348 Kayıt Bulundu.
Bize Ezher b. Cemil, ona Halid b. Haris, ona Şube, ona Avn b. Ebu Cuheyfe, ona da Münzir b. Cerir, Babası (Cerir b. Abdullah) şöyle demiştir: "Sabahın erken saatlerinde Rasulullah'la (sav) birlikte oturuyorduk. Mudar kabilesinden bir gurup insan üzerlerinde (doğru dürüst bir) elbiseleri olmaksızın ve ayakları çıplak bir vaziyette kılıçlarını kuşanmış olarak geldiler. Rasulullah (sav) bunların bu ihtiyaçlı hallerini görünce yüzünün rengi değişti. İçeri girdi sonra çıktı Bilal’e ezan okumasını emretti, kamet getirilip namaz kılındı sonra bir konuşma yaptı ve 'Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.' [Nisâ, 4/1] ve 'Allah’ın azabından korunmaya çalışın herkes yarın için ne hazırladığına bir baksın' [Haşr, 59/18] ayetlerini okudu. İnsanlar dinarlarından, dirhemlerinden, elbiselerinden, buğday ve hurmasından bir hurma kadar bile olsa sadaka verdiler. Ensar’dan bir kimse zorlukla taşıdığı bir sepet hurmayla geldi; diğer insanlar da bunu takip ederek bir şeyler getirdiler. Getirilen yiyecek ve giyeceklerin iki yığın olduğunu gördüm. Rasulullah'ın (sav) yüzü güldü ve sevinçten altın gibi parlıyordu. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:" "Kim İslâm’da iyi bir yol çığır açarsa, o kişiye hem bu yaptığının sevabı hem de bu yolda sevap işleyenlerin sevabı verilir diğerlerinin sevabından da hiçbir şey eksiltilmez. Her kim de İslâm da kötü örnek olacak bir çığır açarsa, hem bunun günahı hem de o yol üzere amel edenlerin günahı o kimseye yazılır ve diğerlerinin günahından da hiçbir şey eksilmez."
Bize İbn Müsenna ve İbn Ebu Ömer, onlara Abdülvahhab, ona Yahya b. Said, ona Amre, ona da Hz. Aişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), İbn Harise, Cafer b. Ebu Talib ve Abdullah b. Ravaha'nın (Mut'de) şehit olduğu haberi gelince oturdu. Mahzun olduğu belliydi. Ben, kapının aralığından bakıyordum. Derken bir adam geip 'Ey Allah'ı Rasulü! Cafer'in kadınları...' diyerek onların ağladıklarım haber verdi. Rasulullah (sav) o adama, gidip kadınların ağlamasını yasaklamasını emir buyurdu. O zât da gitti, ardından tekrar gelerek kadınların kendisine itaat etmediklerini Hz. Peygamber'e (sav) söyledi. Rasulullah (sav) ona ikinci defa giderek kadınların ağlamasını yasaklamasını emir buyurdu. O da gitti ve tekrar Peygamber'e (sav) gelerek 'Vallahi bu kadınlar bize baskın çıktılar Ey Allah'ın Rasulü!' dedi. (Ravi der ki): Hz. Aişe'nin ifadesine göre Rasulullah (sav) o adama 'Hadi git, onların ağızlarına toprak sac' buyurdu. Hz. Aişe der ki: Bunun üzerine ben o adama 'Burnun sürtülsün! Vallahi sen ne Rasulullah'ın (sav) emrini yerine getirdin, ne de onu kederiyle baş başa bıraktın' dedim."
