10631 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Ebu Şeybe, ona Abdurrahma, ona Süfyân, ona Habib b. Ebu Sabit, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbâs şöyle rivayet etmiştir: Ömer (ra) Bedir büyüklerine, Yüce Allah'ın "izâ câe nasrullâhi ve'l-feth" ayetini sordu. Onlar da “bu, şehir ve sarayların fethini (bildirir)” dediler. Ömer “sen ne dersin ey İbn Abbâs?” diye sordu. İbn Abbâs da “Bu, Rasulullah'ın (sav) eceli, yahut Hz. Muhammed'in (sav) vefatına işaret edilmek üzere sunulmuş bir benzetmedir” dedi.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyân, ona Abde b. Ebu Lübâbe, ona Zir b. Hubeyş ve Asım, ona Zirr şöyle söylemiştir: Übey b. Ka'b'a “Ya Ebâ Munzir! Kardeşin Abdullah b. Mesud şöyle şöyle sözler söylüyor. Sen ne dersin?” dedim. Bunun üzerine Übey şöyle dedi: Ben bunu Rasulullah'a (sav) sordum. O da "Bana böyle vahyedildi, ben de böyle okudum" buyurdu. Übey der ki: Biz de Rasulullah'ın (sav) söylediği gibi söylüyoruz.
Bize Muhammed b. Selâm, ona Ebu Muaviye, ona A'meş, ona Amr b. Mürra, ona Said b. Cübeyr, ona İbn Abbas şöyle demiştir: Rasulullah (sav) Safâ Tepe'sine çıktı ve "Yâ sabâhâh! (uyanın ey Kureyş)" diye seslendi. Kureyşliler onun yanına toplandılar. Hz. Peygamber (sav) onlara "Ben size düşman size sabah yada akşam baskın yapacak desem? Ne dersiniz? Bana inanır mısınız?" buyurdu. Onlar da “evet” dediler. Hz. Peygamber (sav) "Öyleyse ben şiddetli bir azabın öncesinde sizleri uyaran kişiyim" buyurdu. Ebu Leheb “Yazık sana! Bizi buraya bunun için mi topladın!” dedi sonra kalkıp gitti. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah "Tebbet yedâ Ebî Lehebin ve tebb" suresini indirdi.
Bize Yahya, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Abdulkerîm el-Cezerî, ona İkrime, ona da İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle demiştir: Bir gün Ebu Cehil “Eğer Muhammed'i Ka'be yanında namaz kılarken görürsem, boynuna ayağımla basıp çiğneyeceğim” demişti. Bu haber Peygamber'e (sav) ulaşınca "eğer Ebu Cehil bunu yapmaya davransaydı, muhakkak onu melekler yakalayacaktı" buyurdu. Amr b. Hâlid, bu hadisi Ubeydullah'tan, o da Abdülkerim'den rivayet ederek Abdurrezzâk'a, mutâbaat etmiştir.
Bize Halid b. Yezîd el-Kâhilî, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Ubeyde, şöyle demiştir: Ben Âişe'ye (r.anha) Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" ayetini sordum, bana “Kevser Peygamberiniz'e (sav) bahşedilmiş muazzam bir ırmaktır. Onun sahilinin iki tarafı üzerinde içi boşaltılmış hâlis inci bulunmakta olup, bardakları da yıldızların sayısı kadardır” dedi. Zekeriya b. Ebu Zaide, Ebu Ahvas ve Mutarrıf da bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet etmişlerdir.
Bize Halid b. Yezîd el-Kâhilî, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Ubeyde, şöyle demiştir: Ben Âişe'ye (r.anha) Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" ayetini sordum, bana “Kevser Peygamberiniz'e (sav) bahşedilmiş muazzam bir ırmaktır. Onun sahilinin iki tarafı üzerinde içi boşaltılmış hâlis inci bulunmakta olup, bardakları da yıldızların sayısı kadardır” dedi. Zekeriya b. Ebu Zaide, Ebu Ahvas ve Mutarrıf da bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet etmişlerdir.
Bize Halid b. Yezîd el-Kâhilî, ona İsrâil, ona Ebu İshak, ona da Ubeyde, şöyle demiştir: Ben Âişe'ye (r.anha) Yüce Allah'ın "Biz hakikatte sana Kevser'i verdik" ayetini sordum, bana “Kevser Peygamberiniz'e (sav) bahşedilmiş muazzam bir ırmaktır. Onun sahilinin iki tarafı üzerinde içi boşaltılmış hâlis inci bulunmakta olup, bardakları da yıldızların sayısı kadardır” dedi. Zekeriya b. Ebu Zaide, Ebu Ahvas ve Mutarrıf da bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet etmişlerdir.