemde Allah bana kendisine yapılacak hamdlerinden ve üzerine güzel senadan öylesini açıp ilham edecektir ki, benden önce onu hiçbir kimseye açmamıştır. Sonra Allah tarafından bana: 'Ey Muhammed! Başını kaldır, iste, istediğin sana verilecektir; şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır! buyurulur. Ben secdeden başımı kaldırıp: 'Ey Rabb! Ümmetim. Ey Rabb! Ümmetim, diye şefaat dileğimi söylerim. Bana: Ey Muhammed, ümmetinden üzerinde hesap ve sorgu olmayanları cennetin sağ kapısından içeri koy! Onlar cennetin diğer kapılarında da insanlarla ortaktırlar.' buyurulacak. Bundan sonra Rasulullah: 'Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, cennetin kapı kanatlarından iki kanadın arası Mekke ile Himyer veya Mekke ile Busrâ arası kadar geniştir.' dedi."
Açıklama:
Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım:
أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 5, 2/212
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Zür'a b. Amr el-Beceli (Herim b. Amr b. Cerir b. Abdullah)
3. Ebu Hayyan Yahya b. Saîd et-Teymî (Yahya b. Saîd b. Hayyan)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
5. Muhammed b. Mukatil el-Mervezî (Muhammed b. Mukatil)
Konular:
Cennet, Dereceleri
Hz. Peygamber, ahirette ümmetiyle ilgili tavrı
Hz. Peygamber, Allah'a sevgili oluşu
Hz. Peygamber, diğer peygamberlerden farkı
Hz. Peygamber, sevdiği yemekler
Hz. Peygamber, ümmetine merhamet
Hz. Peygamber, ümmetine şefkat göstermesi
Hz. Peygamber, üstünlüğü
Hz. Peygamber, vasıfları, şemaili, hasaisi
Kıyamet, ahvali
Kıyamet, sıkıntıları
Peygamberler, Hz. Adem
Peygamberler, Hz. İbrahim ve ailesi
Peygamberler, Hz. İsa
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Peygamberler, Hz. Nuh
Şefaat, Hz. Peygamber'in
Bize Ömer b. Hafs b. Gıyas, ona babası (Hafs b. Gıyas), ona A'meş, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah şöyle rivayet etmiştir:
Kendisiyle bir tarlada bulunduğumuz esnada, Hz. Peygamber (sav) hurma dalından bir bastona dayanmışken birden birkaç yahudi çıkageldi. İçlerinden biri diğerlerine 'Ona Ruh ile ilgili soru sorun!.' dedi. Ötekisi 'Böyle bir soru sormaya gerek yok' dedi. Bir diğeri ise 'Hoşlanmadığınız bir şey söylemesin! [Bu soruyu sormayın]' şeklinde karşılık verdi. Bir grup ise "Sorun!' dedi ve ona ruh ile ilgili soru sordular. Hz. Peygamber (sav) sessiz kaldı. Ben de o esnada Hz. Peygamber'e (sav) vahiy indirileceğini anladım ve beklemeye başladım. Vahiy indikten sonra Hz. Peygamber (sav),'Sana ruhu sorarlar. De ki, ruh, Rabbimin emrindendir. Bu konuda size ancak az bir bilgi verilmiştir (İsra, 17/85)' ayetini okudu."
Açıklama: Hadiste ve ayette geçen ruh kelimesinin manası hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Bunlardan en uygununun Cebrail (as) olduğuna dair görüşün olduğu söylenebilir (bkz. Yusuf Şevki Yavuz, "Ruh", DİA, İstanbul, 2008, 35/187). Yahudiler Cebrailʼin (as) nasıl vahiy getirdiğini, yani vahyin keyfiyetini sormuşlar; Hz. Peygamber de bu konu insanların aklının alabileceği bir husus olmadığı için, Kurʼan ayetinde yer aldığı şekliyle, bu hususta insana az bir bilgini verildiğini bildirmekle yetinmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32245, B004721
Hadis:
حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ حَفْصِ بْنِ غِيَاثٍ حَدَّثَنَا أَبِى حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ قَالَ حَدَّثَنِى إِبْرَاهِيمُ عَنْ عَلْقَمَةَ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - قَالَ بَيْنَا أَنَا مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى حَرْثٍ وَهْوَ مُتَّكِئٌ عَلَى عَسِيبٍ إِذْ مَرَّ الْيَهُودُ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ سَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ ، فَقَالَ مَا رَابَكُمْ إِلَيْهِ ، وَقَالَ بَعْضُهُمْ لاَ يَسْتَقْبِلُكُمْ بِشَىْءٍ تَكْرَهُونَهُ فَقَالُوا سَلُوهُ فَسَأَلُوهُ عَنِ الرُّوحِ فَأَمْسَكَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ يَرُدَّ عَلَيْهِمْ شَيْئًا ، فَعَلِمْتُ أَنَّهُ يُوحَى إِلَيْهِ ، فَقُمْتُ مَقَامِى ، فَلَمَّا نَزَلَ الْوَحْىُ قَالَ ( وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّى وَمَا أُوتِيتُمْ مِنَ الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً ) .
Tercemesi:
Bize Ömer b. Hafs b. Gıyas, ona babası (Hafs b. Gıyas), ona A'meş, ona İbrahim, ona Alkame, ona da Abdullah şöyle rivayet etmiştir:
Kendisiyle bir tarlada bulunduğumuz esnada, Hz. Peygamber (sav) hurma dalından bir bastona dayanmışken birden birkaç yahudi çıkageldi. İçlerinden biri diğerlerine 'Ona Ruh ile ilgili soru sorun!.' dedi. Ötekisi 'Böyle bir soru sormaya gerek yok' dedi. Bir diğeri ise 'Hoşlanmadığınız bir şey söylemesin! [Bu soruyu sormayın]' şeklinde karşılık verdi. Bir grup ise "Sorun!' dedi ve ona ruh ile ilgili soru sordular. Hz. Peygamber (sav) sessiz kaldı. Ben de o esnada Hz. Peygamber'e (sav) vahiy indirileceğini anladım ve beklemeye başladım. Vahiy indikten sonra Hz. Peygamber (sav),'Sana ruhu sorarlar. De ki, ruh, Rabbimin emrindendir. Bu konuda size ancak az bir bilgi verilmiştir (İsra, 17/85)' ayetini okudu."
Açıklama:
Hadiste ve ayette geçen ruh kelimesinin manası hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür. Bunlardan en uygununun Cebrail (as) olduğuna dair görüşün olduğu söylenebilir (bkz. Yusuf Şevki Yavuz, "Ruh", DİA, İstanbul, 2008, 35/187). Yahudiler Cebrailʼin (as) nasıl vahiy getirdiğini, yani vahyin keyfiyetini sormuşlar; Hz. Peygamber de bu konu insanların aklının alabileceği bir husus olmadığı için, Kurʼan ayetinde yer aldığı şekliyle, bu hususta insana az bir bilgini verildiğini bildirmekle yetinmiştir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 13, 2/214
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Şibl Alkame b. Kays en-Nehaî (Alkame b. Kays b. Abdullah b. Malik b. Alkame)
3. Ebu İmran İbrahim en-Nehaî (İbrahim b. Yezid b. Kays b. Esved b. Amr)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Ömer Hafs b. Gıyas en-Nehaî (Hafs b. Gıyas b. Talk b. Muaviye b. Malik)
6. Ebu Hafs Ömer b. Hafs en-Nehaî (Ömer b. Hafs b. Giyas b. Talk b. Muaviye)
Konular:
Diyalog, Hz. Peygamber'in / Sahabenin Yahudilerle ilişkileri
Hz. Peygamber, vahiy geldiğindeki halleri
Hz. Peygamber, Yahudilerle ilişkiler ve sorulan sorular
KTB, VAHİY
Ruh
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma‘mer, ona Hemâm b. Münebbih ona da Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu:
"Cennet ve cehennem münakaşa ettiler. Cehennem: Ben kibirliler ve zorba kimselerle tercih olundum (onlara tahsis edildim) dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zayıfları ve düşükleri giriyor? dedi. Allah tebâreke ve teâlâ da cennete şöyle buyurdu: Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim. Cehenneme de şöyle dedi: Sen benim azabımsın, ben seninle kullarımdan dilediğime azap ederim. Cennet ve cehennemden her biri dolacaktır. Fakat cehennem dolmak bilmez, en son Allah ona ayağını koyar. O da: Bana yeter, bana yeter, bana yeter! der. İşte o zaman cehennem dolar, birbirine büzülür. Allah (ac), yarattıklarından hiçbir kimseye zulmetmez. Cennete gelince, Allah (ac), onun için (onun boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım kimseler yaratır."
