10631 Kayıt Bulundu.
Bize Süleyman b. Abdurrahman ve Ali b. Hucr, o ikisine İsa b. Yunus, ona Hişâm b. Urve, ona Abdullah b. Urve, ona Urve (b. Zübeyr), ona da Hz. Aişe şöyle söylemiştir: On bir kadın oturup kocaları hakkındaki hiçbir şeyi saklamamak (ve birbirlerine anlatmak) üzere anlaşıp sözleştiler. İlk kadın, benim kocam dağ başındaki cılız bir devenin eti gibidir. Engebesiz düz değil ki çıkılsın, semiz değil ki taşınsın, dedi. İkinci kadın, ben kocamın haberini yayamam, onun büyük küçük bütün hallerini hiç bir şey bırakmadan sayıp dökeceğimden korkarım, dedi. Üçüncü kadın, kocam aşırı şekilde uzun boyludur. Eğer konuşursam beni boşar, susarsam ortada bırakır. Dördüncü kadın, kocam Tihame geceleri gibi ne sıcak ne de soğuktur. Ne kendisinden korkulur, ne de usanılır, dedi. Beşinci kadın, kocam gelince panter (çıta), çıkınca aslan kesilir. Emanet ettiği şeylerden de hiç sormaz, dedi. Altıncı kadın, yediği zaman kat kat yer, içtiği zaman da hepsini bitirir, yattığı zaman da bürünür, yatar. Sıkıntıyı anlamak için elini sokmaz, dedi. Yedinci kadın, Kocam kocalık vazifesini yapamaz biri veya karanlıktır. Her dert onda mevcuttur. Başını yarar veya yara açar. Her şeyi senin için kendinde toplamıştır, dedi. Sekizinci kadın, kocam zaferan kokulu, tavşan dokunuşludur, dedi. Dokuzuncusu: Kocam direği (şeref ve itibarı) yüksek, kılıcının kını uzun, külü çok (misafiri çok), evi meclislere yakın (misafir ağırlayan) bir adamdır, dedi. Onuncu kadın, Kocam Malik'tir. Amma ne Malik! Malik bundan çok daha iyidir. Onun oturma yerleri geniş, yayılma yerleri az develeri vardır. (Misafir gelince kesildiği için yayılmadan bekleyen develer). (Misafir geldiğinde çalınan) def sesini işittiklerinde kesileceklerini bilirler, dedi. Onbirinci kadın (Ümmü Zer'), Kocam Ebu Zer'dir. Amma ne Ebu Zer! çok zinet takmaktan kulaklarımı şakırdattı. Pazularımı yağ doldurup beni şişmanlattı, beni mutlu etti. Benim de gönlüm ferah oldu. Beni dağın kenarında sayıca az bir koyun sürüsü sahibinde buldu da, develeri böğürür, ekinleri sürülen biçilip işlenen, ferah ve mutlu bir toplum içine getirdi. Onun yanında korunurum, sözüm geri çevrilmez. Gece uyuyup, sabahlıyorum (hizmetçiler benim yerime çalışıyor); içiyor ve kanıyorum. Ebu Zer'in annesi de ne Ebu Zer annesi! Ambarları büyük, evi geniş. Ebu Zer'in oğlu da ne Ebu Zer'in oğlu! Yatağı soyulmuş hurma lifi gibi kilosu yerindedir. Kendisini bir kuzunun budu doyurur. Ebu Zer'in kızı da ne Ebu Zer kızı! Anasına, babasına itaatkar. Elbisesinin içini dolduran (kilolu) ve (güzelliğiyle) kumasını kıskandıran. Ebu Zer'in cariyesi de ne Ebu Zer cariyesi! Konuşmalarımızı yaymaz. Azığımızı israf edip, saçmaz. Evimize de çer-çöp doldurmaz. Ümmü Zer dedi ki: Bolluk zamanında tulumlarımızda süt çalkalanırken Ebu Zer çıktı (gitti). Yolda bir kadına rastladı, yanında pars gibi iki çocuğu vardı. Çocuklar kadının koltuğunun altındaki iki nar tanesiyle (göğüsleriyle) oynuyorlardı. Beni boşadı sonra onu nikahladı. Ben de ondan sonra eşraftan bir adama kocaya vardım ki, o ata biner, eline (Bahreyn bölgesine has) hattî mızrak alır. Evime birçok develer ve her hayvandan bir çifter getirip, Ye Ümmü Zer, akrabalarına da ver! der. Ama bu kocamın bana verdiği her şeyi toplasam Ebu Zer'in kaplarının en küçüğünü dahi doldurmaz, dedi. Aişe şöyle dedi: Hz. Peygamber (sav) bana: "Ben senin için Ummü Zer'e nisbette Ebu Zer gibiyim." buyurdu. Ebu Abdullah el-Buhârî şöyle dedi: Saîd b. Seleme, Hişâm'dan yaptığı naklinde (Ve lâ temleu beytena ta'şîşen lafzı yerine) lâ tu'aşşişü beytenâ ta'şîşen lafzını kullanmıştır. Yine Ebu Abdullah el-Buhârî: Bazı ravilerin (fe-etekannahu lafzı yerine) mim harfiyle fe-etekammahu lafzıyla söylediği nakletmiş ve bunun daha doğru olduğunu belirtmiştir.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, ona da Atâ şöyle rivayet etmiştir: Serif’te İbn Abbas ile birlikte Meymune'nin cenazesinde bulunduk. İbn Abbas: "Bu, Nebi'nin (sav) zevcesidir. Naaşını kaldırırken sakın onu sallamayın ve sarsmayın; sakin olun. Nebi'nin (sav) nikahı altında dokuz hanımı vardı. Günleri sekizi arasında paylaştırır birisine pay ayırmazdı".
