Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, Ya‘lâ b. Müslim ve Amr b. Dinar, onlara Saîd b. Cübeyr şöyle rivayet etmiştir:
Bizler, İbn Abbas’ın yanında, onun evindeydik. İbn Abbas “bana sorun” dedi. Ben de “Allah için sana feda olayım, ey Ebu Abbas, Kûfe’de Nevf isminde kıssa anlatan bir adam var (Hızırın arkadaşı Musa’nın) İsrailoğullarının Musa’sı olmadığını iddia ediyor” dedim. (Ravi) Amr der ki: Bunun üzerine İbn Abbas bana “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” dedi. Ya‘lâ'nın rivayetinde ise İbn Abbas der ki: Ubey b. Ka‘b'ın bana rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah’ın Rasulü Musa (as), insanlara bir gün hatırlatmalarda bulunurken, gözler yaşla doldu, kalpler inceldi. Musa arkasını dönüp gidince, bir adam ona yetişerek “ey Allah’ın Rasulü yeryüzünde senden daha bilgili kimse var mı?” dedi. Musa “Hayır” deyince, ilmi Allah’a havale etmediği için Allah onu kınadı ve kendisine “var”, denildi. Musa “Rabbim, nerede?” dedi. Allah “iki denizin birleştiği yerde” buyurdu. Musa “Rabbim, bana onu tanıyacağım bir işaret ver” dedi." (İbn Cüreyc) der ki: Amr bana rivayetinde "balığın senden ayrılacağı yerde" dedi. Ya'lâ ise "Sen cansız bir balık al, ona ruhun üfleneceği yerde" dedi.
"Bunun üzerine bir balık aldı, onu bir zembile koydu, yanındaki genç delikanlıya da “sen sadece balığın senden ayrılacağı yeri bana bildirmekle sorumlusun” dedi. Delikanlı “beni sorumlu tuttuğun şey çok fazla değilmiş” dedi." İşte şanı yüce Rabbimizin: “Hani Musa genç hizmetçisine şöyle demişti” (Kehf, 18/60) buyurduğu genç Yuşâ b. Nun’dur. -Bu açıklama Saîd'in rivayetinde yoktur- Hz. Peygamber devamında şöyle buyurdu: "Musa nemli bir arazide, bir kayanın gölgesinde uyurken balık çırpınmaya başladı. Musa’nın genç hizmetçisi “onu uyandırmamayım” diye düşündü ama Musa uyanınca da ona haber vermeyi unuttu. Balık çırpındı ve sonunda denize girdi. Allah denizin üzerinden akıntısını engelledi ve hatta bir taşta iz bıraktı." -Amr rivayetinde bana "İşte bu şekilde adeta taşta iz bırakmış gibi oldu" diyerek, iki başparmağı ile onların bitişiğindeki diğer (şehadet) parmaklarıyla halka yaptı.- "Musa “Bu yolculuğumuzdan gerçekten yorgun düştük” dedi." (Kehf, 18/62) "Ama Allah senden yorgunluğu kaldırmıştı, dedi." - Bu ibare Saîd’in rivayetinde yoktur.- "Ona (balığın durumunu haber verince) gerisin geri döndüler, Hızır’ı buldular." İbn Cüreyc der ki: Osman b. Ebu Süleyman bana "Onu denizin ortasında yeşil bir örtü üzerinde gördüler" demiştir. –Saîd b. Cübeyr (rivayetine devam ederek) der ki:- "Üzeri elbise ile örtülü olup, elbisenin ucunu ayakları üzerine, diğer ucunu da başının altına koymuştu. Musa ona selam verince yüzünü açtı ve “benim yaşadığım bu yerde selam mı, sen kimsin?” dedi. O da “ben Musa’yım” dedi. Hızır “İsrail oğullarının Musa’sı mı?” dedi. Musa “evet” dedi. Hızır: “senin durumun ne?” dedi. Musa “sana öğretilmiş olan doğru bilginin bir kısmını bana öğretmen için geldim” dedi. Hızır “Tevrat’ın senin ellerinde olması, sana vahyin gelmesi yetmiyor mu ey Musa? Benim kendime ait bir bilgim var, senin onu bilmene gerek yoktur. Senin de kendine ait bir ilmin var, benim onu bilmeme gerek yoktur” dedi. O esnada bir kuş gagasıyla denizden su aldı, Hızır “vallahi, benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine nispeti ancak bu kuşun gagasıyla denizden aldığı kadardır” dedi. Nihayet gemiye bindiklerinde, bu kıyı ahalisini diğer kıyı ahalisine taşıyan küçük kayıklar gördüler. (Gemiye bindiklerinde) onu tanıdılar ve “(bu adam) Allah’ın salih kuludur” dediler." (Ya‘lâ b. Müslim) der ki: Biz Saîd’e: “Hızır’ı mı kast ettiler” dedik. O “evet” dedi. "Biz ondan ücret alarak taşımayız (diye eklediler). Derken Hızır gemiyi deldi ve (deldiği yere) bir tahta parçası koydu. Musa “sen bu gemide yolculuk yapanları suda boğmak için mi gemiyi deldin, and olsun sen son derece kötü bir iş yaptın” dedi." –Mücâhid “imr” kelimesine “münker” anlamı verdi. "Hızır “ben sana, sen asla benimle (yolculuğa) dayanamazsın, dememiş miydim” dedi." (Allah Rasulü) buyurdu ki: "(Musa) birincisini unutarak sormuştu, ikincisi bir şarttı, üçüncüsü bir kasıt idi."