Açıklama: Hadiste geçen Yüce Allah'ın ayağını cehenneme koymasının manası hakkında bazı alimler bir takım teviller sunmuşlardır. Bazı alimler ise bu tür konuları tevil yoluna gitmeden Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde nasıl geçiyorsa öyle kabul etmeyi, bununla beraber Cenâb-ı Hakk'ı bildiğimiz tarzda el ve ayak gibi uzuvlardan tenzih etmeyi, bunların keyfiyyeti konusunda görüş belirtmemeyi en uygun yol olarak bildirmişlerdir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32995, B004850
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنْ هَمَّامٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رضى الله عنه قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم " تَحَاجَّتِ الْجَنَّةُ وَالنَّارُ فَقَالَتِ النَّارُ أُوثِرْتُ بِالْمُتَكَبِّرِينَ وَالْمُتَجَبِّرِينَ . وَقَالَتِ الْجَنَّةُ مَا لِى لاَ يَدْخُلُنِى إِلاَّ ضُعَفَاءُ النَّاسِ وَسَقَطُهُمْ . قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى لِلْجَنَّةِ أَنْتِ رَحْمَتِى أَرْحَمُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ مِنْ عِبَادِى . وَقَالَ لِلنَّارِ إِنَّمَا أَنْتِ عَذَابٌ أُعَذِّبُ بِكِ مَنْ أَشَاءُ مِنْ عِبَادِى . وَلِكُلِّ وَاحِدَةٍ مِنْهُمَا مِلْؤُهَا ، فَأَمَّا النَّارُ فَلاَ تَمْتَلِئُ حَتَّى يَضَعَ رِجْلَهُ فَتَقُولُ قَطٍ قَطٍ قَطٍ . فَهُنَالِكَ تَمْتَلِئُ وَيُزْوَى بَعْضُهَا إِلَى بَعْضٍ ، وَلاَ يَظْلِمُ اللَّهُ - عَزَّ وَجَلَّ - مِنْ خَلْقِهِ أَحَدًا ، وَأَمَّا الْجَنَّةُ فَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يُنْشِئُ لَهَا خَلْقًا " .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma‘mer, ona Hemâm b. Münebbih ona da Ebu Hureyre’nin (ra) rivayet ettiğine göre Nebî (sav) şöyle buyurdu:
"Cennet ve cehennem münakaşa ettiler. Cehennem: Ben kibirliler ve zorba kimselerle tercih olundum (onlara tahsis edildim) dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana insanların yalnız zayıfları ve düşükleri giriyor? dedi. Allah tebâreke ve teâlâ da cennete şöyle buyurdu: Sen benim rahmetimsin, ben seninle kullarımdan dilediğime rahmet ederim. Cehenneme de şöyle dedi: Sen benim azabımsın, ben seninle kullarımdan dilediğime azap ederim. Cennet ve cehennemden her biri dolacaktır. Fakat cehennem dolmak bilmez, en son Allah ona ayağını koyar. O da: Bana yeter, bana yeter, bana yeter! der. İşte o zaman cehennem dolar, birbirine büzülür. Allah (ac), yarattıklarından hiçbir kimseye zulmetmez. Cennete gelince, Allah (ac), onun için (onun boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım kimseler yaratır."
