10635 Kayıt Bulundu.
Bize Ahmed b. Yunus, ona İbn Ebu Zi'b, ona Said el-Makburî, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sizler yöneticilik için hırslanacaksınız, ama o kıyamet günü pişmanlık olacaktır! (Yöneticilik), kişide iken ne tatlı, olmadığında ise ne kötüdür" [Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Abdullah b. Humrân, ona Abdülhamid, ona Said el-Makburî, ona da Ömer b. Hakem, Ebu Hureyre'den mevkûf olarak rivayet etmiştir.]
Açıklama: "فَنِعْمَ الْمُرْضِعَةُ وَبِئْسَتِ الْفَاطِمَةُ" ifadesi, literal tercümeye bahis konusu edilmemiş, anlam esas alınmıştır.
Bize Muhammed, Ona Abde, Ona Hişam b. Urve, Ona babası, Ebu Humeyd es-Sâidî’nin şöyle anlattığını rivayet etti. Hz. Peygamber, Süleym Oğullarının zekâtını toplamak üzere İbnü'l-Ütebiyye’yi zekât memuru olarak görevlendirdi. İbnü'l-Ütebiyye Hz. Peygamber’e gelip hesaba çekilince 'Bu sizin, bu da bana hediye olarak verilendir' dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) ona "Doğru sözlü biriysen söyle bakalım! Babanın ve annenin evinde otursaydın bunlar sana hediye olarak verilir miydi?" dedi. Rasul-i Ekrem daha sonra ayağa kalktı ve Allah’a hamd ve O’nu övdükten sonra "İmdi!" diyerek söze başlayıp, insanlara şöyle hitap etti: "Ben, Allah’ın bana tevdi ettiği bazı işleri yapması için sizlerden bazılarına görev veriyorum. Sonra sizden biri çıkıp geliyor ve 'Bu sizindir, bu da bana hediye olarak verilendir' diyor. O kişi doğru sözlü ise söylesin bakalım! Babasının ve annesinin evinde otursaydı, ona hediyesi getirilir miydi? Allah'a yemin ederim ki, hiçbiriniz zekât malından bir şey alamaz -Hişâm haksız yere ifadesini ilave etmiştir- Aksi takdirde o malı taşıyarak kıyamet günü Yüce Allah’a gelir. Sakın ben sizden herhangi birinizi inlemesi olan bir deveyi veya böğürmesi olan bir sığırı, ya da melemesi olan bir koyunu boynunda taşıyarak Allah’a kavuştuğunu görüp tanımayayım." Hz. Peygamber, sonra iki elini koltuk altının beyazlığı görülecek kadar kaldırdı ve "Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" dedi.
Açıklama: Zekât memeru olarak görevlendirilen kişinin ismi'nin ibnü'l-Ütbiyye ve Ezd kabilesinden olduğu; yine isminin İbnü'l-Lütbiyye olup Esd kabilesinden olduğu, ismninin İbnü'l-Lütebiyye olduğu şeklinde rivayetler bulunmaktadır.
Bize İsmail b. Ebu Üveys, ona İsmail b. İbrahim, ona amcası Musa b. Ukbe, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Müslümanlar Hevâzin esirlerinin azat edilmesi konusunda Hz. Peygamber'e (sav) yetki verdiklerinde Hz. Peygamber (sav) "Şimdi kimin gönül hoşluğu ile izin verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
Açıklama: Mervan b. Hakem'in rivayeti mürseldir.
Bize İsmail b. Ebu Üveys, ona İsmail b. İbrahim, ona amcası Musa b. Ukbe, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Müslümanlar Hevâzin esirlerinin azat edilmesi konusunda Hz. Peygamber'e (sav) yetki verdiklerinde Hz. Peygamber (sav) "Şimdi kimin gönül hoşluğu ile izin verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler.
Açıklama: Mervan b. Hakem'in rivayeti mürseldir.
Bize Muhammed b. Ebu Yakub el-Kirmânî, ona Hassân b. İbrahim, ona Yunus, ona Muhammed, ona da Salim şöyle rivayet etmiştir: Abdullah b. Ömer (r.anhuma), karısını adetli iken boşadı, Hz. Ömer de bunu Hz. Peygamber'e iletti. Hz. Peygamber (sav) son derece öfkelendi ve "o, hanımına geri dönsün, sonra kadın âdetten temizlenip tekrar âdet görünceye, sonra tekrar temizleninceye kadar onu eşi olarak yanında tutsun. Hala kadını boşamak fikrindeyse, onunla ilişkiye girmeden, adetten temizlemiş hâlinde kadını boşasın" buyurdu.
Bize Mahmud, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer; (T) Bana Nuaym, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da babası (Abdullah b. Ömer) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Hâlid b. Velîd'i Cezîme oğulları kabilesi üzerine gönderdi. Onlar “Müslüman olduk (أَسْلَمْنَا)” kelimesini iyi söyleyemedikleri için (Müslüman olduklarını ifade etmek üzere, şirki kast ederek) “biz dinden çıktık, biz dinden çıktık (صَبَأْنَا صَبَأْنَا)” dediler. Ancak Hâlid (dediklerini anlamadığı için) bunlardan bir kısmını öldürmeğe, bir kısmını da esir etmeye başladı ve her birimize esirini vererek onu öldürmemizi emretti. Bunun üzerine ben “Vallahi ben ve arkadaşlarımdan hiçbiri esirini öldürmeyecek” dedim. Bu durumu Hz. Peygamber'e (sav) anlattık, O da iki defa "Allah'ım, ben Halid b. Velîd'in işlediği bu cürümden beri olduğumu sana bildiriyorum" buyurdu.