"(Musa) “unuttuğum için beni sorumlu tutma ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma” dedi. Sonra bir çocuk karşılarına çıktı, (Hızır) onu öldürüverdi." –Ya'lâ der ki: Saîd “Oyun oynayan çocuklar gördü, güzel yüzlü kâfir bir çocuğu yakalayıp onu yatırdıktan sonra bıçakla onu kesti” diye rivayet etmiştir. "Musa “sen başka bir can karşılığında olmaksızın ve günah da işlememiş tertemiz bir canı mı öldürdün” dedi. -İbn Abbas buradaki “zekiyyeten” kelimesini “zâkiyeten müslimeten” diye okumuştur. Bu senin “ğulâmen zekiyyen: tertemiz bir çocuk” demene benzer.-
"Sonra yollarına devam ettiler, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, (Hızır) onu doğrultuverdi" –Saîd “eliyle şöyle yukarı doğru kaldırınca, duvar dosdoğru bir duvar oldu diye rivayet etmiştir” –Ya'lâ ise şöyle der: Sanıyorum Saîd “elini o duvarın üzerine sürdü ve duvar doğruldu” demiştir. "Musa “sen istesen bunun karşılığında bir ücret elbette alabilirdin” dedi." -Saîd “yemek için kullanacağımız bir ücret” dedi.- “Arkalarında yani önlerinde gidecekleri yerde (bir hükümdar vardı)” - İbn Abbas “verâehum” kelimesini “Emamehum melikun” şeklinde okumuştur.- Saîd dışındaki ravilerden gelen rivayette bu hükümdarın adının Huded b. Buded olduğu zikredilmiştir. Öldürülen çocuğun adı da söylediklerine göre Ceysûr idi. "Bu hükümdar zorbalık yaparak (sağlam) her bir gemiyi gasp ediyordu. Bunun için ben bu geminin, o hükümdarın, hâkim olduğu yerlerden geçtiği takdirde, kusurlu olduğu için bu gemiye ilişmemesini istedim. Burayı geçtikten sonra ise gemilerini tamir eder, ondan yararlanırlar." Kimileri ise, “o gedik açtığı yeri bir cam şişe ile kapattı”, kimileri ise “orayı ziftle sıvadı” demiştir. "(Öldürülen) çocuğun anne babası iki mümin idi, kendisi ise kâfirdi. Bizler bu azgın çocuğun azgınlık ederek ve kâfirlik ile onları yorup perişan etmesinden korktuk." Ona besledikleri sevginin, onları onun dinine tabi olmaya iteceğinden çekindik. "Bunun için biz de Rablerinin kendilerine o çocuklarından daha temiz" -“temiz (zekaten)” ifadesi Allah'ın “sen temiz bir canı mı (nefsen zekiyyeten) öldürdün” buyruğundan dolayıdır. "ve hayırlı bir evlat vermesini istedik." Anne babası, verilen çocuğa karşı, Hızır’ın öldürmüş olduğu birinci çocuktan daha merhametli idiler. Saîd dışında birinin iddiasına göre ise anne ve babaya, onun yerine bir kız çocuğu verilmiştir. Davud b. Ebu Âsım ise bir çok kişiden yaptığı rivayette “O bir kız çocuğu idi” demiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287307, B004726-2
Hadis:
حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُوسَى أَخْبَرَنَا هِشَامُ بْنُ يُوسُفَ أَنَّ ابْنَ جُرَيْجٍ أَخْبَرَهُمْ قَالَ أَخْبَرَنِى يَعْلَى بْنُ مُسْلِمٍ وَعَمْرُو بْنُ دِينَارٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ يَزِيدُ أَحَدُهُمَا عَلَى صَاحِبِهِ وَغَيْرَهُمَا قَدْ سَمِعْتُهُ يُحَدِّثُهُ عَنْ سَعِيدٍ قَالَ إِنَّا لَعِنْدَ ابْنِ عَبَّاسٍ فِى بَيْتِهِ ، إِذْ قَالَ سَلُونِى قُلْتُ أَىْ أَبَا عَبَّاسٍ - جَعَلَنِى اللَّهُ فِدَاكَ - بِالْكُوفَةِ رَجُلٌ قَاصٌّ يُقَالُ لَهُ نَوْفٌ ، يَزْعُمُ أَنَّهُ لَيْسَ بِمُوسَى بَنِى إِسْرَائِيلَ ، أَمَّا عَمْرٌو فَقَالَ لِى قَالَ قَدْ كَذَبَ عَدُوُّ اللَّهِ ، وَأَمَّا يَعْلَى فَقَالَ لِى قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ حَدَّثَنِى أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مُوسَى رَسُولُ اللَّهِ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - قَالَ ذَكَّرَ النَّاسَ يَوْمًا حَتَّى إِذَا فَاضَتِ الْعُيُونُ ، وَرَقَّتِ الْقُلُوبُ وَلَّى ، فَأَدْرَكَهُ رَجُلٌ ، فَقَالَ أَىْ رَسُولَ اللَّهِ هَلْ فِى الأَرْضِ أَحَدٌ أَعْلَمُ مِنْكَ قَالَ لاَ ، فَعَتَبَ عَلَيْهِ إِذْ لَمْ يَرُدَّ الْعِلْمَ إِلَى اللَّهِ قِيلَ بَلَى قَالَ أَىْ رَبِّ فَأَيْنَ قَالَ بِمَجْمَعِ الْبَحْرَيْنِ قَالَ أَىْ رَبِّ اجْعَلْ لِى عَلَمًا أَعْلَمُ ذَلِكَ بِهِ » . فَقَالَ لِى عَمْرٌو قَالَ « حَيْثُ يُفَارِقُكَ الْحُوتُ » . وَقَالَ لِى يَعْلَى قَالَ « خُذْ نُونًا مَيِّتًا حَيْثُ يُنْفَخُ فِيهِ الرُّوحُ ، فَأَخَذَ حُوتًا فَجَعَلَهُ فِى مِكْتَلٍ فَقَالَ لِفَتَاهُ لاَ أُكَلِّفُكَ إِلاَّ أَنْ تُخْبِرَنِى بِحَيْثُ يُفَارِقُكَ الْحُوتُ . قَالَ مَا كَلَّفْتَ كَثِيرًا فَذَلِكَ قَوْلُهُ جَلَّ ذِكْرُهُ ( وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ ) يُوشَعَ بْنِ نُونٍ - لَيْسَتْ عَنْ سَعِيدٍ - قَالَ فَبَيْنَمَا هُوَ فِى ظِلِّ صَخْرَةٍ فِى مَكَانٍ ثَرْيَانَ ، إِذْ تَضَرَّبَ الْحُوتُ ، وَمُوسَى نَائِمٌ ، فَقَالَ فَتَاهُ لاَ أُوقِظُهُ حَتَّى إِذَا اسْتَيْقَظَ نَسِىَ أَنْ يُخْبِرَهُ ، وَتَضَرَّبَ الْحُوتُ ، حَتَّى دَخَلَ الْبَحْرَ فَأَمْسَكَ اللَّهُ عَنْهُ جِرْيَةَ الْبَحْرِ حَتَّى كَأَنَّ أَثَرَهُ فِى حَجَرٍ - قَالَ لِى عَمْرٌو هَكَذَا كَأَنَّ أَثَرَهُ فِى حَجَرٍ ، وَحَلَّقَ بَيْنَ إِبْهَامَيْهِ وَاللَّتَيْنِ تَلِيانِهِمَا - لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَذَا نَصَبًا قَالَ قَدْ قَطَعَ اللَّهُ عَنْكَ النَّصَبَ - لَيْسَتْ هَذِهِ عَنْ سَعِيدٍ - أَخْبَرَهُ ، فَرَجَعَا فَوَجَدَا خَضِرًا - قَالَ لِى عُثْمَانُ بْنُ أَبِى سُلَيْمَانَ - عَلَى طِنْفِسَةٍ خَضْرَاءَ عَلَى كَبِدِ الْبَحْرِ - قَالَ سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ - مُسَجًّى بِثَوْبِهِ قَدْ جَعَلَ طَرَفَهُ تَحْتَ رِجْلَيْهِ ، وَطَرَفَهُ تَحْتَ رَأْسِهِ ، فَسَلَّمَ عَلَيْهِ مُوسَى ، فَكَشَفَ عَنْ وَجْهِهِ ، وَقَالَ هَلْ بِأَرْضِى مِنْ سَلاَمٍ مَنْ أَنْتَ قَالَ أَنَا مُوسَى . قَالَ مُوسَى بَنِى إِسْرَائِيلَ قَالَ نَعَمْ . قَالَ فَمَا شَأْنُكَ قَالَ جِئْتُ لِتُعَلِّمَنِى مِمَّا عُلِّمْتَ رَشَدًا . قَالَ أَمَا يَكْفِيكَ أَنَّ التَّوْرَاةَ بِيَدَيْكَ ، وَأَنَّ الْوَحْىَ يَأْتِيكَ ، يَا مُوسَى إِنَّ لِى عِلْمًا لاَ يَنْبَغِى لَكَ أَنْ تَعْلَمَهُ وَإِنَّ لَكَ عِلْمًا لاَ يَنْبَغِى لِى أَنْ أَعْلَمَهُ ، فَأَخَذَ طَائِرٌ بِمِنْقَارِهِ مِنَ الْبَحْرِ وَقَالَ وَاللَّهِ مَا عِلْمِى وَمَا عِلْمُكَ فِى جَنْبِ عِلْمِ اللَّهِ إِلاَّ كَمَا أَخَذَ هَذَا الطَّائِرُ بِمِنْقَارِهِ مِنَ الْبَحْرِ ، حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِى السَّفِينَةِ وَجَدَا مَعَابِرَ صِغَارًا تَحْمِلُ أَهْلَ هَذَا السَّاحِلِ إِلَى أَهْلِ هَذَا السَّاحِلِ الآخَرِ عَرَفُوهُ ، فَقَالُوا عَبْدُ اللَّهِ الصَّالِحُ - قَالَ قُلْنَا لِسَعِيدٍ خَضِرٌ قَالَ نَعَمْ - لاَ نَحْمِلُهُ بِأَجْرٍ ، فَخَرَقَهَا وَوَتَدَ فِيهَا وَتِدًا . قَالَ مُوسَى أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا - قَالَ مُجَاهِدٌ مُنْكَرًا - قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِى صَبْرًا كَانَتِ الأُولَى نِسْيَانًا وَالْوُسْطَى شَرْطًا وَالثَّالِثَةُ عَمْدًا قَالَ لاَ تُؤَاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وَلاَ تُرْهِقْنِى مِنْ أَمْرِى عُسْرًا ، لَقِيَا غُلاَمًا فَقَتَلَهُ - قَالَ يَعْلَى قَالَ سَعِيدٌ - وَجَدَ غِلْمَانًا يَلْعَبُونَ ، فَأَخَذَ غُلاَمًا كَافِرًا ظَرِيفًا فَأَضْجَعَهُ ، ثُمَّ ذَبَحَهُ بِالسِّكِّينِ . قَالَ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ لَمْ تَعْمَلْ بِالْحِنْثِ - وَكَانَ ابْنُ عَبَّاسٍ قَرَأَهَا زَكِيَّةً زَاكِيَةً مُسْلِمَةً كَقَوْلِكَ غُلاَمًا زَكِيًّا - فَانْطَلَقَا ، فَوَجَدَا جِدَارًا يُرِيدُ أَنْ يَنْقَضَّ فَأَقَامَهُ - قَالَ سَعِيدٌ بِيَدِهِ هَكَذَا - وَرَفَعَ يَدَهُ فَاسْتَقَامَ - قَالَ يَعْلَى - حَسِبْتُ أَنَّ سَعِيدًا قَالَ فَمَسَحَهُ بِيَدِهِ فَاسْتَقَامَ ، لَوْ شِئْتَ لاَتَّخَذْتَ عَلَيْهِ أَجْرًا - قَالَ سَعِيدٌ أَجْرًا نَأْكُلُهُ - وَكَانَ وَرَاءَهُمْ ، وَكَانَ أَمَامَهُمْ - قَرَأَهَا ابْنُ عَبَّاسٍ أَمَامَهُمْ مَلِكٌ - يَزْعُمُونَ عَنْ غَيْرِ سَعِيدٍ أَنَّهُ هُدَدُ بْنُ بُدَدٍ ، وَالْغُلاَمُ الْمَقْتُولُ ، اسْمُهُ يَزْعُمُونَ جَيْسُورٌ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا ، فَأَرَدْتُ إِذَا هِىَ مَرَّتْ بِهِ أَنْ يَدَعَهَا لِعَيْبِهَا ، فَإِذَا جَاوَزُوا أَصْلَحُوهَا فَانْتَفَعُوا بِهَا وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ سَدُّوهَا بِقَارُورَةٍ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ بِالْقَارِ ، كَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ ، وَكَانَ كَافِرًا فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا ، أَنْ يَحْمِلَهُمَا حُبُّهُ عَلَى أَنْ يُتَابِعَاهُ عَلَى دِينِهِ فَأَرَدْنَا أَنْ يُبَدِّلَهُمَا رَبُّهُمَا خَيْرًا مِنْهُ زَكَاةً لِقَوْلِهِ أَقَتَلْتَ نَفْسًا زَكِيَّةً وَأَقْرَبَ رُحْمًا هُمَا بِهِ أَرْحَمُ مِنْهُمَا بِالأَوَّلِ ، الَّذِى قَتَلَ خَضِرٌ وَزَعَمَ غَيْرُ سَعِيدٍ أَنَّهُمَا أُبْدِلاَ جَارِيَةً ، وَأَمَّا دَاوُدُ بْنُ أَبِى عَاصِمٍ فَقَالَ عَنْ غَيْرِ وَاحِدٍ إِنَّهَا جَارِيَةٌ .
