Giriş


    Öneri Formu
31707 B004590 Buhari, Tefsir, (Nisâ) 16

Bize Abdullah b. Abdülvahab, ona Abdülaziz, ona Sevr, ona Ebu Gays, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "(iman Süreyya yıldızında bile olsa), bunlardan bazı adamlar ona ulaşacaktır" buyurdu.


Açıklama: Hadisin tam metni için M006498 numaralı hadise bakınız.

    Öneri Formu
239476 B004898 Buhari, Tefsir, (Cuma) 1

Bize Yusuf b. Raşid, ona Cerîr ve Ebu Üsame, onlara A'meş, ona Ebu Salih, ona da Ebu Saîd el-Hudrî'nin rivayet ettiğine gör Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde Nuh çağrılır ve 'Buyur, geldim, emrine hazırım ey Rabbim' der. Yüce Allah '(Emirlerimi ümmetine) tebliğ ettin mi?' diye sorar. Nuh da 'Evet ettim' der. Bunun üzerine Nuh'un ümmetine 'Nuh size tebliğ etti mi?' diye sorulur. Nuh'un ümmeti de 'Bize herhangi bir uyarıcı gelme­di' der. Bunun üzerine Yüce Allah 'Ey Nuh, sana kim şahitlik eder?' diye sorar. O da 'Muhammed ve O'nun ümmeti' cevabını verir. Onlar da Nuh'a şahitlik ederler. 'Peygamber de sizin hakkınızda şahitlik eder.' İşte bu, şanı yüce Allah'ın şu buyruğunun manasıdır: 'Böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi adil bir ümmet yaptık.'" - Bakara, 143 "Vasat" adil demektir.


Açıklama: Seneddeki aynı tabakada yer alan Cerir ve Ebu Üsame, hadisin Ameş'in hocası Ebu Salih'ten nasıl rivayet edildiği hakkında farklı lafızlar kullanmışlardır. Cerir "an Ebi Salih", Ebu Üsame ise "haddesena Ebu Salih" ibaresini kullanmıştır. "Vasat" kelimesinin bu hadisteki anlamı hadisin sonunda "adil" olarak açıklandığına göre "orta yollu" şeklindeki diğer anlamını kullanmaya burada gerek yoktur.

    Öneri Formu
287272 B004487-2 Buhari, Tefsir, (Bakara), 13

Bize Abdullah b. Münîr, ona Abdullah b. Bekir es-Sehmî, ona Humeyd’in şöyle dediğini rivayet etti: Enes’in zikrettiğine göre halası, bir kız çocuğunun ön dişini kırmıştı. Dişi kırılan o küçük kızın ailesinden af talep ettiler, ancak karşı taraf reddetti. Diyeti teklif ettiler, onu da kabul etmediler ve Rasulullah'a (sav) gelip sadece kısas talep ettiler. Rasulullah (sav) da kısas yapılmasına hükmetti. Enes b. Nadr “Rubey'in dişi mi kırılacak ey Allah'ın Rasulü, hayır seni hak ile gönderene yemin ederim ki onun ön dişi kırılmayacaktır” dedi. Rasulullah (sav) de "ey Enes, Allah'ın hükmü kısastır" buyurdu. Karşı taraf (diyete) razı oldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah’ın kulları arasından, Allah’a yemin ile and verecek olsa, Allah’ın da yeminini doğru çıkartacağı kimseler vardır" buyurdu.


    Öneri Formu
31412 B004500 Buhari, Tefsir, (Bakara), 23

Bize Ömer b. Hafs b. Ğiyâs, ona Babası (Hafs b. Ğiyâs), ona A'meş, ona Müslim, ona da Mesruk'un rivayet ettiğine göre Hz. Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Bakara Suresi'nin sonundaki faiz ile ilgili ayetler indiğinde Hz. Peygamber (sav) bu ayetleri insanlara okudu, ardından şarap ticare­tini yasakladı.


