Bize Ahmed b. Menî, ona Hüşeym, ona Davud b. Ebu Hind, ona Ebu Zübeyir, ona da Cabir'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Umrâ yapılan kimse için caiz ve geçerlidir. Rukbâ da yine yapılan kimse için caiz ve geçerlidir."
Tirmizî der ki: Bu hadis hasendir. Bazıları bu hadisi Ebu Zübeyir yoluyla ve aynı senedle Câbir’den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Rasulullah'ın (sav) ashabından ve başkalarından bazı ilim adamları, uygulamanın bu hadise göre olduğunu ifade ile “Rukbâ da Umrâ gibi caizdir” derler. Ahmed ve İshak bunlardandır. Küfelilerden ve başkalarından bazı ilim adamları ise umrâ ile rukbâ arasında fark gözeterek umrâ’yı caiz görüp rukbâ’yı caiz görmemişlerdir.
Tirmizî der ki: "Rukba" bir kimsenin bir diğerine “yaşadığın sürece bu mülk senindir. Fakat benden önce ölürsen, o mülk benim olacak” diye hibe de bulunmasıdır. Ahmed ve İshâk da “Rukba da aynen Umra gibidir mal kendisine verilen kişiye ait olup verene geri dönmez” derler.
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehinA ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir.
RUKBÂ: Câhiliye devrinde bilinen bir muamele olup Araplar bunu, “Şu evimi ben senden önce ölürsem senin ve vârislerinin olması, sen benden önce ölürsen tekrar bana dönmesi şartıyla bağışladım” veya kısaca, “Şu evimi sana rukbâ (habîse) kıldım” gibi ifadeler kullanarak yapıyorlardı. Kaynaklarda âdeta taraflardan her biri diğerinin ölümünü beklediği için bu işleme rukbâ denildiği belirtilir.
(H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18500, T001351
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ عَنْ دَاوُدَ بْنِ أَبِى هِنْدٍ عَنْ أَبِى الزُّبَيْرِ عَنْ جَابِرٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « الْعُمْرَى جَائِزَةٌ لأَهْلِهَا وَالرُّقْبَى جَائِزَةٌ لأَهْلِهَا » . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ . وَقَدْ رَوَاهُ بَعْضُهُمْ عَنْ أَبِى الزُّبَيْرِ بِهَذَا الإِسْنَادِ عَنْ جَابِرٍ مَوْقُوفًا وَلَمْ يَرْفَعْهُ . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ بَعْضِ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ أَنَّ الرُّقْبَى جَائِزَةٌ مِثْلَ الْعُمْرَى . وَهُوَ قَوْلُ أَحْمَدَ وَإِسْحَاقَ . وَفَرَّقَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَهْلِ الْكُوفَةِ وَغَيْرِهِمْ بَيْنَ الْعُمْرَى وَالرُّقْبَى. فَأَجَازُوا الْعُمْرَى وَلَمْ يُجِيزُوا الرُّقْبَى . قَالَ أَبُو عِيسَى وَتَفْسِيرُ الرُّقْبَى أَنْ يَقُولَ هَذَا الشَّىْءُ لَكَ مَا عِشْتَ. فَإِنْ مِتَّ قَبْلِى فَهِىَ رَاجِعَةٌ إِلَىَّ . وَقَالَ أَحْمَدُ وَإِسْحَاقُ : الرُّقْبَى مِثْلُ الْعُمْرَى وَهِىَ لِمَنْ أُعْطِيَهَا. وَلاَ تَرْجِعُ إِلَى الأَوَّلِ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Menî, ona Hüşeym, ona Davud b. Ebu Hind, ona Ebu Zübeyir, ona da Cabir'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Umrâ yapılan kimse için caiz ve geçerlidir. Rukbâ da yine yapılan kimse için caiz ve geçerlidir."
Tirmizî der ki: Bu hadis hasendir. Bazıları bu hadisi Ebu Zübeyir yoluyla ve aynı senedle Câbir’den mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Rasulullah'ın (sav) ashabından ve başkalarından bazı ilim adamları, uygulamanın bu hadise göre olduğunu ifade ile “Rukbâ da Umrâ gibi caizdir” derler. Ahmed ve İshak bunlardandır. Küfelilerden ve başkalarından bazı ilim adamları ise umrâ ile rukbâ arasında fark gözeterek umrâ’yı caiz görüp rukbâ’yı caiz görmemişlerdir.
Tirmizî der ki: "Rukba" bir kimsenin bir diğerine “yaşadığın sürece bu mülk senindir. Fakat benden önce ölürsen, o mülk benim olacak” diye hibe de bulunmasıdır. Ahmed ve İshâk da “Rukba da aynen Umra gibidir mal kendisine verilen kişiye ait olup verene geri dönmez” derler.
Açıklama:
UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehinA ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir.
RUKBÂ: Câhiliye devrinde bilinen bir muamele olup Araplar bunu, “Şu evimi ben senden önce ölürsem senin ve vârislerinin olması, sen benden önce ölürsen tekrar bana dönmesi şartıyla bağışladım” veya kısaca, “Şu evimi sana rukbâ (habîse) kıldım” gibi ifadeler kullanarak yapıyorlardı. Kaynaklarda âdeta taraflardan her biri diğerinin ölümünü beklediği için bu işleme rukbâ denildiği belirtilir.