Tercemesi:
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, Ya‘lâ b. Müslim ve Amr b. Dinar, onlara Saîd b. Cübeyr şöyle rivayet etmiştir:
Bizler, İbn Abbas’ın yanında, onun evindeydik. İbn Abbas “bana sorun” dedi. Ben de “Allah için sana feda olayım, ey Ebu Abbas, Kûfe’de Nevf isminde kıssa anlatan bir adam var (Hızırın arkadaşı Musa’nın) İsrailoğullarının Musa’sı olmadığını iddia ediyor” dedim. (Ravi) Amr der ki: Bunun üzerine İbn Abbas bana “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor” dedi. Ya‘lâ'nın rivayetinde ise İbn Abbas der ki: Ubey b. Ka‘b'ın bana rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah’ın Rasulü Musa (as), insanlara bir gün hatırlatmalarda bulunurken, gözler yaşla doldu, kalpler inceldi. Musa arkasını dönüp gidince, bir adam ona yetişerek “ey Allah’ın Rasulü yeryüzünde senden daha bilgili kimse var mı?” dedi. Musa “Hayır” deyince, ilmi Allah’a havale etmediği için Allah onu kınadı ve kendisine “var”, denildi. Musa “Rabbim, nerede?” dedi. Allah “iki denizin birleştiği yerde” buyurdu. Musa “Rabbim, bana onu tanıyacağım bir işaret ver” dedi." (İbn Cüreyc) der ki: Amr bana rivayetinde "balığın senden ayrılacağı yerde" dedi. Ya'lâ ise "Sen cansız bir balık al, ona ruhun üfleneceği yerde" dedi.
"Bunun üzerine bir balık aldı, onu bir zembile koydu, yanındaki genç delikanlıya da “sen sadece balığın senden ayrılacağı yeri bana bildirmekle sorumlusun” dedi. Delikanlı “beni sorumlu tuttuğun şey çok fazla değilmiş” dedi." İşte şanı yüce Rabbimizin: “Hani Musa genç hizmetçisine şöyle demişti” (Kehf, 18/60) buyurduğu genç Yuşâ b. Nun’dur. -Bu açıklama Saîd'in rivayetinde yoktur- Hz. Peygamber devamında şöyle buyurdu: "Musa nemli bir arazide, bir kayanın gölgesinde uyurken balık çırpınmaya başladı. Musa’nın genç hizmetçisi “onu uyandırmamayım” diye düşündü ama Musa uyanınca da ona haber vermeyi unuttu. Balık çırpındı ve sonunda denize girdi. Allah denizin üzerinden akıntısını engelledi ve hatta bir taşta iz bıraktı." -Amr rivayetinde bana "İşte bu şekilde adeta taşta iz bırakmış gibi oldu" diyerek, iki başparmağı ile onların bitişiğindeki diğer (şehadet) parmaklarıyla halka yaptı.- "Musa “Bu yolculuğumuzdan gerçekten yorgun düştük” dedi." (Kehf, 18/62) "Ama Allah senden yorgunluğu kaldırmıştı, dedi." - Bu ibare Saîd’in rivayetinde yoktur.- "Ona (balığın durumunu haber verince) gerisin geri döndüler, Hızır’ı buldular." İbn Cüreyc der ki: Osman b. Ebu Süleyman bana "Onu denizin ortasında yeşil bir örtü üzerinde gördüler" demiştir. –Saîd b. Cübeyr (rivayetine devam ederek) der ki:- "Üzeri elbise ile örtülü olup, elbisenin ucunu ayakları üzerine, diğer ucunu da başının altına koymuştu. Musa ona selam verince yüzünü açtı ve “benim yaşadığım bu yerde selam mı, sen kimsin?” dedi. O da “ben Musa’yım” dedi. Hızır “İsrail oğullarının Musa’sı mı?” dedi. Musa “evet” dedi. Hızır: “senin durumun ne?” dedi. Musa “sana öğretilmiş olan doğru bilginin bir kısmını bana öğretmen için geldim” dedi. Hızır “Tevrat’ın senin ellerinde olması, sana vahyin gelmesi yetmiyor mu ey Musa? Benim kendime ait bir bilgim var, senin onu bilmene gerek yoktur. Senin de kendine ait bir ilmin var, benim onu bilmeme gerek yoktur” dedi. O esnada bir kuş gagasıyla denizden su aldı, Hızır “vallahi, benim ilmimle senin ilmin Allah’ın ilmine nispeti ancak bu kuşun gagasıyla denizden aldığı kadardır” dedi. Nihayet gemiye bindiklerinde, bu kıyı ahalisini diğer kıyı ahalisine taşıyan küçük kayıklar gördüler. (Gemiye bindiklerinde) onu tanıdılar ve “(bu adam) Allah’ın salih kuludur” dediler." (Ya‘lâ b. Müslim) der ki: Biz Saîd’e: “Hızır’ı mı kast ettiler” dedik. O “evet” dedi. "Biz ondan ücret alarak taşımayız (diye eklediler). Derken Hızır gemiyi deldi ve (deldiği yere) bir tahta parçası koydu. Musa “sen bu gemide yolculuk yapanları suda boğmak için mi gemiyi deldin, and olsun sen son derece kötü bir iş yaptın” dedi." –Mücâhid “imr” kelimesine “münker” anlamı verdi. "Hızır “ben sana, sen asla benimle (yolculuğa) dayanamazsın, dememiş miydim” dedi." (Allah Rasulü) buyurdu ki: "(Musa) birincisini unutarak sormuştu, ikincisi bir şarttı, üçüncüsü bir kasıt idi."