    Öneri Formu
31657 B004540 Buhari, Tefsir, (Bakara), 49

Bize Humeydi, ona Sufyân, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cubeyr şöyle rivayet etmiştir: Ben İbn Abbâs'a "Nevf el-Bekâlî, Hızır'ın arkadaşı olan Musa'nın, İsrailoğullarının Musa'sı olmadığını, başka bir Musa olduğunu iddia ediyor" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir" dedi ve hadisi şöyle nak­letti: Ubeyy ibn Ka'b'ın bize aktardığına göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Mu­sa İsrailoğulları içinde hitap etmek üzere ayağa kalkmıştı. Kendisine 'insanların en alimi kimdir?' diye soruldu. o da 'benim' cevabını verdi. 'Allah bilir' demediği için Allah onu kınadı ve Musa'ya 'iki denizin birleştiği yerde benim senden daha âlim bir kulum var' buyurdu. Musa 'ey Rabbim, onunla nasıl görüşürüm?' dedi. "Yüce Allah Musa'ya 'bir balık alıp bir zembil içinde taşırsın. Balığı nerede kay­bedersen, kulum oradadır' buyurdu." "Musa bir balık alıp zembile koydu. Ardından genç hizmetçisi Yûşa b. Nûn ile birlikte yola çıktı. Nihayet kaya­nın yanına varınca başlarını yere koydular ve hemen uyuyakaldılar. Bu arada balık debelendi ve zembilden çıkıp denize düştü ve denizde bir yolunu tutup gitti. Allah suyun akışını durdurdu da su balığa bir kemer gibi oldu. Uyandıklarında arkadaşı Musa'ya balığın kaybolduğunu bildirmeyi unuttu. Ge­ce ve gündüzün kalan kısmını yürüdüler. Nihayet sabah olunca Musa delikanlıya 'kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan dolayı iyice yorulduk' dedi. Halbuki Musa, Allah'ın emrettiği o yeri geçene kadar yor­gunluk hissetmemişti. Delikanlı, Musa'ya 'Gördün mü!' dedi, 'kayaya sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti. Balığın girmesi için suda bir oyuğun meyda­na gelmesi, Musa ile hizmetçisini hay­rete düşürmüştü. Musa, gence 'zaten aramakta olduğumuz şey buydu' dedi. Bunun üzerine kendi izlerini takip ederek geriye döndüler." "İzleri takip ederek kayanın yanına varınca bir de baktılar ki, elbiseye bürünmüş bir adam duruyor. Musa ona selam verdi. Adam selamı aldı ve 'senin memleketinde nasıl selam olur' dedi. Musa 'ben Musa'yım' dedi. Adam 'İsrâiloğullarının Musa'sı mı?' diye sordu. Musa 'Evet' dedi ve ekledi 'sana öğretilen, doğruya ve hayra götüren bilgiyi bana da öğretmen için geldim' dedi. Adam da 'doğrusu sen benim beraberken asla sabredemezsin. Ey Musa! Ben, Allah'ın, ilminden, bana öğrettiği öyle bir ilim üzerindeyim ki, sen onu bilemezsin. Sen de Allah'ın, ilminden, sana öğrettiği, öyle bir ilim üze­rindesin ki, onu da ben bilemem' cevabını verdi. Musa 'inşallah beni sabredici bulacaksın, sana hiçbir işte karşı gelmeyeceğim' dedi. Hızır ona 'eğer bana tâbi olacaksan ben sana anlatıncaya kadar sen bana hiçbir şey sorma' dedi." "Bundan sonra deniz kıyısında yürüyerek gittiler, bir gemiye denk geldiler. Kendilerini gemiye almaları için gemicilerle konuştular. Gemiciler Hızır'ı tanıdı ve onları ücretsiz olarak gemiye aldı. Gemiye bindiklerinde Musa farkına varana kadar Hızır keserle bir tahta söktü. Musa ona 'sen ne yaptın? Adamlar bizi ücretsiz olarak gemilerine almış­ken sen gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? Ant olsun, sen kötü bir iş yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle beraberken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'unuttuğum şeyden dolayı beni sorumlu tutma, şu arkadaşlığı­mızda bana güçlük yükleme' dedi." Râvi derki: Hz. Peygamber (sav) "Musa'nın bu ilk muhalefeti Musa'dan bir unutma eseri olmuştu." buyurdu. "Onlar gemiye bindikleri zaman bir serçe kuşu geldi, geminin kenarı­na kondu ve denizden bir iki gaga su aldı. Hızır, Musa'ya 'ey Musa, benim ilmimle senin ilmin, Allah'ın ilminden bu serçenin gagasıyla denizden aldığı su kadar bile eksiltmez' dedi." "Sonra gemiden inip sahilde yürürken Hızır çocuklarla oynamakta olan bir oğlan gördü. Hızır hemen o çocu­ğun başını tutup eliyle koparıp öldürüverdi. Musa ona 'sen tertemiz, masum bir canı, hem de diğer bir can karşılık olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok kötü bir şey yaptın' dedi. Hızır 'ben sana benimle birlikte iken asla sabredemezsin demedim mi?' dedi. Musa 'bundan sonra, sana bir şey soracak olursam, artık bana arkadaşlık etme. Çünkü bir daha özür dilemeyecek hale geldim' dedi. Yine yürüdüler, bir memleket halkına vardılar, ahalisinden yemek istediler ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O, bunu eliyle şöyle doğrultuverdi. Musa 'bunlar, kendilerine geldiğimizde, bizlere yemek yedirmeyen ve bizleri misafir etmeyen bir kavimdir. Sen de gelip onların yıkılmaya yüz tut­muş olan duvarına doğrulttun. İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın' dedi. Hızır 'İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim. Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin. Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur.' dedi." Hz. Peygamber (sav) "Keşke Musa sabredeydi de, Allah o ikisinin haberlerini bize anlatmaya devam edeydi." buyurmuştur. Râvî Sufyân der ki: Peygamber (sav) "Allah, Musa'ya rahmet etsin. Keşke Musa sabretseydi de, Allah onların işlerinden bize anlatsaydı" bu­yurmuştur. İbn Abbâs (وَرَٓاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَف۪ينَةٍ غَصْبًا) ayetini ( أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا) şeklinde ve (وَاَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ اَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) ayetini ise (وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) şeklinde okumuştur. (Kehf, 79-82).