(H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 16, 3/633
Senetler:
()
Konular:
İnfak, Allah yolunda İnfak, Bağış İnfak, ihtiyacından artandan
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُثَنَّى قَالَ حَدَّثَنِى أَبِى قَالَ حَدَّثَنِى ثُمَامَةُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَنَسٍ أَنَّ أَنَسًا حَدَّثَهُ أَنَّ أَبَا بَكْرٍ - رضى الله عنه - كَتَبَ لَهُ فَرِيضَةَ الصَّدَقَةِ الَّتِى فَرَضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « وَمَا كَانَ مِنْ خَلِيطَيْنِ فَإِنَّهُمَا يَتَرَاجَعَانِ بَيْنَهُمَا بِالسَّوِيَّةِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18466, B002487
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُثَنَّى قَالَ حَدَّثَنِى أَبِى قَالَ حَدَّثَنِى ثُمَامَةُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَنَسٍ أَنَّ أَنَسًا حَدَّثَهُ أَنَّ أَبَا بَكْرٍ - رضى الله عنه - كَتَبَ لَهُ فَرِيضَةَ الصَّدَقَةِ الَّتِى فَرَضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « وَمَا كَانَ مِنْ خَلِيطَيْنِ فَإِنَّهُمَا يَتَرَاجَعَانِ بَيْنَهُمَا بِالسَّوِيَّةِ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdullah b. el-Müsennâ, ona babası, ona Sumame b. Abdullah b. Enes’in rivayet ettiğine göre Enes de kendisine şunu rivayet etmiştir: Ebu Bekir (ra) Rasulullah’ın (sav) miktarını tespit etmiş olduğu zekât farizası ile ilgili hükümleri yazdı ve: “İki ortağın sürüleri bir arada olursa, bunlar sonradan kendi aralarında adaletli bir şekilde hesaplaşırlar.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Şerike 2, 1/685
Senetler:
1. Ebu Bekir es-Sıddîk (Abdullah b. Osman b. Amir b. Amr b. Ka'b)
2. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
3. Sümame b. Abdullah el-Ensarî (Sümame b. Abdullah b. Enes b. Malik)
4. Ebu Müsenna Abdullah b. Müsenna el-Ensarî (Abdullah b. Müsenna b. Abdullah b. Enes b. Malik)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah el-Ensari (Muhammed b. Abdullah b. Müsenna b. Abdullah b. Enes b. Malik)
Konular:
Mühür, resmi evrakta Zekat, hangi mallardan, ve ne kadar verileceği
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18564, T001367
Hadis:
حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِىٍّ وَسَعِيدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْمَعْنَى الْوَاحِدُ قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ حُمَيْدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ وَعَنْ مُحَمَّدِ بْنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ يُحَدِّثَانِ عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ أَنَّ أَبَاهُ نَحَلَ ابْنًا لَهُ غُلاَمًا فَأَتَى النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يُشْهِدُهُ فَقَالَ « أَكُلَّ وَلَدِكَ نَحَلْتَهُ مِثْلَ مَا نَحَلْتَ هَذَا » . قَالَ لاَ . قَالَ « فَارْدُدْهُ » . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَقَدْ رُوِىَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ بَعْضِ أَهْلِ الْعِلْمِ يَسْتَحِبُّونَ التَّسْوِيَةَ بَيْنَ الْوَلَدِ حَتَّى قَالَ بَعْضُهُمْ يُسَوِّى بَيْنَ وَلَدِهِ حَتَّى فِى الْقُبْلَةِ . وَقَالَ بَعْضُهُمْ يُسَوِّى بَيْنَ وَلَدِهِ فِى النُّحْلِ وَالْعَطِيَّةِ الذَّكَرُ وَالأُنْثَى سَوَاءٌ . وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِىِّ . وَقَالَ بَعْضُهُمُ التَّسْوِيَةُ بَيْنَ الْوَلَدِ أَنْ يُعْطَى الذَّكَرُ مِثْلَ حَظِّ الأُنْثَيَيْنِ مِثْلَ قِسْمَةِ الْمِيرَاثِ . وَهُوَ قَوْلُ أَحْمَدَ وَإِسْحَاقَ .
Tercemesi:
Bize Nasr b. Ali ve Saîd b. Abdurrahman -aynı manayla- o ikisine Süfyan (b. Uyeyne), ona (İbn Şihab) ez-Zührî, ona Humeyd b. Abdurrahman ve Muhammed b. Numan b. Bişr, o ikisine Numan b. Beşir şöyle nakletmiştir. Numan'ın babası ona bir köle bağışlamıştı. Hz. Peygamber'e (sav) gelip onu şahit tutmak istedi. Hz. Peygamber (sav) "Tüm çocuklarına buna bağışladığın gibi bağışladın mı" diye sordu. Beşir, hayır deyince Hz. Peygamber (sav) "Onu geri al" buyurdu.
Ebu İsa (et-Tirmizî) şöyle demiştir: Bu, Hasen-Sahih bir hadistir. Numan b. Beşir'den farklı tariklerle de nakledilmiştir. Bazı ilim ehline göre amel de bu yöndedir ve çocuklar arasında eşit muamelede bulunmasını uygun görmüşlerdir. Bazı ilim adamları da çocuğu öpme konusunda bile eşit muamelede bulunulmasını tavsiye etmişlerdir. Bazı ilim adamları kız ve erkek çocuğa verilen bağış ve hediye gibi konularda da eşit olunmasını tavsiye etmişlerdir. Süfyan es-Sevrî'nin görüşü de (kız ve erkek çocuğa eşit davranma) budur. Diğer ilim adamları ise çocuklar arasında eşit muamelede bulunmanın miras payında olduğu gibi erkek evlada kızın aldığının iki katı olması gerektiği yönündedir. Bu görüş de Ahmed (b. Hanbel) ve İshak'ın (b. Rahuye) görüşüdür.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 30, 3/649
Senetler:
1. Numan b. Beşir el-Ensârî (Numan b. Beşir b. Sa'd b. Sa'lebe)
2. Ebu Said Muhammed b. Numan el-Ensari (Muhammed b. Numan b. Beşir b. Sa'd b. Sa'lebe)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Ubeydullah İbn Ebu Said Said b. Abdurrahman el-Kuraşi (Said b. Abdurrahman b. Hassan)
Konular:
Aile, çocuklar arasında adaletli davranmak
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنِ الْعَلاَءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رضى الله عنه أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلاَثٍ صَدَقَةٌ جَارِيَةٌ وَعِلْمٌ يُنْتَفَعُ بِهِ وَوَلَدٌ صَالِحٌ يَدْعُو لَهُ » . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18596, T001376
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ أَخْبَرَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنِ الْعَلاَءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ رضى الله عنه أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِذَا مَاتَ الإِنْسَانُ انْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلاَثٍ صَدَقَةٌ جَارِيَةٌ وَعِلْمٌ يُنْتَفَعُ بِهِ وَوَلَدٌ صَالِحٌ يَدْعُو لَهُ » . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Bize Ali b. Hucr, ona İsmail (b. Cafer), ona Alâ b. Abdurrahman, ona babası (Abdurrahman b. Yakub), ona da Ebu Hüreyre (ra), Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât.
Ebu İsa (Tirmizî): Bu hadis hasen sahihtir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 36, 3/660
Senetler:
()
Konular:
Aile, salih evlat yetiştirmek
Amel, salih amel
Bilgi, fazileti Sadaka, Sadaka-i Cariye, sürekliliği olan hayır
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ الْحَنَفِىُّ أَخْبَرَنَا الضَّحَّاكُ بْنُ عُثْمَانَ حَدَّثَنِى سَالِمٌ أَبُو النَّضْرِ عَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِىِّ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُئِلَ عَنِ اللُّقَطَةِ فَقَالَ « عَرِّفْهَا سَنَةً فَإِنِ اعْتُرِفَتْ فَأَدِّهَا . وَإِلاَّ فَاعْرِفْ وِعَاءَهَا وَعِفَاصَهَا وَوِكَاءَهَا وَعَدَدَهَا ثُمَّ كُلْهَا . فَإِذَا جَاءَ صَاحِبُهَا فَأَدِّهَا » . قَالَ وَفِى الْبَابِ عَنْ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو وَالْجَارُودِ بْنِ الْمُعَلَّى وَعِيَاضِ بْنِ حِمَارٍ وَجَرِيرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ . قال أبو عيسى حَدِيثُ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ . قَالَ أَحْمَدُ أَصَحُّ شَىْءٍ فِى هَذَا الْبَابِ هَذَا الْحَدِيثُ . وقد روي عنه من غير وجه . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ بَعْضِ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ وَرَخَّصُوا فِى اللُّقَطَةِ إِذَا عَرَّفَهَا سَنَةً فَلَمْ يَجِدْ مَنْ يَعْرِفُهَا أَنْ يَنْتَفِعَ بِهَا . وَهُوَ قَوْلُ الشَّافِعِىِّ وَأَحْمَدَ وَإِسْحَاقَ . وَقَالَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ يُعَرِّفُهَا سَنَةً فَإِنْ جَاءَ صَاحِبُهَا وَإِلاَّ تَصَدَّقَ بِهَا . وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِىِّ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُبَارَكِ وَهُوَ قَوْلُ أَهْلِ الْكُوفَةِ لَمْ يَرَوْا لِصَاحِبِ اللُّقَطَةِ أَنْ يَنْتَفِعَ بِهَا إِذَا كَانَ غَنِيًّا . وَقَالَ الشَّافِعِىُّ يَنْتَفِعُ بِهَا وَإِنْ كَانَ غَنِيًّا لأَنَّ أُبَىَّ بْنَ كَعْبٍ أَصَابَ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم صُرَّةً فِيهَا مِائَةُ دِينَارٍ فَأَمَرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُعَرِّفَهَا ثُمَّ يَنْتَفِعَ بِهَا وَكَانَ أُبَىٌّ كَثِيرَ الْمَالِ مِنْ مَيَاسِيرِ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَمَرَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُعَرِّفَهَا فَلَمْ يَجِدْ مَنْ يَعْرِفُهَا فَأَمَرَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يَأْكُلَهَا فَلَوْ كَانَتِ اللُّقَطَةُ لَمْ تَحِلَّ إِلاَّ لِمَنْ تَحِلُّ لَهُ الصَّدَقَةُ لَمْ تَحِلَّ لِعَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ لأَنَّ عَلِىَّ بْنَ أَبِى طَالِبٍ أَصَابَ دِينَارًا عَلَى عَهْدِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَعَرَّفَهُ فَلَمْ يَجِدْ مَنْ يَعْرِفُهُ فَأَمَرَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِأَكْلِهِ وَكَانَ لاَ يَحِلُّ لَهُ الصَّدَقَةُ . وَقَدْ رَخَّصَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ إِذَا كَانَتِ اللُّقَطَةُ يَسِيرَةً أَنْ يَنْتَفِعَ بِهَا وَلاَ يُعَرِّفَهَا . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِذَا كَانَ دُونَ دِينَارٍ يُعَرِّفُهَا قَدْرَ جُمُعَةٍ . وَهُوَ قَوْلُ إِسْحَاقَ بْنِ إِبْرَاهِيمَ .