"(Musa) “unuttuğum için beni sorumlu tutma ve seninle arkadaşlığımda bana güçlük çıkarma” dedi. Sonra bir çocuk karşılarına çıktı, (Hızır) onu öldürüverdi." –Ya'lâ der ki: Saîd “Oyun oynayan çocuklar gördü, güzel yüzlü kâfir bir çocuğu yakalayıp onu yatırdıktan sonra bıçakla onu kesti” diye rivayet etmiştir. "Musa “sen başka bir can karşılığında olmaksızın ve günah da işlememiş tertemiz bir canı mı öldürdün” dedi. -İbn Abbas buradaki “zekiyyeten” kelimesini “zâkiyeten müslimeten” diye okumuştur. Bu senin “ğulâmen zekiyyen: tertemiz bir çocuk” demene benzer.-
"Sonra yollarına devam ettiler, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, (Hızır) onu doğrultuverdi" –Saîd “eliyle şöyle yukarı doğru kaldırınca, duvar dosdoğru bir duvar oldu diye rivayet etmiştir” –Ya'lâ ise şöyle der: Sanıyorum Saîd “elini o duvarın üzerine sürdü ve duvar doğruldu” demiştir. "Musa “sen istesen bunun karşılığında bir ücret elbette alabilirdin” dedi." -Saîd “yemek için kullanacağımız bir ücret” dedi.- “Arkalarında yani önlerinde gidecekleri yerde (bir hükümdar vardı)” - İbn Abbas “verâehum” kelimesini “Emamehum melikun” şeklinde okumuştur.- Saîd dışındaki ravilerden gelen rivayette bu hükümdarın adının Huded b. Buded olduğu zikredilmiştir. Öldürülen çocuğun adı da söylediklerine göre Ceysûr idi. "Bu hükümdar zorbalık yaparak (sağlam) her bir gemiyi gasp ediyordu. Bunun için ben bu geminin, o hükümdarın, hâkim olduğu yerlerden geçtiği takdirde, kusurlu olduğu için bu gemiye ilişmemesini istedim. Burayı geçtikten sonra ise gemilerini tamir eder, ondan yararlanırlar." Kimileri ise, “o gedik açtığı yeri bir cam şişe ile kapattı”, kimileri ise “orayı ziftle sıvadı” demiştir. "(Öldürülen) çocuğun anne babası iki mümin idi, kendisi ise kâfirdi. Bizler bu azgın çocuğun azgınlık ederek ve kâfirlik ile onları yorup perişan etmesinden korktuk." Ona besledikleri sevginin, onları onun dinine tabi olmaya iteceğinden çekindik. "Bunun için biz de Rablerinin kendilerine o çocuklarından daha temiz" -“temiz (zekaten)” ifadesi Allah'ın “sen temiz bir canı mı (nefsen zekiyyeten) öldürdün” buyruğundan dolayıdır. "ve hayırlı bir evlat vermesini istedik." Anne babası, verilen çocuğa karşı, Hızır’ın öldürmüş olduğu birinci çocuktan daha merhametli idiler. Saîd dışında birinin iddiasına göre ise anne ve babaya, onun yerine bir kız çocuğu verilmiştir. Davud b. Ebu Âsım ise bir çok kişiden yaptığı rivayette “O bir kız çocuğu idi” demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 3, 2/217
Senetler:
1. Ebu Münzir Übey b. Ka'b el-Ensarî (Übey b. Ka'b b. Kays b. Ubeyd b. Zeyd)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
4. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
5. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
6. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
7. İbrahim b. Musa et-Temîmî (İbrahim b. Musa b. Yezid b. Zâzân)
Konular:
Allah İnancı, varlığı ve birliği
Kıssa, Musa Hızır'la kıssası
Bize Humeydî, ona Süfyân, ona A'meş, ona Müslim, ona Mesrûk, ona da Abdullah (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Kureyş İslam'a girmekte ağır davranınca Hz. Peygamber (sav) "Allah'ım, onlara karşı bana Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile yardım et" diye dua etti. Bunun üzerine onları her şeyi kökünden silip gideren öyle bir kıtlık vurdu ki kemik yemek zorunda bile kaldılar. Hatta kişi göğe bakar ve kendisiyle gök arasında duman gibi bir şey görmeğe başlardı. Allah "O hâlde semanın aşikâr bir duman getireceği günü gözetle" buyurdu. Yine Allah: "Biz bu azabı biraz kaldıracağız. Fakat siz hiç şüphe yok ki, tekrar (şirke geri) döneceksiniz" (Duhân, 10-16) buyurdu.
İbn Mesud der ki: Azap, Kıyamet günü (olsaydı eğer) onlardan hiç kaldırılır mıydı? Duhân (الدُّخَانُ) da Batşe (الْبَطْشَةُ) de (bu dünyada) olmuş bitmiştir
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32119, B004693
Hadis:
حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِىُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ مُسْلِمٍ عَنْ مَسْرُوقٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - أَنَّ قُرَيْشًا لَمَّا أَبْطَئُوا عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم بِالإِسْلاَمِ قَالَ « اللَّهُمَّ اكْفِنِيهِمْ بِسَبْعٍ كَسَبْعِ يُوسُفَ » فَأَصَابَتْهُمْ سَنَةٌ حَصَّتْ كُلَّ شَىْءٍ حَتَّى أَكَلُوا الْعِظَامَ حَتَّى جَعَلَ الرَّجُلُ يَنْظُرُ إِلَى السَّمَاءِ فَيَرَى بَيْنَهُ وَبَيْنَهَا مِثْلَ الدُّخَانِ قَالَ اللَّهُ ( فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأْتِى السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبِينٍ ) قَالَ اللَّهُ ( إِنَّا كَاشِفُو الْعَذَابِ قَلِيلاً إِنَّكُمْ عَائِدُونَ ) أَفَيُكْشَفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ، وَقَدْ مَضَى الدُّخَانُ وَمَضَتِ الْبَطْشَةُ .
