Bize İbn Şihâb, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Cabir b. Abdullah, vahyin kesildiği zamanı anlatırken Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir gün yürürken gökyüzünden bir ses işittim. Gözlerimi çevirdim ve bir de baktım ki, Hira'da bana gelen melek, gök ile yer arasında bir kürsü üzerinde oturmuş. Bundan çok korktum ve hemen eve dönüp 'Beni örtün!' dedim. Bunun üzerine Allah (cc), 'Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Elbiselerini temizle. Her türlü pisliği (ricz) terket...' (Müddessir 74/1-5) ayetlerini indirdi. Bundan sonra vahiy peş peşe gelmeye başladı." Abdullah b. Yusuf ve Ebu Salih, rivayetlerinde mütabaatta bulundular. Aynı şekilde Hilâl b. Reddâd da Zührî'den rivayet ettiği hadiste mütabaatta bulundu. Yunus ve Ma'mer ise, rivayetlerinde 'بوادره' kelimesini zikretmişlerdir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11260, B000004
Hadis:
قَالَ ابْنُ شِهَابٍ وَأَخْبَرَنِى أَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَنَّ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ الأَنْصَارِىَّ قَالَ - وَهُوَ يُحَدِّثُ عَنْ فَتْرَةِ الْوَحْىِ فَقَالَ - فِى حَدِيثِهِ: " بَيْنَا أَنَا أَمْشِى إِذْ سَمِعْتُ صَوْتًا مِنَ السَّمَاءِ ، فَرَفَعْتُ بَصَرِى فَإِذَا الْمَلَكُ الَّذِى جَاءَنِى بِحِرَاءٍ جَالِسٌ عَلَى كُرْسِىٍّ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالأَرْضِ ، فَرُعِبْتُ مِنْهُ ، فَرَجَعْتُ فَقُلْتُ زَمِّلُونِى . فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى ( يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ * قُمْ فَأَنْذِرْ ) إِلَى قَوْلِهِ ( وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ ) فَحَمِىَ الْوَحْىُ وَتَتَابَعَ " . تَابَعَهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ وَأَبُو صَالِحٍ . وَتَابَعَهُ هِلاَلُ بْنُ رَدَّادٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ . وَقَالَ يُونُسُ وَمَعْمَرٌ ' بَوَادِرُهُ ' .
Tercemesi:
Bize İbn Şihâb, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Cabir b. Abdullah, vahyin kesildiği zamanı anlatırken Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir gün yürürken gökyüzünden bir ses işittim. Gözlerimi çevirdim ve bir de baktım ki, Hira'da bana gelen melek, gök ile yer arasında bir kürsü üzerinde oturmuş. Bundan çok korktum ve hemen eve dönüp 'Beni örtün!' dedim. Bunun üzerine Allah (cc), 'Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Elbiselerini temizle. Her türlü pisliği (ricz) terket...' (Müddessir 74/1-5) ayetlerini indirdi. Bundan sonra vahiy peş peşe gelmeye başladı." Abdullah b. Yusuf ve Ebu Salih, rivayetlerinde mütabaatta bulundular. Aynı şekilde Hilâl b. Reddâd da Zührî'den rivayet ettiği hadiste mütabaatta bulundu. Yunus ve Ma'mer ise, rivayetlerinde 'بوادره' kelimesini zikretmişlerdir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Vahiy 1, 1/192
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
Konular:
Hz. Peygamber, Cebraille ilişkisi
Hz. Peygamber, vahiy geldiğindeki halleri
Vahiy, başlangıcı
Vahiy, geliş şekilleri
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ قَالَ حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ أَبِى عَائِشَةَ قَالَ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ فِى قَوْلِهِ تَعَالَى ' لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ ' قَالَ: " كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُعَالِجُ مِنَ التَّنْزِيلِ شِدَّةً ، وَكَانَ مِمَّا يُحَرِّكُ شَفَتَيْهِ - فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَأَنَا أُحَرِّكُهُمَا لَكُمْ كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُحَرِّكُهُمَا . وَقَالَ سَعِيدٌ أَنَا أُحَرِّكُهُمَا كَمَا رَأَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ يُحَرِّكُهُمَا . فَحَرَّكَ شَفَتَيْهِ - فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى ' لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ* إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ ' قَالَ جَمْعُهُ لَهُ فِى صَدْرِكَ ، وَتَقْرَأَهُ ( فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ ) قَالَ فَاسْتَمِعْ لَهُ وَأَنْصِتْ ( ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ ) ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا أَنْ تَقْرَأَهُ . فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ ذَلِكَ إِذَا أَتَاهُ جِبْرِيلُ اسْتَمَعَ ، فَإِذَا انْطَلَقَ جِبْرِيلُ قَرَأَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم كَمَا قَرَأَهُ ."
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Musa b. Ebu Aişe, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas, 'vahyi acele ile almak için dilini hareket ettirme' (Kıyame 75/16) ayeti hakkında şöyle rivayette bulundu: "Hz. Peygamber (sav), vahiy geldiğinde telaşlanır; (ezberlemek için ) dudaklarını oynatarak onu tekrar ederdi. İbn Abbas, 'Ben de, anlayasınız diye sizler için, Hz. peygamber'in (sav) dudaklarını hareket ettirdiği gibi hareket ettiriyorum' dedi. Said de, 'İbn Abbas'ın iki dudağını hareket ettirdiği gibi, ben de hareket ettiriyorum' dedi ve dudaklarını hareket ettirdi. (Hz. Peygamber'in bu tutumundan dolayı) Allahu teâlâ, 'Aceleyle vahyi almak için dilini hareket ettirme, onu bir araya getirmek ve okumak bize aittir' (Kıyame 75/16-17) ayetlerini indirdi. İbn Abbas (ayeti tefsir ederek) şöyle dedi: 'Yani Kur'ân'ın göğsünde toplanması (ezberlenmesi) ve onu okumanı sağlamak bize aittir. Onu okuduğumuzda okunuşuna tâbi ol' (Kıyame 75/18) ayeti indi. İbn Abbas (ayeti tefsir için) şöyle dedi: 'Yani onu dinle ve takip et. Sonra onu açıklamak da bize aittir. (Kıyame 75/19) ayeti indirildi. İbn Abbas da ayeti, 'Yani onu okumanı sağlamak bize aittir' şeklinde tefsir etti. Bundan sonra Rasulullah (sav), Cebrâil kendisine geldiğinde dinler, o gittiğinde ise onun okuduğu gibi okurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11282, B000005
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ قَالَ حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ أَبِى عَائِشَةَ قَالَ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ جُبَيْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ فِى قَوْلِهِ تَعَالَى ' لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ ' قَالَ: " كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُعَالِجُ مِنَ التَّنْزِيلِ شِدَّةً ، وَكَانَ مِمَّا يُحَرِّكُ شَفَتَيْهِ - فَقَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَأَنَا أُحَرِّكُهُمَا لَكُمْ كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُحَرِّكُهُمَا . وَقَالَ سَعِيدٌ أَنَا أُحَرِّكُهُمَا كَمَا رَأَيْتُ ابْنَ عَبَّاسٍ يُحَرِّكُهُمَا . فَحَرَّكَ شَفَتَيْهِ - فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى ' لاَ تُحَرِّكْ بِهِ لِسَانَكَ لِتَعْجَلَ بِهِ* إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ ' قَالَ جَمْعُهُ لَهُ فِى صَدْرِكَ ، وَتَقْرَأَهُ ( فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ ) قَالَ فَاسْتَمِعْ لَهُ وَأَنْصِتْ ( ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا بَيَانَهُ ) ثُمَّ إِنَّ عَلَيْنَا أَنْ تَقْرَأَهُ . فَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ ذَلِكَ إِذَا أَتَاهُ جِبْرِيلُ اسْتَمَعَ ، فَإِذَا انْطَلَقَ جِبْرِيلُ قَرَأَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم كَمَا قَرَأَهُ ."