    Öneri Formu
32295 B004725 Buhari, Tefsir, (Kehf) 2

Bize Kuteybe b. Saîd, ona Sufyân b. Uyeyne, ona Amr b. Dînâr, ona da Saîd b. Cubeyr der ki: Ben İbn Abbâs'a "Nevf el-Bekâlî, Hızır'ın arkadaşı olan Musa'nın, İsrailoğullarının Musa'sı olmadığını, başka bir Musa olduğunu iddia ediyor" dedim. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiştir. Übey b. Ka'b bize Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir" "Musa Peygamber İs­râîloğulları içinde konuşma yapmak üzere ayağa kalkmıştı. Kendisine 'insanların en âlimi kimdir?' diye soruldu. Musa da 'benim' diye cevap verdi. 'Allah bilir' diyerek konuyu Allah'a havale etmediği için Allah onu uyardı ve ona 'evet iki denizin birleştiği yerde senden daha alim bir kulum var' diye vahyetti. Musa 'yâ Rab, ona nasıl ulaşırım' dedi. Allah 'bir zembil içinde bir balık alıp (yola koyul), balığı kaybettiğin yerde onu takip et' buyurdu." Rasulullah şöyle devam etti: "Musa yola çıktı, beraberinde ken­disine hizmet eden delikanlı Yûşâ ibn Nûn da yola çıktı. Yanlarında ba­lık olduğu hâlde yürüyüp, sonunda (iki denizin birleştiği yerdeki) kayaya ulaştılar ve onun yanında konakladılar. Ardından Musa başını yere koyup uyudu" Süfyan der ki: Aynı senedle Amr dışındaki bir raviden gelen rivayette Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Kayanın dibinde hayat denilen ve değdiği her şeyi dirilten bir bir kaynak suyu vardı. Bu kaynak suyundan balığa da değdi, balık hareket edip zembilden çıktı ve deniz girdi. Musa uyandığı zaman genç hizmetçisine 'Kuşluk ye­meğimizi getir. Bu yolculuğumuzdan oldukça yorgun düştük'" (Kehf, 62). Hz. Peygamber devamla buyurdu ki: "Musa Peygamber kendisine emredilen yeri geçinceye kadar yorgunluk hissetmemişti. Genç hizmetçisi Musa'aya 'bak gördün mü şimdi, taşın dibinde konakladığımızda ben balığın kaçıp gittiğini sana haber vermeyi unut­muşum. Onu söylememi bana şeytandan başkası unutturmadı. O şa­şılacak bir surette denize atıldı, deniz içinde yolunu tutup gitti' dedi. Musa 'Bizim aradığımız buydu' dedi." (Kehf, 63-64) "Sonra izlerinin üzerinde gerisin geri döndüler. Sonunda konakladıkları kayanın yanına ulaştılar. Oradaki denizde balığın kaybolduğu yolu, bir tak (yapı kemeri) gibi buldular. Balığın deniz içinde böyle bir yol açması Musa'nın hizmetçisine şaşkınlık veren bir şey olmuştu. O kaya­nın yanına vardıklarında bir de baktılar ki, bir elbiseye bürünmüş bir zât duruyor. Musa ona selâm verdi. O zât 'bu senin bulunduğun yerde selâm nereden?' dedi. Musa da 'ben Musa'yım' dedi. O zât 'İsrâîloğullannın Musa'sı mı?' diye sordu. Musa 'evet' dedi ve şöyle devam etti 'sana öğretilen doğru bilgi ve hikmetten bana da