Tercemesi:
Bize Humeydî, ona Süfyân, ona A'meş, ona Müslim, ona Mesrûk, ona da Abdullah (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Kureyş İslam'a girmekte ağır davranınca Hz. Peygamber (sav) "Allah'ım, onlara karşı bana Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile yardım et" diye dua etti. Bunun üzerine onları her şeyi kökünden silip gideren öyle bir kıtlık vurdu ki kemik yemek zorunda bile kaldılar. Hatta kişi göğe bakar ve kendisiyle gök arasında duman gibi bir şey görmeğe başlardı. Allah "O hâlde semanın aşikâr bir duman getireceği günü gözetle" buyurdu. Yine Allah: "Biz bu azabı biraz kaldıracağız. Fakat siz hiç şüphe yok ki, tekrar (şirke geri) döneceksiniz" (Duhân, 10-16) buyurdu.
İbn Mesud der ki: Azap, Kıyamet günü (olsaydı eğer) onlardan hiç kaldırılır mıydı? Duhân (الدُّخَانُ) da Batşe (الْبَطْشَةُ) de (bu dünyada) olmuş bitmiştir
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 4, 2/204
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Aişe Mesruk b. Ecda' (Mesruk b. Ecda' b. Malik b. Ümeyye b. Abdullah)
3. Ebu Duhâ Müslim b. Subeyh el-Hemdanî (Müslim b. Subeyh)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
6. Ebu Bekir el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (Abdullah b. Zübeyr b. İsa b. Ubeydullah)
Konular:
Hz. Peygamber, beddua ettiği kimseler
Hz. Peygamber, dua/beddua ettiği kişi/kabileler
Hz. Peygamber, Kureyş'e Bedduası,
Peygamberler, Hz. Yusuf
Yiyecekler, Kıtlık zamanı
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Rasulullah şöyle buyurdu:
"Kureyş beni yalanladığında, Hicr'de ayağa kalktım, ardından Allah, Beytü'l-Makdisi gözümün önüne getirdi ve ben de Mescid-i Aksâ'ya bakarak, onun özelliklerini Kureyşlilere haber vermeye başladım."
Bize Yakûb b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, ona da amcası İbn Şihâb bu hadisin benzerini rivayet etmiş ve rivayetine "(Mirac Gecesi) Beytü'l-makdis'e götürüldüğüm zaman Kureyş eni yalandığında" ifadesini eklemiştir.
"Kâsıfen", 'her şeyi kırıp geçiren bir rüzgâr' demektir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32234, B004710
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَبُو سَلَمَةَ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنهما - قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « لَمَّا كَذَّبَنِى قُرَيْشٌ قُمْتُ فِى الْحِجْرِ ، فَجَلَّى اللَّهُ لِى بَيْتَ الْمَقْدِسِ فَطَفِقْتُ أُخْبِرُهُمْ عَنْ آيَاتِهِ وَأَنَا أَنْظُرُ إِلَيْهِ » . زَادَ يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَخِى ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَمِّهِ « لَمَّا كَذَّبَنِى قُرَيْشٌ حِينَ أُسْرِىَ بِى إِلَى بَيْتِ الْمَقْدِسِ » . نَحْوَهُ . ( قَاصِفًا ) رِيحٌ تَقْصِفُ كُلَّ شَىْءٍ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Rasulullah şöyle buyurdu:
"Kureyş beni yalanladığında, Hicr'de ayağa kalktım, ardından Allah, Beytü'l-Makdisi gözümün önüne getirdi ve ben de Mescid-i Aksâ'ya bakarak, onun özelliklerini Kureyşlilere haber vermeye başladım."
Bize Yakûb b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, ona da amcası İbn Şihâb bu hadisin benzerini rivayet etmiş ve rivayetine "(Mirac Gecesi) Beytü'l-makdis'e götürüldüğüm zaman Kureyş eni yalandığında" ifadesini eklemiştir.
"Kâsıfen", 'her şeyi kırıp geçiren bir rüzgâr' demektir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 3, 2/211
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Cafer Ahmed b. Salih el-Mısrî (Ahmed b. Salih)
Konular:
Mirac,
Mirac, İsra
حَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ نَصْرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ هَمَّامٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « خُفِّفَ عَلَى دَاوُدَ الْقِرَاءَةُ ، فَكَانَ يَأْمُرُ بِدَابَّتِهِ لِتُسْرَجَ ، فَكَانَ يَقْرَأُ قَبْلَ أَنْ يَفْرُغَ » . يَعْنِى الْقُرْآنَ .
Bize İshak b. Nasr, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Hemmâm, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Davud Peygamber'e (Zebur'u) okumak kolaylaştırıldı. O binek hayvanlarına eğer vurulmasını emreder, sonra da eğer vurulması bitmeden, (Zebur'u baştan sona) okuyup bitirirdi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32237, B004713
Hadis:
حَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ نَصْرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ هَمَّامٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « خُفِّفَ عَلَى دَاوُدَ الْقِرَاءَةُ ، فَكَانَ يَأْمُرُ بِدَابَّتِهِ لِتُسْرَجَ ، فَكَانَ يَقْرَأُ قَبْلَ أَنْ يَفْرُغَ » . يَعْنِى الْقُرْآنَ .
Tercemesi:
Bize İshak b. Nasr, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Hemmâm, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Davud Peygamber'e (Zebur'u) okumak kolaylaştırıldı. O binek hayvanlarına eğer vurulmasını emreder, sonra da eğer vurulması bitmeden, (Zebur'u baştan sona) okuyup bitirirdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 6, 2/213
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
5. Ebu İbrahim İshak b. İbrahim el-Buhari (İshak b. İbrahim b. Nasr)
Konular:
Önceki ümmetler, Zebur
Peygamberler, Hz. Davud
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona Ebu Seleme ve İbn Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cemâatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha fazla sevaptır. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir araya gelir (nöbet değiştirirler)."
