10609 Kayıt Bulundu.
Itbân b. Malik el-Ensârî, Salim oğullarından birinden şöyle nakletmiştir: Ben kavmim Salim oğullarına namaz kıldırırdım. Hz. Peygambere (sav) geldim ve “gözlerim de artık görmez oldu. Seller benim kavmimin mescide gitmeme engel oluyor. İstedim ki, Sen bize gelsen ve benim evimde bir yerde namaz kıldırsan, ben de o yeri bir mescid edinsem” dedim. Hz. Peygamber (sav) "İnşallah yaparım" dedi. Ertesi sabah Rasulullah (sav), beraberinde Ebu Bekir ile, gündüzün iyice aydınlandığı vakitte yanıma geldi. Hz. Peygamber içeri girmek için izni istedi. Ben de izin verdim. Eve girdiğinde oturmadı, hemen "Evinizin neresinde namaz kıldırmamı istiyorsun?" diye buyurdu. Akabinde Itbân Hz. Peygambere, namaz kıldırmasını arzu ettiği münasip bir yeri gösterip işaret etti. Orada Peygamber namaza durdu. Biz de arkasında saf tuttuk. Selam verdiği vakit, biz de selam verdik.
Bize Muammed b. Yusuf, ona Süfyan, ona Abdülmelik b. Umeyr, ona Muğire b. Şu'be'nin katibi Verrâd, ona da Muğire b. Şu'be Muaviye'ye yazdırdığı mektupta şöyle demiştir: Peygamber (sav) her farz namazdan sonra şöyle dua ederdi: "Lâ ilahe illâllahu vehdehu la şerike leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdu ve hüve ala külli şeyin kadîr. Allâhumme la mânia limâ a'tayte velâ mu'tiye limâ mena'te, ve lâ yenfeu ze'l-ceddi minke'l-cedd. - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. Her şeye kudreti yeten de O'dur. Ey Rabbim! Sen'in verdiğine engel olabilecek yoktur. Vermediğini verebilecek de yoktur. Hiçbir zenginin zenginliği, Senin katında ona bir fayda sağlayamaz." [Şu'be, Abdulmelik'ten de bu hadisi rivayet etmiştir. Ve yine Şu'be, Hakem'den, o da Kasım b. Muhaymira'dan, o da Verrâd'dan bu hadisi rivayet etmiştir. Hasen el-Basrî der ki: “el-Ceddu” zenginlik demektir.]
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: اَ يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
Bize Muammed b. Yusuf, ona Süfyan, ona Abdülmelik b. Umeyr, ona Muğire b. Şu'be'nin katibi Verrâd, ona da Muğire b. Şu'be Muaviye'ye yazdırdığı mektupta şöyle demiştir: Peygamber (sav) her farz namazdan sonra şöyle dua ederdi: "Lâ ilahe illâllahu vehdehu la şerike leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdu ve hüve ala külli şeyin kadîr. Allâhumme la mânia limâ a'tayte velâ mu'tiye limâ mena'te, ve lâ yenfeu ze'l-ceddi minke'l-cedd. - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. Her şeye kudreti yeten de O'dur. Ey Rabbim! Sen'in verdiğine engel olabilecek yoktur. Vermediğini verebilecek de yoktur. Hiçbir zenginin zenginliği, Senin katında ona bir fayda sağlayamaz." [Şu'be, Abdulmelik'ten de bu hadisi rivayet etmiştir. Ve yine Şu'be, Hakem'den, o da Kasım b. Muhaymira'dan, o da Verrâd'dan bu hadisi rivayet etmiştir. Hasen el-Basrî der ki: “el-Ceddu” zenginlik demektir.]
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Şube b. Haccac arasında inkita vardır.
Bize Muammed b. Yusuf, ona Süfyan, ona Abdülmelik b. Umeyr, ona Muğire b. Şu'be'nin katibi Verrâd, ona da Muğire b. Şu'be Muaviye'ye yazdırdığı mektupta şöyle demiştir: Peygamber (sav) her farz namazdan sonra şöyle dua ederdi: "Lâ ilahe illâllahu vehdehu la şerike leh. Lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdu ve hüve ala külli şeyin kadîr. Allâhumme la mânia limâ a'tayte velâ mu'tiye limâ mena'te, ve lâ yenfeu ze'l-ceddi minke'l-cedd. - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. Her şeye kudreti yeten de O'dur. Ey Rabbim! Sen'in verdiğine engel olabilecek yoktur. Vermediğini verebilecek de yoktur. Hiçbir zenginin zenginliği, Senin katında ona bir fayda sağlayamaz." [Şu'be, Abdulmelik'ten de bu hadisi rivayet etmiştir. Ve yine Şu'be, Hakem'den, o da Kasım b. Muhaymira'dan, o da Verrâd'dan bu hadisi rivayet etmiştir. Hasen el-Basrî der ki: “el-Ceddu” zenginlik demektir.]
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Şube b. Haccac arasında inkita vardır.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona A'meş, ona Şakîk, ona da Abdullah şöyle demiştir: Biz, Peygamber (sav) ile birlikte namazdayken, es-Selâmu ala'llâhi min ibâdihi, es-Selâmu alâ fulânin ve fulânin (Allah'a kullarından selam olsun. Falan ve falanca meleklere de selam olsun) derdik. Peygamber (sav) bize: "Allah'a selam olsun demeyin. Çünkü Selam, Allah'ın kendisidir. Fakat şöyle deyiniz: et-Tahıyyâtu lillâhi ve's-salâvâtu ve't-tayyibâtu. es-Selâmu aleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rahmetullahi ve berekâtuhu. es-Selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihin. (Selam, dua ve iyilikler Allah'a mahsustur. Ey Peygamber! Allah'ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Selam bizlere ve Allah'ın salih kullarına olsun.) Siz bunu söylediğiniz zaman, gökte olan her kula -veya gök ile yer arasındaki her salih kula- dönmüş olur. (Sonra da) Eşhedu enlâ ilahe ille'l-lâh ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu (Şahadet ederim ki, Allah birdir ve yine şahadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasulüdür) deyiniz. Sonra da beğendiği bir duayı seçer ve onunla niyazda bulunur" buyurdu.
Bize Habbân b. Musa, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Muhammed b. Rabî, ona da İtbân şöyle demiştir: "Biz, Peygamber (sav) ile birlikte namaz kıldık. O selam verdiğinde, biz de selam verirdik."