4875 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Musab el-Medenî, ona Mâlik b. Enes, ona İbn Şihâb, ona da Urve ve Amre, Âişe'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Rasulullah (sav) itikâfa girdiğinde bana doğru başını uzatır, ben de saçlarını tarardım. O, evine sadece insani ihtiyacı (tuvalet) için girerdi." [Ebu İsa (Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, hasen-sahih bir hadistir. Bu hadisi aynı şekilde pek çok kimse, Mâlik'ten, o İbn Şihâb'dan, o da Urve ve Amre vasıtasıyla Âişe'den nakletmiştir. Bazıları da bu hadisi Mâlik'ten, o İbn Şihâb'dan, o Urve'den, o da Amre vasıtasıyla Âişe'den aktarmıştır ki sahih olan, Urve ve Amre'nin Âişe'den birlikte nakletmeleridir.]
Açıklama: Hz. Peygamber (sav), mescidde itikâf mahallinde iken, odasında bulunan Aişe'ye başını uzatır, o da Rasulullah'ın (sav) saç bakımını yapardı. Bu durum, ulema tarafından, kişinin bir kısım organlarını itikaf mahallinden çıkartması halinde itikâfına halel gelmeyeceği yönünde anlaşılmıştır. Hadiste belirtildiği gibi, mesela tuvalet ihtiyacı için itikâf mahallinden çıkmakta da bir beis yoktur.
Bu hadisi bize Kuteybe, ona Leys b. Sa'd, ona İbn Şihâb, ona Urve ve Amre, onlara da Âişe rivayet etmiştir. İlim ehli nezdinde amel bu hadise göre olup, kişi itikâfa girdiğinde sadece insani ihtiyacından dolayı itikâf mahallinden çıkabilir. İlim ehli, kişinin büyük ya da küçük abdest ihtiyacı için itikâf mahallinden çıkabileceğinde icma etmiştir. Yine ilim ehli, itikâfta olan kimsenin hasta ziyaretinde bulunması, cuma namazına katılması ve cenazede hazır bulunmasında ise ihtilaf etmişlerdir. Nebî'nin (sav) ashabından olan ve diğer bir kısım ilim ehli, eğer şart koşmuşsa kişinin hasta ziyaretinde bulunabileceğini, cenazeye katılabileceğini ve cuma namazına iştirak edebileceğini benimsemiştir ki bu, Süfyân es-Sevrî ve İbn Mübârek'in görüşüdür. Bir kısmı ise, bunlardan hiçbirini yapamayacağını ifade etmiştir. Onlar, itikâfa girecek kimsenin cuma namazı kılınacak kadar büyük bir şehirde olması halinde, sadece cuma namazı kılınan camide itikâfa girmesini uygun görmüşlerdir. Zira onlar, itikâfa girmiş kimsenin itikâf mahallinden çıkarak cuma namazına gitmesini doğru bulmamışlardır. İtikâftaki kişinin cuma namazını terk etmesini de benimsemedikleri için 'Kişi, sadece cuma kılınan bir camide itikâfa girebilir. Böylece, insani bir ihtiyacı dışında itikâf mahallinden çıkmamış olur' demişlerdir. Çünkü insani ihtiyacı dışında itikâf mahallini terk etmesi, onlar nezdinde itikâfı bozan bir durumdur. Bu, Mâlik ve Şâfiî'nin de görüşüdür. Ahmed (b. Hanbel) de 'İtikâfa giren kişi, Âişe hadisi gereğince hasta ziyaret edemez, cenazeye de katılamaz' demiştir. İshâk (b. Râhûye) ise 'Bunları yapmayı şart koşmuşsa, cenazeyi de takip edebilir, hasta da ziyaret edebilir' demiştir.
Açıklama: Hadis, pek çok ulema tarafından ilgili belde halkının bayram günlerini hep birlikte kutlamaları gerektiği yönünde anlaşılmıştır.
Bize Kasım b. Dînâr, ona Ubeydullah b. Musa ve Talk b. Ğannâm, onlara Şeybân, ona Âsım, ona Zir, ona da Abdullah (b. Mesud) şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), her ayın en parlak günleri olan üç gününde (ayyâm-ı bîd) oruç tutardı. Cuma günü oruçlu olmadığı ise pek azdı." [Ebu İsa (et-Tirmizî) bu hadisle ilgili şu değerlendirmede bulunmuştur: Bu konuda İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den de hadis nakledilmiştir. Abdullah (b. Mesud) hadisi, hasen-garîb bir rivayettir. İlim ehlinden bazısı, cuma günü oruç tutulmasını müstehap görmüştür. Mekruh olan, kişinin önceki veya sonraki gününde oruç tutmayıp sadece cuma günü oruç tutmasıdır. Bu hadisi Asım'dan Şu'be de rivayet etmiş, ancak hadisi merfu olarak aktarmamıştır.]
Açıklama: Hükmen merfudur.