Ebu Hureyre der ki: İsterseniz "sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazı (meleklerce) şahit olunmuştur." (İsrâ, 78) ayetini okuyunuz.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32241, B004717
Hadis:
حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ وَابْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رضى الله عنه عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « فَضْلُ صَلاَةِ الْجَمِيعِ عَلَى صَلاَةِ الْوَاحِدِ خَمْسٌ وَعِشْرُونَ دَرَجَةً ، وَتَجْتَمِعُ مَلاَئِكَةُ اللَّيْلِ وَمَلاَئِكَةُ النَّهَارِ فِى صَلاَةِ الصُّبْحِ » . يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ اقْرَءُوا إِنْ شِئْتُمْ ( وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا )
Tercemesi:
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona Ebu Seleme ve İbn Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cemâatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha fazla sevaptır. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir araya gelir (nöbet değiştirirler)."
Ebu Hureyre der ki: İsterseniz "sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazı (meleklerce) şahit olunmuştur." (İsrâ, 78) ayetini okuyunuz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 10, 2/213
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Said b. Müseyyeb el-Kuraşî (Said b. Müseyyeb b. Hazn b. Ebu Vehb)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Namaz, cemaatla kılmanın fazileti
Namaz, cemaatle
Namaz, sabah namazı
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Hüşeym, ona Ebu Hâşim, ona Ebu Miclez, ona da Kays b. Ubâd şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Zer (ra); "Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır" (Hac, 19) ayetinin Bedir Günü karşılıklı çarpışan Hamza ve iki arkadaşı (Ali b. Ebu Talib ve Ubeyde b. Hâris) ile Utbe ve iki arkadaşı (Şeybe ve Velid) hakkında indiğine yemin ediyordu.
Yine bu hadisi Süfyân Ebu Hâşim'den rivayet etmiştir.
Osman'ın, Cerîr'den, onun Mansûr'dan, onun Ebu Hâşim'den, onunda da Ebu Miclez'den rivayetinde Osman bu hadisin Ebu Zer'in sözü (mevkuf) olduğunu söylemiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32329, B004743
Hadis:
حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا أَبُو هَاشِمٍ عَنْ أَبِى مِجْلَزٍ عَنْ قَيْسِ بْنِ عُبَادٍ عَنْ أَبِى ذَرٍّ - رضى الله عنه - أَنَّهُ كَانَ يُقْسِمُ فِيهَا إِنَّ هَذِهِ الآيَةَ ( هَذَانِ خَصْمَانِ اخْتَصَمُوا فِى رَبِّهِمْ ) نَزَلَتْ فِى حَمْزَةَ وَصَاحِبَيْهِ ، وَعُتْبَةَ وَصَاحِبَيْهِ يَوْمَ بَرَزُوا فِى يَوْمِ بَدْرٍ رَوَاهُ سُفْيَانُ عَنْ أَبِى هَاشِمٍ . وَقَالَ عُثْمَانُ عَنْ جَرِيرٍ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ أَبِى هَاشِمٍ عَنْ أَبِى مِجْلَزٍ قَوْلَهُ .
Tercemesi:
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Hüşeym, ona Ebu Hâşim, ona Ebu Miclez, ona da Kays b. Ubâd şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Zer (ra); "Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır" (Hac, 19) ayetinin Bedir Günü karşılıklı çarpışan Hamza ve iki arkadaşı (Ali b. Ebu Talib ve Ubeyde b. Hâris) ile Utbe ve iki arkadaşı (Şeybe ve Velid) hakkında indiğine yemin ediyordu.
Yine bu hadisi Süfyân Ebu Hâşim'den rivayet etmiştir.
Osman'ın, Cerîr'den, onun Mansûr'dan, onun Ebu Hâşim'den, onunda da Ebu Miclez'den rivayetinde Osman bu hadisin Ebu Zer'in sözü (mevkuf) olduğunu söylemiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 3, 2/227
Senetler:
1. Ebu Zer el-Ğıfârî (Cündüb b. Abdullah b. Cünade)
2. Kays b. Ubâd el-Kaysî (Kays b. Ubâd)
3. Ebu Miclez Lahik b. Humeyd es-Sedusî (Lahik b. Humeyd b. Said)
4. Ebu Haşim Yahya b. Ebu Esved er-Rumanî (Yahya b. Dinar)
5. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
6. Ebu Muhammed Haccac b. Minhâl el-Enmâti (Haccac b. Minhâl)
Konular:
Kur'an, Nüzul sebebleri
Siyer, Bedir gazvesi, öldürülen müşrikler
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Rasulullah şöyle buyurdu:
"Kureyş beni yalanladığında, Hicr'de ayağa kalktım, ardından Allah, Beytü'l-Makdisi gözümün önüne getirdi ve ben de Mescid-i Aksâ'ya bakarak, onun özelliklerini Kureyşlilere haber vermeye başladım."
Bize Yakûb b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, ona da amcası İbn Şihâb bu hadisin benzerini rivayet etmiş ve rivayetine "(Mirac Gecesi) Beytü'l-makdis'e götürüldüğüm zaman Kureyş beni yalandığında" ifadesini eklemiştir.
"Kâsıfen", 'her şeyi kırıp geçiren bir rüzgâr' demektir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287303, B004710-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَبُو سَلَمَةَ سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنهما - قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « لَمَّا كَذَّبَنِى قُرَيْشٌ قُمْتُ فِى الْحِجْرِ ، فَجَلَّى اللَّهُ لِى بَيْتَ الْمَقْدِسِ فَطَفِقْتُ أُخْبِرُهُمْ عَنْ آيَاتِهِ وَأَنَا أَنْظُرُ إِلَيْهِ » . زَادَ يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا ابْنُ أَخِى ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَمِّهِ « لَمَّا كَذَّبَنِى قُرَيْشٌ حِينَ أُسْرِىَ بِى إِلَى بَيْتِ الْمَقْدِسِ » . نَحْوَهُ . ( قَاصِفًا ) رِيحٌ تَقْصِفُ كُلَّ شَىْءٍ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Rasulullah şöyle buyurdu:
"Kureyş beni yalanladığında, Hicr'de ayağa kalktım, ardından Allah, Beytü'l-Makdisi gözümün önüne getirdi ve ben de Mescid-i Aksâ'ya bakarak, onun özelliklerini Kureyşlilere haber vermeye başladım."
Bize Yakûb b. İbrahim, ona İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu, ona da amcası İbn Şihâb bu hadisin benzerini rivayet etmiş ve rivayetine "(Mirac Gecesi) Beytü'l-makdis'e götürüldüğüm zaman Kureyş beni yalandığında" ifadesini eklemiştir.