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu Bekir el-Hanefî, ona Dahhâk b. Osman, ona Salim Ebu Nadr, ona Büsr b. Saîd, ona Zeyd b. Hâlid el Cühenî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (sav) buluntu malın hükmü soruldu, bunun üzerine şöyle buyurdu: "onu bir yıl ilan et, tanıyan çıkarsa ona ver. çıkmazsa kabını ve ağız bağını iyice belle, sonra ondan ye, kullan. Eğer sahibi gelirse de ona geri verirsin."
Tirmizî der ki: bu konuda Übey b. Ka'b,, Abdullah b. Amr, Cârûd b. Mualla, İyâz b. Himâr ve Cerîr b. Abdullah'ın rivayetleri vardır.
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Zeyd b. Hâlid'in hadisi bu tarikle hasen-sahih-garibtir.
Ahmed der ki: Bu hadis bu konudaki rivayetlerin en sahihidir. Bu hadis Zeyd b. Halid'den bir çok tarikle gelmiştir. Ehl-i ilim ve Hz. Peygamber'in (sav) ashabı ve diğerlerinin nazarında amel bu hadise göredir. Onlar, eğer bir sene ilan etmiş ve kimse çıkmamışsa bulan kimsenin buluntu maldan yararlanmasına ruhsat vermişlerdir. Bu Şafii, Ahmed ve İshak'ın görüşüdür. Hz. Peygamber'in (sav) sahabesinden bir kısım ilim ehli ve diğerleri ise; bulan kimse bir sene ilan eder, eğer sahibi çıkmazsa onu sadaka olarak verir görüşündedirler. Bu görüş Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. Mübârek'in görüşüdür.
Kûfe ehli buluntu malı, bulan kimse zenginse ondan istifade edemez görüşündedir. Şâfii ise zengin bile olsa ondan istifade eder demiştir. Zira Übey b. Ka'b, Hz. peygamber zamanında içinde 100 dinar bulunan bir kese bulmuş, Hz. Peygamber (sav) de ona ilan etmesini sahibi çıkmazsa kullanmasını tavsiye etmiştir. Übey çok malı olan, ashab içinde durumu en iyi olanlardandı. Buna rağmen Hz. Peygamber (sav) ona buluntu maldan istifade edebileceğini tavsiye etti. Yine eğer buluntu malı kullanmak yalnızca kendisine sadaka düşen fakirlere helal olsaydı, Ali b. Ebu Tâlibe'e helal olmazdı. Çünkü Ali b. Ebu Tâlib Hz. Peygamber (sav) zamanında bir dinâr bulmuş, onu ilan etmiş, ancak sahibini bulamamış, Hz. Peygamber (sav) de onu harcamasını tavsiye etmiştir. Halbuki Hz. Ali, kendisine sadaka helal olmayan bir kimseydi.
İlim ehlinden bazıları buluntu basit değerde bir şey ise ilana gerek kalmaksızın, ondan istifadeyi caiz görmüştür. Bazıları ise eğer buluntu bir dinardan az ise onu bir hafta kadar ilan etmenin yeterli olacağı görüşündedir. Bu İshak b. İbrahim'in görüşüdür.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18583, T001373
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ الْحَنَفِىُّ أَخْبَرَنَا الضَّحَّاكُ بْنُ عُثْمَانَ حَدَّثَنِى سَالِمٌ أَبُو النَّضْرِ عَنْ بُسْرِ بْنِ سَعِيدٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِىِّ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُئِلَ عَنِ اللُّقَطَةِ فَقَالَ « عَرِّفْهَا سَنَةً فَإِنِ اعْتُرِفَتْ فَأَدِّهَا . وَإِلاَّ فَاعْرِفْ وِعَاءَهَا وَعِفَاصَهَا وَوِكَاءَهَا وَعَدَدَهَا ثُمَّ كُلْهَا . فَإِذَا جَاءَ صَاحِبُهَا فَأَدِّهَا » . قَالَ وَفِى الْبَابِ عَنْ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو وَالْجَارُودِ بْنِ الْمُعَلَّى وَعِيَاضِ بْنِ حِمَارٍ وَجَرِيرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ . قال أبو عيسى حَدِيثُ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ . قَالَ أَحْمَدُ أَصَحُّ شَىْءٍ فِى هَذَا الْبَابِ هَذَا الْحَدِيثُ . وقد روي عنه من غير وجه . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ بَعْضِ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ وَرَخَّصُوا فِى اللُّقَطَةِ إِذَا عَرَّفَهَا سَنَةً فَلَمْ يَجِدْ مَنْ يَعْرِفُهَا أَنْ يَنْتَفِعَ بِهَا . وَهُوَ قَوْلُ الشَّافِعِىِّ وَأَحْمَدَ وَإِسْحَاقَ . وَقَالَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ يُعَرِّفُهَا سَنَةً فَإِنْ جَاءَ صَاحِبُهَا وَإِلاَّ تَصَدَّقَ بِهَا . وَهُوَ قَوْلُ سُفْيَانَ الثَّوْرِىِّ وَعَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْمُبَارَكِ وَهُوَ قَوْلُ أَهْلِ الْكُوفَةِ لَمْ يَرَوْا لِصَاحِبِ اللُّقَطَةِ أَنْ يَنْتَفِعَ بِهَا إِذَا كَانَ غَنِيًّا . وَقَالَ الشَّافِعِىُّ يَنْتَفِعُ بِهَا وَإِنْ كَانَ غَنِيًّا لأَنَّ أُبَىَّ بْنَ كَعْبٍ أَصَابَ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم صُرَّةً فِيهَا مِائَةُ دِينَارٍ فَأَمَرَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُعَرِّفَهَا ثُمَّ يَنْتَفِعَ بِهَا وَكَانَ أُبَىٌّ كَثِيرَ الْمَالِ مِنْ مَيَاسِيرِ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَمَرَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُعَرِّفَهَا فَلَمْ يَجِدْ مَنْ يَعْرِفُهَا فَأَمَرَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم أَنْ يَأْكُلَهَا فَلَوْ كَانَتِ اللُّقَطَةُ لَمْ تَحِلَّ إِلاَّ لِمَنْ تَحِلُّ لَهُ الصَّدَقَةُ لَمْ تَحِلَّ لِعَلِىِّ بْنِ أَبِى طَالِبٍ لأَنَّ عَلِىَّ بْنَ أَبِى طَالِبٍ أَصَابَ دِينَارًا عَلَى عَهْدِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَعَرَّفَهُ فَلَمْ يَجِدْ مَنْ يَعْرِفُهُ فَأَمَرَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِأَكْلِهِ وَكَانَ لاَ يَحِلُّ لَهُ الصَّدَقَةُ . وَقَدْ رَخَّصَ بَعْضُ أَهْلِ الْعِلْمِ إِذَا كَانَتِ اللُّقَطَةُ يَسِيرَةً أَنْ يَنْتَفِعَ بِهَا وَلاَ يُعَرِّفَهَا . وَقَالَ بَعْضُهُمْ إِذَا كَانَ دُونَ دِينَارٍ يُعَرِّفُهَا قَدْرَ جُمُعَةٍ . وَهُوَ قَوْلُ إِسْحَاقَ بْنِ إِبْرَاهِيمَ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu Bekir el-Hanefî, ona Dahhâk b. Osman, ona Salim Ebu Nadr, ona Büsr b. Saîd, ona Zeyd b. Hâlid el Cühenî şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (sav) buluntu malın hükmü soruldu, bunun üzerine şöyle buyurdu: "onu bir yıl ilan et, tanıyan çıkarsa ona ver. çıkmazsa kabını ve ağız bağını iyice belle, sonra ondan ye, kullan. Eğer sahibi gelirse de ona geri verirsin."