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî, ona da Hz. Peygamber'in eşi Aişe'nin ana bir erkek kardeşinin oğlu Avf b. Malik b. et-Tufeyl b. Haris şöyle demiştir: "Satış ya da hediye yoluyla, Hz. Aişe'nin verdiği bir şeyden dolayı, Abdullah b. Zübeyir'in 'O, ya bundan vazgeçer ya da ben ona bunu yasaklarım' dediği Hz. Aişe'ye iletildi. Bunun üzerine Aişe 'Abdullah böyle mi söyledi?' diye sordu. Oradakiler 'Evet' dediler. Aişe 'Öyleyse, Abdullah b. Zübeyir ile ebediyen konuşmamak da benim adağım olsun' dedi. Bu küslük uzun sürünce (Abdullah b. Zübeyir barışmak istedi) fakat Aişe 'Allah'a yemin olsun ki, hayır asla aracı kabul etmem ve dağımı bozmam' dedi. Küslük iyice uzayınca, Abdullah b. Zübeyir, Zühre oğullarından Misver b. Mahreme ile Abdurrahman b. Esved b. Abdüyeğus ile konuştu ve onlara 'Allah rızası için sizden, beni muhakkak Aişe'nin huzuruna götürmenizi istirham ediyorum. Zira Aişe'nin, hala daha benimle küs kalmak üzere adağını sürdürmesi, ona helal değildir' dedi. Bunun üzerine Misver ve Abdurrahman örtülerine bürünerek (yanlarına Abdullah'ı da alıp) Aişe'nin yanına varıp içeri girmek üzere 'Allah'ın selamı ve bereketi senin üzerine olsun. Huzuruna gelebilir miyiz?' diyerek izin istediler. Aişe de 'Geliniz' diye izin verdi. Onlar 'Hepimiz mi gelelim?' dediklerinde, Aişe 'Evet, hepiniz geliniz' dedi. Aişe onların yanında Abdullah b. Zübeyir'in olduğunu bilmiyordu. Onlar içeri girerken Abdullah b. Zübeyir de onlarla birlikte girdi. Aişe'ye sarıldı, ondan kendisini affetmesini istemeye ve ağlamaya başladı. Bu arada Misver ve Abdurrahman ısrarla Aişe'den onunla konuşmasını ve onu affetmesini talep ederek 'Rasulullah (sav) senin yapmış olduğun bu ayrılığı yasaklayıp 'Şüphesiz bir Müslümanın, mümin bir kardeşine üç geceden fazla küsmesi helal olmaz' buyurmuştur' dediler. Onlar Aişe'ye (bu hadisi) hatırlatarak baskı ve ısrarlarını arttırdıkça, Aişe de onlara yeminini hatırlatmaya ve ağlayarak 'Ben onunla konuşmayacağıma dair kendimi Allah'a çok ağrı bir yemin ettim' demeye devam etti. Ancak onlar Abdullah b. Zübeyir ile konuşuncaya kadar ısrar ettiler. Nihayet Aişe, İbn Zübeyir ile konuştu ve yeminin kefareti olarak kırk tane köleyi azat etti. Bundan sonra da devamlı bu yeminini anar ve gözyaşları başörtüsünü ıslatıncaya kadar ağlardı."
Abdurrezzâk, ona Yahya b. Alâ el-Becelî, ona amcası Şuayb b. Hâlid b. Hanzala b. Semure b. Müseyyeb, ona babası (Hâlid b. Hanzala), ona dedesi (Müseyyeb b. Becele) ona da İbn Abbâs şöyle demiştir: "Bir çok kişi Hz. Fâtıma'nın nikahına talip oldu, ancak Hz. Peygamber (sav), kendisine gelen taliplerin hepsini geri çevirdi. Sonunda insanlar (bu işten) ümitlerini kesti. Sonra Sa'd b. Muâz, Hz. Ali'ye rastladı ve 'Vallahi ben, Rasulullah'ın (sav), onu (Fâtıma’yı) senden başka biri için beklettiğini sanmıyorum' dedi. Ali 'Bu seni neden sevindirdi?' diye sordu. Sa'd 'Vallahi ben o iki kişiden biri değilim: Ben, ne dünyalık isteyen dünyalık mal peşinde koşan biriyim — ki zaten ne altınım ne gümüşüm vardır — ne de gönlü okşanacak bir kâfirim. Bilirsin ki ben İslâm’a girenlerin ilkiyim' dedi ve ardından 'Bak sana kesin olarak söylüyorum, bu konuyu benim hatırım için açıklığa kavuştur, bunda bir ferahlık vardır' diye ekledi. Ali 'Ne söyleyeyim?' dedi. Sa'd 'Şöyle dersin: Fâtıma bt. Muhammed’e talip olarak Allah’a ve Rasûlü’ne geldim' dedi. Ali, Hz. Peygamber'in (sav) yanına gitti. O esnada Peygamber (sav) hasırın alt kısmında namaz kılmaktaydı. Peygamber (sav) ona 'Ey Ali, galiba bir isteğin var?' dedi. Ali 'Evet, Fâtıma bt. Muhammed’e talip olarak Allah’a ve Rasûlü’ne geldim' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Merhaba' dedi, fakat bu kelimeyi zayıf bir şekilde söyledi. Ali, Sa'd b. Muâz’ın yanına dönüp 'Söylediğin gibi yaptım, ancak Hz. Peygamber (sav) bana zayıf bir merhabadan başka bir şey demedi' dedi. Sa'd 'Vallahi, Hz. Peygamber (sav) onu sana nikâhladı. O’nu hak üzere gönderene yemin olsun ki Hz. Peygamber ne sözünden döner ne de yalanı vardır. Yarın git ve 'Ey Allah'ın Nebisi! Ne zaman beni onunla evlendirirsin?' diye sor' dedi. Ali 'Bunu söylemek, ilkinden daha zor. Yoksa 'Ey Allah’ın Rasulü! İhtiyacım şudur’ diye mi söyleyeyim' dedi. Sa'd 'Hayır, sana dediğim gibi söyle' dedi. Ali tekrar gitti ve 'Ey Allah’ın Rasûlü! Ne zaman beni onunla evlendireceksin?' dedi. Peygamber (sav) de 'Üçüncü (gün) inşallah' buyurdu." "Sonra Hz. Peygamber (sav) Bilâl’i çağırdı ve 'Ey Bilâl! Ben, kızımı amcazademe nikâhladım. Ümmetimin sünneti olarak nikâh anında yemek ikramını seviyorum. Git, koyunlardan birini al, dört veya beş müd (ölçek) yiyecek al, Ali için bir sofra hazırlayıp Muhacir ve Ensar'ı davet edeyim. Bitirdiğinde bana haber ver' buyurdu. Bilâl emri yerine getirdi, yemeği getirdi. Peygamber (sav) elini yemeğin üzerine koydu ve 'İnsanları grup grup içeri al, bir grup bitmeden diğerine geçme' buyurdu. Herkes bu şekilde doydu. Artan yemeğin üzerine Peygamber (sav) tükürüğünü koydu, bereketlendi ve 'Ey Bilâl! Bunu annelerine götür ve onlara 'Yiyin ve yanınıza gelenlere ikram edin' de' buyurdu." "Sonra Peygamber (sav) kadınların yanına girdi 'Ben kızımı amcazademe nikâhladım. Onun bana olan yakınlığını bilirsiniz. Şimdi onu Ali'ye teslim edeceğim. İşte kızınız burada (hazırlayın)' buyurdu. Kadınlar, Fâtıma’yı süslediler. Peygamber (sav) içeri girdiğinde kadınlar uzaklaştılar. Aralarında sadece Esmâ bt. Umeys kaldı. Peygamber (sav) ' Dur bakalım, sen kimsin?' dedi. Esmâ 'Ben kızınızı korumak için buradayım. Gelin olan bir kıza, gece yanında bulunacak, ihtiyacını giderecek bir kadının olması gerekir' dedi. Peygamber (sav) 'Rabbimden, seni önünden, arkandan, sağından, solundan şeytandan korumasını diliyorum' diye dua etti." "Sonra Fâtıma’yı çağırdı. Fâtıma gelince, Ali’yi, Hz. Peygamber'in (sav) yanında oturduğunu görünce utanıp ağladı. Hz. Peygamber (sav) Fatıma'nın, Ali’nin, malı olmadığı için ağladığından korktu ve 'Niçin ağlıyorsun? Ben sana kendi nefsimde kusur etmedim. Sana ailemin en hayırlısını istedim. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki seni, dünyada mutlu, ahirette ise salihlerden olan birine nikâhladım' buyurdu. Sonra 'Bana bir ibrik getir, içine su doldur' buyurdu. Esmâ suyu getirdi. Peygamber (sav) içine ağzını çalkalayıp tükürdü, ellerini ve yüzünü yıkadı. Fâtıma’nın başına, göğüs arasına ve üzerine su serpti ve Allah’ım! O bendendir, ben de ondanım. Nasıl ki benden pisliği giderip beni tertemiz kıldıysan, onu da tertemiz kıl' diye dua etti. Aynısını Ali’ye de yaptı ve onlar için 'Evinize gidin. Allah sizi bir araya getirsin, sırlarınızı bereketlendirsin, hâlinizi düzeltsin' diye dua etti. Sonra kendi eliyle kapılarını kapattı." "İbn Abbâs der ki: Esmâ bint Umeys bana 'Rasulullah'ı (sav) gözledim, o, başka kimseyi dahil etmeden, tâ ki odasında kayboluncaya kadar, sadece onlar için dua etti' dedi."