bir şeyler öğretesin diye sana tabi olayım mı?' diye sordu. Hızır ona 'ey Musa, Allah'ın, ilminden sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki, onu ben bilemem; bende de Allah'ın, ilminden bana öğret­tiği öyle bir ilim vardır ki, onu da sen bilemezsin' dedi. Musa 'yine da sana tabi olsam' dedi. Hızır 'eğer bana tâbi olacaksan, ben sana anlatıncaya kadar bana hiçbir şey sorma' dedi." "Bunun üzerine Hızır'la Musa deniz kıyısında yürüyerek gittiler. Derken bir gemiye rastladılar. Hızır tanındığı için gemiciler, onları parasız -ücretsiz- gemilerine bindirdiler. Onlar da gemiye bindiler." Hz. Peygamber (sav) devamında şöyle buyurdu: "O sırada bir serçe kuşu geminin kenarına kondu da gagasını denize daldırdı. Hızır Musa'ya 'Benim ilmim, senin ilmin ve bütün mahlukatın ilmi, Allah'ın ilmi içinde ancak şu serçenin gagasını daldırıp denizden aldığı miktardadır' dedi." Hz. Peygamber der ki: "Musa farkına varmaya fırsat bulamadan, Hızır bir kesere yöneldi ve onunla gemiyi deldi. Musa ona 'bu gemiciler topluluğu bizi bedava gemilerine bindirmişken, sen onların gemilerine kastedip içindekileri batırmak için mi deliyorsun? Ant olsun sen son derece kötü bir iş yaptın' dedi." (Kehf, 71) "Yine yürüyüp gittiler ve bir de baktılar ki bir çocuk, diğer çocuklarla birlikte oynuyor. Hızır, o çocuğun başını eliyle tutup kopardı. Musa, Hızır'a 'sen tertemiz bir canı, başka bir can karşılığı olmaksızın öl­dürdün ha? Ant olsun ki, sen çok kötü bir şey yaptın' dedi. Hızır 'Sana benimle birlikte iken asla sabredemezsin demedim mi?' Musa 'eğer, dedi, bundan sonra sana bir şey sorarsam benimle arka­daşlık etme. Artık benim ifade edecek bir özrüm kalmadı." (Kehf, 75) "Yine yürüyüp gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar, ahalisinden yemek istediler, ancak onlar kendilerini misafir etmekten çekindi. Derken yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. O bunu eliyle şöyle dokunup doğrultuverdi (Kehf 76). Musa Hızır'a 'biz bu memlekete girdik. Onlar bizi misafir etmediler ve bize yemek vermediler. Eğer isteseydin elbet buna karşılık bir ücret alır­dın' dedi. Hızır da 'İşte bu, benimle senin ayrılışımızdır. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana haber vereceğim (Kehf, 77-82)." Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Keşke Musa sabretseydi de, aralarında olan işler Allah ta­rafından bizlere anlatılsaydı." İbn Abbâs -Kehf, 79. ayeti- ( أَمَامَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ صَالِحَةٍ غَصْبًا) şeklinde ve -Kehf, 80. ayeti ise - (وَأَمَّا الْغُلاَمُ فَكَانَ كَافِرًا وَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ) şeklinde okumuştur.