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Musa b. Ebu Aişe, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas, 'vahyi acele ile almak için dilini hareket ettirme' (Kıyame 75/16) ayeti hakkında şöyle rivayette bulundu: "Hz. Peygamber (sav), vahiy geldiğinde telaşlanır; (ezberlemek için ) dudaklarını oynatarak onu tekrar ederdi. İbn Abbas, 'Ben de, anlayasınız diye sizler için, Hz. peygamber'in (sav) dudaklarını hareket ettirdiği gibi hareket ettiriyorum' dedi. Said de, 'İbn Abbas'ın iki dudağını hareket ettirdiği gibi, ben de hareket ettiriyorum' dedi ve dudaklarını hareket ettirdi. (Hz. Peygamber'in bu tutumundan dolayı) Allahu teâlâ, 'Aceleyle vahyi almak için dilini hareket ettirme, onu bir araya getirmek ve okumak bize aittir' (Kıyame 75/16-17) ayetlerini indirdi. İbn Abbas (ayeti tefsir ederek) şöyle dedi: 'Yani Kur'ân'ın göğsünde toplanması (ezberlenmesi) ve onu okumanı sağlamak bize aittir. Onu okuduğumuzda okunuşuna tâbi ol' (Kıyame 75/18) ayeti indi. İbn Abbas (ayeti tefsir için) şöyle dedi: 'Yani onu dinle ve takip et. Sonra onu açıklamak da bize aittir. (Kıyame 75/19) ayeti indirildi. İbn Abbas da ayeti, 'Yani onu okumanı sağlamak bize aittir' şeklinde tefsir etti. Bundan sonra Rasulullah (sav), Cebrâil kendisine geldiğinde dinler, o gittiğinde ise onun okuduğu gibi okurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Vahiy 1, 1/193
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Said b. Cübeyr el-Esedî (Said b. Cübeyr)
3. Musa b. Ebu Aişe el-Hemdânî (Musa b. Ebu Aişe)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Vahiy, başlangıcı
Vahiy, geliş şekilleri
Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle demiştir:
Ebu Süfyân ve Kureyşli müşrikler, Rasulullah'ın Hudeybiye antlaşmasının ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Heraclius (Hirakl) tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Heraclius'un yanına geldiler. O zaman Heraclius ile bürokratları İliya (Beytu'l-Makdis/Kudüs)'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Heraclius bunları meclisine çağırmış. Ardından mütercim getirilmesini emretmiş. Sonra da şöyle demiş: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?'
Ebu Sufyân 'Benim, soyca en yakınları benim' Bunun üzerine Heraclius: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.'
Heraclius sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında bu adam hakkında (bazı şeyler) soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.'
Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, O'nun hakkında yalan ithamlarla ileri geri konuşacaktım. Heraclius'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?'
Ebu Sufyân:'O'nun içimizde soyu pek büyüktür'
Heraclius: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Yoktu.'
Heraclius: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.'
Heraclius: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?'
Ebu Sufyân:'Artıyor.'
Heraclius: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?'
Ebu Sufyân: 'Yok.'
Heraclius: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?'
Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.'
Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu su-i zannımı konuşmama sokuşturabildim.'
Heraclius: 'O'nunla hiç savaştınız mı?'
Ebu Sufyân:'Evet.'
Heraclius: 'Savaş nasıl sonuçlandı?'
Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.'
Heraclius: 'Size ne emrediyor?'
Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor."
Bunun üzerine Heraclius çevirmene dedi ki: 'Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum; O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!
Ondan sonra Heraclius, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Heraclius'a verdi; Heraclius mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: "Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Heraclius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)."
Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Heraclius diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.'
Heraclius'ın İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Heraclius'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Heraclius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Heraclius'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Heraclius o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Araştırdılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan: Arab kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Heraclius: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Heraclius, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Heraclius, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp:
'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitab etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Heraclius, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, (bunu da) gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Heraclius hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir. Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.
Açıklama: Beni Asfar, Sarı Oğulları anlamında, Arapların Romalılara verdikleri bir addır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11286, B000007
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ الْحَكَمُ بْنُ نَافِعٍ قَالَ أَخْبَرَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَبَّاسٍ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَا سُفْيَانَ بْنَ حَرْبٍ أَخْبَرَهُ أَنَّ هِرَقْلَ أَرْسَلَ إِلَيْهِ فِى رَكْبٍ مِنْ قُرَيْشٍ - وَكَانُوا تُجَّارًا بِالشَّأْمِ - فِى الْمُدَّةِ الَّتِى كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَادَّ فِيهَا أَبَا سُفْيَانَ وَكُفَّارَ قُرَيْشٍ ، فَأَتَوْهُ وَهُمْ بِإِيلِيَاءَ فَدَعَاهُمْ فِى مَجْلِسِهِ ، وَحَوْلَهُ عُظَمَاءُ الرُّومِ ثُمَّ دَعَاهُمْ وَدَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ أَيُّكُمْ أَقْرَبُ نَسَبًا بِهَذَا الرَّجُلِ الَّذِى يَزْعُمُ أَنَّهُ نَبِىٌّ فَقَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَقُلْتُ أَنَا أَقْرَبُهُمْ نَسَبًا . فَقَالَ أَدْنُوهُ مِنِّى ، وَقَرِّبُوا أَصْحَابَهُ ، فَاجْعَلُوهُمْ عِنْدَ ظَهْرِهِ . ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ قُلْ لَهُمْ إِنِّى سَائِلٌ هَذَا عَنْ هَذَا الرَّجُلِ ، فَإِنْ كَذَبَنِى فَكَذِّبُوهُ . فَوَاللَّهِ لَوْلاَ الْحَيَاءُ مِنْ أَنْ يَأْثِرُوا عَلَىَّ كَذِبًا لَكَذَبْتُ عَنْهُ ، ثُمَّ كَانَ أَوَّلَ مَا سَأَلَنِى عَنْهُ أَنْ قَالَ كَيْفَ نَسَبُهُ فِيكُمْ قُلْتُ هُوَ فِينَا ذُو نَسَبٍ . قَالَ فَهَلْ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ مِنْكُمْ أَحَدٌ قَطُّ قَبْلَهُ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَأَشْرَافُ النَّاسِ يَتَّبِعُونَهُ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ فَقُلْتُ بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ . قَالَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ قُلْتُ بَلْ يَزِيدُونَ . قَالَ فَهَلْ يَرْتَدُّ أَحَدٌ مِنْهُمْ سَخْطَةً لِدِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ قُلْتُ لاَ . قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ قُلْتُ لاَ ، وَنَحْنُ مِنْهُ فِى مُدَّةٍ لاَ نَدْرِى مَا هُوَ فَاعِلٌ فِيهَا . قَالَ وَلَمْ تُمْكِنِّى كَلِمَةٌ أُدْخِلُ فِيهَا شَيْئًا غَيْرُ هَذِهِ الْكَلِمَةِ . قَالَ فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ قُلْتُ نَعَمْ . قَالَ فَكَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إِيَّاهُ قُلْتُ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَالٌ ، يَنَالُ مِنَّا وَنَنَالُ مِنْهُ . قَالَ مَاذَا يَأْمُرُكُمْ قُلْتُ يَقُولُ اعْبُدُوا اللَّهَ وَحْدَهُ ، وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ، وَاتْرُكُوا مَا يَقُولُ آبَاؤُكُمْ ، وَيَأْمُرُنَا بِالصَّلاَةِ وَالصِّدْقِ وَالْعَفَافِ وَالصِّلَةِ . فَقَالَ لِلتَّرْجُمَانِ قُلْ لَهُ سَأَلْتُكَ عَنْ نَسَبِهِ ، فَذَكَرْتَ أَنَّهُ فِيكُمْ ذُو نَسَبٍ ، فَكَذَلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ فِى نَسَبِ قَوْمِهَا ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ قَالَ أَحَدٌ مِنْكُمْ هَذَا الْقَوْلَ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، فَقُلْتُ لَوْ كَانَ أَحَدٌ قَالَ هَذَا الْقَوْلَ قَبْلَهُ لَقُلْتُ رَجُلٌ يَأْتَسِى بِقَوْلٍ قِيلَ قَبْلَهُ ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، قُلْتُ فَلَوْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ قُلْتُ رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ أَبِيهِ ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أَنْ يَقُولَ مَا قَالَ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، فَقَدْ أَعْرِفُ أَنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَذَرَ الْكَذِبَ عَلَى النَّاسِ وَيَكْذِبَ عَلَى اللَّهِ ، وَسَأَلْتُكَ أَشْرَافُ النَّاسِ اتَّبَعُوهُ أَمْ ضُعَفَاؤُهُمْ فَذَكَرْتَ أَنَّ ضُعَفَاءَهُمُ اتَّبَعُوهُ ، وَهُمْ أَتْبَاعُ الرُّسُلِ ، وَسَأَلْتُكَ أَيَزِيدُونَ أَمْ يَنْقُصُونَ فَذَكَرْتَ أَنَّهُمْ يَزِيدُونَ ، وَكَذَلِكَ أَمْرُ الإِيمَانِ حَتَّى يَتِمَّ ، وَسَأَلْتُكَ أَيَرْتَدُّ أَحَدٌ سَخْطَةً لِدِينِهِ بَعْدَ أَنْ يَدْخُلَ فِيهِ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، وَكَذَلِكَ الإِيمَانُ حِينَ تُخَالِطُ بَشَاشَتُهُ الْقُلُوبَ ، وَسَأَلْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ فَذَكَرْتَ أَنْ لاَ ، وَكَذَلِكَ الرُّسُلُ لاَ تَغْدِرُ ، وَسَأَلْتُكَ بِمَا يَأْمُرُكُمْ ، فَذَكَرْتَ أَنَّهُ يَأْمُرُكُمْ "أَنْ تَعْبُدُوا اللَّهَ ، وَلاَ تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا ، وَيَنْهَاكُمْ عَنْ عِبَادَةِ الأَوْثَانِ" ، وَيَأْمُرُكُمْ "بِالصَّلاَةِ وَالصِّدْقِ وَالْعَفَافِ" . فَإِنْ كَانَ مَا تَقُولُ حَقًّا فَسَيَمْلِكُ مَوْضِعَ قَدَمَىَّ هَاتَيْنِ ، وَقَدْ كُنْتُ أَعْلَمُ أَنَّهُ خَارِجٌ ، لَمْ أَكُنْ أَظُنُّ أَنَّهُ مِنْكُمْ ، فَلَوْ أَنِّى أَعْلَمُ أَنِّى أَخْلُصُ إِلَيْهِ لَتَجَشَّمْتُ لِقَاءَهُ ، وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمِهِ . ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الَّذِى بَعَثَ بِهِ دِحْيَةُ إِلَى عَظِيمِ بُصْرَى ، فَدَفَعَهُ إِلَى هِرَقْلَ فَقَرَأَهُ فَإِذَا فِيهِ "بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ . مِنْ مُحَمَّدٍ عَبْدِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ . سَلاَمٌ عَلَى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى ، أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الإِسْلاَمِ ، أَسْلِمْ تَسْلَمْ ، يُؤْتِكَ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ ، فَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عَلَيْكَ إِثْمَ الأَرِيسِيِّينَ وَ ( يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَنْ لاَ نَعْبُدَ إِلاَّ اللَّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ )" قَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَلَمَّا قَالَ مَا قَالَ ، وَفَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ الْكِتَابِ كَثُرَ عِنْدَهُ الصَّخَبُ ، وَارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ وَأُخْرِجْنَا ، فَقُلْتُ لأَصْحَابِى حِينَ أُخْرِجْنَا لَقَدْ أَمِرَ أَمْرُ ابْنِ أَبِى كَبْشَةَ ، إِنَّهُ يَخَافُهُ مَلِكُ بَنِى الأَصْفَرِ . فَمَا زِلْتُ مُوقِنًا أَنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَىَّ الإِسْلاَمَ . وَكَانَ ابْنُ النَّاظُورِ صَاحِبُ إِيلِيَاءَ وَهِرَقْلَ سُقُفًّا عَلَى نَصَارَى الشَّأْمِ ، يُحَدِّثُ أَنَّ هِرَقْلَ حِينَ قَدِمَ إِيلِيَاءَ أَصْبَحَ يَوْمًا خَبِيثَ النَّفْسِ ، فَقَالَ بَعْضُ بَطَارِقَتِهِ قَدِ اسْتَنْكَرْنَا هَيْئَتَكَ . قَالَ ابْنُ النَّاظُورِ وَكَانَ هِرَقْلُ حَزَّاءً يَنْظُرُ فِى النُّجُومِ ، فَقَالَ لَهُمْ حِينَ سَأَلُوهُ إِنِّى رَأَيْتُ اللَّيْلَةَ حِينَ نَظَرْتُ فِى النُّجُومِ مَلِكَ الْخِتَانِ قَدْ ظَهَرَ ، فَمَنْ يَخْتَتِنُ مِنْ هَذِهِ الأُمَّةِ قَالُوا لَيْسَ يَخْتَتِنُ إِلاَّ الْيَهُودُ فَلاَ يُهِمَّنَّكَ شَأْنُهُمْ وَاكْتُبْ إِلَى مَدَايِنِ مُلْكِكَ ، فَيَقْتُلُوا مَنْ فِيهِمْ مِنَ الْيَهُودِ . فَبَيْنَمَا هُمْ عَلَى أَمْرِهِمْ أُتِىَ هِرَقْلُ بِرَجُلٍ أَرْسَلَ بِهِ مَلِكُ غَسَّانَ ، يُخْبِرُ عَنْ خَبَرِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَلَمَّا اسْتَخْبَرَهُ هِرَقْلُ قَالَ اذْهَبُوا فَانْظُرُوا أَمُخْتَتِنٌ هُوَ أَمْ لاَ . فَنَظَرُوا إِلَيْهِ ، فَحَدَّثُوهُ أَنَّهُ مُخْتَتِنٌ ، وَسَأَلَهُ عَنِ الْعَرَبِ فَقَالَ هُمْ يَخْتَتِنُونَ . فَقَالَ هِرَقْلُ هَذَا مَلِكُ هَذِهِ الأُمَّةِ قَدْ ظَهَرَ . ثُمَّ كَتَبَ هِرَقْلُ إِلَى صَاحِبٍ لَهُ بِرُومِيَةَ ، وَكَانَ نَظِيرَهُ فِى الْعِلْمِ ، وَسَارَ هِرَقْلُ إِلَى حِمْصَ ، فَلَمْ يَرِمْ حِمْصَ حَتَّى أَتَاهُ كِتَابٌ مِنْ صَاحِبِهِ يُوَافِقُ رَأْىَ هِرَقْلَ عَلَى خُرُوجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَأَنَّهُ نَبِىٌّ ، فَأَذِنَ هِرَقْلُ لِعُظَمَاءِ الرُّومِ فِى دَسْكَرَةٍ لَهُ بِحِمْصَ ثُمَّ أَمَرَ بِأَبْوَابِهَا فَغُلِّقَتْ ، ثُمَّ اطَّلَعَ فَقَالَ يَا مَعْشَرَ الرُّومِ ، هَلْ لَكُمْ فِى الْفَلاَحِ وَالرُّشْدِ وَأَنْ يَثْبُتَ مُلْكُكُمْ فَتُبَايِعُوا هَذَا النَّبِىَّ ، فَحَاصُوا حَيْصَةَ حُمُرِ الْوَحْشِ إِلَى الأَبْوَابِ ، فَوَجَدُوهَا قَدْ غُلِّقَتْ ، فَلَمَّا رَأَى هِرَقْلُ نَفْرَتَهُمْ ، وَأَيِسَ مِنَ الإِيمَانِ قَالَ رُدُّوهُمْ عَلَىَّ . وَقَالَ إِنِّى قُلْتُ مَقَالَتِى آنِفًا أَخْتَبِرُ بِهَا شِدَّتَكُمْ عَلَى دِينِكُمْ ، فَقَدْ رَأَيْتُ . فَسَجَدُوا لَهُ وَرَضُوا عَنْهُ ، فَكَانَ ذَلِكَ آخِرَ شَأْنِ هِرَقْلَ . رَوَاهُ صَالِحُ بْنُ كَيْسَانَ وَيُونُسُ وَمَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ .
Tercemesi:
Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle demiştir:
Ebu Süfyân ve Kureyşli müşrikler, Rasulullah'ın Hudeybiye antlaşmasının ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Heraclius (Hirakl) tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Heraclius'un yanına geldiler. O zaman Heraclius ile bürokratları İliya (Beytu'l-Makdis/Kudüs)'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Heraclius bunları meclisine çağırmış. Ardından mütercim getirilmesini emretmiş. Sonra da şöyle demiş: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?'
Ebu Sufyân 'Benim, soyca en yakınları benim' Bunun üzerine Heraclius: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.'
Heraclius sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında bu adam hakkında (bazı şeyler) soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.'
Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, O'nun hakkında yalan ithamlarla ileri geri konuşacaktım. Heraclius'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?'
Ebu Sufyân:'O'nun içimizde soyu pek büyüktür'
Heraclius: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Peygamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Yoktu.'
Heraclius: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.'
Heraclius: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?'
Ebu Sufyân:'Artıyor.'
Heraclius: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?'
Ebu Sufyân: 'Yok.'
Heraclius: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?'
Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?'
Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.'
Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu su-i zannımı konuşmama sokuşturabildim.'
Heraclius: 'O'nunla hiç savaştınız mı?'
Ebu Sufyân:'Evet.'
Heraclius: 'Savaş nasıl sonuçlandı?'
Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.'
Heraclius: 'Size ne emrediyor?'
Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak etmeyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" diyor. Bize, "namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor."
Bunun üzerine Heraclius çevirmene dedi ki: 'Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğunu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır dedi. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz diye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eşrafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum; O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dininden dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyledir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!
Ondan sonra Heraclius, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Heraclius'a verdi; Heraclius mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: "Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Heraclius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynunadır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)."
Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Heraclius diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara dedim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.'
Heraclius'ın İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Heraclius'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Heraclius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Heraclius'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Heraclius o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Araştırdılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan: Arab kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bunun üzerine Heraclius: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. Ondan sonra Heraclius, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Heraclius, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp:
'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüşte nail olmayı istemez misiniz?' diye hitab etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Heraclius, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, (bunu da) gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Heraclius hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir. Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den rivayet etmişlerdir.
Açıklama:
Beni Asfar, Sarı Oğulları anlamında, Arapların Romalılara verdikleri bir addır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Vahiy 1, 1/193
Senetler:
1. Ebu Süfyan b. Harb el-Kuraşi (Sahr b. Harb b. Ümeyye b. Abdüşems b. Abdümenaf)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
6. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Peygamberler, Hz.Peygamber son seygamber
Sahabe, İlk Müslüman Nesiller
حَدَّثَنَا عَبْدَانُ قَالَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ قَالَ أَخْبَرَنَا يُونُسُ عَنِ الزُّهْرِىِّ ح
وَحَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ قَالَ أَخْبَرَنَا يُونُسُ وَمَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ نَحْوَهُ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ "كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَجْوَدَ النَّاسِ ، وَكَانَ أَجْوَدُ مَا يَكُونُ فِى رَمَضَانَ حِينَ يَلْقَاهُ جِبْرِيلُ ، وَكَانَ يَلْقَاهُ فِى كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ رَمَضَانَ فَيُدَارِسُهُ الْقُرْآنَ ، فَلَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَجْوَدُ بِالْخَيْرِ مِنَ الرِّيحِ الْمُرْسَلَةِ."
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Yunus, ona ez-Zührî; (T)
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Yunus ve Ma'mer, onlara ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), insanların en cömerti idi. En cömert olduğu zaman ise ramazan ayıydı. Bu ay Cebrâil'in kendisiyle çokça buluştuğu zamandı. Cebrâil ramazanın her gecesinde Peygamber'le buluşur ve onunla Kur'ân'ı müzâkere ederdi. İşte bundan dolayı Rasulullah hayır dağıtmakta, bir engele takılmayan rüzgardan daha cömertti."
Açıklama: Rasulullah'ın cömertliği, rüzgara benzetilerek, anlatılmak istenmiştir. Zira esen rüzgarın ulaşmadığı yer, etkilemediği varlık kalmamaktadır. Rasulullah'ın cömertliği de etrafındaki herkesi ve her varlığı etkilerdi. Bu nedenle anlatımda rüzgar örneği kullanılmıştır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11284, B000006
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدَانُ قَالَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ قَالَ أَخْبَرَنَا يُونُسُ عَنِ الزُّهْرِىِّ ح
وَحَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ مُحَمَّدٍ قَالَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ قَالَ أَخْبَرَنَا يُونُسُ وَمَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ نَحْوَهُ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ "كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَجْوَدَ النَّاسِ ، وَكَانَ أَجْوَدُ مَا يَكُونُ فِى رَمَضَانَ حِينَ يَلْقَاهُ جِبْرِيلُ ، وَكَانَ يَلْقَاهُ فِى كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ رَمَضَانَ فَيُدَارِسُهُ الْقُرْآنَ ، فَلَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَجْوَدُ بِالْخَيْرِ مِنَ الرِّيحِ الْمُرْسَلَةِ."
Tercemesi:
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Yunus, ona ez-Zührî; (T)
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Yunus ve Ma'mer, onlara ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), insanların en cömerti idi. En cömert olduğu zaman ise ramazan ayıydı. Bu ay Cebrâil'in kendisiyle çokça buluştuğu zamandı. Cebrâil ramazanın her gecesinde Peygamber'le buluşur ve onunla Kur'ân'ı müzâkere ederdi. İşte bundan dolayı Rasulullah hayır dağıtmakta, bir engele takılmayan rüzgardan daha cömertti."
Açıklama:
Rasulullah'ın cömertliği, rüzgara benzetilerek, anlatılmak istenmiştir. Zira esen rüzgarın ulaşmadığı yer, etkilemediği varlık kalmamaktadır. Rasulullah'ın cömertliği de etrafındaki herkesi ve her varlığı etkilerdi. Bu nedenle anlatımda rüzgar örneği kullanılmıştır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Bedü'l-Vahiy 1, 1/193
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Osman el-Ateki (Abdullah b. Osman b. Cebele b. Meymun)
Konular:
Hz. Peygamber, cömertliği
Hz. Peygamber, örnekliği
Kur'an, Hz.Peygamberin Cebrail ile mukabelesi
Bize Muhammed b. Kesir, ona Süfyan, ona Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Hüseyin, ona da Abdullah b. Ebu Müleyke, Ukbe b. Haris’in şöyle anlattığını nakletti:
Siyah bir kadın gelip ikisini (Ukbe'yi ve karısını küçüklerken) emzirdiğini iddia etti. Bunun üzerine Ukbe bu emzirilme olayını Nebi’ye (sav) zikretti. Peygamber (sav) Ukbe'den yüz çevirip tebessüm ederek "(Evlendiğin kadınla süt kardeşi bulunduğun) söylenmiş olduğu halde nasıl (karınla bir araya geleceksin)" buyurdu. Ukbe'nin nikâhı altında Ebu İhab et-Temîmî'nin kızı vardı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11292, B002052
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِى حُسَيْنٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى مُلَيْكَةَ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ الْحَارِثِ - رضى الله عنه - أَنَّ امْرَأَةً سَوْدَاءَ جَاءَتْ ، فَزَعَمَتْ أَنَّهَا أَرْضَعَتْهُمَا ، فَذَكَرَ لِلنَّبِىِّ فَأَعْرَضَ عَنْهُ ، وَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم . قَالَ " كَيْفَ وَقَدْ قِيلَ " . وَقَدْ كَانَتْ تَحْتَهُ ابْنَةُ أَبِى إِهَابٍ التَّمِيمِىِّ .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Kesir, ona Süfyan, ona Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Hüseyin, ona da Abdullah b. Ebu Müleyke, Ukbe b. Haris’in şöyle anlattığını nakletti:
Siyah bir kadın gelip ikisini (Ukbe'yi ve karısını küçüklerken) emzirdiğini iddia etti. Bunun üzerine Ukbe bu emzirilme olayını Nebi’ye (sav) zikretti. Peygamber (sav) Ukbe'den yüz çevirip tebessüm ederek "(Evlendiğin kadınla süt kardeşi bulunduğun) söylenmiş olduğu halde nasıl (karınla bir araya geleceksin)" buyurdu. Ukbe'nin nikâhı altında Ebu İhab et-Temîmî'nin kızı vardı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 2, 1/594
Senetler:
1. Ukbe b. Haris el-Kuraşî (Ukbe b. Haris b. Amir b. Nevfel)
2. Abdullah b. Ebu Müleyke el-Kureşî (Abdullah b. Ubeydullah b. Züheyr b. Abdullah)
3. Abdullah b. Abdurrahman en-Nevfelî (Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Hüseyin b. Haris)
4. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
5. Muhammed b. Kesîr el-Abdî (Muhammed b. Kesir)
Konular:
Evlilik, evliliğin engelleri: süt kardeşliği
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Nikah, Süt kardeşliği
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ حَدَّثَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ وَأَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ إِنَّكُمْ تَقُولُونَ إِنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ يُكْثِرُ الْحَدِيثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . وَتَقُولُونَ مَا بَالُ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنْصَارِ لاَ يُحَدِّثُونَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِمِثْلِ حَدِيثِ أَبِى هُرَيْرَةَ وَإِنَّ إِخْوَتِى مِنَ الْمُهَاجِرِينَ كَانَ يَشْغَلُهُمْ صَفْقٌ بِالأَسْوَاقِ ، وَكُنْتُ أَلْزَمُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى مِلْءِ بَطْنِى ، فَأَشْهَدُ إِذَا غَابُوا وَأَحْفَظُ إِذَا نَسُوا ، وَكَانَ يَشْغَلُ إِخْوَتِى مِنَ الأَنْصَارِ عَمَلُ أَمْوَالِهِمْ ، وَكُنْتُ امْرَأً مِسْكِينًا مِنْ مَسَاكِينِ الصُّفَّةِ أَعِى حِينَ يَنْسَوْنَ ، وَقَدْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى حَدِيثٍ يُحَدِّثُهُ "إِنَّهُ لَنْ يَبْسُطَ أَحَدٌ ثَوْبَهُ حَتَّى أَقْضِىَ مَقَالَتِى هَذِهِ ، ثُمَّ يَجْمَعَ إِلَيْهِ ثَوْبَهُ إِلاَّ وَعَى مَا أَقُولُ ". فَبَسَطْتُ نَمِرَةً عَلَىَّ ، حَتَّى إِذَا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَقَالَتَهُ جَمَعْتُهَا إِلَى صَدْرِى ، فَمَا نَسِيتُ مِنْ مَقَالَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تِلْكَ مِنْ شَىْءٍ .