Açıklama:
Hadiste geçen Yüce Allah'ın ayağını cehenneme koymasının manası hakkında bazı alimler bir takım teviller sunmuşlardır. Bazı alimler ise bu tür konuları tevil yoluna gitmeden Kur'ân-ı Kerîm ve hadislerde nasıl geçiyorsa öyle kabul etmeyi, bununla beraber Cenâb-ı Hakk'ı bildiğimiz tarzda el ve ayak gibi uzuvlardan tenzih etmeyi, bunların keyfiyyeti konusunda görüş belirtmemeyi en uygun yol olarak bildirmişlerdir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 1, 2/267
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
5. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Cehennem, Cehennemlikler
Cehennem, Dereceleri
Cehennem, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Cehennem, sıfatları
Cehennem, toplanma yeri
Cennet,
Cennet, Cehennem, cennet ehlinin çoğu fakirler; cehennem ehlinin çoğu kadınlar
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Cennet, Nimetleri
Tevazu, müslüman mütevazidir
حَدَّثَنَا أَبُو مَعْمَرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ أَنَسٍ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:
" اللَّهُمَّ رَبَّنَا آتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ "
Bize Ebu Ma'mer, ona Abdulvâris, ona Abdulaziz, ona da Enes'in (ra) rivayet ettiğine göre Nebi (sav) şöyle dua ederdi:
"Ey Allah'ım! Ey Rabb'imiz, bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi o cehennem azabından koru!"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31639, B004522
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو مَعْمَرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ عَنْ أَنَسٍ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:
" اللَّهُمَّ رَبَّنَا آتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ "
Tercemesi:
Bize Ebu Ma'mer, ona Abdulvâris, ona Abdulaziz, ona da Enes'in (ra) rivayet ettiğine göre Nebi (sav) şöyle dua ederdi:
"Ey Allah'ım! Ey Rabb'imiz, bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi o cehennem azabından koru!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 36, 2/154
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Abdülaziz b. Suheyb el-Bünanî (Abdülaziz b. Suheyb)
3. Ebu Ubeyde Abdulvâris b. Saîd el-Anberî (Abdulvâris b. Saîd b. Zekvân)
4. Ebu Ma'mer Abdullah b. Ömer et-Temimî (Abdullah b. Amr b. Meysera)
Konular:
Dua, dünya ve ahiret kazancı için dua etmek
Hz. Peygamber, duaları
İstiaze, cehennem azabından
حَدَّثَنَا مُسْلِمٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ عَنْ عَمْرِو بْنِ حُرَيْثٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ زَيْدٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « الْكَمْأَةُ مِنَ الْمَنِّ وَمَاؤُهَا شِفَاءُ الْعَيْنِ » .
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Abdülmelik, ona Amr b. Hureys, ona da Zeyd'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Kem'e (çöl mantarı) kudret helvası türünden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifadır."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31919, B004639
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسْلِمٌ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَبْدِ الْمَلِكِ عَنْ عَمْرِو بْنِ حُرَيْثٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ زَيْدٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « الْكَمْأَةُ مِنَ الْمَنِّ وَمَاؤُهَا شِفَاءُ الْعَيْنِ » .
Tercemesi:
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Abdülmelik, ona Amr b. Hureys, ona da Zeyd'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Kem'e (çöl mantarı) kudret helvası türünden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifadır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 2, 2/187
Senetler:
1. Said b. Zeyd el-Kuraşî (Said b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Amr b. Hureys el-Kuraşî (Amr b. Hureys b. Amr b. Osman b. Abdullah b. Ömer)
3. Abdülmelik b. Umeyr el-Lahmî (Abdülmelik b. Umeyr b. Süveyd)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Amr Müslim b. İbrahim el-Ferahidi (Müslim b. İbrahim)
Konular:
Tedavi, göz tedavisi
Tedavi, Şifalı Bitkiler
Yiyecekler, Rasulullah zamanındaki
Yiyecekler, Tayyibat, temiz ve helal yiyecekler
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِىُّ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى ذَرٍّ قَالَ سَأَلْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم عَنْ قَوْلِهِ تَعَالَى ( وَالشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ) قَالَ « مُسْتَقَرُّهَا تَحْتَ الْعَرْشِ » .