Bize Yahya b. Yahya, ona Hüşeym, ona Halid, ona Hafsa bt. Sîrin, ona da Ümmü Atıyye, Rasulullah'ın (sav) kendisine kızının cenazesini şöyle yıkmasını emrettiğini nakletmiştir: 'Yıkamaya sağ tarafından ve abdest azalarından başlayın."
Bize Yahya b. Eyyüb, Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Amr en-Nâkıd, onlara İsmail b. Uleyye, ona Halid, ona Hafsa, ona da Ümmü Atıyye, Rasulullah'ın (sav) kendilerine kızının cenazesini yıkamaları hususunda şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sağ tarafından ve abdest azalarından yıkamaya başlayın."
Bize Şeybân b. Ferrûh, ona Cerîr b. Hâzim, ona da Nâfi şöyle rivayet etmiştir: "İbn Ömer'e, Ebu Hureyre'nin Hz. Peygamber'den (sav) naklen 'Cenazeyi takip eden kimseye bir kırat sevap vardır' diye bir hadis naklettiği bildirildi. İbn Ömer bunu duyunca 'Ebu Hureyre bize baya bir sevap vadetmiştir' deyip meseleyi sorması için Âişe'ye birini gönderdi. Âişe de Ebu Hureyre'nin söylediğini tasdik etti. Bunun üzerine İbn Ömer 'Demek pek çok kırat sevabı kaçırmışız' dedi."
Bize Muhammed b. Râfi ve Abd b. Humeyd, onlara Abdürrezzâk (b. Hemmâm), ona da İbn Cüreyc, ona da Abdullah b. Ebu Müleyke şöyle rivayet etmiştir: "Osman b. Affan'ın bir kızı Mekke'de vefat etmişti. Biz de cenazeye katılmak için gelmiştik. İbn Ömer ve İbn Abbas da gelmişti. Ben de o ikisinin arasında oturuyordum. Şöyle ki ben onlardan birinin yanına varıp oturmuş, ardından da diğeri gelip benim yanıma oturmuştu. Abdullah b. Ömer, karşısında duran Amr b. Osman'a şöyle dedi: Cenazede ağlanmasını men engellemeyecek misin? Zira Rasulullah (sav) 'Şüphesiz ölen kişi, ailesinin ona ağlaması sebebiyle azap görür' buyurmuştur. İbn Abbas (buna itiraz sadedinde), Ömer'in 'Bir kısım ağlamalar sebebiyle (ölüye azap edilir)' dediğini söyledi. Sonra da şu olayı anlattı: Ömer'le birlikte Mekke'den ayrılarak yola çıkmıştım. Beydâ denilen yere vardığımızda baktım ki bir ağacın altında bir kervan duruyor. Ömer 'Git bak bakalım. Kervandakiler kimlermiş?' dedi Gidip baktığımda gördüm ki Suheyb de orada imiş. Hemen gelip Ömer'e haber verdim. Ömer de 'Onu bana çağır' dedi. Suheyb'in yanına döndüm ve 'Kalk, müminlerin emirine gidiyoruz' dedim. Bir süre sonra Ömer yaralandığında Suheyb yine ağlayarak ve 'Vah kardeşim! Vah arkadaşım!' diyerek geldi. Bunun üzerine Ömer ona şöyle dedi: Ey Suheyb! Rasulullah (sav) 'Şüphesiz ölen kişi, ailesinin ona olan bazı ağlamaları sebebiyle azap görür' buyurmuşken bana mı ağlıyorsun? İbn Abbas sözlerine şöyle devam etti: Ömer vefat edince, bu rivayeti Hz. Âişe'ye söyledim. Bunu duyunca Hz. Âişe şu itirazda bulundu: 'Allah, Ömer'e rahmet etsin. Hayır. Vallahi Rasulullah (sav) 'Şüphesiz Allah, bir kimsenin ağlaması sebebiyle ölen kişiye azap eder' buyurmadı. Fakat o 'Şüphesiz Allah, ailesinin kendisine ağlaması sebebiyle kafirin azabını artırır' buyurmuştur. Hz. Âişe ayrıca 'Size Kur'an'daki şu ayet de bu konuda yeter (Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez) (En'am, 6/164) dedi. İbn Abbas da buna karşı 'Güldüren de ağlatan da ancak Allah'tır' dedi." [İbn Ebu Müleyke 'Vallahi bu durum karşısında İbn Ömer hiçbir şey söylemedi' demiştir.]