Açıklama: Hz. Peygamber'in pay ayırmadığı eşi Sevde bnt. Zem'a olup o kendi payını Hz. Aişe'ye vermişti.
Bize Ali, ona Hassân b. İbrahim, ona Yunus b. Yezîd, ona da Zuhrî şöyle rivayet etmiştir: Urve b. Zübeyir Âişe'ye "Eğer yetim kızların haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız size helâl olan diğer kadınlardan ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâh edin ve eğer bu şekilde de adalet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane seçin yahut sahip olduğunuz cariyelerle yetinmeniz adâletten çıkmamanıza daha yakındır." (Nisâ, 3) ayeti hakkında sordu. Âişe şöyle cevap verdi: Ey kız kardeşimin oğlu, bu yetim kız, velisinin himaye ve terbiyesi altında bulunur, derken o veli, yetim kızın güzelliğine ve malına rağbet eder, ama kızın, mihrini akranlarının mihrinin en alt sınırından vermek ister. İşte bu ayette böyle velilerin, velayetleri altındaki yetim kızlarla, mihrlerini tam vermeden evlenmeleri yasaklanmış ve başka kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir.
Bize Ali b. Hakem el-Ensârî, ona Ebu Avâne, ona Rakabe, ona Talha el-Yâmî, ona da Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: İbn Abbâs bana “evlendin mi?” diye sordu. Ben de “hayır evlenmedim” dedim. İbn Abbâs “evlen, çünkü bu ümmetin en hayırlısı, eşleri daha çok olanlardır” dedi.
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih b. Keysân, ona İbn Şihâb, ona Salim b. Abdullah, ona da Abdullah b. Ömer (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Ömer'in kızı Hafsa, Bedire katılan sahabilerden biri olan ve Medine'de vefat eden eşi Huneys b. Huzâfe es-Sehmî'den dul kaldığı zaman Ömer b. Hattâb şöyle der: Ben Osman b. Affân'a varıp Hafsa'yı ona teklif ettim ve “istersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikahlayayım” dedim. Osman “ben bu işi bir düşüneyim” dedi. Birkaç gece bekledikten sonra Osman bana “şu an itibarıyla evlenmemek düşüncesindeyim” dedi. Ömer der ki: Sonra Ebu Bekir'e varıp ona da “istersen Ömer'in kızı Hafsa'yı sana nikâhlayayım” dedim. Ebu Bekir sustu ve bana hiçbir cevap vermedi. Ben de ona, Osman'a öfkelendiğimden daha fazla öfkelendim. Birkaç gece bekledim. Sonra Hafsa'yı Rasulullah (sav) istedi. Ben de Hafsa'yı Rasulullah'a nikâhladım. Bu arada Ebu Bekir bana geldi ve “Hafsa'yı bana teklif ettiğinde sana bir cevap vermediğim zaman belki sen bana darılmışsındır?” dedi. Ben de “evet” dedim. Bunun üzerine Bunun üzerine Ebu Bekir “senin teklifine olumlu cevap vermekten alıkoyan şey, ben Rasulullah'ın (sav) Hafsa'yı almak istediğini dillendirdiğini iyi bilmem ve Rasulullah'ın sırrını açığa vurmak istemememdi. Şayet Rasulullah (sav), Hafsa'yı bıraksaydı, onu ben kabul ederdim” dedi.
Bize İbn Selâm, ona Ebu Muâviye, ona Hişâm, ona babası (Urve) şöyle rivayet etmiştir: Âişe "Kadınlar hakkında senden fetvâ istiyorlar. De ki: Size onlar hakkındaki hükmü Allah açıklıyor. Haklarını vermeksizin nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar ile güçsüz ve korunmasız çocuklar hakkındaki hükümler ve yetimlerin hakkını âdil bir şekilde gözetmenize dair emirler, kitapta size okunuyor." (Nisâ, 127) ayetinin tefsiri ile ilgili şöyle demiştir: Bu kız; erkeğin malında ona ortak olan ve onun himayesinde bulunan ama erkeğin onunla evlenmeyi istemediği, ayrıca malında kendisi aleyhine eksileceği için o kızcağızı başka bir adamla evlendirmediği ve evlenmekten alıkoyduğu yetim kızdır. İşte Allah o velilere böyle yapmayı yasakladı.
Bize İsmail, ona Mâlik, ona Abdurrahman b. Kasım, ona babası (Kasım b. Muhammed) ona Yezîd b. Câriye'nin oğulları Abdürrahman ve Mucemmi şöyle rivayet etmiştir: Babası, dul bir kadın olan Hansa bt. Hizam el-Ensâriye'yi, rızası dışında evlendirdi. O da bu evliliği istemeyip Rasulullah'a (sav) gidip şikâyet etti. Rasulullah (sav) da onun nikâhını iptal etti.