Bize Ebü'l-Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Said b. el-Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara Ebu Hüreyre şöyle söylemiştir:
Sizler, 'Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber'den (sav) çok hadis rivayet ediyor' diyorsunuz ve yine sizler: 'Muhacir ve ve Ensar niçin Rasulullah'tan (sav) Ebu Hüreyre'nin hadis rivayet ettiği kadar/gibi hadis nakletmiyor' diyorsunuz. Şu muhakkak ki muhacir kardeşlerimizi çarşılarda alış-veriş etmek meşgul ediyordu. Ben ise karın tokluğuna Rasulullah'tan (sav) hiç ayrılmaz, onların bulunmadıkları zaman onunla beraber bulunur, onlar unuttuklarında ben hafızamda tutar ezberlerdim. Ensardan olan kardeşlerimi de ziraatla ilgili işler meşgul ediyordu. Ben ise Suffe'nin yoksullarındandım. Diğer sahabiler hadisleri unuturlarken ezberimde tutardım. Hem de Rasulullah (sav) bir sözlerinde şöyle buyurmuştu: "Ben şu sözümü bitirinceye kadar elbisesini yayacak; sonra da elbisesini kendine doğru toplayacak kişi elbette benim söyleyeceğim sözleri kesin olarak ezberleyecektir."
Bunun üzerine ben hemen üzerimdeki renkli elbiseyi yaydım. Rasulullah (sav) sözünü bitirinceye kadar da göğsüme doğru topladım. Bundan sonra Rasulullah'ın (sav) sözlerinden hiç bir şeyi unutmadım.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11287, B002047
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو الْيَمَانِ حَدَّثَنَا شُعَيْبٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ قَالَ أَخْبَرَنِى سَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ وَأَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ إِنَّكُمْ تَقُولُونَ إِنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ يُكْثِرُ الْحَدِيثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . وَتَقُولُونَ مَا بَالُ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنْصَارِ لاَ يُحَدِّثُونَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِمِثْلِ حَدِيثِ أَبِى هُرَيْرَةَ وَإِنَّ إِخْوَتِى مِنَ الْمُهَاجِرِينَ كَانَ يَشْغَلُهُمْ صَفْقٌ بِالأَسْوَاقِ ، وَكُنْتُ أَلْزَمُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى مِلْءِ بَطْنِى ، فَأَشْهَدُ إِذَا غَابُوا وَأَحْفَظُ إِذَا نَسُوا ، وَكَانَ يَشْغَلُ إِخْوَتِى مِنَ الأَنْصَارِ عَمَلُ أَمْوَالِهِمْ ، وَكُنْتُ امْرَأً مِسْكِينًا مِنْ مَسَاكِينِ الصُّفَّةِ أَعِى حِينَ يَنْسَوْنَ ، وَقَدْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى حَدِيثٍ يُحَدِّثُهُ "إِنَّهُ لَنْ يَبْسُطَ أَحَدٌ ثَوْبَهُ حَتَّى أَقْضِىَ مَقَالَتِى هَذِهِ ، ثُمَّ يَجْمَعَ إِلَيْهِ ثَوْبَهُ إِلاَّ وَعَى مَا أَقُولُ ". فَبَسَطْتُ نَمِرَةً عَلَىَّ ، حَتَّى إِذَا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَقَالَتَهُ جَمَعْتُهَا إِلَى صَدْرِى ، فَمَا نَسِيتُ مِنْ مَقَالَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم تِلْكَ مِنْ شَىْءٍ .
Tercemesi:
Bize Ebü'l-Yemân, ona Şuayb, ona Zührî, ona Said b. el-Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman, onlara Ebu Hüreyre şöyle söylemiştir:
Sizler, 'Ebu Hüreyre, Hz. Peygamber'den (sav) çok hadis rivayet ediyor' diyorsunuz ve yine sizler: 'Muhacir ve ve Ensar niçin Rasulullah'tan (sav) Ebu Hüreyre'nin hadis rivayet ettiği kadar/gibi hadis nakletmiyor' diyorsunuz. Şu muhakkak ki muhacir kardeşlerimizi çarşılarda alış-veriş etmek meşgul ediyordu. Ben ise karın tokluğuna Rasulullah'tan (sav) hiç ayrılmaz, onların bulunmadıkları zaman onunla beraber bulunur, onlar unuttuklarında ben hafızamda tutar ezberlerdim. Ensardan olan kardeşlerimi de ziraatla ilgili işler meşgul ediyordu. Ben ise Suffe'nin yoksullarındandım. Diğer sahabiler hadisleri unuturlarken ezberimde tutardım. Hem de Rasulullah (sav) bir sözlerinde şöyle buyurmuştu: "Ben şu sözümü bitirinceye kadar elbisesini yayacak; sonra da elbisesini kendine doğru toplayacak kişi elbette benim söyleyeceğim sözleri kesin olarak ezberleyecektir."
Bunun üzerine ben hemen üzerimdeki renkli elbiseyi yaydım. Rasulullah (sav) sözünü bitirinceye kadar da göğsüme doğru topladım. Bundan sonra Rasulullah'ın (sav) sözlerinden hiç bir şeyi unutmadım.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 1, 1/592
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Seleme b. Abdurrahman ez-Zuhrî (Abdullah b. Abdurrahman b. Avf b. Abduavf)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Şuayb b. Ebu Hamza el-Ümevi (Şuayb b. Dinar)
5. Ebu Yeman Hakem b. Nafi' el-Behrânî (Hakem b. Nafi')
Konular:
Çarşı, alışveriş yerleri, pazarlar
Hadis Rivayeti, Ebu Hüreyre'nin çok hadis rivayeti
Bize Ahmed b. Yunus, ona da Züheyr, Enes b Malik'in (ra) şöyle dediğini rivayet etti:
Abdurrahman b. Avf Medine'ye geldi. Peygamber (sav) Abdurrahman b. Avf ile Ensar'dan Sa'd b. Rabi arasında kardeşlik akdi yaptı. Sa'd zengin bir kimse olduğundan, Abdurrahman'a “malımı yan yarıya seninle bölüşeyim ve bir de seni evlendireyim” dedi. Abdurrahman da “Allah, ehlini ve malını sana mübarek eylesin. Sen bana çarşıyı göster” dedi. Akabinde çarşıya gidip bir miktar keş ve yağ kazanmış olarak döndü ve onu ev halkına getirdi. Az bir zaman yahut Allah'ın dilediği süre geçtikten sonra, Abdurrahman, üzerinde sarı koku izi olduğu halde geldi. Peygamber (sav) "Bu, hâlin nedir?" buyurdu. Abdurrahman “ey Allah'ın Rasulü, ben Ensar'dan bir kadınla evlendim” dedi. Rasulullah (sav) "ona ne kadar mehir verdin?" diye sordu. Abdurrahman “altından bir çekirdek” yahut “bir çekirdek ağırlığı altın” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Bir koyunla olsa da düğün yemeği ver" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11289, B002049