Tirmizî der ki: bu konuda Übey b. Ka'b,, Abdullah b. Amr, Cârûd b. Mualla, İyâz b. Himâr ve Cerîr b. Abdullah'ın rivayetleri vardır.
Ebu İsa (Tirmizî) der ki: Zeyd b. Hâlid'in hadisi bu tarikle hasen-sahih-garibtir.
Ahmed der ki: Bu hadis bu konudaki rivayetlerin en sahihidir. Bu hadis Zeyd b. Halid'den bir çok tarikle gelmiştir. Ehl-i ilim ve Hz. Peygamber'in (sav) ashabı ve diğerlerinin nazarında amel bu hadise göredir. Onlar, eğer bir sene ilan etmiş ve kimse çıkmamışsa bulan kimsenin buluntu maldan yararlanmasına ruhsat vermişlerdir. Bu Şafii, Ahmed ve İshak'ın görüşüdür. Hz. Peygamber'in (sav) sahabesinden bir kısım ilim ehli ve diğerleri ise; bulan kimse bir sene ilan eder, eğer sahibi çıkmazsa onu sadaka olarak verir görüşündedirler. Bu görüş Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. Mübârek'in görüşüdür.
Kûfe ehli buluntu malı, bulan kimse zenginse ondan istifade edemez görüşündedir. Şâfii ise zengin bile olsa ondan istifade eder demiştir. Zira Übey b. Ka'b, Hz. peygamber zamanında içinde 100 dinar bulunan bir kese bulmuş, Hz. Peygamber (sav) de ona ilan etmesini sahibi çıkmazsa kullanmasını tavsiye etmiştir. Übey çok malı olan, ashab içinde durumu en iyi olanlardandı. Buna rağmen Hz. Peygamber (sav) ona buluntu maldan istifade edebileceğini tavsiye etti. Yine eğer buluntu malı kullanmak yalnızca kendisine sadaka düşen fakirlere helal olsaydı, Ali b. Ebu Tâlibe'e helal olmazdı. Çünkü Ali b. Ebu Tâlib Hz. Peygamber (sav) zamanında bir dinâr bulmuş, onu ilan etmiş, ancak sahibini bulamamış, Hz. Peygamber (sav) de onu harcamasını tavsiye etmiştir. Halbuki Hz. Ali, kendisine sadaka helal olmayan bir kimseydi.
İlim ehlinden bazıları buluntu basit değerde bir şey ise ilana gerek kalmaksızın, ondan istifadeyi caiz görmüştür. Bazıları ise eğer buluntu bir dinardan az ise onu bir hafta kadar ilan etmenin yeterli olacağı görüşündedir. Bu İshak b. İbrahim'in görüşüdür.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 35, 3/565
Senetler:
()
Konular:
Lukata (Kayıp mal)
حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ مَرْزُوقٍ أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ عَنْ أَبِى الْبَخْتَرِىِّ قَالَ سَمِعْتُ حَدِيثًا مِنْ رَجُلٍ فَأَعْجَبَنِى فَقُلْتُ اكْتُبْهُ لِى فَأَتَى بِهِ مَكْتُوبًا مُذَبَّرًا دَخَلَ الْعَبَّاسُ وَعَلِىٌّ عَلَى عُمَرَ وَعِنْدَهُ طَلْحَةُ وَالزُّبَيْرُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ وَسَعْدٌ وَهُمَا يَخْتَصِمَانِ فَقَالَ عُمَرُ لِطَلْحَةَ وَالزُّبَيْرِ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ وَسَعْدٍ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ "كُلُّ مَالِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم صَدَقَةٌ إِلاَّ مَا أَطْعَمَهُ أَهْلَهُ وَكَسَاهُمْ إِنَّا لاَ نُورَثُ." قَالُوا بَلَى. قَالَ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُنْفِقُ مِنْ مَالِهِ عَلَى أَهْلِهِ وَيَتَصَدَّقُ بِفَضْلِهِ ثُمَّ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ سَنَتَيْنِ فَكَانَ يَصْنَعُ الَّذِى كَانَ يَصْنَعُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. ثُمَّ ذَكَرَ شَيْئًا مِنْ حَدِيثِ مَالِكِ بْنِ أَوْسٍ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18333, D002975
Hadis:
حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ مَرْزُوقٍ أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ عَنْ أَبِى الْبَخْتَرِىِّ قَالَ سَمِعْتُ حَدِيثًا مِنْ رَجُلٍ فَأَعْجَبَنِى فَقُلْتُ اكْتُبْهُ لِى فَأَتَى بِهِ مَكْتُوبًا مُذَبَّرًا دَخَلَ الْعَبَّاسُ وَعَلِىٌّ عَلَى عُمَرَ وَعِنْدَهُ طَلْحَةُ وَالزُّبَيْرُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ وَسَعْدٌ وَهُمَا يَخْتَصِمَانِ فَقَالَ عُمَرُ لِطَلْحَةَ وَالزُّبَيْرِ وَعَبْدِ الرَّحْمَنِ وَسَعْدٍ أَلَمْ تَعْلَمُوا أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ "كُلُّ مَالِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم صَدَقَةٌ إِلاَّ مَا أَطْعَمَهُ أَهْلَهُ وَكَسَاهُمْ إِنَّا لاَ نُورَثُ." قَالُوا بَلَى. قَالَ فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُنْفِقُ مِنْ مَالِهِ عَلَى أَهْلِهِ وَيَتَصَدَّقُ بِفَضْلِهِ ثُمَّ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَوَلِيَهَا أَبُو بَكْرٍ سَنَتَيْنِ فَكَانَ يَصْنَعُ الَّذِى كَانَ يَصْنَعُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم. ثُمَّ ذَكَرَ شَيْئًا مِنْ حَدِيثِ مَالِكِ بْنِ أَوْسٍ.