    Öneri Formu
32308 B004727 Buhari, Tefsir, (Kehf) 4

Bize Müslim b. İbrahim, ona Hişâm, (T); bana Halife, ona Yezîd b. Zürey, ona Saîd, onlara (Hişâm ve Said'e) Katâde, ona da Enes (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Müminler kıyamet gününde toplanır ve 'keşke Rabbimiz katında bize şefaat edecek kimse arasak' derler. Hemen Âdem'e gelip 'sen insanların babası Âdem'sin. Allah seni kendi eliyle ya­rattı, meleklerini sana secde ettirdi ve sana her şeyin isimlerini öğret­ti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri rahata erdirmesi için Rabbin katında bizlere şefaat et' derler. Âdem, hatasını ve bundan dolayı Rabbinden utandığını ifade ederek 'ben buna yetkin değilim. Siz Nuh'a gidin. O, Allah'ın yeryüzüne gönderdiği ilk rasuldür' der. Nuh'a gelirler. Nuh da hakkında bilgi sahibi olmadığı bir konuda Rabbinden talepte bulunduğunu ve bundan dolayı utandığını söyleyerek, 'ben şefaat edecek konumda değilim. Siz Halîlurrahman'a (Hz. İbrahim) gidiniz' der. Bunun üzerine İbrahim 'e gelirler. O da 'ben bu konumda değilim, Musa'ya gidin. O Allah'ın kelîmi (konuştuğu), kendisine Tevrat'ı verdiği bir kuldur' der. Musa'ya gelirler. Musa da bir haksız yere cana kıydığını ve bundan dolayı Rabbinden utandığını söyleyerek 'ben şefaat edecek konumda değilim. Siz Allah'ın kulu, Rasulü, kelimesi ve ruhu olan İsa'ya gidin' der. İsa da onlara 'ben şefaat edecek konumda değilim. Siz gelmiş geçmiş günahlarını Allah'ın bağışladığı bir kul olan Muhammed'e gidiniz' der." "Sonra onlar bana gelirler. Ben de gidip Rabbimin huzuruna girmek üzere izin isterim. Bana izin verilir. Rabbimi görünce secde­ye kapanırım. Allah beni dilediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra Allah tarafından 'kaldır başını, iste sana verilsin, söyle, sözün dinlensin, şefaatçi ol, şefaatin kabul edilsin' denilir. Ben başımı kaldırır ve bana öğreteceği bir hamd ile Rabbime hamd eylerim. Sonra şefaat ederim. Benim için belli bir sayıda insana şefaat izni verilir ben de onları cennete girdiririm. Sonra tekrar dönerim, Rabbimi görünce, bundan evvel yaptığım gibi, secdeye kapanırım. Sonra şefaat ederim. Yine benim için belli bir sayıda insana şefaat izni verilir ben de onları cennete girdiririm. Ardından üçüncü defa, sonra dördüncü defa dönerim ve en sonunda 'Kur'an'ın hapsettiği (ebedi cehennemlik olarak belirttiği) ve ebedi olarak cehennemde kalacaklar dışında kimse kalmadı' derim." Ebu Abdullah (el-Buhârî) der ki: "Kur'an'ın hapsettikleri ( إِلاَّ مَنْ حَبَسَهُ الْقُرْآنُ )" ifadesi ile Yüce Allah'ın "ebedi orada kalacaklar (خَالِدِينَ فِيهَا)" buyruğu kast edilmiştir.


    Öneri Formu
287270 B004476-2 Buhari, Tefsir, (Bakara), 1

Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona da Nâfi, şöyle rivayet etmiştir: Abdullah b. Ömer'e (r.anhuma) korku namazı sorulduğu zaman şöyle demiştir: İmam öne geçer, insanlardan bir grup da onun arkasında saf tutar. İmam onlara bir rekât namaz kıldırır. Bu sırada diğer bir grup namaz kılanlarla düşman arasında namaz kılmadan (düşmanı gözetleyerek beklerler). İmam'la birlikte namaza duranlar bir rekat namaz kıldıktan sonra selam vermeden namaz kılmayanların yerine geri çekilir, ve namaz kılmadan bekleyen gurup öne geçerek imamla birlikte bir rekat kılarlar. Sonra imam İki rekât kılmış olduğu için se­lâm verip namazını bitirir. Geri kalan iki grup da kendi başlarına birer rekat namaz kılarak namazlarını ikiye tamamlamış olurlar. Çok şiddetli korku söz konusu olursa yaya olarak ayakta (rüku ve secde etmeden) ya da binek üzerinde kıbleye yönelerek ya da yönelmeden namazı kılarlar. Nâfi der ki: İbn Ömer bu tarifi mutlaka Hz. Peygamber'den (sav) aktararak yapmıştır.


    Öneri Formu
31652 B004535 Buhari, Tefsir, (Bakara), 44

Bana Hasan b. Müdrik, ona Yahya b. Hammâd, ona Ebu Avâne, ona Ebu Bişr, ona da Saîd, b. Cübeyr şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'a "Haşr Suresi" dedim o da bana "Nadîr Suresi şeklinde söyle" dedi.


    Öneri Formu
33308 B004883 Buhari, Tefsir, (Haşr) 1