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُونُسَ حَدَّثَنَا زُهَيْرٌ حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ عَنْ أَنَسٍ - رضى الله عنه - قَالَ قَدِمَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ الْمَدِينَةَ فَآخَى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بَيْنَهُ وَبَيْنَ سَعْدِ بْنِ الرَّبِيعِ الأَنْصَارِىِّ ، وَكَانَ سَعْدٌ ذَا غِنًى ، فَقَالَ لِعَبْدِ الرَّحْمَنِ أُقَاسِمُكَ مَالِى نِصْفَيْنِ ، وَأُزَوِّجُكَ . قَالَ بَارَكَ اللَّهُ لَكَ فِى أَهْلِكَ وَمَالِكَ ، دُلُّونِى عَلَى السُّوقِ . فَمَا رَجَعَ حَتَّى اسْتَفْضَلَ أَقِطًا وَسَمْنًا ، فَأَتَى بِهِ أَهْلَ مَنْزِلِهِ ، فَمَكَثْنَا يَسِيرًا - أَوْ مَا شَاءَ اللَّهُ - فَجَاءَ وَعَلَيْهِ وَضَرٌ مِنْ صُفْرَةٍ ، فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « مَهْيَمْ » . قَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ تَزَوَّجْتُ امْرَأَةً مِنَ الأَنْصَارِ . قَالَ « مَا سُقْتَ إِلَيْهَا » . قَالَ نَوَاةً مِنْ ذَهَبٍ ، أَوْ وَزْنَ نَوَاةٍ مِنْ ذَهَبٍ . قَالَ « أَوْلِمْ وَلَوْ بِشَاةٍ » .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Yunus, ona da Züheyr, Enes b Malik'in (ra) şöyle dediğini rivayet etti:
Abdurrahman b. Avf Medine'ye geldi. Peygamber (sav) Abdurrahman b. Avf ile Ensar'dan Sa'd b. Rabi arasında kardeşlik akdi yaptı. Sa'd zengin bir kimse olduğundan, Abdurrahman'a “malımı yan yarıya seninle bölüşeyim ve bir de seni evlendireyim” dedi. Abdurrahman da “Allah, ehlini ve malını sana mübarek eylesin. Sen bana çarşıyı göster” dedi. Akabinde çarşıya gidip bir miktar keş ve yağ kazanmış olarak döndü ve onu ev halkına getirdi. Az bir zaman yahut Allah'ın dilediği süre geçtikten sonra, Abdurrahman, üzerinde sarı koku izi olduğu halde geldi. Peygamber (sav) "Bu, hâlin nedir?" buyurdu. Abdurrahman “ey Allah'ın Rasulü, ben Ensar'dan bir kadınla evlendim” dedi. Rasulullah (sav) "ona ne kadar mehir verdin?" diye sordu. Abdurrahman “altından bir çekirdek” yahut “bir çekirdek ağırlığı altın” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Bir koyunla olsa da düğün yemeği ver" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 1, 1/593
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Ubeyde Humeyd b. Ebu Humeyd et-Tavîl (Humeyd b. Tarhan)
3. Züheyr b. Muaviye el-Cu'fî (Züheyr b. Muaviye b. Hadîc b. Rahîl b. Züheyr b. Hayseme)
4. Ebu Abdullah Ahmed b. Yunus et-Temimî (Ahmed b. Abdullah b. Yunus b. Abdullah b. Kays)
Konular:
Çarşı, alışveriş yerleri, pazarlar
Evlilik, düğün yemeği, velime
MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİNE KARŞI ÖDEVLERİ
Nikah, mehir
Siyer, Kardeşlik (Muahat Medine'ye hicretle)
Ticaret
Yardımseverlik, yardımlaşma
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عَدِىٍّ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ - رضى الله عنه - سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم . حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا ابْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ عَنِ الشَّعْبِىِّ قَالَ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا ابْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ سَمِعْتُ الشَّعْبِىَّ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ - رضى الله عنهما - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « الْحَلاَلُ بَيِّنٌ ، وَالْحَرَامُ بَيِّنٌ وَبَيْنَهُمَا أُمُورٌ مُشْتَبِهَةٌ ، فَمَنْ تَرَكَ مَا شُبِّهَ عَلَيْهِ مِنَ الإِثْمِ كَانَ لِمَا اسْتَبَانَ أَتْرَكَ ، وَمَنِ اجْتَرَأَ عَلَى مَا يَشُكُّ فِيهِ مِنَ الإِثْمِ أَوْشَكَ أَنْ يُوَاقِعَ مَا اسْتَبَانَ ، وَالْمَعَاصِى حِمَى اللَّهِ ، مَنْ يَرْتَعْ حَوْلَ الْحِمَى يُوشِكْ أَنْ يُوَاقِعَهُ » .
Bana Muhammed b. Müsenna, ona İbn Ebu Adiyy, ona İbn Avn (T); Bize Ali b. Abdullah, Abdullah b. Muhammed ve Muhammed b. Kesîr, onlara İbn Uyeyne, ona Ebu Ferve, o ikisine (İbn Avn ve Ferve'ye) Şa'bî, ona da Numân b. Beşîr'in (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Helâl bellidir. Haram da. Ancak bu ikisi arasında hükmü şüpheli olan bazı şeyler vardır. Her kim günah olduğuna dair içinde şüphe taşıdığı bir işi terk ederse, haramlığı apaçık olan şeyi mutlaka terk eder. Her kim de günah olduğuna dair içinde şüphe taşıdığı bir işi yapma cesaretine sahip olursa, harama daha kolay düşer. Günahlar Allah'ın korusudur. Sürüsünü korunmuş arazî etrafında otlatan kişinin otlattığı hayvanların o koruluğa girme ihtimali yüksektir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11291, B002051
Hadis:
حَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى عَدِىٍّ عَنِ ابْنِ عَوْنٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ - رضى الله عنه - سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم . حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا ابْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ عَنِ الشَّعْبِىِّ قَالَ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا ابْنُ عُيَيْنَةَ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ سَمِعْتُ الشَّعْبِىَّ سَمِعْتُ النُّعْمَانَ بْنَ بَشِيرٍ - رضى الله عنهما - عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ أَبِى فَرْوَةَ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنِ النُّعْمَانِ بْنِ بَشِيرٍ - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « الْحَلاَلُ بَيِّنٌ ، وَالْحَرَامُ بَيِّنٌ وَبَيْنَهُمَا أُمُورٌ مُشْتَبِهَةٌ ، فَمَنْ تَرَكَ مَا شُبِّهَ عَلَيْهِ مِنَ الإِثْمِ كَانَ لِمَا اسْتَبَانَ أَتْرَكَ ، وَمَنِ اجْتَرَأَ عَلَى مَا يَشُكُّ فِيهِ مِنَ الإِثْمِ أَوْشَكَ أَنْ يُوَاقِعَ مَا اسْتَبَانَ ، وَالْمَعَاصِى حِمَى اللَّهِ ، مَنْ يَرْتَعْ حَوْلَ الْحِمَى يُوشِكْ أَنْ يُوَاقِعَهُ » .