Tercemesi:
Bize Amr b. Merzuk (el-Bahilî), ona Şu’be (b. Haccac el-Atekî), ona da Amr b. Mürre (el-Muradî), Ebu Bahterî’nin (Said b. Ebu İmran et-Taî) şöyle anlattığını nakletti: Adamın birinden bir hadis işitmiştim de çok hoşuma gitmişti. Bunun üzerine (kendisine) bu hadisi bana bir yazıver demiştim. O da bu hadisi (bana) açıkça yazılmış bir halde getir (ip ver)di. (Hadis şöyleydi, bir gün) Abbas'la Ali, Hz. Ömer'in yanına girdiler. (Ömer'in yanında Talha, Zübeyr, Abdurrahman ve Sa'd vardı. Abbas ile Ali ise (birbirlerinden) davacı idiler. Bunun üzerine Ömer, Talha, Zübeyr, Abdurrahman ve Sa'd'a siz Rasulullah'ın (sav); "ailesinin yiyeceği ve içeceği dışında Nebî'nin bütün malı sadakadır. Biz miras bırakmayız" buyurduğunu biliyor musunuz? dedi. (Onlar da) evet (biliyoruz) dediler. (Sonra Hz. Ömer sözlerine devam ederek) Rasulullah (sav) malından ailesine harcardı. Kalanı da sadaka olarak dağıtırdı. Sonra Rasulullah (sav) vefat etti. Onun ardından halifeliği iki sene Ebu Bekir yürüttü. Ebu Bekir Rasulullah’ın (sav) (malı konusunda) yaptığını (aynen) yapıyordu dedi. Sonra (Ebu Bahterî) Malik b. Evs hadisinden bir kısmını daha zikretti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 19, /693
Senetler:
1. Ebu Abdullah Zübeyr b. Avvâm el-Esedî (Zübeyr b. Avvâm b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza)
2. Racül (Racül)
3. Ebu Bahterî Said b. Ebu İmran et-Taî (Said b. Feyruz)
4. Amr b. Mürre el-Muradî (Amr b. Mürre b. Abdullah b. Tarık)
5. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
6. Ebu Osman Amr b. Merzuk el-Bahilî (Amr b. Merzuk)
Konular:
Hz. Peygamber, mirası
Peygamberler, miras bırakmamaları, bıraktıklarının sadaka olduğu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18463, T003045
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ عَنْ أَبِى الزِّنَادِ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ : قالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « يَمِينُ الرَّحْمَنِ مَلأَى سَحَّاءُ لاَ يَغِيضُهَا اللَّيْلُ وَالنَّهَارُ قَالَ أَرَأَيْتُمْ مَا أَنْفَقَ مُنْذُ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ؟ فَإِنَّهُ لَمْ يَغِضْ مَا فِى يَمِينِهِ وَعَرْشُهُ عَلَى الْمَاءِ وَبِيَدِهِ الأُخْرَى الْمِيزَانُ يَرْفَعُ وَيَخْفِضُ » . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَ تَفْسِيرُِ هَذِهِ الآيَةِ ( وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللَّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُوا بِمَا قَالُوا بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنْفِقُ كَيْفَ يَشَاءُ ) وَهَذَا حَدِيثٌ قَدْ رَوَتْهُ الأَئِمَّةُ نُؤْمِنُ بِهِ كَمَا جَاءَ مِنْ غَيْرِ أَنْ يُفَسَّرَ أَوْ يُتَوَهَّمَ هَكَذَا . قَالَ غَيْرُ وَاحِدٍ مِنَ الأَئِمَّةِ مِنْهُمُ الثَّوْرِىُّ وَمَالِكُ بْنُ أَنَسٍ وَابْنُ عُيَيْنَةَ وَابْنُ الْمُبَارَكِ إِنَّهُ تُرْوَى هَذِهِ الأَشْيَاءُ وَيُؤْمَنُ بِهَا وَلاَ يُقَالُ كَيْفَ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Menî’, ona Yezid b. Hârun, ona Muhammed b. İshak, ona Ebu’z-Zinâd, ona el-A’rec, ona da Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Rahman’ın sağı dopdoludur, bol bol verir, gece ve gündüz (verdikleri) ondakileri eksiltmez. Sonra şöyle buyurdu: Gökleri ve yeri yarattığından bu yana (kullarına verip) infak ettiklerini bir düşünün, bu bile onun sağında olanları eksiltmiş değildir, onun Arşı su üstündedir, diğer elinde ise Mizan vardır, yükseltir ve alçaltır.”
Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu, hasen sahih bir hadistir. Bu hadisin tefsiri de şu ayet-i kerimedir: “Yahudiler. Allah’ın eli bağlıdır, dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlandı ve onlara lanet edildi. Hayır, Allah’ın eli açıktır, O nasıl dilerse öyle infak eder.” (Mâide, 5/64) Bu imamların rivayet ettikleri bir hadis olup, herhangi bir açıklama yapılmaksızın yahut da o şekilde bir vehme kapılmadan, geldiği gibi ona iman ederiz. Aralarında, es-Sevrî Mâlik b. Enes, İbn Uyeyne ve İbnü’l-Mübarek’in de bulunduğu birden çok imam kişi de şöyle demiştir: Bu gibi hususlar rivayet edilir, onlara iman edilir ve (onlar hakkında) nasıl, diye sorulmaz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 5, 5/250
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Zinad Abdullah b. Zekvan el-Kuraşi (Abdullah b. Zekvan)
4. İbn İshak el-Kuraşî (Muhammed b. İshak b. Yesar b. Hıyar)
5. Ebu Halid Yezid b. Harun el-Vasitî (Yezid b. Harun b. Zâzî b. Sabit)
6. Ahmed b. Meni' el-Begavî (Ahmed b. Meni' b. Abdurrahman)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın kudreti
Kur'an, Müteşabih ayetler
Kur'an, Nüzul sebebleri
- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا عَنْبَسَةُ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْحَارِثِ بْنِ نَوْفَلٍ الْهَاشِمِىُّ أَنَّ عَبْدَ الْمُطَّلِبِ بْنَ رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَاهُ رَبِيعَةَ بْنَ الْحَارِثِ وَعَبَّاسَ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ قَالاَ لِعَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ رَبِيعَةَ وَلِلْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ ائْتِيَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقُولاَ لَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَدْ بَلَغْنَا مِنَ السِّنِّ مَا تَرَى وَأَحْبَبْنَا أَنْ نَتَزَوَّجَ وَأَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَبَرُّ النَّاسِ وَأَوْصَلُهُمْ وَلَيْسَ عِنْدَ أَبَوَيْنَا مَا يُصْدِقَانِ عَنَّا فَاسْتَعْمِلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ عَلَى الصَّدَقَاتِ فَلْنُؤَدِّ إِلَيْكَ مَا يُؤَدِّى الْعُمَّالُ وَلْنُصِبْ مَا كَانَ فِيهَا مِنْ مِرْفَقٍ. قَالَ فَأَتَى إِلَيْنَا عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ وَنَحْنُ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ فَقَالَ لَنَا إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ وَاللَّهِ لاَ نَسْتَعْمِلُ مِنْكُمْ أَحَدًا عَلَى الصَّدَقَةِ." فَقَالَ لَهُ رَبِيعَةُ هَذَا مِنْ أَمْرِكَ قَدْ نِلْتَ صِهْرَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ نَحْسُدْكَ عَلَيْهِ . فَأَلْقَى عَلِىٌّ رِدَاءَهُ ثُمَّ اضْطَجَعَ عَلَيْهِ فَقَالَ أَنَا أَبُو حَسَنٍ الْقَرْمُ وَاللَّهِ لاَ أَرِيمُ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْكُمَا ابْنَاكُمَا بِجَوَابِ مَا بَعَثْتُمَا بِهِ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . قَالَ عَبْدُ الْمُطَّلِبِ فَانْطَلَقْتُ أَنَا وَالْفَضْلُ إِلَى بَابِ حُجْرَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم حَتَّى نُوَافِقَ صَلاَةَ الظُّهْرِ قَدْ قَامَتْ فَصَلَّيْنَا مَعَ النَّاسِ ثُمَّ أَسْرَعْتُ أَنَا وَالْفَضْلُ إِلَى بَابِ حُجْرَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ يَوْمَئِذٍ عِنْدَ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ فَقُمْنَا بِالْبَابِ حَتَّى أَتَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَخَذَ بِأُذُنِى وَأُذُنِ الْفَضْلِ ثُمَّ قَالَ أَخْرِجَا مَا تُصَرِّرَانِ ثُمَّ دَخَلَ فَأَذِنَ لِى وَلِلْفَضْلِ فَدَخَلْنَا فَتَوَاكَلْنَا الْكَلاَمَ قَلِيلاً ثُمَّ كَلَّمْتُهُ أَوْ كَلَّمَهُ الْفَضْلُ - قَدْ شَكَّ فِى ذَلِكَ عَبْدُ اللَّهِ - قَالَ كَلَّمَهُ بِالأَمْرِ الَّذِى أَمَرَنَا بِهِ أَبَوَانَا فَسَكَتَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سَاعَةً وَرَفَعَ بَصَرَهُ قِبَلَ سَقْفِ الْبَيْتِ حَتَّى طَالَ عَلَيْنَا أَنَّهُ لاَ يَرْجِعُ إِلَيْنَا شَيْئًا حَتَّى رَأَيْنَا زَيْنَبَ تَلْمَعُ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ بِيَدِهَا تُرِيدُ أَنْ لاَ تَعْجَلاَ وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى أَمْرِنَا ثُمَّ خَفَّضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم رَأْسَهُ فَقَالَ لَنَا "إِنَّ هَذِهِ الصَّدَقَةَ إِنَّمَا هِىَ أَوْسَاخُ النَّاسِ وَإِنَّهَا لاَ تَحِلُّ لِمُحَمَّدٍ وَلاَ لآلِ مُحَمَّدٍ ادْعُوا لِى نَوْفَلَ بْنَ الْحَارِثِ." فَدُعِىَ لَهُ نَوْفَلُ بْنُ الْحَارِثِ فَقَالَ "يَا نَوْفَلُ أَنْكِحْ عَبْدَ الْمُطَّلِبِ." فَأَنْكَحَنِى نَوْفَلٌ ثُمَّ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "ادْعُوا لِى مَحْمِيَةَ بْنَ جَزْءٍ." وَهُوَ رَجُلٌ مِنْ بَنِى زُبَيْدٍ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اسْتَعْمَلَهُ عَلَى الأَخْمَاسِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِمَحْمِيَةَ "أَنْكِحِ الْفَضْلَ." فَأَنْكَحَهُ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "قُمْ فَأَصْدِقْ عَنْهُمَا مِنَ الْخُمُسِ كَذَا وَكَذَا." لَمْ يُسَمِّهِ لِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْحَارِثِ.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18491, D002985
Hadis:
- حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا عَنْبَسَةُ حَدَّثَنَا يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْحَارِثِ بْنِ نَوْفَلٍ الْهَاشِمِىُّ أَنَّ عَبْدَ الْمُطَّلِبِ بْنَ رَبِيعَةَ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَاهُ رَبِيعَةَ بْنَ الْحَارِثِ وَعَبَّاسَ بْنَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ قَالاَ لِعَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ رَبِيعَةَ وَلِلْفَضْلِ بْنِ عَبَّاسٍ ائْتِيَا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقُولاَ لَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَدْ بَلَغْنَا مِنَ السِّنِّ مَا تَرَى وَأَحْبَبْنَا أَنْ نَتَزَوَّجَ وَأَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَبَرُّ النَّاسِ وَأَوْصَلُهُمْ وَلَيْسَ عِنْدَ أَبَوَيْنَا مَا يُصْدِقَانِ عَنَّا فَاسْتَعْمِلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ عَلَى الصَّدَقَاتِ فَلْنُؤَدِّ إِلَيْكَ مَا يُؤَدِّى الْعُمَّالُ وَلْنُصِبْ مَا كَانَ فِيهَا مِنْ مِرْفَقٍ. قَالَ فَأَتَى إِلَيْنَا عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ وَنَحْنُ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ فَقَالَ لَنَا إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ "لاَ وَاللَّهِ لاَ نَسْتَعْمِلُ مِنْكُمْ أَحَدًا عَلَى الصَّدَقَةِ." فَقَالَ لَهُ رَبِيعَةُ هَذَا مِنْ أَمْرِكَ قَدْ نِلْتَ صِهْرَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمْ نَحْسُدْكَ عَلَيْهِ . فَأَلْقَى عَلِىٌّ رِدَاءَهُ ثُمَّ اضْطَجَعَ عَلَيْهِ فَقَالَ أَنَا أَبُو حَسَنٍ الْقَرْمُ وَاللَّهِ لاَ أَرِيمُ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْكُمَا ابْنَاكُمَا بِجَوَابِ مَا بَعَثْتُمَا بِهِ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . قَالَ عَبْدُ الْمُطَّلِبِ فَانْطَلَقْتُ أَنَا وَالْفَضْلُ إِلَى بَابِ حُجْرَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم حَتَّى نُوَافِقَ صَلاَةَ الظُّهْرِ قَدْ قَامَتْ فَصَلَّيْنَا مَعَ النَّاسِ ثُمَّ أَسْرَعْتُ أَنَا وَالْفَضْلُ إِلَى بَابِ حُجْرَةِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ يَوْمَئِذٍ عِنْدَ زَيْنَبَ بِنْتِ جَحْشٍ فَقُمْنَا بِالْبَابِ حَتَّى أَتَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَخَذَ بِأُذُنِى وَأُذُنِ الْفَضْلِ ثُمَّ قَالَ أَخْرِجَا مَا تُصَرِّرَانِ ثُمَّ دَخَلَ فَأَذِنَ لِى وَلِلْفَضْلِ فَدَخَلْنَا فَتَوَاكَلْنَا الْكَلاَمَ قَلِيلاً ثُمَّ كَلَّمْتُهُ أَوْ كَلَّمَهُ الْفَضْلُ - قَدْ شَكَّ فِى ذَلِكَ عَبْدُ اللَّهِ - قَالَ كَلَّمَهُ بِالأَمْرِ الَّذِى أَمَرَنَا بِهِ أَبَوَانَا فَسَكَتَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سَاعَةً وَرَفَعَ بَصَرَهُ قِبَلَ سَقْفِ الْبَيْتِ حَتَّى طَالَ عَلَيْنَا أَنَّهُ لاَ يَرْجِعُ إِلَيْنَا شَيْئًا حَتَّى رَأَيْنَا زَيْنَبَ تَلْمَعُ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ بِيَدِهَا تُرِيدُ أَنْ لاَ تَعْجَلاَ وَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى أَمْرِنَا ثُمَّ خَفَّضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم رَأْسَهُ فَقَالَ لَنَا "إِنَّ هَذِهِ الصَّدَقَةَ إِنَّمَا هِىَ أَوْسَاخُ النَّاسِ وَإِنَّهَا لاَ تَحِلُّ لِمُحَمَّدٍ وَلاَ لآلِ مُحَمَّدٍ ادْعُوا لِى نَوْفَلَ بْنَ الْحَارِثِ." فَدُعِىَ لَهُ نَوْفَلُ بْنُ الْحَارِثِ فَقَالَ "يَا نَوْفَلُ أَنْكِحْ عَبْدَ الْمُطَّلِبِ." فَأَنْكَحَنِى نَوْفَلٌ ثُمَّ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "ادْعُوا لِى مَحْمِيَةَ بْنَ جَزْءٍ." وَهُوَ رَجُلٌ مِنْ بَنِى زُبَيْدٍ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اسْتَعْمَلَهُ عَلَى الأَخْمَاسِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِمَحْمِيَةَ "أَنْكِحِ الْفَضْلَ." فَأَنْكَحَهُ ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "قُمْ فَأَصْدِقْ عَنْهُمَا مِنَ الْخُمُسِ كَذَا وَكَذَا." لَمْ يُسَمِّهِ لِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْحَارِثِ.
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Salih, ona Anbese (b. Halid el-Kuraşi), ona Yunus (b. Yezid el-Eyli), ona (Muhammed) İbn Şihab (ez-Zührî), ona Abdullah b. Haris b. Nevfel el-Haşimî ona da Abdulmuttalib b. Rabî'a b. Haris b. Abdulmuttalib'in rivayet ettiğine göre babası Rabî'a b. Haris ile Abbas b. Abdulmuttalib (oğulları) Abdulmuttalib b. Rabî'a ile Fadl b. Abbas'a dediler ki: Rasulullah'ın (sav) yanına varın ve ona deyin ki Ey Allah (cc) Rasul'ü (sav), gördüğün üzere şu yaşa geldik ve evlenmek niyetindeyiz. Sen ise Ya Rasulullah (sav) insanlar arasında yakınlarına karşı en iyi davranan ve gözetensin. Bizim babalarımızın ise adımıza mehir olarak verebilecekleri bir şey yok. Ya Rasulullah (sav), bizi zekât toplama işinde görevlendir. Biz de zekât toplayıcılarının sana verdiklerini sana teslim edelim ve bu işten (zekât toplama ücreti ile zekât dışından verilen hediye gibi) elde edilen faydalardan da nasiplenelim. (Abdulmuttalib b. Rabî'a) dedi ki: Biz bu hal üzere iken yanımıza Ali b. Ebu Talib geldi ve Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu söyledi: "Hayır. Vallahi sizden birinizi zekât toplamak için görevlendirmeyiz." Bunun üzerine Rabî'a (b. Haris) ona şöyle dedi: Bu senin işindir. Sen Hz. Peygamber'in (sav) damatlığını elde ettiğin de biz bunu senden kıskanmadık. Bunun üzer Ali cübbesini alıp üstüne oturdu ve dedi ki: Ben Ebu'l-Hasen'im, tecrübe ve söz sahibiyim. Vallahi evlatlarınız Hz. Peygamber'den (sav) talep ettiğiniz şeyin cevabı ile dönmeden buradan ayrılmayacağım. Abdulmuttalib (b. Rabî'a) dedi ki: Bunun üzerine ben ile Fadl (b. Haris) Hz. Peygamber'in (sav) evinin kapısına varmak üzere yola çıktık ki vardığımızda öğle namazına durulmuştu. Ben ile Fadl (b. Haris) cemaatle namazı kıldıktan sonra hızlıca Hz. Peygamber'in (sav) evinin kapısına yöneldik. O gün O (sav) Zeyneb bt. Cahş'ın yanında idi. Hz. Peygamber (sav) gelinceye kadar kapının önünde beklemeye koyulduk. Geldiğinde kulağımdan ve Fadl'in (b. Haris) kulağında tuttu ve dedi ki: Gönlünüzde ne sakladığınızı söyleyin. Daha sonra haneye girip, bana ile Fadl'a (b. Haris) girmemiz için izin verdi. Bunun üzerine içeri girdik ve az bir süre sözü birbirimizin üzerine atıp durduk. Daha sonra ben yahut Fadl anlatmaya başladık- aktarırken Abdullah (b. Haris) burada emin olamadı. (Abdulmuttalib (b. Rabî'a) dedi ki: (Fadl) babalarımızın bize buyurdukları meseleyi (Hz. Peygamber'e (sav)) arz etti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) bir müddet sustu ve gözünü evin tavanına doğru çevirdi. Uzun süre öyle kalınca bize bir şey demeyeceğini sanacaktık ki Zeyneb'in örtünün arkasından bize eliyle acele etmeyin, Hz. Peygamber (sav) sizin meseleyi bekliyor diye işaret ettiğini gördük. Daha sonra Hz. Peygamber (sav) başını eğdi ve bize buyurdu: "Bu zekât insanların kiridir. Ne Muhammed'e ne de Muhammed'in ailesine helal değildir. Bana Nevfel b. Haris'i getirin." Nevfel b. Haris huzuruna getirilince buyurdu: "Ey Nevfel (b. Haris), Abdulmuttalib'i (b. Rabî'a) evlendir." Bunun üzerine Nevfel (b. Haris) beni evlendirdi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "bana Mahmiye b. Cez'i çağırın" diye buyurdu. O Rasulullah'ın (sav) humuslarla ilgilenmek üzere görevlendirdiği kişiydi. Rasulullah (sav) "Mahmiye'ye (b. Cez) 'Fadl'i (b. Haris) evlendir" diye buyurdu. O da onu evlendirdi. Bunun üzerine Rasullullah (sav) şöyle buyurdu: "Kalk ve onların yerine mehir olarak humus'tan şu kadar ödemede bulun." (Muhammed b. Şihab ez-Zührî) dedi ki: Abdullah b. Haris bana mehrin miktarını belirtmedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Harâc ve'l-fey' ve'l-imâre 20, /696
Senetler:
1. Abdulmuttalib b. Rabî'a el-Haşimî (Abdulmuttalib b. Rabî'a b. b. Haris b. Abdulmuttalib)
2. Ebu Muhammed Abdullah b. Haris el-Haşimî (Abdullah b. Haris b. Nevfel b. Haris b. Abdülmuttalib)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Anbese b. Halid el-Kuraşi (Anbese b. Halid b. Yezid b. Ebu Nicad)
6. Ebu Cafer Ahmed b. Salih el-Mısrî (Ahmed b. Salih)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Ganimet, hak sahiplerine taksimi
Ganimet, taksim edilmesi, miktarları
Hz. Peygamber, ihtiyaçlarını karşılamak için kadın ve fakirlerle ilgilenmesi
Nikah,
Yardımseverlik, evleneceklere yardım etmek Zekat, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'ine haram olması Zekat, memuruna ücret tahsis etmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18440, T003034
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى عَمَّارٍ يُحَدِّثُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَابَاهُ عَنْ يَعْلَى بْنِ أُمَيَّةَ قَالَ: قُلْتُ لِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ إِنَّمَا قَالَ اللَّهُ ( أَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلاَةِ إِنْ خِفْتُمْ أَنْ يَفْتِنَكُمُ) وَقَدْ أَمِنَ النَّاسُ . فَقَالَ عُمَرُ عَجِبْتُ مِمَّا عَجِبْتَ مِنْهُ فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « صَدَقَةٌ تَصَدَّقَ اللَّهُ بِهَا عَلَيْكُمْ فَاقْبَلُوا صَدَقَتَهُ » . قَالَ أَبُو عِيسَى: هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ .
Tercemesi:
Ya’la b. Ümeyye (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Ömer b. Hattâb’a dedim ki: Nisa sûresi 101. ayetinde Allah, korku içinde bulunursanız namazları kısaltınız buyuruyor. Bugün tüm insanlar emniyet içerisindedir. Durum ne olacak? O da şöyle dedi: Senin şaştığın bu duruma ben de şaşmıştım ve Rasûlullah (s.a.v.)’e sormuştum o da şöyle buyurmuştu: “Allah’ın size sadaka olarak verdiği bir bağıştır, O’nun bağışını kabul ediniz.” Bu hadis hasen sahihtir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Tefsîru'l-Kur'an 4, 5/242
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ya'la b. Meniyye et-Temimî (Ya'la b. Ümeyye b. Ebu Ubeyde b. Hemmam)
3. Abdullah b. Babah el-Mahzumî (Abdullah b. Babah)
4. İbn Ebu Ammar Abdurrahman b. Abdullah el-Kus (Abdurrahman b. Abdullah b. Ebu Ammar)
5. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
7. Abd b. Humeyd el-Keşşi (Abdulhumeyd b. Humeyd b. Nasr)
Konular:
Hz. Peygamber, ayetleri tefsiri
Namaz, Korku namazı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18591, T001375
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ حُجْرٍ أَنْبَأَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنْ نَافِعٍ عَنِ ابْنِ عُمَرَ قَالَ : أَصَابَ عُمَرُ أَرْضًا بِخَيْبَرَ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَصَبْتُ مَالاً بِخَيْبَرَ لَمْ أُصِبْ مَالاً قَطُّ أَنْفَسَ عِنْدِى مِنْهُ فَمَا تَأْمُرُنِى؟ قَالَ « إِنْ شِئْتَ حَبَسْتَ أَصْلَهَا وَتَصَدَّقْتَ بِهَا » . فَتَصَدَّقَ بِهَا عُمَرُ أَنَّهَا لاَ يُبَاعُ أَصْلُهَا وَلاَ يُوهَبُ وَلاَ يُورَثُ . تَصَدَّقَ بِهَا فِى الْفُقَرَاءِ وَالْقُرْبَى وَفِى الرِّقَابِ وَفِى سَبِيلِ اللَّهِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَالضَّيْفِ لاَ جُنَاحَ عَلَى مَنْ وَلِيَهَا أَنْ يَأْكُلَ مِنْهَا بِالْمَعْرُوفِ أَوْ يُطْعِمَ صَدِيقًا غَيْرَ مُتَمَوِّلٍ فِيهِ . قَالَ فَذَكَرْتُهُ لِمُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ فَقَالَ (غَيْرَ مُتَأَثِّلٍ مَالاً) . قَالَ ابْنُ عَوْنٍ:لا فَحَدَّثَنِى بِهِ رَجُلٌ آخَرُ أَنَّهُ قَرَأَهَا فِى قِطْعَةِ أَدِيمٍ أَحْمَرَ (غَيْرَ مُتَأَثِّلٍ مَالاً) . قَالَ إِسْمَاعِيلُ : وَأَنَا قَرَأْتُهَا عِنْدَ ابْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ فَكَانَ فِيهِ (غَيْرَ مُتَأَثِّلٍ مَالاً) . قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَالْعَمَلُ عَلَى هَذَا عِنْدَ أَهْلِ الْعِلْمِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَغَيْرِهِمْ. لاَ نَعْلَمُ بَيْنَ الْمُتَقَدِّمِينَ مِنْهُمْ فِى ذَلِكَ اخْتِلاَفًا فِى إِجَازَةِ وَقْفِ الأَرَضِينَ وَغَيْرِ ذَلِكَ .
Tercemesi:
İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Hayber’de, Ömer’in hissesine bir toprak parçası düşmüştü. Ömer: Ey Allah’ın Rasûlü! Hayber’deki bana gelen maldan daha güzel hiçbir mala sahip olmamıştım. Şimdi bu mal hakkında bana ne emredersin? Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: Dilersen aslını vakfet mahsulünü sadaka olarak dağıt. Bunun üzerine Ömer onu vakfetti şöyle ki: Aslı yani o arazi parçası satılmayacak, bağışlanmayacak ve miras olarak intikal etmeyecektir. Ömer bu arazinin gelirini fakirlere, yakınlara, köle ve esirleri hürriyetine kavuşturma yolunda, yolda kalmış kimselere ve misafirlere sadaka olarak verdi. O yere mütevelli olan kimsenin o vakfın gelirinden normal şartlarda yemesinde ve bir dostuna yedirmesinde bir günah yoktur.
İbn Avn diyor ki: Muhammed b. Sirîn’e bu hadisi hatırlattığımda “Mal toplayıcı olmayarak” dedi. İbn Avn şöyle devam ediyor: Başka bir kimse bu hadisi kırmızı bir deri parçasında “Mal biriktirmemek şartı ile mütevelli olan yiyebilir” şeklinde okumuştur. İsmail diyor ki: ben o hadisi Ubeydullah b. Ömer’in yanında okudum; orada “Sermaye biriktirmemek şartıyla” idi. Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir. Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabından ve başkalarından ilim adamlarının uygulaması bu hadise göredir. Bu vakıf konusunda önceki âlimler arasında toprak veya başka şeyin vakfının caiz olduğu hakkında herhangi bir ihtilaf bilmiyoruz.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Ahkâm 36, 3/659
Senetler:
()
Konular:
Vakıf, vakfedilen malın kullanımı
Vakıf, yönetenin vakıf malındaki tasarrufları