Bize Humeydî, ona Veki, ona A'meş, ona İbrahim et-Teymî, ona babası (Yezîd b. Şerîk), ona Ebu Zerr şöyle rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber'e (sav) 'Güneş, kendisi için belirlenen yörüngesinde akıp gitmektedir.' [Yâsîn, 36/38] ayetini sordum, bana 'onun yörüngesi Arş'ın altındadır' buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32916, B004803
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِىُّ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى ذَرٍّ قَالَ سَأَلْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم عَنْ قَوْلِهِ تَعَالَى ( وَالشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا ) قَالَ « مُسْتَقَرُّهَا تَحْتَ الْعَرْشِ » .
Tercemesi:
Bize Humeydî, ona Veki, ona A'meş, ona İbrahim et-Teymî, ona babası (Yezîd b. Şerîk), ona Ebu Zerr şöyle rivayet etmiştir:
"Hz. Peygamber'e (sav) 'Güneş, kendisi için belirlenen yörüngesinde akıp gitmektedir.' [Yâsîn, 36/38] ayetini sordum, bana 'onun yörüngesi Arş'ın altındadır' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 1, 2/250
Senetler:
1. Ebu Zer el-Ğıfârî (Cündüb b. Abdullah b. Cünade)
2. Ebu İbrahim Yezid b. Şerik et-Teymi (Yezid b. Şerik b. Tarık)
3. Ebu Esma İbrahim b. Yezid et-Teymî (İbrahim b. Yezid b. Şerik)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Süfyan Veki' b. Cerrah er-Ruâsî (Veki' b. Cerrah b. Melih b. Adî)
6. Ebu Bekir el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (Abdullah b. Zübeyr b. İsa b. Ubeydullah)
Konular:
Doğa Tasavvuru, Tabiat hadiseleri karşısında gösterilen tavır
Güneş, secde etmesi
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ أَبِى يَعْقُوبَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْكَرْمَانِىُّ حَدَّثَنَا حَسَّانُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُرْوَةَ أَنَّ عَائِشَةَ رضى الله عنها قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « رَأَيْتُ جَهَنَّمَ يَحْطِمُ بَعْضُهَا بَعْضًا ، وَرَأَيْتُ عَمْرًا يَجُرُّ قُصْبَهُ ، وَهْوَ أَوَّلُ مَنْ سَيَّبَ السَّوَائِبَ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31741, B004624
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ أَبِى يَعْقُوبَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ الْكَرْمَانِىُّ حَدَّثَنَا حَسَّانُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُرْوَةَ أَنَّ عَائِشَةَ رضى الله عنها قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « رَأَيْتُ جَهَنَّمَ يَحْطِمُ بَعْضُهَا بَعْضًا ، وَرَأَيْتُ عَمْرًا يَجُرُّ قُصْبَهُ ، وَهْوَ أَوَّلُ مَنْ سَيَّبَ السَّوَائِبَ » .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Ebu Yakub Abdullah el-Kermânî, ona Hasan b. İbrahim, ona Yunus, ona ez-Zührî, ona Urve’nin rivayet ettiğine göre Âişe (r.anhâ) dedi ki: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Ben cehennemi gördüm, onun bazısı bazısını parçalayıp yiyordu. Amr’ı da (b. Luhay’ı) kendi bağırsaklarını sürükler halde gördüm. Çünkü o, (putlar adına), develeri serbest olarak ilk salıveren kişidir.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 13, 2/181
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Hassan b. İbrahim el-Anezi (Hassan b. İbrahim b. Abdullah)
6. Muhammed b. Ebu Yakub el-Kirmani (Muhammed b. İshak b. Mansur)
Konular:
Bilgi, gayb bilgisi
Bilgi, gayb olan konular ve muğayyebatı hamse
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Namaz, Kusûf namazı