Bize Kuteybe, ona Leys, ona Yahya, ona Ömer b. Kesîr, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katade şöyle demiştir: Rasulullah (sav) Huneyn savaşında "kim bir düşmanı öldürdüğüne dair açık bir delil ortaya koyarsa, ölenin üzerinden çıkanlar ona aittir" buyurdu. Ben de bir müşriki öldürdüğüme dair şahit bulmak üzere ayağa kalktım ama şahitlik edecek kimseyi bulamayınca oturdum. Sonra aklıma geldi, olayı Rasulullah'a (sav) anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in yanında oturan bir adam “sözünü ettiği o maktulün silahı bendedir. Buna karşılık onu başka bir şeyle razı et” dedi. Hz. Ebu Bekir hemen müdahale ederek “hayır, vallahi olmaz. Allah ve Rasulü yolunda savaşan Allah’ın aslanlarından birinin hakkını alıp Kureyş’ten bir sırtlancığa veremez” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) emretti, o adam o malı bana verdi. Ben de bununla bir bahçe satın aldım. Müslüman olduktan sonra edindiğim ilk mal varlığım bu oldu. Bana Ebu Abdullah ona da Leys'in dediğine göre Ebu Katâde “Peygamber (sav) kalktı ve o maktulün eşyalarını bana teslim etti” demiştir. Hicaz ehli der ki: Hâkim, hâkimliği sırasında ya da daha önce gördüğü bir konuda sadece bilgisiyle hüküm veremez. Bazı fakihlerin görüşüne göre, eğer bir hasım, hâkimin yanında mahkemede, diğer bir kimse lehine bir hakkı itiraf etse, hakim, ayrıca iki şahit çağırıp onlarında ikrarını almadan, sadece bu itiraf üzerine hüküm veremez. Irak ehli de der ki: Hakim, mahkemede işittiği yahut gördüğü şeyle hükmedebilir. Mahkeme dışında duyduğu ve gördüğü şeyle ancak hazır bulunduracağı iki şahidin şehadetiyle hükmedebilir. Irak ehlinden bir başka gurup da der ki: Hâkim, iki şahit olmadan da hüküm verebilir, çünkü hâkim kendisine itimad edilen ve güvenilen bir kimsedir. Zaten şahitlikten maksat da gerçeği bilinmesidir. Hâkimin bilgisi şahitlikten çok daha geçerlidir. Irak ehlininbir kısmı da der ki: Hâkim, mali davalarda kendi bilgisi ile hüküm verir, fakat mali boyutu olmayan davalarda ise kendi ilmi ile hükmedemez. Kasım der ki: Hâkimin, kendisinden başka kimsenin bilgisi olmadığı bir hususta, kendi bilgisi şahitlikten daha öncelikli olmasına rağmen, sadece kendi bilgisi ile bir hüküm verip infaz etmesi uygun olmaz. Çünkü delilsiz olarak sırf kendi bilgisiyle hüküm vermek Müslümanlar arasında, onu töhmet altında bırakır ve insanların suizanna kapılmasına yol açar. Nitekim Hz. Peygamber (sav) de suizannı hoş karşılamadığı için (yanındaki kadını tanıtarak) "Bu kadın Safiye'dir" buyurmuştur.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona da Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im şöyle demiştir: "Kureşy'ten bir heyet yanında iken Muaviye'ye, Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın “ileride Kahtanlı bir hükümdar olacaktır” sözü ulaştı. Muaviye'nin sinirlenerek kalkıp Allah'a hakkıyla hamd u sena ettikten sonra şöyle dedi: Sizden bazı adamlar Allah'ın kitabında olmayan ve Hz. Peygamber'den nakledilmeyen sözler söylüyorlar. Onlar sizin cahillerinizdir. Sahibini sapıklığa götürecek görüşlerden ve kuruntulardan sakınınız. Ben Hz. Peygamber'i (sav) “Bu yöneticilik işi Kureyş'tedir. Onlar dinin kurallarını ikame ettikleri sürece kim onlara düşmanlık ederse Allah onları onları yüz üstü sürükleyecektir” buyururken işittim." [Nuaym bu hadisi İbn Mübarek'ten, o Ma’mer'den, o Zührî'den, o da Muhammed b. Cübeyr'den rivayet etmek suretiyle (Şuayb’e) mütâbaat etmiştir.]
Bize Mahmud, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da İbn Ömer; (T) Bana Nuaym, ona Abdullah, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Salim, ona da babası (Abdullah b. Ömer) şöyle demiştir: Peygamber (sav) Hâlid b. Velîd'i Cezîme oğulları kabilesi üzerine gönderdi. Onlar “Müslüman olduk (أَسْلَمْنَا)” kelimesini iyi söyleyemedikleri için (Müslüman olduklarını ifade etmek üzere, şirki kast ederek) “biz dinden çıktık, biz dinden çıktık (صَبَأْنَا صَبَأْنَا)” dediler. Ancak Hâlid (dediklerini anlamadığı için) bunlardan bir kısmını öldürmeğe, bir kısmını da esir etmeye başladı ve her birimize esirini vererek onu öldürmemizi emretti. Bunun üzerine ben “Vallahi ben ve arkadaşlarımdan hiçbiri esirini öldürmeyecek” dedim. Bu durumu Hz. Peygamber'e (sav) anlattık, O da iki defa "Allah'ım, ben Halid b. Velîd'in işlediği bu cürümden beri olduğumu sana bildiriyorum" buyurdu.