Tercemesi:
Bana Muhammed b. Müsenna, ona İbn Ebu Adiyy, ona İbn Avn (T); Bize Ali b. Abdullah, Abdullah b. Muhammed ve Muhammed b. Kesîr, onlara İbn Uyeyne, ona Ebu Ferve, o ikisine (İbn Avn ve Ferve'ye) Şa'bî, ona da Numân b. Beşîr'in (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Helâl bellidir. Haram da. Ancak bu ikisi arasında hükmü şüpheli olan bazı şeyler vardır. Her kim günah olduğuna dair içinde şüphe taşıdığı bir işi terk ederse, haramlığı apaçık olan şeyi mutlaka terk eder. Her kim de günah olduğuna dair içinde şüphe taşıdığı bir işi yapma cesaretine sahip olursa, harama daha kolay düşer. Günahlar Allah'ın korusudur. Sürüsünü korunmuş arazî etrafında otlatan kişinin otlattığı hayvanların o koruluğa girme ihtimali yüksektir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 2, 1/593
Senetler:
1. Numan b. Beşir el-Ensârî (Numan b. Beşir b. Sa'd b. Sa'lebe)
2. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
3. Ebu Avn Abdullah b. Avn el-Müzenî (Abdullah b. Avn b. Ertabân)
4. Ebu Amr Muhammed b. İbrahim es-Sülemî (Muhammed b. İbrahim b. Ebu Adî)
5. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Helal, Haram, helal-haram sınırı ve şüpheli olanlar
HELALLER VE HARAMLAR
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11290, B002050
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ عَمْرٍو عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ كَانَتْ عُكَاظٌ وَمِجَنَّةُ وَذُو الْمَجَازِ أَسْوَاقًا فِى الْجَاهِلِيَّةِ ، فَلَمَّا كَانَ الإِسْلاَمُ فَكَأَنَّهُمْ تَأَثَّمُوا فِيهِ فَنَزَلَتْ ( لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلاً مِنْ رَبِّكُمْ ) فِى مَوَاسِمِ الْحَجِّ ، قَرَأَهَا ابْنُ عَبَّاسٍ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Süfyan, ona Amr’ın rivâyet ettiğine göre o, İbn Abbas’ın (r.anhumâ) şöyle dediğini rivâyet etmiştir: Ukâz, Micenne ve Zülmecâz cahiliye dönemindeki büyük panayırlar idi. İslam geldikten sonra bu hususta (bu panayırlarda ticaret yapmaktan dolayı) günaha gireceklerini düşündüler. “(Hac zamanında) Rabbinizden rızık istemenizde size bir günah yoktur” (Bakara, 2/198) buyruğu nâzil oldu. İbn Abbas (bu âyeti) “hac mevsimlerinde” fazlalığı ile (Kur’ân’dan bir ibare olarak) okumuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 1, 1/593
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
3. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
4. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Çarşı, alışveriş yerleri, pazarlar
Hac, hacda Ticaret, Alış-veriş,
Panayır, cahiliye ve İslami dönemde panayır ve fuarlar
Ticaret
Öneri Formu
Hadis Id, No:
11288, B002048
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ قَالَ قَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ - رضى الله عنه - لَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ آخَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَيْنِى وَبَيْنَ سَعْدِ بْنِ الرَّبِيعِ فَقَالَ سَعْدُ بْنُ الرَّبِيعِ إِنِّى أَكْثَرُ الأَنْصَارِ مَالاً ، فَأَقْسِمُ لَكَ نِصْفَ مَالِى ، وَانْظُرْ أَىَّ زَوْجَتَىَّ هَوِيتَ نَزَلْتُ لَكَ عَنْهَا ، فَإِذَا حَلَّتْ تَزَوَّجْتَهَا . قَالَ فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ لاَ حَاجَةَ لِى فِى ذَلِكَ ، هَلْ مِنْ سُوقٍ فِيهِ تِجَارَةٌ قَالَ سُوقُ قَيْنُقَاعَ . قَالَ فَغَدَا إِلَيْهِ عَبْدُ الرَّحْمَنِ ، فَأَتَى بِأَقِطٍ وَسَمْنٍ - قَالَ - ثُمَّ تَابَعَ الْغُدُوَّ ، فَمَا لَبِثَ أَنْ جَاءَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ عَلَيْهِ أَثَرُ صُفْرَةٍ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " تَزَوَّجْتَ" . قَالَ نَعَمْ . قَالَ "وَمَنْ" . قَالَ امْرَأَةً مِنَ الأَنْصَارِ . قَالَ "كَمْ سُقْتَ" . قَالَ زِنَةَ نَوَاةٍ مِنْ ذَهَبٍ أَوْ نَوَاةً مِنْ ذَهَبٍ . فَقَالَ لَهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "أَوْلِمْ وَلَوْ بِشَاةٍ" .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona babası, ona dedesi, ona Abdurrahman b. Avf (ra) şöyle demiştir:
Medine'ye geldiğimiz zaman Rasulullah (sav) benimle Sa'd b. Rebi' arasında kardeşlik kurmuştu. Bunun üzerine Sa'd b. Rebi', 'Ben mal varlığı yönünden Ensar'ın en zenginiyim. Malımın yarısını sana ayırıyorum. Ve bak! İki hanımdan hangisini beğenirsen senin için ondan vazgeçer, onu boşarım. İddeti sona erdiğinde evlenme helal olduğu zaman onunla evlenirsin', dedi.
Bu teklif üzerine Abdurrahman, 'Benim buna ihtiyacım yok. İçinde ticaret yapılan bir çarşı var mı?' dedi. Sa'd, 'Kaynuka' kabilesinin çarşısı var', dedi.
Abdurrahman sonra Kaynuka' çarşısına gitti. Satmak üzere çökelek keş, kurutulmuş yoğurt/süt ve yağ götürdü. Sonra ertesi günlerde de çarşıya gidişi devam etti. Çok geçmeden, Abdurrahman üstünde (eşi ile cinsel münasebet kuranların (zifaf) kullandığı renkli/kokulu) za‘feran belirtisi olduğu halde Rasulullah'ı (sav) ziyarete geldi. Rasulullah (sav) ona, "Evlendin mi?" diye sordu. Abdurrahman, 'Evet evlendim', dedi. Rasulullah, "Kimle evlendin?" dedi. O da, 'Ensar'dan bir kadınla evlendim', dedi. Rasulullah, "Ne kadar mehr verdin?" dedi. Abdurrahman, 'Bir çekirdek ağırlığında altın ya da altın bir çekirdek verdim', dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) Abdurrahman'a, "Bir koyunla da olsa düğün yemeği yap!" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Buyû' 1, 1/593
Senetler:
1. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Avf ez-Zührî (Abdurrahman b. Avf b. Abduavf b. Abd b. el-Haris)
2. Ebu İshak İbrahim b. Abdurrahman ez-Zührî (İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
3. Ebu İshak Sa'd b. İbrahim el-Kuraşi (Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
4. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
5. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Çarşı, alışveriş yerleri, pazarlar
Evlilik, düğün yemeği, velime
Nikah, mehir