"Kâsıfen", 'her şeyi kırıp geçiren bir rüzgâr' demektir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 3, 2/211
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah ez-Zührî (Muhammed b. Abdullah b. Müslim b. Ubeydullah)
5. Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim el-Kuraşî (Yakub b. İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
Konular:
Mirac,
Mirac, İsra
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona Abdullah şöyle demiştir:
Biz cahiliye döneminde bir kabilenin nüfusu çoğaldığında "Emira benû fulanin (Fulân oğulları çok oldu)" derdik.
Bize Humeydî, ona da Süfyân bu hadisi rivayet etti ve "emira" ifadesini kullandı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287304, B004711-2
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ أَخْبَرَنَا مَنْصُورٌ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ كُنَّا نَقُولُ لِلْحَىِّ إِذَا كَثُرُوا فِى الْجَاهِلِيَّةِ أَمِرَ بَنُو فُلاَنٍ . حَدَّثَنَا الْحُمَيْدِىُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ وَقَالَ أَمِرَ .
Tercemesi:
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Mansur, ona Ebu Vâil, ona Abdullah şöyle demiştir:
Biz cahiliye döneminde bir kabilenin nüfusu çoğaldığında "Emira benû fulanin (Fulân oğulları çok oldu)" derdik.
Bize Humeydî, ona da Süfyân bu hadisi rivayet etti ve "emira" ifadesini kullandı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 4, 2/212
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Vâil Şakik b. Seleme el-Esedî (Şakik b. Seleme)
3. Ebu Attab Mansur b. Mu'temir es-Sülemî (Mansur b. Mu'temir b. Abdullah)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Bekir el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (Abdullah b. Zübeyr b. İsa b. Ubeydullah)
Konular:
Kur'an, sahabenin ve tabiunun tefsiri
Kur'an, tefsiri, bazı ayetlerin
Bana Amr b. Ali, ona Yahya, ona Süfyan, ona Süleyman, ona İbrahim, ona da Ebu Ma'mer şöyle rivayet etmiştir:
"Abdullah “Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar” [İsra, 17/57] buyruğu hakkında der ki: İnsanlardan bazı kimseler cinlerden bazı kimselere ibadet ediyorlardı. Cinler İslam’a girdikleri halde, öbürleri kendi dinlerine sımsıkı bağlı kalmaya devam ettiler."
[Eşcaî, Süfyan’dan, onun da A‘meş'ten yaptığı, rivayette “De ki: Onu bırakıp boş yere ilah diye zannettiklerinizi çağırın” [İsra, 17/56] ayetini da ilave etmiştir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287305, B004714-2
Hadis:
حَدَّثَنِى عَمْرُو بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا يَحْيَى حَدَّثَنَا سُفْيَانُ حَدَّثَنِى سُلَيْمَانُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ أَبِى مَعْمَرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ ( إِلَى رَبِّهِمِ الْوَسِيلَةَ ) قَالَ كَانَ نَاسٌ مِنَ الإِنْسِ يَعْبُدُونَ نَاسًا مِنَ الْجِنِّ ، فَأَسْلَمَ الْجِنُّ ، وَتَمَسَّكَ هَؤُلاَءِ بِدِينِهِمْ . زَادَ الأَشْجَعِىُّ عَنْ سُفْيَانَ عَنِ الأَعْمَشِ . ( قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُمْ ) .
Tercemesi:
Bana Amr b. Ali, ona Yahya, ona Süfyan, ona Süleyman, ona İbrahim, ona da Ebu Ma'mer şöyle rivayet etmiştir:
"Abdullah “Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar” [İsra, 17/57] buyruğu hakkında der ki: İnsanlardan bazı kimseler cinlerden bazı kimselere ibadet ediyorlardı. Cinler İslam’a girdikleri halde, öbürleri kendi dinlerine sımsıkı bağlı kalmaya devam ettiler."
[Eşcaî, Süfyan’dan, onun da A‘meş'ten yaptığı, rivayette “De ki: Onu bırakıp boş yere ilah diye zannettiklerinizi çağırın” [İsra, 17/56] ayetini da ilave etmiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 7, 2/213
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Mamer Abdullah b. Sahbera el-Ezdî (Abdullah b. Sahbera)
3. Ebu İmran İbrahim en-Nehaî (İbrahim b. Yezid b. Kays b. Esved b. Amr)
4. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
5. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
6. Ebu Abdurrahman Ubeydullah b. Ubeydurrahman el-Eşcei (Ubeydullah b. Ubeydurrahman)
Konular:
Cin, Cinler
KTB, CİNLER
Kulluk, Allah'a ulaştıracak vesileler armak
Kur'an, sahabenin ve tabiunun tefsiri
Kur'an, tefsiri, bazı ayetlerin
Şirk, şirk koşmak
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona Ebu Seleme ve İbn Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cemâatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha fazla sevaptır. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir araya gelir (nöbet değiştirirler)."
Ebu Hureyre der ki: İsterseniz "sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazı (meleklerce) şahit olunmuştur." (İsrâ, 78) ayetini okuyunuz.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287306, B004717-2
Hadis:
حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ وَابْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رضى الله عنه عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « فَضْلُ صَلاَةِ الْجَمِيعِ عَلَى صَلاَةِ الْوَاحِدِ خَمْسٌ وَعِشْرُونَ دَرَجَةً ، وَتَجْتَمِعُ مَلاَئِكَةُ اللَّيْلِ وَمَلاَئِكَةُ النَّهَارِ فِى صَلاَةِ الصُّبْحِ » . يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ اقْرَءُوا إِنْ شِئْتُمْ ( وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا )
Tercemesi:
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, Ona Zührî, ona Ebu Seleme ve İbn Müseyyeb, onlara da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cemâatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi beş derece daha fazla sevaptır. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir araya gelir (nöbet değiştirirler)."
Ebu Hureyre der ki: İsterseniz "sabah vakti de namaz kıl, zira sabah namazı (meleklerce) şahit olunmuştur." (İsrâ, 78) ayetini okuyunuz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 10, 2/213
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
5. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
6. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Namaz, cemaatla kılmanın fazileti
Namaz, cemaatle
Namaz, sabah namazı